Ulusal ve sınıfsal mücadeleler çoğu zaman bir veya bir grup i̇nsanın düşüncesiyle ortaya çıkarlar. Teorik mayalanma ilerler, düşünceyi savunup pratiğe dökmek isteyenlerin sayısı artar. Artık bir hayal veya bir düşünsel düzeyde kalacak bir fikir değil, pratiğe dökülmeyi bekleyen bir ideolojinin ilk adımı, ilk doğum anıdır. Bu süreç grup düzeyini aşar, halk kitleleriyle buluşmak için bir örgüt veya bir parti yapısına ihtiyaç duyar. Şimdi propaganda döneminin ilk adımının sürecinin başlaması varolan koşulların, inanışın, geleneklerin ve düşünce zincirinin kırılma noktasıdır.
O zamana kadar düşünülmeyen, düşünülmesi bile korkunç görülen alışkanlıklar zincirinin koparılıp atılmasının başlangıcıdır. Karşıda bekleyen: düşünceyi inandırmak ve mücadele etmek, ihaneti göğüslemek, zorlukları yenmek ve o güne kadar düşmanın ilan ettiği ideolojik egemenliği yerle bir etmek savaşına girişmektir. Artık tarihin seyri değişmeyi beklemekte, yeniden ve usta eller tarafından yazılmayı gözlemektedir.
Kurdîstan özgürlük mücadelesi, yukarda yazılanlardan daha ağır koşullarda doğumu gerçekleşmiş bir mücadeledir. Sömürgeciliğin neredeyse her Kürdün beyninde öyle ya da böyle yer ettiği bir hayatı yerle bir ederek başlamış, ilk mücadelesini sömürgeciliğe değil de, tarihsel örneklerde görüldüğü gibi sömürge halkın kişiliğine sıkmaya mecbur kalmıştır. Çünkü her kölelik mücadelesi önce köleyi bağlayan zinciri koparmaya yönelir. Zincire sahip köle zincirini koparmadan “sahibine” karşı özgürlük mücadelesine girişemez, girişse de kazanamaz.
Elbette sadece Öcalan değildi Kurdîstan özgürlük mücadelesini düşünüp adım atan. Ancak onlarca grup içinde Öcalan’ın düşüncesinin öne çıkmasının, halk tarafından sahiplenilmesinin bir nedeni olmalıydı, diğerlerinden daha inandırıcı olmasını sağlayan birşeyler olmalıydı. İşte temel nokta burasıydı. Öcalan basit birkaç düşünceden yola çıktı ki bu düşünce bugün ifade edildiğinde son derece doğal kabul edilen bir düşünceydi.
1- Kurdîstan sömürgedir,
2- Sömürgeleştirilmiş Kurdîstan ancak silahlı mücadele ile kurtulur,
3- Herhangi bir örgüte, devlete dayanarak değil, Kurdîstan halkına dayanarak kendi özgücüyle mücadele edilmelidir.
İşte bu gerçeklik, az bir zaman diliminde bir grup düzeyinden hızlıca çıkılmayı ve halk içinde hızlıca örgütlenmeyi sağladı. Diğer gruplar aynı şeyi söylemelerine rağmen taban bulamadılar, çünkü sadece teorik düzeyde kaldılar, savaşmayı ileri bir tarihe, belirsiz bir tarihe ertelediler. Öcalan, sahte umutlar vaat etmek yerine gerçekliği söyledi. “Bizi savaş bekliyor. Bu savaş ağır ve kanlı olacak. zafere gideceğimiz yol dolambaçlı, sarp ve tuzaklarla dolu ama yürüyeceğiz ve kazanacağız.”
Dernek binalarında oturup, savaş romanları okumak yerine alanlara çıktılar, yokluk, yoksulluk, yalnızlık ve hayatla savaştılar. İşte ekilen o tohum bugün kökü Kurdîstan’ın her yerine uzanmış bir şekilde boy verdi. Gölgesinde her Kürdün ve adil ve eşit ve özgürce kendi kimliğini yaşamak isteyen herkesin yer bulacağı koca bir ağaca dönüştü.
Teorik ve pratiğini eleştirebilirsiniz, devrimci bir yapıcılık içerdiği sürece bu olmalıdır da. Ancak hakkını vermeniz gerekir. Bugün bu özgürlük mücadelesi Kurdîstan’ı çoktan aşmıştır. Sömürgeci devletler başta olmak üzere, Kurdîstan’a sınırları olan devletleri ve mücadelenin dünyaya savurduğu Kürtlerin yaşadığı her coğrafyada bulunan ülkeleri de sarmıştır. Kaçınılmazdır: sömürgecilik çoktan tarihin çöp sepetine atılmıştır. Bakmayın baskıların ağırlaşmasına, son dönemlerini yaşayan bir iliskiler şimdiden yerle bir edilmiştir.
Öcalan işte bütün bunlardan dolayı tarihteki yerini almıştır, işte bütün bunlardan dolayı bir halkın temsil edilmesini kimliğinde taşımaktadır. İşte bundan dolayı tutsak edilmiştir, çünkü düşünceleri dünyanın köhnemiş zincirlerini koparıp atacak düzeydedir.
Bu nedenle Öcalan’ın tutsaklığı, bizlerin tutsaklığı demektir, bu nedenle özgürleşmek zorundadır.
Ya şimdi Öcalan’ın şahsında özgürleşeceğiz, ya hep beraber tarihin bizden şöyle yazdığını okuyacağız: “ayağa kalktılar ve düşmanlarına değil, kendi içlerindeki kölelere yenildiler.”