Efsaneye göre kuşların hükümdarı olan Simurg, Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar uzun zaman kendisinden haber alamayınca, toplanıp Simurg’un huzuruna çıkıp yardım istemeye karar vermişler ve Simurg’un yaşadığı Kaf dağına doğru kanat açmışlar. Ulaşmak için yedi vadiyi geçmek gerekiyormuş. Bu uzun uçuşta yorulanlar, hayatını kaybedenler ve vazgeçenler olmuş. Kaf dağına ulaştıklarında bir bakmışlarki sadece otuz kuş (Si: otuz, Murg: kuş) kalmışlar. Ve Kaf dağında kendilerinden başka birşey görememişler. Anlamışlar ki yaptıkları yolculuk bir anlamda kendilerine yaptıkları ve kendilerini aradıkları yolculukmuş.
Kuruluşuna temel oluşturan soykırımlar ve devamında bugüne kadar süregelen zamana baktığımızda, bir zulüm cumhuriyetinden başka birşey olmayan Türk devletinin siyasal yapısının içinde sömürgecilikten kaynaklı yer almamız bizi zorunlu olarak “Simurg” yolculuğuna çıkardı.
HDP ve miras olarak kendisine kalan geleneğe baktığımızda, Türk siyasal yapısının içinde ağırlığı tartışılmaz olan bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor. Başka partilerin birkaç istifayla bile depremle karşılaşmış gibi olan yapısı, HDP’ye gelince on binlerce i̇nsanın tutuklanması, sürgünlere gönderilmesi, işkencelerden geçmesi değil deprem, tsunami olsa bile etkilemiyor.
HDP’yi kapatırlarsa herhalde Kurdistan özgürlük mücadelesini yok edeceklerini sanıyor olmalılar. Oysa bundan öncekilerde olduğu gibi, yine, yeni bir partinin örgütlülüğü içinde, güçlenmiş bir siyasal yapı olarak mücadeleye devam edilecektir. *(Rita Mae Brown’a kulak vermenin yeridir:” Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, farklı sonuçlar beklemek delilik belirtisidir”.) Önce baskılar, ardından kapatma davası, süreç içinde hazine yardımının bloke edilmesi diye kesintisiz bir plan devam ediyor. HDP’li politikacılara getirilecek olan siyasi yasakla fiilen HDP’nin önü kesilecektir, kesilmeye çalışılsın, yeni bir partiyle devam edilir.
(Kürtlerin, sürekli olarak Türk siyasal yapısına bağlanılması, umut vaad edilmesi, gerçekleşmiş olan Kürt ve Türk toplumsal yapılarının ayrışmasının yarattığı ve bir daha bir arada olamayacak olan varlıklarının konusu ileride ayrı bir yazı olarak ele alınacaktır).
HDP’nin açık kapı bırakarak önümüzdeki seçimlerde kendi adayını açıklaması ve ittifaklara giden yolu tartışmaya açması gündeme oturdu. “Fil tarifi” gibi her örgütlü yapı, bütün olarak değil de kendi açısından değerlendirdi. Kerameti kendinden menkul “sol” kimliğini taşıdıklarını iddia edenler, (gerçekte bu kimliği kirletenler) bunun AKP veya Millet Ittifakı’na bir destek olduğunu her zamanki gibi utanma duygusunu taşımadan açıkladılar. Bu kervana birer birer katılanlar oldu. Diğer partilerden başlayarak çeşitli meslek gruplarını temsilen yapılan açıklamalar da peşinden geldi. Ya eleştiri altında hakaret etmek, ya da yere göğe sığmayan akıllarından! bir tutam sunmak dışında bir değerlendirme yapılmadı.
Öyle ya “Kürtler yönetilmeye muhtaçlar”. Bunca yıldan sonra geriye baktığımızda birşey öğrenemediklerini görüyoruz. Bu kervana baktığımızda şöyle düşündüklerini görebiliyoruz: “Biz Kürtlere siyasi önderlik yapmazsak, kendi yollarını çizemezler”. Şöyle bir kafalarını kaldırıp baksalar, hemen yanı başlarında Rojava duruyor. Dünyanın en uzun süreli, en geniş örgütlülüğe ve halk desteğine dayanan Kurdistan Özgürlük Hareketi, Nato’nun önemli ordularından Türk ordusunun, her türlü silahı insanlık suçlarını işleyerek kullanmasına rağmen, bu orduyu adım atamaz hale getirdi.
HDP’nin de içinde olduğu Emek ve Özgürlük Ittifakı’nın bir bölümü örneğin TİP ise evlere şenlik tavır alıyor. Seçimlere girmek konusunda üstlerine düşen olursa yapacaklarmış. Yapacakları şu: HDP’den, seçilecek yerlerden en az 21 vekil istemek. Muhtemelen Türk proletaryası henüz “kendisi için bir sınıf” olamadığı için bunlar da “kendisi için parti” olamayıp “kendiliğinden” bir parti oldukları için başka birşey yapmayı düşünmüyorlar. Kimyasal silahlar, tutuklamalar, işkenceler, zindanlar, tecrit ve daha birçok konuda suskunluğa gömülüp, siyaseti de Kürtlerin ödediği bedeller üzerinden yapmayı hüner sanıyorlar. İttifaklar elbette yapılır ama ittifakların hedef konusunda ortak mücadele amacı olur. Sadece kendi çıkarlarını düşünüp, ittifak içinde yer alan ve her baskıya maruz kalan HDP’nin direnişinin yanında yer almayıp, kasaba tüccarı gibi el ovuşturarak beklemek neyin nesidir? İttifak içindeki partilerin tabanına bakmanın bile öğrettiği gerçekler var, elbette görmek isteyene. İttifak herkesin içinde yer alıp, bedel ödeyenlerin kazanımları üzerinden kendini yaşatmak değildir.
Politikada belirli ilkeler dışında kesinlik yoktur. Bu nedenle belki kurulan ittifaklar değişebilir. HDP, kendi ilkeleri kabul edilirse ve büyük bir kırılma olmazsa Altılı Masa ile bir anlaşma sağlanabilir. HDP adayı ilk veya ikinci turda geri çekilir, Altılı Masa adayı desteklenir.
Ve bizler, yani Kürtler ve ezilenler… Bin yıldır sömürgeciliğin kurduğu tuzaklarla dolu bir hayatın içinde Kaf dağına ulaşmaya çalışıyoruz. Geride çok şey bıraktık. Düşenler, ölenler, yorulanlar oldu. Ama biz hep uçtuk, uçtuk, uçtuk. Son yıllara baktığımızda Kaf dağına ulaştık diyebiliriz. Simurg olarak öğrendik ki, bize kendi uçuşumuz, kendi gerçekliğimiz gerekiyormuş. Beraber uçtuklarımız çoktan geride kaldılar.
*Rita Mae Brown’ın 1983 tarihli “Sudden Death” kitabındaki hayali bir karakter olan Jane Fulton tarafından söylenmektedir