Ali Engin Yurtsever: Savaş Toplumsaldır, Görev Bireysel

Yazarlar

          Toplumsal ilişkiler açısından belirli bir üretim ilişkileri düzeyine ulaşamamış halkların/ ulusların toplumsal sorunlara yönelik tahlil ve çözüm yolları bir bütünün parçaları olarak değil de, bütünselliği parçalamaya gereksinim duymayan eylemi içerir. Böylelikle aynı toplumsal yapı içinde yer alan bireyler “her şeyi bilen” olarak kendilerini görürler. Bu anlayış, bireyleri gerektiğinde politikacı, komutan, sanatçı, uzman ve daha birçok konuda “bilirkişi” yapar. Bilgiye gerek yoktur, fikir sahibi olmak yeterliliğe giden yolun temel taşıdır.

         Sömürgeleştirilmiş Kurdistan’ın halkları da -çoğunlukla- bu anlayışı tekzip etmemek adına deyim yerindeyse elinden geleni yapıyor. Kuşatılmış direnişçilerin politik ve askeri direnişi beğenilmiyor, sömürgecilerin meclislerinde yer alan partilerin mücadelesi beğenilmiyor, esir düşenlerin tecrübeleri beğenilmiyor, sadece akıldanelik yapılıyor.

       Hiçbir görüş eleştiriden bağımsız olarak varolmaz. Her görüş mutlaka eleştirilir, eleştirilmelidir de. Bir ideolojinin kavramsal bütünlüğü mutlaka eleştirilmelidir çünkü hiçbir ideoloji tam anlamıyla insanlığı sömürüden, baskıdan kurtararak düşlenen yaşama götüren yolda tamamlanmış değildir, maddenin hareketi var oldukça, hayat günbegün yenilendikçe, eleştiriye dayalı yenilenme devam edecektir. Ayrıca bir ideoloji eleştirildiği ölçüde yanlışlardan arınarak doğruya ulaşır. İnce bir nokta olarak belirtmek gerekirki, eleştiri ile eleştirdiğini sanmak arasında uçurum vardır. Hayatın sürekli değişkenlik gösterdiği, insan ilişkilerinin sürekli yenilenmek zorunda olduğunu biliyorsak, ideolojinin de dogmatik olmaması için eleştiri kaçınılmazdır.

         Türk devletinin kuruluşunun ikinci yüzyılına girerken 1920´lerin dünya koşullarını yaşamak istemesi, bu bağlamda da egemenliğini ilan ettiği coğrafyada ve onun dışında kalan sınırlarına komşu olarak kabul edilen coğrafyalarda yarım bıraktığı soykırım ve işgal eylemini sürdürmek istemesi, yeni yüzyılı da her türlü tahkim edilmiş olarak karşılamak istemesi adına yürüttüğü politikanın askeri yönünün öne çıktığı bir süreçteyiz. Kuruluş sürecinde avantajlı bir konumda bulunarak uyguladığı politikaları dünyaya kabul ettiren, işlediği insanlık suçlarının görmezden gelinmesini sağlayan dönem geride kaldı. Şimdi ise ekonomik-politik tavizler vererek bütünlüğünü korumaya çalışmaktadır. Tek hedefinin “Kürt anasını görmesin” olduğunu bilinmesinin saklanacak bir tarafı kalmamıştır.

         Bu amacın devletin ana politikası olduğunu bilen ve bu konuda kendilerine düşen görevi büyük bir şevkle yerine getiren koca bir toplumsal yapıya sahipler. Iktidar kavgasında birbirleriyle kanlı bıçaklı olup, cinayetler işlemeye kadar gidecek bir ayrılıkları, konu Kürtler ve Kurdistan olunca birdenbire “durun siz kardeşsiniz” repliğine dönüşmekte, hep beraber devletin derinlerinden yükselen “Kürtlere karşı birleşin” diyen sesin davetine uyarak aynı safta sıralanmaktadırlar. Savaşın askeri ve politik ayrımını kısmen yerine getirerek görevlerine devam etmektedirler.

       Karşı tarafta yer alan bizler ise netleşmeyen bir tutumla hareket ediyoruz. Kimimiz Türk devletinden yana, kimimiz işbirlikçilik yapıyor, kimimiz Özgürlük Hareketi’nin içinde ama politik olarak kendisinin daha doğru düşündüğünü ileri sürerek, kendi sesinin dinlenilmesini istiyor kimimiz sadece ekonomik ve kişisel çıkar peşinde … Net olarak görülen ise Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin aktif direnişi, yani kendi görevini yerine getirmesi. Alışılan bir tavırdır: bir yerde, biri emek gücünü harcıyorsa, bütün işler ona yaptırılmaya çalışılır. Maalesef bizlerin geniş bir kesimi hem herseyi Özgürlük Hareketi’nin yapmasını istiyoruz, hem de nasıl yapması gerektiğini söylüyoruz. Bir ayrımı belirtmek gerekir: yol gösteren, deneyim ve bilgiye dayalı fikre sahip olanların dikkate alınması için söyledikleriyle, konuşmak için konuşanların söyledikleri çok ayrıdır.

     Savaşçı, politik bir önderliğin yol göstericiliğinde savaşır. Bu kadar net. Peki diğer kitle? Bu savaşın içinde olan taraftar, sempatizan ve siyasal alanda faaliyet gösteren kitle ne yapmalı? Çok açıktır ki, savaş bütün bir toplumsal yapıyı kapsamasına rağmen herkes aynı anda sıcak savaşın içinde yer alamaz. Öyleyse geride kalanlar toplumsal alanda savaşın farklı bir aşamasını yürütmek zorundadırlar. Böylelikle sorumluluk üstlenerek bir görev edinmek gerekiyor. Bütünden kopmadan, parça olmanın öznelliğinde hareket ederek katkı sunmak ve sahiplenmek gerekiyor. Savaşan her sınıfsal/ulusal kurtuluş yapılarında kabul edilmese bile kendi içinde sınıfsal çelişkiler vardır ve mücadeleye damgasını vurur. Bireyler bu mücadele süreci içinde yapısal değişiklik yerine, değişmeden, kendilerini ideolojiye göre değiştirmeden mücadele etmeye çalışıyorlarsa varılacak nokta, mücadelenin de onların karakteristik yapısını kazanması olacaktır, yani yenilgi olacaktır.

     Açıktır ki, bireyler, yaşamlarına göre sorumluluk ve görev üstlenmek durumundadırlar. Toplumsal alanlarda yetenek ve bilgi birikimleri doğrultusunda yapılacak çalışmalar sürdürülen savaşın temel parçalarından biri olacaktır. Toplumsal kurtuluş mücadeleleri herkesin her şeyi yaptığı değil de, herkesin görevini yaptığı ölçüde başarıya ulaşırlar.

İlginizi Çekebilir

Behice Feride Demir: Bêdengî ve Zeman
Kemal Okutan: Siz biteceksiniz; Bu halk kazanacak!

Öne Çıkanlar