Toplumsal yapıların genel anlamıyla antagonist çelişki taşıyan iki sınıfa ayrıldığını, bu iki sınıfın çıkarları gereği çatışmalı bir tarihsel süreç izlediği reddedilemeyecek bir gerçekliktir. Elbette her çelişkinin ortasında yer alan ve kendi çıkarları gibi görünse de genel olarak egemen sınıfın veya gücün çıkarlarına uygun olarak hareket eden bir orta yol düşüncesinin oluşturduğu, her iki sınıfsal yapının arasını bulmaya çalışan bir (kısmen) i̇deolojik hareketin varlığı da gerçekliktir.
Sosyal demokrasi denilen kavram işte bu amaca hizmet eden, görünürde “işveren ve işçi” arasında arabuluculuk yapmaya çalışan bir i̇deolojik harekettir. “Emek gücünü sömüren kapitalist ve emek gücünü satan işçi” diyemedikleri için “işveren ve işçi” tanımını kullanmayı ve bunu kitlelere kabul ettirmeyi büyük bir oranda başardıklarını belirtmek gerekir. Kapitalizmin yarattığı eşitsizlik ve adaletsizlikleri liberal bir sistem içinde kabul edilebilir bir düzeye indirmeyi hedeflediğini kural olarak kabul eden ve geniş bir yığınsal destek bulan bir hareket olması nedeniyle, günümüzde proletaryanın yetersiz örgütsüzlüğünün yarattığı boşluğu doldurmaya çalışması da kapitalizmin kazanımlarından biridir.
Sosyal demokrasi çıkış noktası itibariyle kapitalizmin süreç içinde sosyalist bir ekonomik sisteme dönüşebileceğini ileri sürse bile, zamanla kapitalist sınıfın i̇deolojik aygıtlarından biri haline gelmiş bulunuyor. Ikinci dünya savaşından sonra Avrupa sosyal demokrat hareketleri Marksizmle i̇deolojik bağlarını koparıp kapitalizmle bir sentez yaratabileceklerini ileri sürdüler. Tırpanlanan işçi kazanımları, dizginlerini koparan kapitalist sistem, etkisiz ve tepkisiz kalan sosyaldemokrat partilere bakarsak “ütopyacılık” dışında bir gerçeklikleri bulunmuyor. Sonuç olarak sosyal demokrat düşünce denilince: proletaryanın sosyal taleplerinin devrimciliği kaldırıldı ve demokratik bir ifade çerçevesine sığdırıldı. Küçük burjuvazinin demokratik taleplerinin siyasal biçimleri yok edildi, kısmen sosyalist noktaları ortaya çıkarıldı ve topluma sosyal demokrasi olarak sunuldu. Hikayeleri bundan ibarettir.
Türk devletinde ise tanımın içeriğini dolduracak bir sosyal demokrat parti hiç olmadı. Bu iddiayla ortaya çıkan CHP bu konuda devlet partisi olmaktan öteye gidemedi. Kuruluş ilkelerinden biri olan “milliyetçilik” hangi sosyal demokrat düşünceye sığar? 1960’li yıllarda I. İnönü gelişen sınıfsal mücadeleye karşı kendilerinin “Ortanın solu” olduğunu beyan etti ama bu sadece bir zorunluluktu. Bu tanım bile kendisini “sol” düşünceyle aynı yerde görmeyen bir açıklamaydı ancak sağ, muhafazakar olarak adlandırılan maskeli faşizme karşı örtünen bir şal olmaktan öteye gidemedi. Buna rağmen ezilen kimlikler ve milliyetlerin içinde yer alan ve düzenle bağlarını koparmayan bir grup Alevi ve Kürt, kendilerine bir çıkış kapısı olarak CHP’yi görmekten çekinmediler.
Özellikle Alevilerin, Kürtlerin daha sonra Kürt siyasal hareketine geçecek olan önemli bir kesimi ve sosyalist mücadeleden kopmuş çeşitli grupsal örgütlenmeler bu anlamda CHP’nin içinde yer aldılar. Kısmen onaylanabilen bir düşünceydi bu ama tek şartla; CHP içinde daha sol bir çizgi izlemek, CHP’yi sol bir çizgiye cekmek adına yola çıkılsaydı eğer. Ama sonuçta ekonomist bir çizgi ve devletçilik bu gruplara hakim oldu. CHP tarihsel olarak Dersim’den Zilan’a, Maraş’tan, Madımak’a kadar özeleştiri ve hesap verip netleşmediği kanlı bir tarihin öznesi olarak halen duruyor. İktidarların baskıcı yönetimine (zaman zaman) karşı çıkmayı, sosyal demokrat bir parti olmakla eşdeğer sanıyorlar. Talepleri ve pratikleri bunun tam tersini gösteriyor.
İşlenen soykırımlara karşı suskunlar. Yakın tarihe bakacak olursak devlet destekli işlenen katliamlara karşı çıkmak, hesap sormak ve mazlumun yanında olmak gibi bir tavırları yok. Kürt sorununa bakış açıları nedir, hangi hakların teslim edilmesine razılar ve bu konuda programları nedir? Hiçbir netlik yok, çünkü statüko bizzat kendi elleriyle ayakta tutuluyor. Talan edilmiş ekonomi, hırsız bir yönetim, yoksulluktan ahlaki değer yargılarını yitirmiş, çözülen bir toplumsal yapıya karşı çözüm önerileri nedir, o da bilinmiyor. Oy tabanı olarak gördükleri Alevilere ilişkin ne diyorlar, bu da gizli bir sır. Kitlelerin erken seçim beklentisini erteleyip duruyorlar.
Efrin, Gire Spi işgal edilirken kurucu liderlerinin her dönem tekrar ettikleri “yurtta sulh” sözünü yutup alkışladılar. Roboski, Sur, Cizre gibi tanklarla girilen Kürtlerin yerleşim alanlarının bombalanmasına onay verdiler. İşçilerin, emeklilerin çaresizlikten kendini yaktığı, doğanın acımasızca talan edildiği, bebeklerden çocuklara kadar cinayetlerin işlendiği bir ülkede nasıl bir tavra sahipler? Kadın kırımına karşı demeç vermekten öte ne yapıyorlar? Kürt politikacılar zindanlara atılırken nasıl bir rol üstlendiler? Gördüğümüz gibi çözüme dair bir planları yok. Sadece “iktidar değişsin de biraz da börekten yiyelim” mantığı hakim. Dünya ölçeğinde bir sosyal demokrat anlayışı izleyen bir politikaya sahip değiller.
Sosyal demokrat iddiasında olan bir partinin ülke sorunlarına ilişkin açık, anlaşılır ve halktan yana bir çizgiye sahip olması gerekir. Kürtlere ilişkin tanımlamada bulunmaları gerekir. Seneye kaçınılmaz olan bir erken seçime dair ne gibi sözleri var, kitlelere ne diyecekler? “Yol temizliğini AKP yapsın da biz iktidara gelelim” beklentisi varsa, devasa sorunlarla karşılaşmakta gecikmeyeceklerini bilsinler.
Esenyurt belediye başkanı A. Özer tutuklandı ve yerine kayyum atandı. CHP bir protesto mitingiyle süreci atlattığını düşünüyor. Çünkü A. Özer bir Kürt. İktidarın bilinçli hedefiyle seçildi, CHP’nin bir noktadan sonra peşinden gitmeyeceğini çok iyi biliyor. Böylelikle kayyum zinciri CHP’ye de ulaştı, iktidar bir eşiği daha aşıp geçti. Genel anlamıyla bu muhalefet tarzıyla iktidarı geriletecek bir parti olmadığı, sadece protestolarla yetinildiği bizzat iktidar ortakları tarafından defalarca denenip görüldü. Artık içi boşaltılmış bir muhalefet olarak duruyor.
Willy Brandt 7 Aralık 1970 yılında Polonya’da Varşova Gettosunda Nazilere başkaldırı anıtının önünde diz çökmüş ve Alman sosyal demokrat partisinin onurunu kurtarmıştı. Bekliyoruz: Uzak olmayan bir gelecekte bir CHP genel başkanının Ermeni, Rum, Süryani ve Kürtlerin uğradıkları soykırımlardan dolayı önlerinde diz çökerek sosyal demokrat kimliğinin onurunu kurtarmasını…