Avukat Mahsuni Karaman: “Mazlum İçli, katil değil.”

GenelGündem

Yargıtay, 6-8 Ekim Kobanî olaylarında yaşamını yitiren Yasin Börü’yü öldürdüğü iddiasıyla Mazlum İçli’ye verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını onadı.

14 yaşından beri tutuklu olan İçli’nin olay günü Diyarbakır’a 140 kilometre uzaklıktaki bir köyde düğünde olduğu ispatlamasına rağmen Yargıtay, 16 Ağustos’ta verdiği kararda ‘hukuka aykırılık’ olmadığını ifade etti.

P24’den ASLIHAN GENÇAY Mazlum’un avukatı Mahsuni Karaman ile konuştu:

 

“7 Ekim 2014’te Mazlum’un Kulp’taki düğünde olduğu kesin. Hem emniyet araştırdı hem düğün sahibi dinlendi. Mazlum, cinayetlerden sorumlu tutulamaz.”


Adaleti linçten ayıran nedir? Galeyana gelmemesi, intikamcı olmaması, duygularla hareket etmemesi, herkesi aynı çuvala koyup yargılamaması, baştan savma karalamalara itibar etmeden tek tek bireyleri ve delilleri araştırması… diye uzar gider bu liste.

Dava dosyalarında yer alan isimlerin hepsi bir bireydir; canlı kanlı, duyguları, hayatları olan bireyler. Onlar bir rakam veya istatistiksel kod değildir.

Türkiye’de 6-7-8 Ekim 2014’te, DAİŞ’in Kobani’ye saldırmasını ve vahşi katliamlar yapmasını protesto etmek için insanlar sokaklara dökülmüş, bu üç gün boyunca sayısız eylem, gösteri ve çatışmalar yaşanmıştı. Bunlardan en kanlısı ve vahşisi, Diyarbakır’da 7 Ekim’de gerçekleşti. DAİŞ’i protesto etmek isteyen kalabalık bir grup, kontrolden çıkarak Ahmet Dakak, Hasan Gökgüz, Riyat Güneş ve Yasin Börü’yü neredeyse DAİŞ’in yöntemleriyle, 18:30-21:30 saatleri arasına yayılan bir sürek avı, eziyet, işkence seansıyla öldürdü. Bu cinayetlerin dehşeti, aynı DAİŞ katliamları ve canavarlığı gibi toplum hafızasındaki yerini koruyor.

Peki, bu cinayetlerden yargılanan herkes, cinayete iştirak etmiş katil ya da işkenceci miydi? İşte bu hakikati bulmak bizim değil, bu kişilerin yargılandığı Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, yani adaletin göreviydi. Fakat olmadı.

Dava, Yargıtay aşamasına kadar sürüp sonuçlandı ve sanıklara yüzlerce yıl hapis cezaları verildi. Suçlular mutlaka cezalandırılmalıydı fakat aralarında bir kişi vardı ki mahkemelere ne sesini duyurabildi ne de onları kendine inandırabildi. Tüm sanıklarla beraber o da bir çuvalın içine konmuş, ne dese, ne yapsa, hatta masumiyetini ispatlasa da suçlu sayılmıştı. İşlenen cinayetler sırasında 14 yaşında bir lise öğrencisi olan Mazlum İçli’den bahsediyoruz.

Dosyayı okudum. Mazlum’un avukatı Mahsuni Karaman’ın, onun masumiyetini kanıtlamak için nasıl çaba gösterdiğine ve elinden geleni yaptığına da tanık oldum.

Evet, okuması zor bir dosyaydı; hem cinayetlerin ayrıntılı anlatımı hem de yargılamada yaşanan çelişki ve ihmallerin büyüklüğü açısından.

Mazlum İçli, kuvvetli deliller, sözüne güvenilir tanıklar olmadan, cinayet esnasında Diyarbakır’da olmadığını ispatlanmasına ve bunun teknik incelemeyle kanıtlanmasına rağmen 124 yıl 8 ay ceza almış, bu ceza Yargıtay tarafından da onaylanmıştı.

Bakın;
*Mazlum ve ailesi müzisyendi, düğünlerde çalışıyorlardı. Olay günü Kulp ve Lice arasında bulunan Demirli Köyü’nde babası ve ağabeyiyle çalıştıkları, hem düğün videosu hem de düğün sahiplerinin ifadeleriyle ispatlanmıştı.

*Olay günü Mazlum’un cep telefonu, HTS kayıtlarına göre Kulp ve Lice’den sinyal almıştı.

*Mazlum’u genel geçer bir “Oradaydı” ifadesiyle teşhis eden sanık S.Ç. savcılıkta ifadesini değiştirmiş; “Polis baskısı altında verdim, bana getirilen kâğıtları imzaladım” diyerek teşhislerini geri çekmişti. Olay günü askerde ve cezaevinde olan iki kişi için de “Oradaydılar” demesinden kaynaklı, beyanları zaten mahkeme tarafından da güvenilmez bulunmuş, zabıtlara böyle geçmişti.

*Gizli tanıklar Zümrüt ve Kanarya 1 ise Mazlum üzerine ifade vermemişti.

*Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tüm sanıkları cezalandırdığı kararından sonra, savcı karara itiraz ederek Mazlum için beraat talep etmiş fakat sonra, her ne olduysa, bu mütalaasını değiştirmişti.

*Geçmişte 2911’e muhalefetten kaydı olması, Mazlum’un katil olduğuna da dayanak sayılmıştı. Yani bugün oturma eyleminden hakkında soruşturma açılan bir birey, mahkemelere göre yarın 4 kişinin katili de sayılabilirdi!

*Ve önemlisi, hiçbir sanığın ifadesinde “Sokağa Selahattin Demirtaş’ın veya HDP’nin çağırısı üzerine çıktık, eylemleri onlar istedi diye yaptık” ibaresi geçmiyordu. Zaten o dönem pek çok örgüt benzeri çağrılar yapmıştı.

*Mazlum için “Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gözetilmediği gibi, Selahattin Demirtaş için de mesela Mehmet Ağar’a tanınan masumiyet karinesi görmezden gelinmekteydi.

*Yerel mahkemenin kararından sonra yapılan itirazlara rağmen ne Bölge İdare Mahkemesi ne de Yargıtay, sunulan delilere itibar etmişti.

Tüm bu özeti geçtikten sonra ayrıntıları anlatmayı, Mazlum’un avukatı Mahsuni Karaman’a bırakıyorum. Biz sorduk, o cevapladı.

“Mahkeme politik kaygılarla karar verdi”

Dosyada görülüyor ki Mazlum İçli’nin, 7 Ekim 2014 tarihinde, Kulp ve Lice arasında bulunan Demirli Köyü’nde bir düğünde müzisyenlik yaptığı kanıtlanmış. İçli’nin telefon sinyalleri de, HTS kayıtlarına göre, bu bölgeden alınmış. Fakat Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi, İçli’nin “14 gün boyunca Kulp’taydık” ifadesinin, sinyalin Lice’den de alınmasıyla çeliştiğini düşünerek onun yalan söylediğine kanaat getirmiş. Oysa köy, Kulp ile Lice arasında ve telefon sinyalleri iki ilçeden de alınabiliyor. Mahkemelerin, İçli’nin yalan söylediğine dair kanılarının somut bir dayanağı var mı?
Hiçbir somut kanıt yok. Temel soru, 7 Ekim 2014 tarihinde ve cinayet saatlerinde Mazlum’un nerede olduğudur. Mazlum’un cinayet gün ve saatlerinde Kulp ilçesinde bir düğünde olduğu sadece HTS kayıtlarıyla değil, düğün görüntü kayıtlarıyla da sabit. Henüz 14 yaşındaki bir çocuğun tüm beyanlarını doğruluk testine tabi tutup, yalan söylediğini ileri sürmek, aksini gösteren delilleri ortadan kaldırmaz. Mazlum’un Kulp veya Lice ilçesinde ne yaptığı ya da buralarda kaç gün kaldığı, cevabı aranan soru değildir. Mazlum’un, “14 gün boyunca Kulp’taydık” beyanı velev ki doğru değil ve velev ki 7 gün kalmış olsunlar. Peki, düğün görüntü kayıtları, Mazlum’un cinayet gün ve saatlerinde Kulp’ta olduğunu gösterirken, sırf bu konuda doğru söylememek, Mazlum’u Diyarbakır kent merkezinde işlenen cinayetlerin faili mi yapar?

Her şey S.Ç. adlı tanığın, Mazlum İçli’nin olay yerinde olduğunu teşhisiyle başlamış. S.Ç. sonradan, teşhisleri polis baskısı altında yaptığını, getirilen kâğıtları imzaladığını, teşhisleri geri çektiğini, ifade etmiş. Mahkemeler, Mazlum İçli’nin suçlu bulunmasında tek tanık olarak gördükleri S.Ç.nin, savcılıktaki ifadesini neden dikkate almadılar sizce?
Mahkeme, birtakım politik kaygılarla mahkûmiyet kararı verdi. Mahkemeye bu kararlar verdirildi. Böyle olunca da, hukuken geçerliliği olmayan teşhis beyanlarına sarılmak zorunda kaldılar. S.Ç.nin dediğiniz gibi kollukta fotoğraflar üzerinde yaptığı ve sonradan kabul etmediği teşhisler dışında, dosyada delil yok. Oysa S.Ç. diğer tüm aşamalarda, cinayet faillerini değil, kimi tanıyıp tanımadığını teşhis ettiğini söyledi.

“Mahkemeye müdahale edildi”

Yargıtay, S.Ç. ve gizli tanıkların güvenilmezliğini, olay sırasında orada olmayan kişiler için de ifade verdiklerini teorik olarak belirtmiş. Fakat pratikte bu belirleme neden İçli’ye yapılan teşhisi çürütmedi?
Mazlum hakkında gizli tanık beyanı yok. Ama dediğiniz doğru, hem gizli tanık hem de S.Ç.’nin, olaylarda yer aldığını teşhis ettiği bir kişinin o tarihte askerde, bir diğerinin ise cezaevinde olduğu tespit edildi. Tek başına bu bile, bu iki kişinin beyanına güvenilmeyeceğini gösteriyor. Ama maalesef bu güvenilmez, gerçekdışı beyan ve teşhis, Mazlum için mahkûmiyet gerekçesi yapıldı. Olay tarihinde askerde veya cezaevinde olan bir kişi, nasıl ki bu cinayetlerden sorumlu tutulamazsa, olay tarihinde Kulp ilçesinde düğünde olan ve buna ilişkin görüntü kaydı bulunan Mazlum da tutulamaz. Ama tuttular çünkü tüm mahkûmiyetlerin temelinde bu teşhis beyanları bulunmakta. Mazlum açısından verilecek bir beraat kararı, tüm cezaları tartışmalı hâle getirecekti. Siyasi istismar aracı hâline getirilen 6-8 Ekim olayları ve özellikle de Yasin Börü dosyasının, böyle bir akıbete uğraması birilerinin işine gelmeyecekti.

Ankara 2. Ağır Ceza’nın İçli’ye verdiği 124 yıl 8 ay hapis cezasından sonra savcı karara itiraz ederek, İçli hakkında beraat istedi fakat mütalaası dikkate alınmadı. Savcı sonra bu mütalaasını değiştirdi. Bu durum sağlıklı bir hukuki işleyiş midir?
Elbette sağlıklı bir yargısal pratik değil. Bunu salt tutarsız yargısal pratik olarak değerlendirmek de hafif kalır. İlk yargılama sırasında savcı, Mazlum’un beraatını talep ediyor. Mahkeme ceza verince aynı savcı, Mazlum lehine önce istinaf, sonra da temyiz başvurusu yapıyor. Dosya, Yargıtay’dan döndükten sonra yapılan yargılamada yeni görev alan savcı da Mazlum’un beraatı yönünde görüş bildirdi. Ancak 25 gün sonra durduk yere mütalaayı değiştirip ceza istemeye başladı.
Mahkeme ise kesinleşen mahkûmiyet hükümleri yönünden Mazlum’un tahliyesine karar verdi. Aynı gün savcı karara itiraz edip, bir sonraki mahkemede bu kararı kaldırttı. Mazlum’u tahliye eden aynı mahkeme ve heyet ise kısa süre sonra Mazlum’un cezalandırılmasına karar verdi. Baş döndürücü bir operasyon olduğundan hiç kuşkum yok. Heyet de, savcı da baskı altına alınarak bu karar verdirildi.

“Sunduğumuz deliller görmezden gelindi”

İçli’nin olay günü ve saatlerinde bulunduğu düğünün CD’si mahkeme tarafından ”kurgu, montaj” olarak görülmüş ve “Ekim ayında meşe ağaçları yeşil olmaz” ibaresiyle dikkate alınmamış. Oysa bilirkişi incelemesinde; Demirli Köyü’nde Ekim ayında bitki örtüsü ve meşe ağaçlarının, tam da düğün CD’sindeki gibi olduğu ortaya çıkmış. Peki, bu bilirkişi raporu neden kararı bozma gerekçesi sayılmadı?
Sorularınız, normal ve olağan bir yargısal süreç için isabetli sorular. Ama bu dosya, Yasin Börü dosyası. Yani siyasetin radarında olan bir dosya. Bu dosya ve 6-8 Ekim meselesinin, 2014 yılından sonra yapılan bütün seçimlerde nasıl istismar edildiğini, Demirtaş ve arkadaşlarının bu nasıl bir yargısal linçe maruz kaldığını kamuoyu biliyor. Dolayısıyla işaret ettiğiniz deliller, birileri için basit teferruat olarak kalıyor. Mahkeme, Mazlum’un masumiyetini gösteren hiçbir delili gözetmediği gibi, Yargıtay da bu delillere dair tek kelime etmeden kararı onadı. Anladığım kadarıyla, bu dosya bir hukuk istisnası olarak görüldü ve üzeri de bu şekilde kapatılmak istendi, isteniyor.

Yine de somut delilleri kamuoyunun da bilmesi taraftarıyım, bu yüzden devam ediyorum: Düğündeki kişinin Mazlum İçli olduğu, bilirkişi raporuyla “kuvvetle muhtemel tanımlama” olarak onaylanmış. Olay ânına ait görüntülerde ise bilirkişi, Mazlum İçli için “muhtemel tanımlama” beyanında bulunmuş. Kararda “muhtemel” dikkate alınmış ama “kuvvetle muhtemel” dikkate alınmamış. Hukuken mümkün mü bu?
Siyaset için gerekli olan bir konuda muhtemel, kuvvetle muhtemelden daha ağır basıyor. Türkiye yargısının içinde bulunduğu durumu sadece bu dosya özelinde tartışmıyoruz. Birçok dosya ve yargılamada, delillerin nasıl eğilip büküldüğünü, sanal kurgularla iddianameler hazırlanarak kararlar verildiğini görüyoruz. Siyaseten ihtiyaç varsa, olmayan oldurulur, olan yok edilir; “muhtemel”, “kesin”liğe bile tercih edilebilir.

“Dosya hep siyasetin radarındaydı”

Karara itirazlarınız ve başvurularınızda; Mazlum İçli’nin olay günü katıldığı düğünün CD’sini, davetiyesini, düğün sahiplerinin İçli’yi teşhis beyanlarını da sunarak, önceki aşamalarda beraat edeceği düşünüldüğünden ayrıntılı bir delil araştırması yapılmadığını, belirtmişsiniz. Bu deliller mahkemeye en baştan sunulsaydı, karar değişir miydi sizce?
İlk yargılama sırasında ben yer almıyordum. Doğrusu, bu delillerin sunulması hâlinde de benzer bir bariyerle karşılaşılacağını söyleyebilirim. Çünkü bu dosya, Yasin Börü sembolleştirmesi üzerinden hep siyasetin gündeminde ve radarındaydı. Dosyanın hiçbir evresinde mahkemenin rahat bırakılmadığını, olağan seyrinde bir yargılamaya müsaade edilmediğini düşünüyorum.

Mahkeme, HTS kayıtları alınan telefon için “Mazlum İçli’nin olup olmadığı belli değil” diyerek de S.Ç.’yi dikkate almış. Oysa düğün CD’siyle telefon kayıtları uyuştu. Peki, Mazlum’a ait farklı bir telefon tespit edildi mi?
Mazlum’un olay tarihinde kullandığı telefonun sinyal bilgilerinin Kulp ilçesinde çıktığı konusunda tereddüt yok. Mahkeme, Mazlum’la ilişkisi olabilecek herkesin sinyal kayıtlarını inceledi. Mazlum’un, olay günü Kulp ilçesinde olduğu gerçeğini şüpheli hâle getirecek hiçbir veri ve tespite ulaşamadı. Nasıl ulaşsın ki! Mazlum’un olay gün ve saatinde Kulp ilçesi Demirli Köyü Keçiveren mezrasında yapılan düğünde olduğuna dair görüntü kayıtları varken, bu konuda daha nasıl bir tartışma yürütülebilir?

“Anayasa Mahkemesi’nden umutluyum”

Hukuki olarak; hiçbir şüpheye yer vermeyecek kadar kuvvetli delil, ne demektir lütfen herkesin anlayacağı basitlikte ve kısaca anlatır mısınız?
Herkesin tartışmasız kabul edebileceği, aksinin iddia edilemeyeceği deliller bu kapsamda değerlendirilir. Örneğin Mazlum’un görüntü kaydı böyle bir kayıttır. Düğün görüntü kaydındaki kişinin Mazlum olduğu kesin, bu konuda tartışma yok. 7 Ekim 2014 tarihinde Kulp’ta bu düğünün olduğu da kesin. Bu konuda hem emniyet araştırması yapıldı hem de düğün sahibi damat dinlendi. Ortaya çıkan maddi gerçeğin aksini iddia etmek imkânsız artık. Aksi iddia ediliyorsa, bunun ispat külfeti de savcılığa ve mahkemeye düşer. Mahkemenin aksini savunacak şekilde bir karar verdiği, fakat herhangi bir delil ortaya koymadığı görülmekte. Koyması da mümkün değil. Bu yüzden S.Ç. isimli kişinin gerçekdışı teşhisine dayanıp karar veriyor.

Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararından sonra ne Bölge Mahkemesi ne de Yargıtay, başvuru ve delilerinizi incelemiş. Kararı onamışlar sadece. Bu durumda Ankara 2. Ağır Ceza bir kuyuya taş attı, kimse çıkarmak istemiyor denebilir mi, yoksa her şey siyasi müdahale etkisiyle mi ilerledi?
Bu, kuyuya atılan bir taş değil, bilinçli örülen bir duvardır. Yargılamada savcıya müdahale edip mütalaasını, heyete müdahale edip kararlarını değiştirten ve son olarak da Yargıtay’a, dosyaya dair tek tartışma yürütülmeden, kararı onaylatan usta bir elin işi bu. 6-8 Ekim olayları üzerinden HDP ve HDP’lileri kıskaca alan siyasal iktidar, bu dosyaya stratejik bir önem atfetmekte, hiçbir aşamasını da boş bırakmamakta.

Şimdi son durum nedir, Anayasa Mahkemesi başvurunuz ne zaman sonuçlanır ve tüm bu tespitlerinize rağmen olumlu bir beklentiniz var mı?
Üç ayrı bireysel başvurumuz var ve üç başvurunun birleştirilerek görülmesini talep ettik Anayasa Mahkemesi’nden. Ne zaman sonuçlanır bilemem. Ama dosyadaki ağır hukuksuzluk dikkate alınarak bir an evvel karar verilmesi talebimiz ve beklentimiz var. İktidarın radarında olan bir dosya olsa da, Anayasa Mahkemesi’nin dosyayı bir cinayet dosyası olarak ele alacağına, Mazlum’un, masumiyetini gösteren delillere rağmen, keyfi ve ağır takdir hataları sonucu mahkûm edildiğini tespit edeceğine ve adil yargılama hakkının ihlal edildiğine karar vereceğine dair umudumu koruyorum.

—–
Kapak Görseli: Mezopotamya Ajans

İlginizi Çekebilir

KNK üyesi Hemedemin: Erbil’de Deniz Cevdet’in öldürülmesi terör eylemidir
Bafıl Tabalani’den Süleymaniye’deki havalimanına saldırıya ilişkin ilk açıklama

Öne Çıkanlar