Ali Engin Yurtsever:  Suriye ve Gündemin İçinden 

Yazarlar

   Olasılıkların içinde gelişen politik durum birey veya partilerin durdukları yeri çok çabuk eskitebiliyor, dün savunulan bugün kolaylıkla terk edilip üzerine reddiye yazılabiliyor. Diyalektik elbette değişimin her an olacağını şart koşar. Ancak i̇deolojik tutum sahibi olmak tutarlı bir çizgiyi izlemeyi gerektirir. Çizgi bozulmadan, reddedilmeden değişimin olması gerektiğini savunur. 

         İdeolojik netliklerin büyük bir çoğunlukla savrulduğu bir dönemi yaşıyoruz. Elbette tutarlı, ulusal veya sınıfsal bir tutum sahibi olan çizgilerin varlığının hakkını vermek ama öte yandan da şu tespiti kabul etmek gerekir: Öylesine büyük bir saldırıya uğruyorlar ki kitlelere ulaşabilmek, örgütlenebilmek ve mücadeleyi sürdürebilmek için çok ağır bedeller ödüyorlar. Hele ki deyim yerindeyse “modaya uygun” bir şekilde sol değerlere yönelik ağır saldırıların bir cephesinin de ulusal ve sınıfsal örgütlerin içinden geldiğini görmek şaşkınlığın zirvesini zorluyor. Bir mücadelenin dönemsel taktikleri kaçınılmazdır ancak bu taktiklerin giderek stratejinin yerini almasının önüne set çekmek gerekir. Bu çekilmediği takdirde önce tanımlanamayan bir dönemin ardından suskun kitlelerin hızlıca kaybedilmesi gerçekleşir. Biz, nedendir bilinmez her değişikliği kalıcı sanıyor, üzerinde tartışmadan kabul ediyor, sonra da başka bir politika ortaya çıkınca hızlıca rota değiştiriyoruz. 

      Suriye’de Alevilere yönelik katliamın ortasında kabul edilen geçiş süreci anayasa taslağı maddeleri geleceğin habercisi rolünü üstleniyor. HTŞ örgütünden ne bekleniyordu da hayal kırıklığı yarattı? El Qaide, Daiş benzeri bir örgütlenmenin farklı isimle iktidarı almasının ne gibi bir modernlik yaratacağına inanılıyordu da şimdi şok yaşanıyor? Suriye, bu haliyle bu yönetimin iktidarı elinde tutabileceği bir ülke değil. Taşlar yerinden oynadı. Herkes daha sonraki dönemin hesabını yapıyor.

Kim ne derse desin Suriye bir bütün olarak kalamaz. İstenildiği kadar niyet beyanı yapılsın, gerçekliğe aykırı bir durum bu. Parçalı ve her kesimin bütünün parçası olduğu bir yönetim mutlaka gelecektir. Bu özerklik, federal, ayrı devletler veya hangi isimle adlandırılırsa adlandırılsın kaçınılmaz bir yönetim biçimi olacaktır. Bir haftadır Alevi katliamını uygulayanların ilk fırsatta Kürtlere ve diğerlerine de aynı tutumu takınacağını biliyoruz. Rojava’nın kendi toplumsal sözleşmesi var, muhtemelen Durziler, Aleviler ve diğer toplumsal yapılar da kendi yönetim anlaşmalarını kurup, bunun üzerinden genel ve ortak bir yönetim anlayışında buluşacaklardır.

    Henüz olgunlaşmamış bir toplumuz. Teoriye gelince kendimizi ahlaki-politik toplum olarak değerlendiriyoruz ama bir konu üzerinde tartışma yürütebilmek için gerekli bilgi, sabır ve olgunluğa bir çoğumuz henüz sahip değiliz. Hemen suçlama kılıcını elimize alıyoruz. Bir de küçük de olsa bir iktidar alanımız varsa eğer, bu alan üzerinden kendimizi merkezin yerine koyup saldırıya geçebiliyoruz. Oysa fikirler tartışılmak içindir, skolastik biçimde savunulmak için değil. Tartışılmayan , pratiğe dökülmeyen bir fikir zayıf bir fikirdir. Dönemin politik adımlarının bir bölümü tartışılmadan kapalı bir kutu olarak duruyor. Bu kitle üzerinde bir karışıklık yaratıyor.

Henüz doyurucu bir açıklama yapılmadı. Nedense tecrit kalkmış, haklar alınmış, anayasal güvence sağlanmış ve tutsaklar bırakılmış gibi bir hava hakim. Oysa devlet durduğu yerden ileriye doğru bir adım atmış değil. Geleceğe dönük herhangi bir açıklaması da yok. Tek dile getirdikleri diz çökülüp teslim olunması. Böyle bir onursuzluğu kabul edecek bir tek Kürt bulamazlar. Karşılıklı saygı ve tanımanın olmadığı bir sürecin ömrü, kelebeğin ömrü kadardır. Kimi Kürt politikacıların söylem veya yazıları sessizlikle karşılanıyor. Kabul görmüş olsaydı alkışlarla karşılanırdı. Değerlere bağlılık gereği suskun kalınıyorsa, bunun kıymeti bilinmeli, kendi siyasi hayatlarının sonunu getirecek hatalar yapmamalıdırlar. 

     Suriye devleti İran savaşından önce bir ara duraktır. Burası cephe gerisinin hazırlığı görevini yeterli ölçüde yerine getirirse sıra Irak’a gelecektir. Domino taşlarının en son devrileceği yer Türk devletidir. Ne tahkim kurtaracak, ne de o devleti sahiplenip aynı kaderi paylaşmak arzusu. 

    Estirilen hava bir takvime dayalı planın işlediği üzerinedir ancak böylesine değişken bir siyasi zeminin koşullara bağlı olarak takvim bir yana, yeri geldiğinde planı bile işlemez hale getireceğini unutmamak gerekir. Iktidar kavgalarını hep kanlı biçimde gerçekleştirmiş bir devletin demokratik bir anlayışa dönüşmesi kolay değildir. Zaten böyle bir niyet beyanları da bulunmuyor. 

   Belki bir dönem ağır koşulların yarattığı süreçlerden geçeceğiz. Kazanımlarımızın bir bölümü elimizden (geçici olarak) gidebilir. Ancak kısa vadede herkesin kabul edeceği şu gerçekliği göreceğiz: Kürtler Orta Doğu’da halk olarak kendi kimlikleriyle var olacaklardır. Hiçbir devletin yedeği, askeri olmadan…

İlginizi Çekebilir

Temel Demirer: Yerküre; Göçmenlerin Toplama Kampı (Mı?)
Pîrtûk a nû ji Pall Weşanê: “Edebiyata Berxwedanê”

Öne Çıkanlar