🔴 Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın İran’a yönelik açıklamaları iki ülke arasında diplomatik gerginliğe yol açtı. Peki Tahran-Ankara hattında tansiyon neden tırmandı? İsrail ve Rusya bu işin neresinde?
Deutsche Welle’den Muhammed Kafadar yazdı:
Suriye’deki vekil güçleri İsrail tarafından zayıflatılan İran, Beşar Esad’ın devrilmesiyle stratejik hedefleri açısından önemli bir kayba uğradı. Esad’ın yokluğunda Şam’da Türkiye’ye yakın bir yönetim oluşurken Ankara-Tahran hattından tansiyon artıyor. Son olarak Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın İran’a yönelik eleştirileri diplomatik gerilime yol açtı, iki ülke büyükelçilikler üzerinden birbirlerine tepki gösterdi.
Gelişmeleri DW Türkçe’ye değerlendiren Hamburg merkezli Alman Küresel ve Bölgesel Araştırmalar Enstitüsünden (GIGA) Houssein Al Malla, Esad rejiminin devrilmesiyle iki rakip güç arasında bir denge unsurunun ortadan kalktığına işaret etti. Malla, “Esad rejiminin varlığı Türkiye ve İran’ın Suriye rekabetinde sınırları belirliyordu. Bunun yokluğunda gerilimler daha açık hale geldi. Yeni bir çatışmaya değil, uzun süredir var olan rekabetin yeniden şekillenmesine tanıklık ediyoruz” dedi.
Fidan 26 Şubat’ta Al Jazeera televizyonuna verdiği mülakatta İran’ın vekil güçler stratejisini eleştirmiş; bunun Suriye, Lübnan ve Irak’ta İran’a maliyetinin ağır olduğunu belirtmişti. Röportajda gazetecinin, “İran, Suriye’yi kolayca kaybetmeyi kabul eder mi? Bazıları SDG’yi (Suriye Demokratik Güçleri) destekleme ihtimalinden bahsediyor” şeklindeki sorusu üzerine Fidan şöyle konuşmuştu:
“Eğer siz başka bir ülkedeki bir grubu destekleyerek orada rahatsızlık oluşturmak isterseniz, başka bir ülke de sizdeki başka bir grubu destekleyerek size rahatsızlık oluşturmak ister… Sizde olan yetenekler başkasında da var. Dolayısıyla camınıza taş atılmasını istemiyorsanız başkasının camına taş atmayacaksınız.”
Fidan aynı yayında, “(İran’ın milis stratejisinin) Getirdiği birtakım kazanımlar var ama bu kazanımları tutmak için harcadığı maliyet daha fazla. Yani Irak’ta ve Suriye’de sahip olduğu kazanımları ayakta tutabilmek için, İran o kazanımlardan çok daha fazlasını feda etmek zorunda kaldı. Bu benim kendi analizim” ifadelerini kullanmıştı.
Washington merkezli Ortadoğu Enstitüsünden (MEI) araştırmacı Alex Vatanka, Fidan’ın bu sözlerinin İran’da “örtülü tehdit” olarak algılandığını söyledi. DW Türkçe’ye konuşan Vatanka, bu konuda özellikle Hamaney’in danışmanı Ali Ekber Velayeti’nin devreye girmiş olmasına dikkati çekti.
Velayeti, Fidan’ın sözlerinin “saygısızlık ve abartılı” olduğunu söylemişti. Alex Vatanka, “Velayeti (İran dini lideri Ali) Hamaney adına konuşur, bu önemli bir mesaj” dedi. İran’da dış politika veya güvenlik gibi kritik konularda karar yetkisi Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan liderliğindeki hükümete değil, dinli lider Hamaney’e ait.
İran ve İsrail’in çıkarları ortaklaştı mı?
“(Fidan’ın iddialarına yanıt olarak) Şimdi de İranlılar Ankara’yı ayrılıkçı hareketlere, özellikle de Azerbaycan nüfusunun yoğun olduğu eyaletlere müdahale etmekle suçluyor” diyen Vatanka, özellikle TRT’nin Farsça yayın yapmaya başlamasının ve Türkiye merkezli bazı düşünce kuruluşlarının çalışmalarının bir süredir “tehdit olarak algılandığını” da belirtti.
Fidan verdiği cevapla Tahran’ın SDG’yi destekleme ihtimalini göz ardı etmezken Houssein Al Malla’ya göre bu pek olası değil.
İran’ın Suriye’deki Kürtler üzerindeki etkisinin oldukça sınırlı olduğunu vurgulayan Al Malla, “İran, Suriye’deki Kürt grupları Türkiye’ye karşı potansiyel bir denge unsuru olarak görebilir ancak kendi sınırları içindeki Kürt nüfusun neden olduğu ayrılıkçılık endişeleriyle bu konuda temkinli davranacaktır” değerlendirmesini yaptı.
Houssein Al Malla’ya göre İran’ın bu örgüte doğrudan destek sağladığına dair güçlü bir kanıt da bulunmuyor.
ABD’nin IŞİD’le mücadelede partner seçtiği SDG halihazırda Suriye’nin kuzeyi ve doğusundaki toprakları kontrol ediyor. Şam yönetiminin egemenliğini tanıyan örgüt, Suriye ulusal ordusunun bir parçası olabileceği ancak aynı zamanda topraklarının kontrolünü de sürdürebileceği bir formülü müzakere etmek istiyor.
Öte yandan ortaya çıkan tabloda birbirlerine düşman güçler, İran ve İsrail’in Suriye’deki çıkarları bir noktada kesişiyor. Al Malla bu kesişim noktasını “Her ikisi de Türkiye’nin nüfuzunu sınırlamak istiyor” diye açıklıyor.
İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’a karşı başlattığı savaş ve Suriye’ye yönelik hava saldırıları İran’ı zayıflatırken Türkiye’nin lehine olacak şekilde Esad’ın devrilmesine zemin hazırlamıştı. Şimdi ise İsrail ve İran, Şam’da Ankara ile güçlü ilişkilere sahip istikrarlı bir rejim oluşmasını önlemeye çalışıyor görüntüsü veriyor. İsrail’in Suriye’de farklı etnik gruplara desteği ve bu ülke sınırları içinde devam eden askeri varlığı ile İran’a yakın grupların faaliyetleri yeni yönetimin istikrar ve meşruiyet arayışını zora sokuyor.
Rusya Suriye’ye dönmenin yollarını arıyor
Diğer taraftan Rusya da Suriye’ye geri dönmenin yollarını arıyor. Bir yandan Şam ile müzakere yürüten Rusya, İran ile de dirsek temasını sürdürüyor. ABD ile yeni bir diyalog süreci başlatan Rusya’nın İran’ı da bu görüşmelerin parçası yapma talebinin bölgede oluşan boşluktan faydalanan Ankara’nın hareket alanını daraltacak gelişmelere yol açabileceği değerlendiriliyor.
Kremlin, geçen ay Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Rusya ve ABD dışişleri bakanlarının katıldığı toplantıda olası ABD-İran müzakerelerinin de gündeme geldiğini, Moskova’nın iki ülkeye arabuluculuk yapmak istediğini açıklamıştı.
Suriye dışındaki aktörlerin çıkarlarının Türkiye’nin hedefleri ile uyumlu olmadığına dikkati çeken Al Malla, Ankara’nın kendini giderek daha fazla zorluk içinde bulduğunu söyledi, “Dış baskılar karşısında Şam ve Ankara’nın uyum içinde hareket edip etmeyeceği Esad sonrası Suriye’nin rotasını belirleyecek” dedi.