Ali Engin Yurtsever: Tekelleştirilmeye Çalışılan Sosyalizm Anlayışı-2

Yazarlar

TKP, TIP, EMEP, SOL vd partiler… Adlarındaki ihtişama bakınca gözümüzün önünde canlanan: bir toplumun Marxizmin teorik silahıyla donanmış, en fedakar, en bilinçli ve kavgaya adanmış çelik iradeli proleterlerinden oluşan bir partinin üyeleri geliyor. Kuşkusuz devlet tarafından bu ve diğer “illegal” kabul edilen partilerin/hareketlerin içinde böyle değerler de var ancak 1920’lerin koşullarıyla düşünürsek ve günümüze kadar uzanan yolculuğunu da değerlendirirsek, o, bir avuç insan dışında geriye kalanların MK’den başlayarak “amentü kültürüyle” yetişen, SSCB’nin TC ile ilişkilerini gözeten, dünyayı hem SSCB hem de Kemalist yönetim açısından değerlendiren ve böylelikle Marxizmle ilişkisi olmayan, bulundukları coğrafyanın nesnel toplumsal gerçeğinden uzak insanlardan oluşan bir örgütlenme gerçeğiyle karşılaşırız. Olsa olsa CHP/ML diyeceğimiz bir noktada bulunuyorlar.

       TKP’nin gerek programı, gerekse pratiği doğal olarak TC ve Kurdîstan soluna çıkış ve gelişim anlamında etki ve katkıda bulunmuştur. Çünkü sol düşünce ile ciddi karşılaşma tarihsel olarak bu örgütlenme üzerinden gelişmiştir. TKP ve TIP vd partiler acik veya gizli olarak halen de vazgeçemedikleri Kemalizm aşkını “Marxizm” potasında yaygınlaştırmaya çalışsalar bile nesnel gerçeklik olarak asla Marxist olmadılar, bu haliyle de olamayacaktır. Öyle toplumsal yığınların karşısına orak-çekiç bayrağıyla çıkmak, süslü sözlerin oluşturduğu sınıf savaşımından dem vurmakla gerçeği değiştiremiyorlar. En fazla henüz teorik ve pratik gelişiminin ilk aşamasında bulunan bir kaç insanı örgütleyebilirler, hepsi bu. Mücadelenin kızgın ve bedel gerektiren alanına gelince o insanları da kaybederler.

  Kaba hatlarıyla işçi sınıfının evrensel kurtuluşunu hedefleyen bir ideolojiyi savunmak demek, mücadelede de düşman olarak kabul edilen burjuvaziye karşı taktiksel düzeyde de olsa ittifaklara girmeyi gerektirir. TKP, doğal olarak TC’nin yönetimini elinde tutan burjuva karakterli Kemalist yönetime karşı, Türk işçi sınıfından ayrı, Kürt, Ermeni ve Rum halklarının ilerici güçleriyle ittifak geliştirmeliydi ve “Komünist ahlak gereği ” en başta soykırımları mahkum etmeliydi.

Ama böyle olmadı, TKP bu halkların soykırımdan geçirilmesini savundu çünkü, ayağındaki prangaların zinciri Moskova’ya bağlıydı ve onlar da ‘Marxist” adını verdikleri kendi devrimlerini yaşatmak için halkları kurban vermekten çekinmediler. Oysa “zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yoktu”. Böyle bir ilişki ağı da doğal olarak parti programına yansıdı. Yani insanlığın evrensel kurtuluşunu içeren komünist devrim kurulduğu yerden itibaren yanlış bir anlayış üzerine kuruldu ve bu anlayış da dünyaya bu haliyle kabul görülen bir şekilde yayıldı.

     TKP’nin 1920 yılında 10-16 Eylül Bakü’de kabul edilen kongredeki programında hiçbir yerinde Kürtler geçmiyor. Ermeniler ve Rumlar da Kürtlerle aynı kadere mahkum edilerek, proletarya ve burjuva sınıfından sonra yeni bir sınıf yaratılarak “olmayanlar” sınıfına girmişler. Düşünün ki 3 sene önce Rus devrimi gerçekleşmiş ve burunlarının dibinde soykırımlar üzerinde yükselen TC’yi mahkum etmek bir yana destekliyorlar. Böylece Rus devrimi sosyalist, Kemalist TC de ilerici burjuva karakterli devrim diye dünyaya ilan ediliyor. Arkasından “amenna”cılar sıraya giriyor ve “somut koşulların somut tahlili” rafa kaldırılıyor.

      TKP başlangıç olarak ele alındı, çünkü ordan başlanmıştı. Elbette Osmanlı döneminde de sol parti ve örgütlenmeler vardı, bunlar, Kürtler, Ermeniler, Rumlar ve diğer halkların örgütlenmelerini de kapsıyordu, ancak soykırımdan geçirildikleri için elde kala kala TKP örneği kaldı. Bu nedenle incelemeye kaynaklık eden partidir. Süreç içinde kurulan diğer yasal partiler açısından da bir değişiklik olmadı. Programları az çok TKP’yi aşsa bile Kurdîstan gerçekliği söz konusu olunca “işçi sınıfının ve devrimin çıkarları” diye sömürge yapısının devamı sağlandı. Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne kadar ne hikmetse “Türk işçi sınıfı” bir türlü kendisi için bir sınıf olamadı, kendiliğinden bir sınıf olarak kaldı.

   Nesnel gerçekliği eğip bükmeye, teorik paragrafların içinde görünmez kılmaya gerek yok.

Bir paragrafta yazabiliriz.

     Kurdîstan, Ermenistan, Pontos gibi halkların yaşadığı toprakları TC soykırımdan geçirip, sömürgeleştirdi mi, evet. SSCB, sosyalist bir devrim niteliğindeyse bu halkların kurtuluş mücadelesine destek vermeli, TC’nin kurulmasına destek sağlamamalı mıydı, evet. TC’de kurulan ve sınıfsal karakterli sol yapılar ise SSCB hangi kararı alırsa alsın, komünist bir tavırla sömürgeleştirilmiş devletlerin ulusal kurtuluş mücadelelerini desteklemeli, kendi kurtuluş mücadelelerinin bir yedeği olarak görmemeli miydi, evet. UKKTH hic koşulsuz tanınmalı miydi, evet. Yaşanan pratiğe bakarak kendimizi “durum teorilerinden” kurtarabiliriz.

   Programlar partilerin karakterini belirler, ne yapacaklarını ve nasıl yapacaklarını ilan ederler. Burjuva partileri kelime oyunlarına sapabilirler ama Komünist partiler, “Komünist Manifesto”dan ve özellikle son paragraftan ayrılırlarsa “siyasi ahlaksızlık” yapmış olurlar. Ne diyor son paragraf “… Komünistler, kendi fikirlerini ve amaçlarını saklamayı reddederler…”

    Aşağıda ittifak çağrısı yapılan yapıların programları yer alıyor. Sorumluluk gereği hepsini okudum. Sonuç: hiçbirinde “Kurdîstan sömürgedir, kendi kaderini kendisi belirlemelidir” diye bir netlik yok, soykırımlar yok. Hepsi “Türkiye İşçi Sınıfı’nın yüce çıkarları”nı öne çıkaran, güzellemelerle dolu. Bugün komünist veya sol kimlik taşıyan partiler Kurdîstan, Ermenistan ve Pontos gibi halkların soykırıma uğrayıp, sömürgeleştirildiklerini kabul ettikleri ölçüde komünist kimliğini taşımaya hak kazanırlar. Bundan sonra ortak mücadele hattı gelişir, öyle küçük bir yapının laf kalabalığı yaparak gelip Kürtlerin sırtından kendini yaşatması siyasi ahlaka sığmaz.

    Neden TKP işlendi de diğerleri işlenmedi sorusunun cevabını tekrar yazmak gerekir. İlk komünist-sosyalist düşüncelere ana kaynak görevini gördü. Bu nedenle bağrından çıkan her hareket TKP’nin “tahlilleri”nden kaçınılmaz olarak etkilendi. TIP, TSP, TSVP, EMEP, vd…. Bu etkileşim devletin “illegal” olarak gördüğü hareketler ve partileri de -ne yazıkki- etkiledi.

    Yazının üçüncü bölümünde ise TC tarafından “illegal” kabul edilen siyasal yapıların programlarını ve pratiklerini ele almaya çalışacağım.

 *TKP programı 1920    https://www.tkp-online.org/sites/default/files/TKP%20Birinci%20Programi%201920%20Gu%CC%88nu%CC%88mu%CC%88z%20Tu%CC%88rkcesi.pdf

*TKP programı 1983

https://www.tkp-online.org/sites/default/files/tkp_83_turkce_2.pdf

  *TIP programi

   https://tip.org.tr/program/

*EMEP programı

https://www.emep.org/emek-partisi-program-ve-tuzugu/

*SOL (ODP) programı

https://portal.odp.org.tr/program/

*TOP programı

https://www.toplumsalozgurluk.org/wp-content/uploads/2020/07/to%CC%88p-program.pdf

*SMF programı

https://www.sosyalistmeclisler.net/smf-programi/

*EHP

https://ehp.org.tr/assets/uploads/file/EHP_program_ve_tuzuk.pdf

İlginizi Çekebilir

Suna  Arev: Frankfurt Sokaklarında Zeynel Abidin Öldü, Kimse Duymadı
Hakan Tahmaz: Erdoğan’ın, İmralı siyaseti çıkmaz yolun sonu

Öne Çıkanlar