6-9 Haziran tarihlerinde yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri öncesinde anketler, birçok ülkede aşırı sağcı partilere desteğin arttığını gösteriyor.
Seçim kampanyalarında göç krizini, güvenlik endişelerini ve ekonomik sorunları kullanan sağcı popülist partilerin sandıkta başarılı olması durumunda, AP’deki siyasi yelpazede ciddi değişim yaşanacak.
Avrupa Birliği’nin (AB) yasama organındaki olası değişim, önemli sınamalarla karşı karşıya bulunan birliğin, dış politikadan ekonomiye, birçok alanda atmaya hazırlandığı adımları da sekteye uğratabilir.
Sağcı popülistler ve aşırı sağcılar en büyük güç haline mi geliyor?
AP seçimlerine ilişkin kamuoyu yoklamaları sağcı popülist ve aşırı sağcı partilerin Fransa, İtalya, Avusturya, Macaristan, Slovakya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’da birinci, Almanya, Polonya, Letonya ve Romanya’da ise ikinci parti çıkacağını gösteriyor.
Hatta bu partilerin ittifak kurarak bir araya gelmeleri durumunda, AP’de en büyük siyasi grup haline gelmeleri de teorik olarak mümkün olabilir. Bazı kamuoyu yoklamaları, aşırı sağcılar ile sağcı popülistlerin şu anda parlamentoda en büyük siyasi grup olan muhafazakar Avrupa Halk Partisi’nden (EPP) de daha çok milletvekili çıkarabileceğine işaret ediyor.
Birleşmeleri mümkün mü?
Aşırı sağ ve sağ popülist partiler iki ana gruba bölünmüş durumda. Bunlardan biri İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin başkanlık ettiği Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) grubu, diğeri ise Fransız aşırı sağcı Marine Le Pen’in lideri olduğu Ulusal Birlik’in yer aldığı Kimlik ve Demokrasi (ID) grubu.
Bir de Almanya’da ikinci siyasi güç konumunda olan aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi var. AfD, kısa bir süre önce patlak veren skandallar nedeniyle ID dışına itildi. Ama anketlere göre AfD, Almanya’daki AP seçimlerinden ikinci parti çıkacak. Dolayısıyla seçimlerden sonra hangi grupla ne tür bir ittifaka gireceği siyasi denkleme etkileyebilecek.
Bu arada Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın sağcı popülist Fidesz partisi de bir gruba üye değil, ECR’ye katılmak için zemin yokladığı belirtiliyor.
Marine Le Pen ve Victor Orban, AP’de aşırı sağı “tek ve güçlü bir blok” olarak birleştirmeyi, bu yolla da AB’nin politikalarına yön vermeyi hedeflediklerini açıkladılar.
Ancak bu partilerin tek bir çatı altında birleşmeleri şimdilik mümkün görünmüyor. Çünkü bunun için bu grupların Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaş konusundaki derin görüş ayrılıklarını aşmaları gerecek. Meloni ve ECR, Ukrayna’ya mali ve askeri yardımlara destek veriyor. Rusya ile yakın bağları bulunan Le Pen ve ID ise bu desteğe itiraz ediyor, tıpkı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yakın ilişkilerini muhafaza eden Viktor Orban gibi.
AP seçimleri AB için neden önemli bir dönüm noktası?
Bu partilerin tek bir çatı altında birleşmeyecek olmaları, göç politikaları, AB’nin genişlemesi, Brüksel’in mali konularda yetkisinin güçlendirilmesi ve iklim değişikliği ile yeşil dönüşüm reformları gibi, bugüne kadar itiraz ettikleri alanlarda işbirliği yapmalarına engel değil. Bu da AB’de önemli reform adımlarını bloke edebilecekleri anlamına geliyor.
Avrupa Konseyi ile yasaları müzakere eden AP, komisyonun önerdiği yasaları, uluslararası anlaşmaları, birliğin genişlemesini ve AB bütçesini onaylıyor.
Dolaysıyla AP’de seçimlerle birlikte aşırı sağ lehine değişecek güç dengeleri, AB’nin önümüzdeki beş yıl izleyeceği politika ve stratejileri, yani geleceğini etkileyecek öneme sahip.
Parlamentonun seçimlerden sonraki ilk görevlerinden biri AB’nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu’nun başkanını seçmek. İşte bu süreç, AB’yi ilk büyük sınamayla karşı karşıya getirebilir. Çünkü komisyon başkanı, üye ülke hükümetlerinin nitelikli çoğunluğu tarafından aday gösteriliyor. Parlamentonun da adayı salt çoğunlukla onaylaması gerekiyor.
Avrupa Komisyonu’nun mevcut başkanı Ursula von der Leyen bir beş yıl daha bu görevini sürdürmek istiyor. Von der Leyen, seçimlerden birinci parti çıkması beklenen merkez sağdaki EPP’nin adayı.
Peki, Von der Leyen komisyon başkanlığını sürdürebilmek için parlamentonun salt çoğunluğunun onayını alabilecek mi? İşte bu sorunun yanıtın seçim sonuçları belirleyecek.
Komisyon başkanı seçimi çıkmaza girebilir mi?
Von der Leyen’ın 5 yıl önce bu görevi üstlenirken, üyesi olduğu EPP’nin liberaller ve sosyalistler ile ittifakı salt çoğunluğun sağlanması için yeterliydi. Ancak siyasi güç dengelerinin aşırı sağcı partilerin lehine değişmesi durumunda bu zora girebilir.
Zaten Von der Leyen’ın bu nedenle Meloni’nin ECR grubuyla “çalışmaktan rahatsız olmayacağını” söyleyerek aşırı sağcılarla işbirliğine kapı araladığı belirtiliyor.
Ama Von der Leyen’ın bu çıkışı, aşırı sağcılarla asla işbirliği yapmayacaklarını ilan eden Sosyalistler ve Sosyal Demokratlar (S&D) ile liberal Avrupa’yı Yenile grubunun sert tepkisine yol açtı. Bu gruplar aşırı sağ ile işbirliği yapması halinde Von der Leyen’ın komisyon başkanı olmasına destek vermeyeceklerini duyurdu.
Neden siyasi istikrarsızlık riskinden söz ediliyor?
Bazı siyasi analistler, değişen siyasi güç dengeleri nedeniyle Avrupa Komisyonu başkanı, komisyon üyeleri, dış politika yüksek temsilcisi ve konsey başkanını belirleme sürecinin zora girebileceğine, bunun da AB’yi istikrarsızlığa sürükleyebileceğine dikkat çekiyor.
Eğer komisyon başkanı adayı AP’de gerekli oyu alamazsa, yeniden seçime gidilemiyor, üye ülke hükümetleri bir ay içerisinde başka bir aday önermek zorunda. Bu süreç de yine AB üyesi ülkeler ve AP siyasi grupları arasında çetin pazarlıklara yol açabilir, süreç sarkabilir.
Gerçi görevdeki komisyon başkanı, yani Ursula von der Leyen ve ekibi görevde kalmaya devam eder ancak siyasi meşruiyet tartışmaları, politika belirleme ve karar alma süreçlerinin önü tıkayabilir.
Avrupa siyasetinde aşırı sağın artan ağırlığı AB’yi nasıl etkiler?
Sağcı popülist ve aşırı sağcı partiler artık geçmişte olduğu gibi AB’nin yıkılması gerektiğinden savunmuyor. Ancak AB’nin siyasi karar alma süreçlerinde son yıllarda artan ağırlığını eleştirmeye devam ediyorlarlar. AB uzmanları bu partilerin “Brüksel’in kanatlarını kırmaya çalışacakları” endişesine vurgu yapıyor.
İtalya’nın aşırı sağcı başbakanı ve aynı zamanda ECR’nin Başkanı Meloni, Roma’daki bir mitinginde “Avrupa’da da sağcı bir hükümet kurmak” ve “Avrupa’nın da rotasını değiştirmek” istediklerini söyledi, “Brüksel’in ulus devletleri boğan bir üst yapı değil, onların bir ortağı olması gerektiğini” savundu.
Aşırı sağcı Fransız siyasetçi Marine Le Pen de artık AB’den ve Euro Bölgesi’nden çıkma çağrısı yapmıyor, bunun yerine AB’nin yetkilerini azaltmayı ve AB’yi içeriden zayıflatmayı hedefliyor. Le Pen geçen hafta partisi Ulusal Birlik’in bir mitingde, “Fransa ve Avrupa genelinde savaşı kazanmakta olduklarını” söyledi. Le Pen, “Avrupa genelinde ulusal partiler olarak AB’yi yıkmak için değil, 21. yüzyılın endüstriyel, çevresel, göç ve teknolojik sınamalarla yüzleşebilecek uluslardan oluşan bir Avrupa ittifakı kurmak için güçlenmekte olduklarını” kaydetti.
Macron ve Scholz’u zor günler bekliyor
AP seçimleri ile ilgili anketlerin doğru çıkması halinde, AB’nin iki lider ülkesi Fransa ve Almanya iç siyasetinde de sarsıntılar yaşanabilir.
Fransa’da aşırı sağcılar seçimlerden birinci parti çıkarsa, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un hem ülkesindeki hem de Avrupa genelindeki konumu zayıflar. Aşırı sağcı Marine Le Pen de 2027’deki seçimlerde Fransa cumhurbaşkanı seçilme hayaline bir adım daha yaklaşır.
Son anketler Almanya Başbakanı Olaf Scholz için de karamsar bir tablo ortaya koyuyor. Bu tabloya göre ana muhalefetteki Hristiyan Birlik (CDU/CSU) oyların yüzde 29’unu alarak birinci parti, aşırı sağcı AfD ise yüzde 16 oy oranıyla ikinci parti çıkacak. Almanya’da koalisyon hükümetini oluşturan SPD ise ancak yüzde 14 oy oranıyla üçüncü parti olacak. Ortakları Yeşiller’in oy oranı yüzde 13, liberal Hür Demokratların (FDP) oy oranı ise yüzde 4 görünüyor.
Son haftalarda seçim kampanyaları sürecinde siyasetçilerin saldırılara hedef olması, siyasi kutuplaşmanın artması, Almanya’da seneye yapılacak genel seçimler öncesinde tansiyonun daha da tırmanabileceği endişelerini beraberinde getiriyor.