Ali Engin Yurtsever: Yalan Her Zaman Gerçeğe Borçludur, O Borç Ödenir 

Yazarlar

        Gerçek, görülmemek istendiğinde gözlere mil çekmeye gerek yoktur. Görmezden gelinir ve gerçeğin olmadığını kanıtlamak için binbir türlü yalana gereksinim duyulur. Yalanlar büyümeye devam eder. Her yalan, gerçeğe ödenecek bedelden borç olarak alınır ve günün birinde o borcun ödenmesi zorunluluk oluncaya kadar yalana devam edilir. Ancak gerçek, yalanlardan alacaklıdır ve er ya da geç alacağını ister. O borç ödenir. Politik hayatta da böyledir, kişisel hayatta da böyledir.

        Gerek dünyada, gerekse coğrafyamızda gerçeği savunanların mücadele ettiği en büyük güç: karşılarındaki düşmanları değil de, yalanlardan oluşan bir karanlıktan oluşmaktadır. Yalanın geniş kitlelere ulaşma hızı ve gündemde kalma süreci, gerçeğin, zamana yayılan haklılığın ve doğruluğunun kitlelerle buluşmasından daha çabuk olmaktadır. Öyle kolay değil, gerçeğin yalanı yenerek yol gösterici olması, öyle kolay değil bireylerin ve kitlelerin kendi çıkarları için yalana inanmayıp, gerçeği kutup yıldızı olarak görmeleri. Daha çok yürünecek yol, alınacak ders ve ödenecek bedeller var.

       Kürtler ve Kurdistan…

    Ekonomik ve politik gücü elinde bulunduran devletler ikinci dünya paylaşım savaşından sonra kendi coğrafyalarında bir daha yıkım görmemek için savaşları coğrafyalarının dışında sürdürdüler, sürdürmeye de devam ediyorlar. Doğası gereği gözü doymayan emperyalist ve emperyal devletler biraz daha fazla ekonomik güç ve buna bağlı olarak siyasal güç kazanmak uğruna i̇nsanların ölmesini, hayatlarının paramparça olmasını, ekolojik yapının değişmesini umursamıyorlar. Bu düzeni, gerçeklikten aldıkları borçlardan oluşan yalanlarla kapatmaya çalışıyorlar. Devlet ve ideolojik aygıtlarının bütün silahlarıyla hayatımıza saldırıyorlar. Böylece yalanların gölgesinde yürüyenlerin: halkını, ülkesini ve dünyayı seven birey ve kurumlar olduğunu, gerceğe sırtını dayayanların ise “terörist, bölücü, vatan haini” gibi kötülüklerden oluştuğunu empoze ediyorlar.

       SSCB döneminde birçok özerk cumhuriyetten oluşan, yıkıldıktan sonra da bağımsız devletler birligi diye yine ayrı yapıları muhafaza eden, Ukrayna’ya saldırdıktan sonra orada bazı yapıları bağımsız referandum kararı adı altında yapılan açıklamayı tanıyarak bir anlamda kendine bağlayan siyasi anlayış, yani Putin yönetimindeki Rusya’nın dışişleri bakanı Lavrov Kürtlere karşı dizginlemeye gereksinim duymadığı bir nefretle buyurmus!.. ABD Kurdistan kuruyormuş bu bölge ülkelerinin (Türkiye, İran, Irak ve Suriye) karışması demekmiş…… Bu kelamın arkasına takılmakta gecikmeyen Türk nasyonal solcuları da “emperyalist ABD’ye el açan Kurdistan Özgürlük Hareketi” yalanlarını savuruyorlar. Medya takip edilirse Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin kendi halkının  çıkarlarına uymayan hiçbir anlaşma teklifini kabul etmediğini bu yüzden bunca baskıya uğradığını göreceklerdir, ama ne gerek var, gerceğe biraz daha borçlanmanın zararı yok nasılsa, bu yüzden yalanlardan oluşan cümleleri kurmaya devam etsinler.

      Lavrov, Astana üçlüsü adına tehdit ededursun, ABD de kendi askerlerinin hayatının tehlikeye girmemesi için Türk devletine gerekli uyarıyı yapmış, tabii diplomatik bir dille DAİŞ’e karşı mücadelenin engellenmemesini söylemiş. (Aylardır kimyasal silah dahil her türlü ağır silahlarla bombalanan Kürtlerin hayatı önem arzetmiyor) Nedense ABD’nin uyarısını “tamam, artık Türk devleti adım atamaz” diye yorumlayıp sevinenlerin sevincini kırmak istemem ama ABD Kürtlere karşı bir sempati duyuyorsa Rovava hava sahasını kapatır, kara harekatına karşı da sahaya iner. Ayrıca “kim ne dedi?” diye bakmak yerine pratik sahaya bakmak yeterlidir. Özgürlüğünü, onurunu ve toprağını korumak isteyen bir halk, düşmanına direnir. Direnişi başkasının insafına bırakmaz. Ne hikmetse sakız gibi ağızlarda çiğnenen Kurdistan Özgürlük Hareketi eleştirisinden başka birşey yok. ABD ve Rusya’nın Istanbul toplantısında hangi konuda anlaşmaya varıldığını henüz bilmiyoruz. Olası bir anlaşmanın Kürtlere ne getireceği de belli değil. Böyle temelsiz ve sadece basın açıklamalarına bakıp da güven duygusu geliştirmek hatalı bir politikaya yol açar.

      Türk devleti her koşulda saldıracağını tekrarlıyor, bu gerçekleşecektir. ABD ve Rusya engel oluyorsa, (şimdilik) aldıkları tavizi yetersiz gördüklerindendir. Kendi toprağımızda, özgür ve güvenli yaşayacaksak, bu bizim direnişimizin sonucu gerçekleşir, sırtımızı bir yere dayayarak değil. Elbette çıkarlar gereği zaman zaman ittifaklar gelişir, bu ayrı. Öyle “emperyalizme karşı direniş” güzellemesi yapıp da Kürtlere saldıracak olan varsa, 1917’den sonra Rusya’nın emperyalist devletlerle hatta Hitler’le yaptığı anlaşmalara baksın da, ondan sonra Kürtlere laf yetiştirsin. Kurdistan Özgürlük Hareketi her zaman ifade ettiği gibi sadece halkının çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Bu nedenle dört bir yandan kuşatılmış bir hayatın içinde ayakta kalıyor.

    Kişisel olarak düşüncem, Türk devletinin Rojava’ya saldıracak olması tehlikesinin henüz tam anlamıyla ortadan kalkmamış olduğudur. Bunu mutlaka gerçekleştirecek olmasıdır. Türk devleti diz çöktürülmeyene kadar tehlike devam edecektir.

    Kurdistan’ın sömürgeleştirilmesi konusunda başta Türk devleti, ABD, Rusya ve bölge devletleri olmak üzere birçok devletin gerceğe olan borçları birikti. Yalanlara sığınarak bugünlere kadar geldiler.

    Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin direnişi yalanlarin gerçeklikten aldığı borcun ödenmesini istiyor, bu aynı zamanda bizlerin de isteğidir. Bu yüzden bedeller veriyoruz ve yalanlardan oluşan bir tarih bu borcunu mutlaka ödeyecektir, çünkü yalanlara dayalı olarak yazılan bir tarihe ne inanacak ne de katlanacak sabrımız kaldı.

 

İlginizi Çekebilir

Cavidan Rawer: Tanrının Yorduğu Kadınlar -5 
Çetin Çeko: KYB, Erbil’de üst düzey terörle mücadele görevlisini öldürmekle suçlanıyor!

Öne Çıkanlar