Ali Engin Yurtsever: Kurdistan’da Kırmızı Pazartesi

Yazarlar

Marquez “Kırmızı Pazartesi” adlı romanında, bir kasabada herkesin işleneceğini bildiği ama kimsenin engellemek için bir şey yapmadığı bir cinayeti yazar. Romanda iki kardeş işleyecekleri cinayeti tüm kasabaya duyururlar, böylelikle cinayetin işleneceği tüm kasaba tarafından bilinir ama sadece öldürülecek kişi bilmez. Herkes cinayetin işleneceğini bilmesine rağmen kimse ne kurbana haber verir ne de cinayeti işleyecek kişileri engellemeye çalışır. Roman sadece bir cinayetin değil, bir halkın ortak davranış biçimini de işlemesi açısından edebiyat tarihinde önemli bir yer tutar.

Marquez´in romanı bugün birebir Kurdîstan’da hayata geçmek üzere harekete geçmiş bulunuyor. 

Bütün Kürtlerin kanını içmeyi, hepsini soykırımdan geçirmeyi temel kuruluş ve yaşama felsefesi sayan TC ve işbirlikçileri yıllardır Kurdîstan Özgürlük Hareketi özgülünde bütün Kürtlere karşı soykırım hazırlığının aşamalarını geçmiş, pratiğe yönelmişlerdir. Uzun yıllardır süren savaşın gerilla karşısında kazanılamayacağı TC tarafından netlik kazanınca askeri-politik değişikliğe gidildi ve “Türk Tipi Sri Lanka Modeli” uygulamaya konuldu. Güney Kurdîstan’da varolan yönetim ile kurulan ilişkiler sonucu ekonomik, politik ve askeri olanaklar elde edildi. Geçmiş dönemlerde yapılan kısa süreli askeri işgal girişimleri yerini alan tutarak ilerlemeye bıraktı. Uzun süredir adım adım yerleşme planlarını uygulamaya koyuyorlar.

Sadece Kurdîstan Özgürlük Hareketi’ne karşı değil, özünde bütün Kürtlere yönelik bir soykırım planını hayata geçiriyorlar. İşte bu hafta Efrîn’de Kürtçenin seçmeli ders olarak ilan edilmesi, Kürt nüfusunun %20 seviyesine düşürülmesi gibi demografinin bozulması, örneklere ek olarak Mexmur, Şengal alanlarında ağırlıklı olarak politik ve askeri kuşatma çabaları, 92 gündür tüm güçleriyle saldırdıkları Avaşin’in Werxelê alanında savaş tünellerine saplanıp kalmaları, suç sayılan kimyasal silahların kullanılması, KDP güçleri tarafından 7 gerillanın pusuya düşürülerek şehit edilmesi…… bu listeye eklenecek gelecek günlerin daha ağır ve üzücü eylemlilikleri hep yazıldığı gibi büyük ve herkesi kapsayacak bir savaşın, “Kırmızı Pazartesi”nin habercisidir.

Romandaki gibi bir cinayet işleyeceğini TC ilan etmiş bulunuyor. Bunun böyle olacağını bizler görünüyoruz, dünya görüyor ama tek görmeyen Güney yönetimi ve ağırlıklı olarak KDP yönetimi. Gün geçtikçe TC ile ilişkileri daha net olarak ortaya dökülen ve inkar edilmeyen bu ilişkiler ağının temelini ekonomik işbirliğinin yanı sıra çökmesini istemedikleri saltanatları oluşturmaktadır. Arada “dostlar alışverişte görsün” mantığından hareketle yapılan açıklamaların ciddiyeti yoktur. 

Planlı bir şekilde yapılan ve sadece öfkenin boşaltılıp lanetlenmesi istenen anlık işlenen gerilla katliamları ve bombalamalar ara verildiği andan itibaren gündemden düşüyorlar. Kurdîstan Özgürlük Hareketi nerdeyse günlük olarak uyarılarını yapmasına rağmen Kürt halk kitleleri tarafından -şimdilik- geniş tabanlı bir karşı çıkışın işareti görülmemektedir. Elbette bunun altında yatan nedenler çeşitlidir. Kuzeyde neredeyse iki kişinin bir araya gelmesinin engellenmesi, geniş tutuklamalar, HDP üzerindeki ağır baskılar, Doğuda Iran’la beraber uygulanan benzeri eylemlilikler, Rojava’da kantonlar arasında dikilen TC varlığı, bütün bunların yanında neredeyse bütün ülkelerden alınan destekler sonucu direnen Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi elbetteki kolay olmayacaktır.

KDP’nin saldırı ve işbirliği suçlarından vaz geçmesi için gösterilen sabır bir noktada daha ağır bir saldırıyla bitebilir. Gerilla alanlarına yönelik kuşatmalar ve anlık istihbaratlar sonucu şehit edilen gerillaların yarattığı birikim fizik yasaları gibi işleyecek, etki, tepkiyi doğuracaktır. Amaç bellidir: ellerinden gelse konsey yönetiminin hayatına yönelik bir eylemlilikten kaçınmayacaklardır. TC bütün bunların planlayıcısı ve uygulayıcısı olduğu halde görünür olmayıp sadece askeri işgal ve saldırılara ağırlık vermeyi, böyle görülmeyi tercih etmektedir. Doğal olarak çıkacak geniş bir alana yayılmış ve Kürtler arası olacak savaşta hem Özgürlük Hareketi’nin karşısında olarak savaşa müdahil olacaktır hem de Özgürlük Hareketi’nin kaybetmemesi durumunda kendini aklayacak argümanları kaybetmek istemeyecektir. 

Açık yazmak gerekir. Hiçbir ilişki biçimi hep aynı düzeyde sürmez, heleki savaşlar asla sürmez. Mevcut durum mutlaka değişmek zorundadır. Bu kesintili süren KDP saldırıları bir şekilde kesintisizliğe dönüşecek ve hızını kaybetmeyen bir süreklilik kazanacaktır. Sistematik olarak yapılan saldırılara karşı toplumsal tepkinin istenilen düzeyde olmaması, halk kitlelerinin öfkesinin tam anlamıyla eylemselliğe dönüşememesi karşı tarafa bir güven vermektedir.

Mexmur kampının işgalini de iyi okumak gerekir. KDP ısrarlı bir şekilde TC’nin isteği doğrultusunda kampa uyguladığı kuşatmayı devam ettirmektedir, aynı şekilde gerilla alanlarının stratejik noktalarına TC ile beraber konumlanmayı da sürdürmektedir. Büyük ölçüde tamamladıkları bu işgal ve kuşatma eylemliliği, kıvılcımını bekleyen bir yangın olarak yanmaya devam ediyor. Saldırı planının Avrupa bölümünü de elden bırakmıyorlar. Gündeme düşen suikast planları, başta Almanya olmak üzere demokratik alanlara yoğunlaşan baskılar ve birbirine tamamlanmayı bekleyen bir zincirin halkalarının birleşmesi olarak gündemde yerini almış bulunuyor.

Sürekli kaçınılan, çıkması istenmeyen ve örtülü bir şekilde sürdürülen savaşın ilan edilmesi an meselesidir. TC çöküşe giden devlet yapısını kurtarmak, güncellenmiş “Misak-ı Milli”yi yürürlüğe koymak için hazırlıklarını aralıksız sürdürmeye devam etmektedir. 

Önümüzdeki dönemde TC devlet yapısında beklenmeyen bir kırılma yaşanmazsa, karşılaşacağımız tablo önümüzde durmaktadır. Safını tarafsızlıktan yana belirleyenlerin de kendini kurtaramayacağı bir savaş gerçekliği bizleri bekliyor.

TC ve işbirlikçileri hayatımızı Kırmızı Pazartesi romanı, bizleri de kurban edilecek Santiago Nasar sanıyor olabilirler ama bizler gerçekliğin tarafında yer alanlarız ve mücadele ile romanlarla hayat arasındaki farkı göstereceğiz. Hayatımızın ellerine aldıkları bir roman tadında olmadığını öğreneceklerdir.

İlginizi Çekebilir

Temel Demirer: Bir Sanat Dalı Olarak Edebiyat
Uğur Güney Subaşı: Zırh

Öne Çıkanlar