Ali Engin Yurtsever: Parçalanan Gündem

Yazarlar

             Egemen iktidarların yeteneği mi, yoksa ezilenlerin yetersizliği mi net değil ama yaşananlar neredeyse her ülkede geçmişten bugüne benzer şekilde gelişiyor. Ağır bir yoksulluğun, itiraza yönelik her sesin susturulması için yaratılan baskı ortamının, politik açmazların tekrara dönüştüğü ülkelerde egemenler iktidarları için parçalı gündem yaratır, bu gundemin içinden temel olmayan ama halk kitlelerince dikkate alınıp konuşulacak olan sıradan bir parçayı öne çıkarır, bu parça genellikle halk tarafından alaya veya kızgınlığa yol açacak bir söz olur ve böylelikle gerçek gündemi gözden kaçırma yeteneği sergilerler. Ezilenlerin örgütlü güçleri ise bu tehlikeye her zaman dikkat çekip gerçek gündemin öne çıkarılması için mücadele ederler. Çünkü gercek gündemin öne çıkarılması demek: egemenlerin iktidarlarının alaşağı edilmesinin adımlarından biri demektir.

           Kurdistan halkı olarak yaşadığımız tarihsel sorun son derece açık: sömürgeleştirilmiş bir ülke, bir tarih, bir kültür ve insanları. Ancak bu sorun kendi içinde daha da cetrefilli bir hale dönüşmüş durumda. Dört parçaya bölünmüş bir ülkenin tarihsel gelişimi doğal olarak her parçanın sömürgesinde kaldığı ülkenin yönetim anlayışıyla ilişkili olarak gelişiyor ve diğer parçaları ile olan bağı zayıflıyor. Tarihteki diğer örneklerine baktığımızda sömürge ülkelerin böyle bir parçalanmışlığı son derece az görülüyor. Bu nedenle o ülkeler bütünlüklü olarak mücadele edebiliyorlar. Oysa bizler hem ayrı ayrı her parçayla, hem de bütünün kendisiyle bir ilişki kurmak zorundayız. Maalesef her parça sadece kendi sorunuyla uğraşıyor, sömürgecisiyle kurduğu ilişki üzerinden-ki bu ilişki zaman zaman onunla yaşamak düşüncesinin öne çıkması şeklinde de gelişmesi anlamında beliriyor.

     Dikkat edilirse yürütülen mücadele genel olarak parçaların birinde yaşanan ve ulusal bütünlüğü ilgilendiren bir konu olunca ulusal bir tepki veriliyor. Örneğin Efrîn’in işgali böyle bir tepki yaratmıştı. İran’da idam edilen dört Kurdistanlı için de genel ama güçlü olmayan tepki gösterildi. Ancak hem ertesinde her parça yine kendi gündemine döndü. Bu bir eleştiri konusu olmadan önce gerçeklik olarak önümüzde duruyor. Yüz yıldır yaşanan “sınır” ayrımı, her sömürgenin yönetimiyle kurduğu ilişkiye paralel olarak gelişiyor. Bu nedenle bizler bir anlamda her parçanın sömürgecisinin baskın iktidar ve yaşam anlayışıyla benzeşerek yaşıyoruz. Bu nedenle Farsça, Arapça ve Türkçe her bölgenin ayrı ayrı bir anlamda temel dili olarak gelişiyor. Bir dil ekonomik-politik hayatta baskın olduğu ölçüde gelişir, diğer dilleri geride bırakır. Kürtçenin kullanım alanı hem bu anlamda, hem de sömürgecilerin baskılarından kaynaklı ağır bir gelişim sürecinde olduğu için bir halkı yaratan temel öğelerden biri ve en önemlisi olan dil bu nedenle zamana yayılmış bir cinayetin kurbanı oluyor. Egemenler bizlere dönüp: “diliniz yok” diyorlar ama daha vahimi bizler de birbirimizi “sen ana dilini bilmiyorsun” diye aşağılıyoruz. Oysa gerçeklik içeren bilinç şunu gerektirir: dil eğitimini sadece ailesinden alan bir i̇nsanın uzun yıllara dayanan bunca baskıya rağmen yine de bu ölçüde dilini koruması önemlidir. Yani egemenlerin yeteneği ve ezilenlerin yetersizliğinin yarattığı bir sarmal dönüp dolaşıp karşımıza çıkıyor. Her parça öylesine zalim bir sömürgeciliğin ağına takılmış ki, bir araya gelip geleceğe dönük pratik adımları ağır ağır atıyor. Net olarak yazmak gerekirki son kırk yıla damgasını vuran Kurdistan Özgürlük Mücadelesi açılan bu makası kapatma çabasının en büyük emek sahibi ve başaranı olmuştur. Eskiden kendi içine gömülen her parça şimdi diğer parçalardaki ulusal sorunlarına da eğiliyor. Kobane süreci bunun en seçkin örneklerinden biridir.

        Türk devletinin işgali altında bulunan kuzey Kurdistan’da yaklaşan yerel seçimler kuzey parçasının gündemini oluşturuyor. Türk halkı için yerel yönetimlerin daha çok ekonomik gelir kapısı ve hizmet beklentisi olarak ağır basmasına karşın Kürtler için bu eşik çoktan geçildi. Bir irade belirlemesine dönüştü. Kazanılacak belediyelerin bir süre sonra iktidar (Erdoğan) tarafından kayyım atanarak geri alınması bizler açısından beklenmedik bir şey değil. Ancak yıllardır Kürt halkının iradesi o kadar çok aşağılanmaya, o kadar çok ezilmeye çalışıldı ki, bu seçim Kürtler açısından bir irade beyanına dönüştü. “Buradayız ve mücadeleye devam ediyoruz” anlamını içeren bir seçim süreci niteliğini kazandı. Siyasal parti yöneticilerinin hapishanelere konulduğu bir yerde, elde edilen belediyelerin geri alınması veya karar süreçlerine ipotek konulması çok doğal bir tavır olarak beklenmelidir. Bu bağlamda Türk devletinden “eşit yönetim anlayışı” bekleyenlerin zihninde sömürgeci-sömürge ilişkisi kopuk yaşanıyor demektir.

Üçüncü yol anlayışı olarak kısaca kadın özgürlükçü, demokratik ve ekolojik olarak ifade edilen yeni toplumsal paradigma var olan üniter devlet anlayışına karşı bir tez, karşı bir yönetim anlayışıdır. Kendi içinde bile iktidar savaşını kanlı yürüten bir devletin bu paradigmanın yeşermesine engel olacağı zaten bilincimizdedir. Seçim süreci diğer yandan Erdoğan devleti için; “bakın demokrasi var, seçimler yapılıyor ama “teröre bulaşanlara izin veremeyiz” anlamında bir avantaj sağlamaktadır.

     Seçim süreci geçecek, göreceğiz ki Türk devlet yapısı Kürtlere yeniden aynı şeyleri yapacak. Gündemimizi gasbedilen seçimler oluşturacak ve bizler bu parçalı durumun temelde sömürgecilik ve işgalcilikten kaynaklandığını gözden kaçıracağız. Bu devlet değil mi gün aşırı Kurdistan’ın neresinde olursa olsun özgürlük mücadelesi yürütenleri kimyasal silahlarla bombalayan? Bu devlet değil mi dilimize, görüşlerimizi ifade etmemize ağır cezalar uygulayan? Her gün gündemde yer almıyor mu, Türk devlet yetkililerinin işgal sınırlarını genişletmek için hazırlandığı ve uluslararası destek beklediği siyasi ve askeri çalışması? Naif umut taşıyanlar hariç hepimiz bilmiyor muyuz kısa bir süre pençelerini gizleyip barış görüşmesi yaratıp ardından daha ağır saldıracağını? Biliyoruz, defalarca yaşadık, yine yaşayacağız.

     Egemenlerin en büyük zaferi kendilerini güçlü gösterip hayatın değişmez bir kadere sahip olduğunu kitlelere kabul ettirmeleridir. Oysa tarih her zaman kitlelerin en umutsuzluğa düştükleri dönemde ancak kendi kaderlerini değiştirdiklerini göstermiştir. Kurdistan halkları da günün birinde sömürgecileriyle her türlü bağını koparacak kendi geleceğini kuracaktır. Çünkü beslediği her umudun, kurduğu her hayalin parçalı gündem olmasının sınırına gelmiş bulunuyor.

İlginizi Çekebilir

Behice Feride Demir: Navê Hin Pirtûkan 
Kurilla: İran Devrim Muhafızları ordusu ve ona bağlı milislere karşı ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz

Öne Çıkanlar