Ali Engin Yurtsever: Erdoğan’ı Okumak-1

Yazarlar

Değişmez kuraldir: her egemen sistem, iktidarının sürekliliği için gündem belirlemeyi elinde tutar, tutmak zorundadır. Bunun için de her türlü yöntemi kendisi açısından mübah sayar. 

Ezilenler, yeterli örgütlülüğe sahip olamadıkları zaman egemenlerin gündemlerinin peşinden artan bir baskı, yoksulluk ve cehenneme dönen bir hayatın içinde sürüklenirler. Zamana yayılan umutsuzluk, gittikce kabul edilen bir yaşam tarzına dönüşür ve her şey olağanlaşır.

 Erdoğan, ekonomik sorunların temel olduğu, diğer sorunların gölgede kaldığı bir süreçte tarih sahnesine çıktı ve bugüne kadar da o sahneden inmedi. Genel kabul gören anlayışa göre, Erdoğan elinde bol miktarda taş olan ve bu taşları atmak için kuyu kuyu gezen biri olarak kabul ediliyor. 

Oysa siyasi hayatına bir bütün olarak baktığımızda son derece planlı bir şekilde yürüyen biri olarak karşımızda duruyor. MSP’de başlayan ve bugüne kadar süren sürece baktığımız bunu görebiliriz.

 Bazı insanlar nesnel gerçeklikle bağlarını koparırlar, kendilerine bir dünya kurarlar ve bunun nesnel gerçeklik olduğuna inanarak tüm hayatı buna uygun hale getirmeye çalışırlar. Bu temel anlamda bütün diktatör ve otokratların bakış açısıdır. Gemlenemez bir hırs, baktığı aynaları çatlatan narsist bir bakış, kendisi dışında her şeyin kendisine bağlı olmasını isteyen bir duruş ve yaptığı her şeyin doğru olduğuna inanan bir kişilik yapısı… Ve bir anlamda ruh doktorlarının alanına giren bir vaka ile varolan bir hayat…

Her insan kendi tarihini istediği koşullarda değil, hazır bulduğu koşullar üzerinden yapar, bu gerçeklik Erdoğan ve onun gibilerinin açısından kabul edilmesi mümkün olmayan bir durumdur, bu nedenle nesnel gerçekliğe de savaş açmak onlar açısından elzemdir. Elbette elimizde, baktığımızda geleceği gösteren sihirli bir küre yok, falcılık da yapmayacağız. Sadece nesnel ve verili gerçeklerden hareket ederek öngörülerde bulunacağız. 

Aşağıda linkleri verilen iki örnekten* ve toplumsal olaylardaki reflekslerinden geleceğe dair bir fikir ileri sürebiliriz. 

Erdoğan siyasi hayatına başladığı andan itibaren nereye varmak istediğini bilen ve ona göre hareket eden bir yapıdadır. Bu yürüyüşünde dönemsel olarak ihtiyaç duyduğu anda ittifaklara girebilen, bu ittifakları işi bittiği anda bir çırpıda dağıtan, siyasi ahlak ve duruş kaygısı gözetmeden pragmatizmin zirvesinde yaşayan, kendisine engel olabilecek her siyasal yapıya veya kişiye en ağır bedeller ödetmeye calışan gücü ölçüsünde de ödeten, gerektiğinde yol arkadaşlarını bir çırpıda yolun dışına iten ve bu anlayış ölçüsünde tam da diktator tanımına uygun bir görünüş sergilemektedir. 

Tarihteki bütün diktatörler aynı kaynaktan beslenmelerine rağmen, Erdoğan’ın diğerlerinden tek farkı, hiçbir kurala bağlı olmadan, kendi aklı dışında kimseye danışmayan ve ahlaki bir duruşun bağlayıcılığını hissetmeden hareket etmesidir. Bu nedenle diğer diktatörler gibi elinde bulunan gücü bir anlamda tanrisal güç olarak görmesine rağmen korkusu onlardan daha fazladır, çünkü yapayalnızdır. 

Basit bir örnekle konuyu daha da anlaşılır kılabiliriz: Hitler bütün gücüne rağmen Alman vergi dairesinin kendisine ceza kesmesini engelleyememiş ve nasıl geçindiğine dair yazı yollamasını elinin tersiyle itememiş, “Kavgam” kitabının satış gelirlerini sunmuştur.** 

Kesilen cezaları ise ancak çıkartılan bir kanun neticesinde muaf olduktan sonra sildirebilmiş ve ancak nefes alabilmiştir.  Erdoğan’a gelirlerinin kaynağını sorabilecek bir devlet kurumu yoktur. 

Diktatorler kendilerinde tanrısal bir güç olduğuna inanirlar, ama öte yandan tanrı gibi yalnız olduklarını da bilirler. Bu korku nefes aldıkları sürece yanlarından ayrılmayacaktır. Erdoğan’ı okumak için geniş araştırma yapmaya gerek yoktur, gazete haberlerine bakarak görebiliriz.

Bügune kadar hedef olarak ne söylediyse yapmıştır. Dönemsel olarak zayıf olduğu anda geri adım atmış, konuyu zaman yaymış ama sonunda mutlaka yerine getirmiştir.

Erdoğan kendisini 2023 yılına Mehdi veya Halife olarak girmek üzere secilmiş olarak görmektedir. Fetullah Gülen ile ilişkisinin bozulmaını salt devletin paylaşılma anlaşmazlığı veya Ergenekon’un Erdoğan’ı kullanarak bu grubu saf dışu bırakması şeklinde yorumlamak nesnel verilerdendir ama hepsi degildir. Kendisinin Mehdi ilan edilmesi talebine karşılık bir anlaşmazlık çıkması da muhtemeldir. Sadat örgütlemesinin başındaki Adnan Tanrıverdi’nin bir süre önce “Mehdi’nin geleceğine olan bildirimi*** toplumu daha hazırlayamadiklarından dolayi tepki çekmiş, ancak niyet ortaya çıkmıştır. 

Osmanlı padişahlarına özgür bir şekilde emperyal hedefler belirlemek, bu doğrultuda hareket etmek, cülus dağıtır gibi örgütledigi çeteler ve çevresini finanse etmek, “Şahsım” söylemi… Adım adım gelişen bir süreç. 

Öte yandan Erdoğan soğuk savaş sonrası oluşan ikili kampın dağılmasını doğru okuyabilmiş, koşullara uygun olarak ABD veya Rusya arasında taktik belirleyebilmiştir. İşlediği savaş suçları bu nedenle görmezden gelinmektedir. Büyük bir olasılıkla Mehdi/Halife ilanı yaratılan büyük bir toplumsal kargaşanın ardından bir barış söylemi altında topluma dayatılacaktır. 

Kürdistan topraklarından başlayarak eldeki TC haritasının sınırlarını yapabilirse Afrika’nin bir bölümüne kadar genişletmek olası hedeflerdendir. Devrik Sudan diktatörünün kendisine verdigi toprak parçasındaki askeri üs ve yerleşim alanları, diğer ülkelerdeki benzer örgütlenmeler toplumsal olarak dikkati dağıtacak şekilde sunulmaktadır ve tepkiler de “biz zaten fakiriz, bu israf niye” sorusuna hapsedilmektedir…

İlginizi Çekebilir

Hasip Kaplan: Fezlekeli Siyaset
Ali Engin Yurtsever: Erdoğan’ı Okumak-2

Öne Çıkanlar