Fizik kanunları ne istenildikleri zaman degiştirebilirler ne de kişilerin veya toplumların arzularına göre var veya yok olurlar. Nesnel gerçeklikler olarak bizlerin iradelerinden bağımsız olarak bulunurlar.
Her biri insanlığın bulunduğu tarihsel döneme göre i̇nsanın: insan, doğa ve hayatla kurduğu ilişkilerin bir sonucu olan üretim ilişkileri de materyalist açıdan birer gerçekliktir, çünkü i̇nsanın veya bir anlamda üretim güçlerinin kurduğu ve sonucunu önceden bilemediği ilişkilerinin ürünüdürler. Üretim güçlerinin ve ilişkilerinin olumsuzlanmasıyla yeni bir aşamaya geçer ve olumsuzlamanın olumsuzlamasını gerçekleştirirler.
Kuruluşunu halkların, soykırımı ve inkarına dayanarak gerçekleştiren TC sürekli aynı üretim ilişkilerinin içinde yaşayarak bir üst aşamaya geçmeyi başaramamaktadırlar, dolayısıyla gittikçe sıkışan ve patlamaya doğru adım adım giden toplumsal ilişkilerin yumağında tekrara dönüşen bir hayatın esiri olmakla beraber sömürge altında tuttuğu halkları da aynı esirliğe mahkum etmeye çalışmaktadır. TC sınırları içinde yaşayanlardan çoğunluğu oluşturan kitle içinde bulunduğu yoksullukların, ezilmisliklerin ve üretilenden yeterli payı alamamanın nedenini kendilerine dayatılan ‘Kürt İsyanında aramak yerine sorunun temeline eğilse, gerçekliğin asl nda çarpıtılan tarih anlayışı, gasp edilen toprakları, yağmalanan kültürleri ve sonucunda soykırımları görecek, belki de -başarabilirse- yüzleşecek ve eşit haklara dayalı bir hayata adım atacaktır.
Maalesef bunca eğitimsizliğin ve buna bağlı olarak gelişen cehaletin sonucu olarak bu konuda iç dinamiklere dayalı bir gelişmenin gerçekleşme olasılığı cok azdır. Tarihi geçmişini TV dizilerinin kurgulanmış senaryolarının gerçek sanılması üzerine kuran bir güruhun kendisine dair bir dinamiği son derece azdır.
Artık uluslararası bir nitelik kazanan Kürt isyanı sıcak gelişmelerin üst üste yaşandığı ve kesinlik kazanmış olan bir kırılma noktasına doğru gitmektedir. Tekrar edilegelen ‘beka’ söylemi en sonunda gerçeklik kazanmış bulunmaktadır. Zorlu geçecek olan kısa vadeli süreç sonunda soykırım, talan ve yalan imparatorluğunun tarihin çöp sepetine gideceğini bizlere gösterecektir. Çünkü oligarşik bir yapılanmadan öteye gidemeyen bu devletin hayata dair sözü kalmamıştır. Elbetteki tarihte görüldüğü gibi girdikleri ve çıktıkları her yeri yakarak yıkarak yollarına devam edeceklerdir ama artık ‘deniz bitti, kara göründü’.
Savaşın-şimdilik- yoğunluk kazandığı Rojava ve Güney Kurdîstan bu kırılmanın yeni bir aşamasıdır. Ne olacaksa belirleyici olan buralardaki savaşın sonucu olacaktır, bu nedenle gerek Kurdîstan Özgürlük Hareketi, gerekse yurtseverlik duygusuyla hareket edenler sürekli olarak ‘ulusal birlik’ çağrılarını bu nedenle yapmaktadırlar. Her dönemin liberalleri, bedel ödemekten imtina edenleri bu çağrıları Kurdîstan Özgürlük Hareketi’nin güçsüzlüğüne, savaşı sürdürememesine bağlayıp umutsuzluk tohumları ekmeye çalıştılar ama farkında olmadıkları şey: o tohumları toprak diye çölleşmiş kendi yüreklerine ekmiş oldukları gerçeğiydi.
Bugün sus pus olmuş şekilde izliyorlar, zaten bir mücadeleyi uzun soluklu ve zaman zaman kaybedileceği bağlamında düşünmeyip, sürekli zafer üzerine kuranlar, o mücadeleyi kavramamış demektirler. Bir aydan fazla bir süredir Güney Kurdîstan’da bir adım bile ilerleyemeyen işgalci TC güçleri, daha fazla dayanamamış askeri güçlerinin bir kısmını geri çekmişlerdir. Hic kuşkusuz yeniden ve daha güçlü saldırmayı deneyeceklerdir. Elbetteki bu durum tekrara dayalı olarak devam edecek değildir, uluslararası güçlerin arasında sürekli ‘mavi boncuk’ dağıtan TC en sonunda elinde boncuklarla kalacak ve bedelini ödeyecektir. Tarihsel olarak işlediği bütün suçlar iddianame olarak önüne serilecektir.
Politik çözüm olmadığında savaşı olanca keskinliğiyle gündeme taşımak kaçınılmazdır, bu nedenle sorun en sert, en keskin biçimde gündemdedir ancak TC bu savaşın sonuçlanmasıyla dağılacağı için, tarihten bugüne yaptığı politik oyunları tekrar tekrar oynamaktan geri kalmamaktadır. Ertelemeci, “terör sorunu”, bir avuç eşkiya, dış mihraklar vb. argümanlarla odaktan uzaklaştırmaya devam etmektedir. Doğal olarak da sorun büyümekte, çözümün getireceği yük artmaktadır.
Fizik kanunlarının hayatımızda belirleyiciliği tartışılmaz. Örneğin yerçekimi kanununa inanmayıp bir uçaktan atlayabilirsiniz ve yere düşmeyeceğinize inanabilirsiniz. Bu inancınız yere düştüğünüz anda istemesenizde yok olacaktır. Gerçeklik karşısında inancınızın bir belirleyiciliği yoktur, eğer farklı düşünmüyorsanız. Ve kuvvetli olduğunu sandığınız devasa bir yapı en zayıf, en kırılgan yerinden kopar, yıkılır gider. Bilinen fizik kanunudur: “Bir zincirin gücü en zayıf halkasının gücü kadardır.” En güçlü zincir çürümüş, çatlamış veya kırılmak üzere olan halkasından kırılır.
TC denilen, soykırımcı, ceberrut, yağma ve talan yapısından oluşan ve çekirdek yapısı dışındaki her şeyi zincirle kendine bağlayan bu örgütlü cehaletin faşizmle donanmış zincirlerinin kırılma noktası Kürtlere karşı yürüttüğü savaştır. Her türlü baskıyı bu savaşı gerekçe göstererek uygulamaktadır.
Yoksullukların, hırsızlıkların, işkencelerin, adaletsizliklerin temelini oluşturan bu zincirin yapısıdır. Ancak zincir eskidi, zincir kırılmak üzere ve bu zincir kırılacak, çünkü gücü en zayıf halkasının gücü kadardır ve zayıf halkadan gelen kırılma sesleri gelecek günlerin umudu olarak Kurdîstan Özgürlük Hareketi’nin önderliğinde gerçekleşmektedir.