Donald Trump’ın ikinci kez ABD başkanlık koltuğuna oturtması bir çok ‘’dengeyi’’ sarstı. ABD-Avrupa arasında kriz de görünür oldu. Trump’ın izlediği yol, ABD’nin ittifak ortağı olarak güvenilirliği konusunda şüpheler yaratıyor. Bu, NATO’nun nükleer caydırıcılık sistemi açısından ne anlama geliyor?
Nükleer enerjiye sahip Fransa tüm Avrupa’yı koruyabilir mi? Almanya kamu televizyonu ARD’nin merkez stüdyo editörlerinden Claudia Buckenmaier analizinde bu soruya yanıt arıyor:
‘’Birkaç ay sonra ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atmasının 80. yılı olacak ve etkileri bugün de devam ediyor.
Uzun bir süre bir fikir birliği varmış gibi görünüyordu: Nükleer silahlar caydırıcı bir güç olarak kullanılabilir. Evet ama aslında tek amaçları bir daha asla kullanılmamalarını garantilemekti.
Peki caydırıcılığın işe yaradığından artık emin olamadığınızda ne olur?
Avrupa, ABD’nin nükleer silahları sayesinde korunduğuna inanıyordu. ABD Başkanı Donald Trump henüz nükleer şemsiyeyi sorgulamadı ancak ABD’nin güvenilirliğine olan güven giderek azalıyor.
Hangi ülkelerin nükleer silahları var?
Beş devlet resmen nükleer silaha sahip: ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin.
Dört ülke daha var ama bunlar hiçbir zaman doğrulanmamış olsa da nükleer silaha sahip görünüyor: Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail.
Stockholm SIPRI Enstitüsü, dünya çapında 12.000’in biraz üzerinde nükleer savaş başlığı bulunduğunu tahmin ediyor. SIPRI tahminlerine göre Ocak 2024 itibarıyla Rusya’nın elinde 5 bin 580 nükleer başlık bulunurken, ABD’nin elinde 5 bin 044 nükleer başlık bulunuyor. Fransa’nın 290, İngiltere’nin ise 225 savaş başlığı bulunuyor.
Nükleer silahların türleri nelerdir?
Stratejik ve taktik nükleer silahlar arasında bir ayrım yapılmaktadır. Stratejik nükleer silahlar diğer kıtalardaki hedeflere karşı kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Patlayıcı gücü ve dolayısıyla yıkıcı gücü, 15 kilotonluk Hiroşima bombasının gücünden çok daha fazladır. Bunların öncelikli amacı caydırıcılıktır çünkü gerçek savaştan uzak hedeflere de ulaşabilmektedir.
Acil bir durumda stratejik nükleer silahların öncelikle kıtalararası füzelerle taşınması gerekiyor.Taktik nükleer silahların patlayıcı gücü daha düşüktür. Bunlar savaş meydanında kullanılmak üzere geliştirildi; örneğin büyük birliklere karşı. Büyük konvansiyonel saldırıların önlenmesi amaçlanıyor. Modern taktik nükleer silahların yıkıcı gücü, Hiroşima’ya atılan atom bombasından çok daha fazladır.
Almanya’yı hangi nükleer silahlarla koruyor?
Soğuk Savaş’tan sonra çeşitli silahsızlanma anlaşmaları imzalanmasına rağmen Almanya’da hâlâ nükleer silahlar bulunuyor.
Renanya-Palatina’daki Büchel hava üssünde 20 adet taktik nükleer silah bulunduğu tahmin ediliyor . Bu henüz resmi olarak doğrulanmadı. Büchel’de ayrıca nükleer silah taşıyabilen tornado savaş uçakları da bulunuyor.
Peki bu nükleer silahlar nasıl kullanılacak?
Silahlar, sözde nükleer paylaşım yoluyla kullanılacak. Almanya nükleer silaha sahip olmasa da, ABD Başkanı ve federal hükümetin onayıyla ülkede konuşlu ABD silahlarını kullanabilir. Ancak ABD’deki son siyasi gelişmeler, Amerikan başkanının acil bir durumda bunu kabul edip etmeyeceği konusunda şüpheler doğurdu. Avrupa alternatifine ilişkin tartışmalar o zamandan bu yana ivme kazandı.
ABD’nin nükleer şemsiyesi dışında Avrupa için bir alternatif var mı ?
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, uzun zamandır Fransız nükleer silahlarının sağladığı korumanın diğer ülkelere de genişletilmesini öneriyor.
Avrupa’da güvenliğin ABD’den daha bağımsız olacağına dair güvenceler göz önüne alındığında, bu önemli bir sembolik adım olacaktır.
Peki bu somut olarak nasıl görünüyor? Fransız nükleer silahlarının kullanılıp kullanılmayacağına kim karar verecek?
Fransa her zaman bağımsız bir nükleer güç olmaya büyük önem vermiştir. Ülkenin sadece stratejik nükleer silahları var, taktiksel olanı yok. Silahların kendisi ve onları düşürebilecek uçak ve denizaltılar hiçbir ABD bileşeni içermiyor, dolayısıyla Fransızlar silahlarını kullanmak isterse ABD’nin buna itiraz etmesi mümkün değil. Bu Avrupalılar için artı bir puan.
Ancak Fransa için, Almanya’nın ABD ile yaptığı gibi bir katılım şimdilik düşünülemez görünüyor. Silahları kullanıp kullanmamaya kendileri karar vermek istiyorlar. Fransız nükleer silahlarının başka ülkelerde konuşlandırılması ihtimali konusunda da belirsizlik var. Ve bazıları, Fransız Cumhurbaşkanı’nın koruma vaadi karşılığında ne talep etmek istediğini merak ediyor.
Bertelsmann Vakfı’ndan askeri uzman Christian Mölling yeni bir bağımlılığa karşı uyarıyor. “Artık bir Başkanımız Macron var. Ama aynı zamanda Almanya’yı korumayacağını daha önce söylemiş olan olası bir başkan adayımız Le Pen de var. Son on yılların sürekliliğinin aslında sadece ABD’de değil, muhtemelen Avrupa’da da güvenilebilecek kadar büyük olmadığını belirtmek önemlidir.”
Mölling, bir diğer sorunun da Fransa’nın nükleer faaliyetleri çok küçükten büyüğe doğru genişletecek bir konumda olmaması olduğunu düşünüyor. “Amerikan cephaneliğinde mevcut olan birçok eksik adım var.”Tıpkı Büyük Britanya gibi. Daha da kötüsü, İngiliz nükleer silah cephaneliği ABD bileşenlerine bağımlıdır ve bu nedenle gerçek bir bağımsızlık sunmuyor.
Almanya kendisi nükleer silahlar edinmeli mi?
Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması, şimdiye kadar bunu yasaklamıştı. 1970 yılından beri yürürlüktedir. Almanya’da 1975 yılında yürürlüğe girmiştir.
Özellikle nükleer silah sahibi olmayan devletlerin nükleer silah edinmekten kaçınmaları gerektiği hükme bağlanıyor. Almanya’nın anlaşmadan çekilmesi durumunda, bunun 191 imzacı devlet üzerinde yıkıcı etkileri olabilir.
Bunun dışında, Alman nükleer silahları düşüncesi halk için bir dayanıklılık testinden daha fazlası anlamına gelecektir. 1980’lerde nükleer silahlara karşı yapılan protestolar toplumu şekillendirdi. Politikacılar Ukrayna’daki savaşın tırmanacağı yönündeki endişelere şu ana kadar yeterli bir yanıt bulamadılar. Alman veya Avrupa nükleer silahlarına sahip olma düşüncesi, halkı daha da bölecektir.
Alternatif nedir?
Bütün bu konuların tartışılması gerekiyor. Siyasetin toplumu da beraberinde götürmesi gerekir. ABD henüz Avrupa’ya nükleer şemsiyesini teslim etmedi, ancak daha bağımsız hale gelme zamanı hâlâ geldi.
Bir yol: ABD’den tamamen kopmak değil, bağımlılık risklerini en aza indirmek. Askeri uzman Mölling’e göre, bu durum özellikle silah sanayiini etkiliyor.
“Amerikan devletinin veya Amerikan şirketlerinin her zaman arka kapısı olan bu sistemleri, tek başımıza işletebileceğimiz ve dijital altyapımıza entegre edebileceğimiz konusunda Amerikalılarla bir anlaşmaya ihtiyacımız var.”
Bunun bir örneği, Büchel’deki “Tornado” savaş uçaklarının yerini alacak olan nükleer kabiliyete sahip Amerikan F35 savaş uçaklarıdır. ABD hükümetinin izni geri çekmesi halinde bu uçakların hiçbiri, bazı parçaları Almanya’da üretilmesine rağmen, asla havalanamayacak.
“Eğer artık eşinize güvenemiyorsanız, o zaman daha fazla kontrole ve işleri yönetme konusunda daha fazla kendi yeteneğinize ihtiyacınız var” diyor.Mölling.
F35’in yazılım ve diğer teknolojik unsurlarının kullanımı için bazı devletlerin özel sözleşmeler imzaladığını söylüyor. Bu, daha bağımsız olabilmek için yeniden müzakerelerin yapılması gerektiği anlamına geliyor.
Rusya’nın elinde hangi cephanelik var?
Nükleer caydırıcılık konusundaki güncel tartışma aynı zamanda Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü saldırganlık savaşıyla da yakından bağlantılıdır.
Şubat 2022’de tam işgalin başlamasından bu yana Rusya, yeniden öncelikli olarak stratejik düşman olarak tanımlanmaya başlandı.Rusya, dünyada en fazla savaş başlığına sahip ülke konumundadır ve nükleer silahları askeri doktrininde kesin bir şekilde yer edinmiştir.
Bu nedenle ülke cephaneliğini sürekli olarak yeniliyor. Ordu ayrıca nükleer kapasiteli kıtalararası füzeler için mobil fırlatma rampalarına ve denizaltılara güveniyor. Hem mobil birlikler hem de denizaltılar, savaş durumunda “ikinci vuruş kabiliyeti”ni garanti altına almak amacıyla tasarlanmıştır. Çok büyük bir saldırıdan sonra bile aynı büyüklükte karşılık verebilme imkânı var.
Ukrayna savaşı sırasında Rusya, Batılı devletlerin saldırıya uğrayan Doğu Avrupa ülkesine askeri yardım sağlamasını engellemek amacıyla defalarca nükleer tehditte bulundu. Müttefik Belarus ve Kaliningrad eksklavı da rol oynuyor. Burada konuşlandırılan nükleer silahlar, neredeyse hiçbir uyarı olmaksızın NATO üyesi ülkelerdeki hedeflere ulaşabilir. Ancak SWP adlı düşünce kuruluşunun analizlerine göre, Rus nükleer silahlarının Belarus’ta depolanıp depolanmadığı belirsiz.’’
/ARD/