Charles Lynch, İrlanda’dan Amerika’ya göç eden bir ailenin oğluydu. Virginia’daki Lynchburg şehrinden soyadını aldı. Amerikan bağımsızlık savaşında, düzmece bir mahkeme hakimi olarak görev alır. Mahkemenin kuruluş amacı Amerikan bağımsızlık savaşında İngilizlerden yana olanları cezalandırmaktı. Temel olarak egemen i̇deolojik görüşe karşı gelenlerin cezalandırılması ana fikirdi. William Lynch bir hakimin taşıması gereken eğitim, liyakat ve kişilik özelliklerinden yoksun biriydi. Verdiği cezalar kırbaçlama, malına el koyma, zorla askere alma ve cezalandırılan kişiyi ağır işkence ederek öldürtmekti. Yaptırımları keyfi olarak uyguluyor, kararları tartışılmadan kabul ediliyordu. Verdigi cezalar ve aldığı kararlar, Virginia genel meclisinin aldığı kararla yasal ilan edilmişti.
William Lynch adını gelecek kuşaklara bıraktı. Linç kültürü william Lynch’ten önce de vardı, sadece onun şahsında somutlaşıp anılır oldu. Hem teorik, hem de pratik olarak. Dünyaya yayıldı ve diğer devletler, halklar gibi Türk devletinin ve halkının da temel politik işlevi oldu: her kim ki devlete karşı çıkarsa, hangi koşulda olursa olsun “linç” edilirdi. Bu linç bazen fiziksel, bazen de düşünsel olarak gerçekleştirildi, uygulayan “Yüce Türk Devletinin” arkasında olduğunu bilirdi. Bilmediği tek şey devletin işi bitince kendisinin de lince uğrayacağıydı. Yahya Kaptan, Topal Osman, C. Ersever gibi. Bu isimlerin yanına yüzlerce isim daha yazılabilir.
Linç kültürü neden böylesine benimsenip, uygulanıyor? Hiç kuşkusuz bir makale yazısının konusundan daha çok araştırma ve inceleme gereken bir konu bu. Ancak topluluk halinde yaşamaya başlayan i̇nsanların bir şekilde farklı da olsa bunu günümüze kadar geliştirip devam ettirmesi aslında insanlığın gelişim yolculuğunun neresinde olduğumuzu gösteriyor. Herhangi birinin veya bir “liderin” işaret etmesi veya birkaç kelime dile getirmesi lincin yapı taşlarını döşüyor. Geri kalan kalabalık güruh, bir ayin düzenler gibi linci gerçekleştiriyor. Modern kabul edilen toplumlarda pek görülmeyen ama tohum olarak varlığını koruyan bu davranışa herkesin katıldığını söylemek doğru olmaz. Çok değil 85 yıl önce Hitler modern kabul edilen Alman halkını Yahudilere, Komünistlere, Çingenelere, farklı kimliklere ve sonunda Alman olmayan herkese karşı lince davet etmiş ve bu davet çoğunluk tarafından kabul edilmişti. Sonradan bir utanç belgesi olarak kalacak olan bu durum, zamanında fazla yadırganmamıştı. Toplumlar kültürlerini ne kısa sürede oluşturur, ne de kısa sürede terk ederler. Bu nedenle linç kültürünün modern toplumlarda olmayacağını düşünmek yanıltıcıdır.
Linci besleyen faktörler nelerdir? Öncelikle ırkçılığın başı çektiğini, kendini diğerlerinden üstün gören, bu üstünlüğün de bazen Allah, bazen de doğal yaşamdan kaynaklandığını savunan düşüncenin öne çıktığını belirtmek gerekir. Toplumsal yapının sağlıklı gelişebilmesi için doğru bir tarihe ihtiyaç vardır. Ancak her ulus oluşurken bir trajik olaya ve bu trajediyi ortadan kaldıracak bir kahramana ihtiyaç duyar. Mitolojik temelde gelişen bu durum olağanüstü bir güçle gerçekleşmek zorundadır ki, kitleler kendilerinden üstün bir varlığın olduğuna inansınlar. Mitoloji insan yaşamından sıyrıldığı ölçüde ulus oluşturma görevini üstlenen birey, mitolojide olduğu gibi olağanüstü güçlere sahip olmasa bile yine de diğer insanlardan daha üstün olarak görülür. Her düşüncesi, her sözü olağanüstü bir anlam kazanır. Kitleler için sorgulama dönemi geride kalmıştır. M. Kemal, Erdoğan, Hitler, Salazar, Franco gibi liderler kendi toplumlarında böyle görülürler.
Lince katkı sunan diğer önemli unsur üretim ilişkileri ve üretim güçleri arasındaki çelişkidir. Kapitalizmin bunalım ve krizlerinin kitlelere yoksulluk, ahlaki çöküntü, savaş ve kaygı olarak dönmesi kitlelerin bozulmamasının temel nedenlerindendir. Ekonomik-politik sistem ve devlet suçlu olmayacağına göre, bir kurban lazımdır. Devletin işaret ettiği yön saldırıya uygundur, çünkü ortaklaşa işlenen suçlara katılım ve kanunlar tarafından suçlu bulunsa bile devlet tarafından kurtarılacağını bilmek kitlelere güven ve güç kazandırır. Türk toplumunda bu düşman zaman zaman Aleviler, Komünistler, Çingeneler, Ermeniler ve Rumlardan oluşuyor ancak sürekli düşman ise Kürtlerdir. Devletin ihtiyacına göre öne çıkarılır veya geriye çekilir. Önemli olan, elde tutulan bir karttır. Kürtlerin ülkeleri, tarih ve kültürleri görülmez, onlara uygulanan soykırım, işkence, sürgünler ve baskılar da görülmez. Tek görülen tüm kötülüklere yol açıp, Türk devletinin gelişmesinin önünü kapatmaları diye oluşturulan algıdır.
Kapitalizmin karşısında caydırıcı bir güç olan sosyalist sistem şimdilik güç kaybına uğradığı için dünya genelinde hukuk, insan hakları, emek gücünün değeri gibi kavramları çiğneyip geçiyorlar. Her devlet ayrı bir haydut kimliğiyle dişlerini göstermektedir. Avrupa gibi ülkeler bunu biraz daha kılıfına uydurarak yapmakta, Türk devleti gibi ülkeler ise o kılıfa ihtiyac duymamaktadır. Dünya genelinde yaşanan göç dalgası i̇nsanların can havliyle yer değiştirmesini de beraberinde getiriyor. Yükselen sağ-faşist partilerin tabanı Lynch efendilerine gönderilecek olan zarfın mazrufudur.
Son günlerde Suriyeli göçmenler öne çıkarılarak yapılan ve lince dönüşen saldırıların temelinde sahte bir tarih yazımıyla günümüze kadar pompalanan Türk ırkçılığının süreklileştirilmesi yatıyor. Bir başka nokta ise yoksullaşan kitleleri örgütleyecek bir gücün yoksunluğu ve sahipsiz biriken öfkenin patlamasıdır. Avrupa’ya yerleşen, ticaretle para kazanan Türkler girişimci olurken, Türk devletinin Suriye’ye ilan ederek açtığı savaştan dolayı kaçıp Türkiye’ye yerleşenler ise istilacı! oluyor.
Bu mantıkla yoğruldukları için ortaya çıkan faşizmden başka bir şey değil. Bir ek daha yazmak gerekir: Türk devleti Suriyeli ve diğer göçmenlere yapılan saldırılara onay vermeden bunlar gerçekleşemezdi. Bu saldırılar devletin mesajıdır: “Kürtlere karşı açtığım savaşta başta Esad olmak üzere hepiniz yanımda yer almazsanız, bu kozumu istediğim gibi kullanırım”… Süreç gösteriyor ki Türk devleti Rojava’ya tüm gücüyle saldırdığında, “hazır kıtalarını”da Kuzey Kurdistan ve Türkiye’de harekete geçirecektir. istediği sonuca ulaştığında da birkaç tane kuklasını tutuklayıp “hukuk devleti” kisvesiyle kendini temize çekmeye çalışacaktır.
W. Lynch iki asırdan beri yaşamaya devam ediyor. Bazen devlet kurumu, bazen de bir güruh olarak…