Ali Engin Yurtsever: Elpis’in Hücresi ve Unutmamak !..

Yazarlar

            Mitolojide “Pandora’nın Kutusu” olarak bilinen anlatıma göre, Pandora, kendisine hediye edilen ve hiç açmaması gereken kutuyu açar. Kutunun içinden bütün kötülükler dünyaya yayılırken, Pandora kutuyu hemen kapatır ama bu sefer de kutunun içinde kalan tek şey “Elpis” adı verilen ‘umut’tur.

            Bireylerin veya siyasal yapıların önlerindeki sorunların çözümüne ilişkin yürüttükleri teorik ve pratik eylemliliklerin temel ve en önemli noktalarından biri çözüm yollarından kopmamak, bu yolda yürürken hedeften sapmayıp, gücünü dağıtmamaktır. Ancak gerek iç, gerekse dış dinamiklerin etkisiyle birey ve örgütlü yapılar zaman zaman bu hatayı gerçekleştirmekte ve hedeften sapmaktadırlar. Kimi zaman da hedeften sapmasa bile yitirdikleri güç, inanc ve bilinç yürüdükleri yolu uzatmakta, yanılsamalı gerçekliklere bağlı kalmaktadırlar.

          Mücadele tarihi genellikle bin yıla dayandırılan ve son iki yüzyıldan itibaren de hız kazanan Kurdistan özgürlük mücadelesi, kabul göreceği üzere günümüz Ortadoğu’sunda yaşanan toprak sorunlarının merkezinde durmaktadır. Öyleki çözülmesi gereken temel çelişki niteliğindedir. Ertelendikçe daha fazla gündeme oturmakta, birçok ülkenin sorunu haline gelmektedir. Sorunun muhatapları temel olarak sömürgeci devletlerden başlayıp Kurdistan halkına inmektedir. Elbette tarihsel örneklerinde görüldüğü gibi direnişçiler ve işbirlikçileri de unutmamak gerekir.

       Her ne kadar görmezden gelinse, sorun farklı tanımlarla ifade edilse bile biliyoruzki bir sömürgeci-sömürge ilişkisinden kaynaklı bir sorundur. Tarih bize göstermiştir ki, böyle sorunların çözümü sömürgecinin içinde erimek değil, ayrılarak ayaklarının üzerinde durmaktan geçer. Bu tutum sadece kendini yeniden yaratmak değil, aynı zamanda sömürgeci yapı ve halkın da kendisini kurtarması, tarihte onurlu bir yer edinmeye çalışmasının da önünü açar.

      Bize yaşatılanları ve yaşattıklarını ne görmezden gelebiliriz ne de unutabiliriz. Bir kavganın zalimi attığı tokadı unutmak, unutturmak isteyebilir ama o kavganın mazlumu yediği tokadı unutmaz, unutamaz. Unutursa mazlumluktan zalimliğe geçmiş demektir. Hedefimiz sadece bizim özgür, kendi kimliğimizle ve kendi toprağımızda kendi yönetimimiz altında yaşamak değildir. Coğrafyanın birleştirdiği bir kaderin yaşayanları olan diğer halkların da aynı haklara sahip olmasıdır. Estirilen rüzgar, yerleştirilmek istenilen algı, bizim unutmamız ve “efendilerimize” biat etmemizdir.

     Seçim tarihi yaklaşırken Kürt halkının coşkusu, bütün engellere rağmen alanları doldurması ve bütün baskılara göğüs germesi gösteriyor ki, sadece Erdoğan diktatörlüğü değil, geçmiş bütün diktatörler birleşip baskı uygulasa bile Kürt halkı diz çökmeyecek, direnişini her alanda sürdürecektir. Diğer partilerin kitleleri itirazlarını bile net olarak duyurmak bir yana, korkunun yarattığı iklimin pençesinde kıvranırken, taleplerinin ne olduğu konusunda bile netleşmezken, Kürtler net taleplerle yola çıktılar. Bildirilerin, açıklamaların kelime yığınlarının içinde kaybolsa bile talepler nettir, kendilerini dayatırlar çünkü gerçekliğe bağlıdırlar.

    Erdoğan diktatörlüğünün seçimlerdeki çalışmalarının zayıflığı ve karşılık bulamamasını sadece başarısızlık ve metal yorgunluğuyla ifade edilirse bir anlamda bütünü görmemiş  oluruz. Uzun yıllardır işledikleri katliam ve başarılı oldukları su götürmez bir gerçek olan hırsızlıkları bağlamında ellerinde bulundurdukları iktidarı bir seçimle devretmek konusunda demokrat olmayacaklardır. Çünkü kendilerinden hesap sorulması konusunda yükselen sesleri bastırmak kolay değildir. Türk halkı vazgeçebilir ama biz vazgeçemeyiz. Erdoğan yönetimi bunu bildiği için baskıyı en katmerli şekilde Kürtlere uygulamaktadır. 2015 kasım seçimleri gibi Kurdistan ve Türkiye’de estireceği “terör” rüzgarının karşılık bulmayacağını düşünerek, daha farklı bir yöntem deneyebilir. Depremi gerekçe göstererek çıkardığı olağanüstü hal yasasını kendisine dayanak yaparak politika geliştirebilir. Şengal veya Rojava’ya yapılacak yeni bir işgal ve yeni bir saldırıyı öne sürerek savaş hali bağlamında seçimleri erteleyebilir, yükselecek sesleri de geniş tutuklamalarla bastırmayı hedefleyebilir. Bir diktatörlükten bahsediyorsak, “o kadarını da yapmaz” diye düşündüğümüz her şeyi yapacaktır. Iktidar savaşı zora dayanır, iyiniyet dileklerine değil.

     Önümüzde dönem politikalarına uygun olarak seçim çalışmasının yürütülmesi duruyor. Bütün sorunlara rağmen Yeşil Sol Parti desteklenmeli, seçimlerden başarıyla çıkmasına çalışılmalıdır. Elbette seçimden sonra da adaylar, nitelikleri, konumları ve hangi yöntemle geldikleri de gündeme gelecektir.

      Kitleleri kuşatmaya, yılgınlığa sürüklemeye dair politikalar Erdoğan iktidarının değişmez politikasıdır. Bu politika, öncüllerinden devraldığı uygulamadır. Ancak Erdoğan’a hatırlatalım, omuzlarında heybetli apoletleri ve arkasında silahların gücüyle iktidarda duran diktatör Pinochet bir referandumla gitti. Bir tek sloganla hem de: “NO” …

    Bir kutuya hapsettiklerini düşündükleri umut, o kutuya sığmadı, parçalayarak içinden çıktı.

     Sıra bizde, “diktatör seçimle gitmez”. Seçimlere katılmak da bir mücadele yöntemidir. Ancak mücadelenin bir biçimidir, hepsi veya temeli değildir. Yöntemi sadece seçim sanmak düşüncesi Elpis’i kutuya hapsetmek demektir. Şimdi, önümüzdeki hedef seçimlere güçlü bir şekilde katılmaktır, öyleyse bizler de sloganlarımızla alanlara inebiliriz:

“Şimdi Yeşil Sol Zamanı”…

İlginizi Çekebilir

Behice Feride Demir: Körleştirme
The Economist: Erdoğan’ın seçimi ya kılpayı ya da sonuca itiraz ederek kazanacak

Öne Çıkanlar