Magdeburg kentinde 20 Aralık’ta 5 kişinin yaşamını yitirdiği Noel pazarı saldırısından bu yana yaşanan gelişmeler Almanya’da iç güvenlik ve aşırıcılık konularını bir kez daha gündemin üst sıralarına taşırken, iç siyaseti bekleyen diğer zorlu görevler hâlâ güncelliğini koruyor.
Almanya’da Şubat ayında seçimler yapılacak ve bu seçimlerden çıkan sonuca göre kurulacak yeni hükümet ülkeyi yönetecek.Yeni hükümetiniçinde hangi partilerin yer alacağı belli değil ama onları bekleyen zorlu ödevler aşağı yukarı belli.
Yasadışı göçle mücadele ederken, kontrollü göçü teşvik etmek; siber saldırılara karşı daha etkili savunma sistemleri geliştirmek, içeriden ve dışarıdan gelen tehditlere karşı hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi güçlendirmek…
23 Şubat seçimlerinin ardından kurulacak hükümeti bekleyen başlıca iç politika ödevleri bunlar.
Ancak son yıllardaFederal Meclis’tesorumluluk üstlenen siyasetçilere sorulduğunda, tüm bu zorluklar ülke ekonomisinin içinde bulunduğu derin krizin gölgesinde kalıyor. Zira Volkswagen gibi büyük sanayi şirketleri fabrikalarını kapatacaklarını duyuruyor, insanlar işleri için endişeleniyor ve yüksek enflasyon yurttaşları zorluyor.
Yüksek enerji fiyatları ve kalifiye işgücü açığı
2021 yılına kadar Federal Hükümet’in Doğu Eyaletleri Sorumlusu olarak görev yapan Hristiyan Demokrat Birlik’ten (CDU) Marco Wanderwitz, DW’ye yaptığı açıklamada, “Bu ülkede yaşadığımız en büyük sorun, ekonomimizin tekliyor olması. Bu da temelleri ve gelecekte hayatta kalabilme yeteneğini gerçekten etkiliyor. En büyük sorun, ekonomiyi yönetenlerin siyasete olan güvenini yitirmiş olması” diyor.
CDU’lu politikacıya göre ekonomi yöneticilerinin ülkeyi idare edenlere güvenmemelerinin başlıca nedenleri, “aşırı yüksek enerji fiyatları, çalışanlara ödenen yüksek ücretler, harap olmuş altyapı, Çin’den gelen ezici rekabet. Ama aynı zamandakalifiye işgücü eksikliğive giderek artan bürokrasi”.
Yeşiller partisinin eski lideri Omid Nouripour’a göre, dijitalleşmenin yavaş ilerlemesi de sorunları büyütüyor.
DW’ye konuşan İran kökenli Alman siyasetçi, “Hem ekonomik hem de yapısal olarak çifte kriz yaşıyoruz. Bunu sağlık kurumlarında faks cihazlarının hâlâ birinci sınıf bir iletişim aracı olmasından anlayabilirsiniz. Bunu ülkedeki yatırımlar konusundaki sıkışıklıktan da anlayabilirsiniz” diyor.
Bürokrasinin azaltılması, polis ve istihbarat teşkilatlarının güçlendirilmesi gibi güvenlik konularını önümüzdeki yılın başlıca ödevleri olarak nitelendiren Nouripour, elektrik şebekeleri gibi altyapılara genellikle Rusya’dan yöneltilen dış saldırılara da dikkat çekiyor ve “En önemli husus kritik altyapıyı korumak. Bu alanda çok fazla güvenlik açığımız var. Ve kritik altyapıya saldırıda bulunan çok sayıda aktör mevcut” şeklinde konuşuyor.
Zorlu konu göç ve aşırı sağ
Alman hükümetini iç politika açısından zorlayacak diğer iki konu ise göç ve kısmen buna bağlı olarakpopülizm ve aşırı sağın yükselişi. Magdeburg’da Noel pazarına yapılan saldırı da bu konuları daha acil hale getiriyor.
Gerçi son aylarda yasa dışı yollarla gelen göçmen sayısı ve iltica başvurularında bir azalma görülüyor ancak Avrupa sınır koruma ajansı Frontex’in, bu yılın ilk dokuz ayında yaklaşık 166 bin kişinin AB’ye düzensiz yollardan girmeye çalıştığına ilişkin açıklamaları bu konuda henüz bir rahatlama görünmediğine işaret ediyor.
Düzensiz göçü kontrol altına alabilmek için Almanya tüm kara sınırlarında kontrolleri yeniden başlatırken, 23 Şubat’taki seçimlerden sonra hükümet kurma şansı yüksek olan muhafazakâr CDU sığınmacıların sınırlardan geri çevrilmesini destekliyor.
Alman belediyeleri göçten bunaldı mı?
Almanya’da pek çok belediye ve yerel yönetim,sığınmacıları kabul etme konusundalimitlerine ulaştıklarını bildiriyor. Ülkenin kuzeyindeki Friz ve Danimarkalı azınlığın kurduğu seçmen birliği Südschleswigscher Wählerverband’dan (SSW) Stefan Seidler DW’ye yaptığı açıklamada, “Şu anda kendi bakış açımdan söyleyebileceğim husus, belediyelerin üstesinden gelemeyecekleri kadar büyük bir sorumlulukla karşı karşıya olduklarıdır” diyor. 2021’den beri Federal Meclis üyesi olan Seidler, belediyelerin bu konuda federal hükümet tarafından desteklenmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Federal Meclis için yeniden aday olmayan Marco Wanderwitz ise farklı düşünüyor. DW’ye verdiği röportajda göçün yönetilebilir olduğunu savunan muhafazakar politikacı, buna karşın konunun duygusal olarak kutuplaştırıcı olabileceğini de belirterek, “Bir yandan sayılar düştü. Diğer yandan da konunun zaten abartıldığını düşünüyorum. 2014 ya da 2015’e kıyasla çok daha az kötü olduğunu söyleyen yerel politikacılar tanıyorum” diyor.
Omid Nouripour ise yeni göç dalgalarına karşı uyarıyor. Rakamların önümüzdeki yıllarda yeniden yükselebileceğine dikkat çeken Yeşil siyasetçi, “Ukrayna’daki durumun daha fazla mülteciye yol açabileceğini biliyoruz ve Ortadoğu’daki şu ya da bu çatışmanın daha da tırmanabileceğini görebiliyoruz” sözleriyle endişelerini dile getiriyor.
Anayasa Mahkemesi’ne koruma
Stefan Seidler, aşırı sağcıAlmanya için Alternatif’in (AfD)Şubat ayında yapılacak seçimlerden sonra Federal Meclis’te eskisine kıyasla daha fazla güçlenmesinden endişe ettiğini belirtiyor.
“Şu anda aşırı sağdan gelen büyük bir baskıyla karşı karşıyayız. Almanya’da çoğunluğun her zaman tek başına karar verdiğini ve yorumlama hakkına sahip olduğunu düşünen güçler var. Bir azınlık politikacısı olarak şunu açık ve net bir şekilde söyleyebilirim; İyi bir demokrasi azınlıklarını da dikkate alır.”
Seidler, bu nedenle Aralık ayında Hristiyan Birlik partileri CDU, CSU ile Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP) tarafından Federal Meclis’e sunulan ve Federal Anayasa Mahkemesi’nin aşırı sağdan gelebilecek etkilere karşı haklarını güçlendirmeyi amaçlayan bir önergeyi desteklediğinin de altını çiziyor.
Reform, gelecekte Anayasa Mahkemesi’nde yapısal değişikler için anayasa değişikliğini şart koşuyor, bunun için de Federal Meclis’te üçte iki çoğunluk gerekiyor.
/Deutsche Welle/