Ali Engin Yurtsever: Müslümanlıktan Türkçülüğe Değişen Toplumsal Yapı 

Yazarlar

       Yaklaşık yüz elli yıla yaklaşan bir tarihsel süreç bu. Avrupa’da filizlenen ulusal bilinç dalga dalga yayılarak krallık ve imparatorlukların kapısına dayandı. Halklar ulusal özgürlüklerini kazanmak için bir mücadele içine girdiler ve çoğunlukla kazandılar. Elbette bu burjuvazinin feodalizme karşı devrimci bir savaşıydı. Farklı milliyetlerden halkları egemenliği altında bulunduran Osmanlı imparatorluğu içinde de Avrupa ve Orta Doğu’da da başkaldıran halkların birer birer özgürlüklerine kavuşması karşısında bir ulus, bir toprak, bir din ve bütünsel olarak bir ideoloji yaratmak ve bütünüyle tarihe karışmamak için kendi içinden ama kısmen kendisinden bağımsız bir çalışmanın başlatıldı. II. Abdülhamid döneminde başlayan bu çalışma öncelikle bir fikir hareketi olarak yürütülmüştü. Temel soru; dağılmaya yüz tutan imparatorluğu bir arada tutacak ana etmen ne olmalı üzerinde gelişti. Bir milliyet ve bir din esas alınarak yürütülen çalışma ete kemiğe bürünerek cisim buldu. Türklük ve müslümanlık. Muüslümanlık ise sunniliğr sıkıştırıldı ve tarihin tekerleği dönmeye başladı.

     İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin oluşturduğu çekirdek yapı sanılanın aksine 1915 yılında birdenbire Ermeni soykırımıyla Türkçülük ve sunni müslümanlık temelinde başlamadı. İdeolojik tarihi çalışması 1870’li yıllardan gelen bir çalışmaydı. Yeni bir yapılanmanın temel harcı bulunmuştu şimdi bu harcı karacak çimentoya ihtiyaç vardı. Bu ihtiyaç dayatmayla değil, kendiliğinden çıktı. Kürtler ve Ermeniler… Her iki halk yüzlerce yıldır aynı güneşin altında sürdürdükleri yaşamın sürekliliğin ebedi olacağını düşünerek ITC kadrolarının yeniden yapılanmasının içinde yer aldılar. Dışardan bakıldığında fazla bir değişiklik olacağına inanmıyor, yine kendi topraklarında, yine kendileri gibi yaşayacaklarını düşünüyorlardı. Bu düşüncenin bedelini ağır ödediler. Kanları oluk oluk akıtıldı. Elbette her iki halkın da bir bütün olarak yer almadığını, içlerinde kendi ulusal bağımsızlığı için mücadele eden ve bu temelde örgütlenenler olduğunu da yazmak gerekir. Ancak bütünün içinde kayboldular, ne sözlerinin, ne de eylemlerinin karşılığı tam anlamıyla gerçekleşmedi. 

      Türkçü ve müslüman sunni kadrolar henüz “bir dilden bir ulus yaratmak” gibi temeli soykırıma dayanacak adımı atmamışlardı. Çünkü ne dünya, ne de bolge konjonktürü buna uygundu. Ancak ilk teorik düşünce pratiğe dökülmüştü. Türkçülüğün fazla dile getirilmediği, müslümanlığın birleştirici olduğu düşüncesinden yola çıkacaklardı. Diğer milliyetlere karşı işlenen ve “münferit” olarak kabul edilen cinayetler aslında bir uyarı görevi görüyordu ama görülmek istenmedi. Örneğin 1909 Adana Katliamı ITC açısından bir denemeydi, 1915’e giden yolun döşenen temel taşlarından biriydi. M. Kemal daha sonra Adana’da yaptığı konuşmada; “memleket en sonunda yine gerçek sahiplerinin elinde karar kıldı. Ermeniler ve diğerlerinin burada hiçbir hakkı yoktur. Bu bereketli yerler koyu ve öz Türk memleketidir.” Diyerek yol haritasını çizdi. Ve böyle başladı, Rum ve Kürt soykırımına giden yol, böyle yüründü. İmparatorluk sınırları içinde yaşayan halkların dilinden, tarihinden, kültüründen çalınanlarla yeni bir idari yapılanmaya gidiliyordu. Soykırımdan geriye kalanlar zorla Türkleştirilme politikasına maruz kaldılar.

Buna paralel olarak dini inanç da yeni cumhuriyete uygun bir hale getirilmeye çalışıldı. Türkçü bir anlayışla kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı “muasır medeniyet” adına yeni bir islam anlayışını uygulamaya koydu. Aleviler başta olmak üzere diğer inançlar zaten hem yok, hem de sapkın sayıldılar. Görünürde laik ama temelinde çarpıtılmış sunni inanca dayalı bir müslümanlık günümüze kadar geldi. Baskılanan ve devletten bağımsız yaşamaya çalışan bu inanç gerçekte devletin temel olarak kabul ettiği bir mezhepti. Kitlelerin devletin “dininden ve siyasi çizgisinden” bağımsız olması kabul edilemezdi.

   1980’lerde başını ABD’nin çektiği ve SSCB’ye karşı bölge ülkelerin müslümanlaştırılarak Orta Doğu merkezli “yeşil kuşak” anlayışı her ülkede olduğu gibi Türk devletinde de siyasal islamın önünü açtı. 1980 Askeri faşist darbesinde önü açılanlardan biri de F. Gülen örgütlenmesiydi. İHL ve islami hareketler adım adım büyütüldüler, çünkü devlet görünürdeki laiklik maddesini rafa kaldırmıştı. Yeşil kuşak projesi 2010’lu yıllara kadar bölgenin politik motiflerinin en önemlisi olageldi. Her devlet tarafından uygulamaya konuldu. Türk devleti de Kemalist anlayışı adım adım yeşil Kemalizme çevirmek konusunda aldığı karar uyarınca Erbakan’la başlattığı dinin öne çıktığı yapılanmayı açıktan ilerletmeyi yürürlüğe koydu. AKP iktidarı bu temelde gelişti.

Ancak 2010’lu yıllardan sonra devran değişti ve islami anlayışla yönetilen bölge devletleri birer birer kabuk değiştirmeye başladı. Siyasal islam geleceğini çoktan yitirdi, hatta reforme edilme noktasına yürüyor. Ancak inanç i̇deolojik olarak siyasal düşünceden daha farklıdır. kesin kabul gerektirir ve yaşamın bütününe hakim olur. Bu nedenle bir anda söküp atılacak bir düşünce değildir. Değişmeyen tanrısal emirler günümüz yaşamına ters olsa bile yaşamayı dayattığı için bir savaş kaçınılmazdır. AKP iktidarı her ne kadar siyasal islamı toplumun her katmanına yaysa bile, Kemalizmin ne ölçüde topluma nüfuz ettiği anlayabilmiş değildi. Devşirilmiş bir toplum, kendisine dayatılan kimliği öylesine benimsedi ki, “üstün ırk: Türkçülük” her dönem baskın çıktı.

Kürtlere karşı sürdürülen savaşın temel motoru Türklük ve Türklüğün vatanı olarak belirginleşti. Müslümanlığın AKP iktidarı tarafından ele ayağa düşürülmesi kitlelere sarılacak tek kimlik olarak Türklüğü bıraktı. Önümüzdeki dönem barışı ve göçmenlerle ortak yaşamayı reddeden yeni bir siyasal anlayışın doğuşunu gösterecek. Yeni bir Türklük anlayışı iktidar kavgasının ortağı olacak. Tabanı hazır: yüz yıldır ırkçılıkla zehirlenmiş bir toplum, kaybettiği iktidarı tekrar ele geçirmek için ilk önce onlarla hesaplaşacaktır. Eskisinden daha katı, daha şiddete susayan bir toplum; öncüsünü bekliyor. 

 

İlginizi Çekebilir

Behice Feride Demir:  Thomas Mann’ın Ülkesinde
Esir takasının ikinci turu: 4 İsrailli kadın asker serbest bırakıldı

Öne Çıkanlar