Kobanê Davası’nda tahliye edilen Kürt kadın siyasetçi Ayla Akat Ata, ”İnfaz yasası değişir, terörle mücadele kanunu kaldırılırsa, anayasa üzerine tabi ki konuşulabilir. Normalleşme sözü geçiyor. ‘Normal olan ne?’ Biz anormal bir süreç yaşadık, ardından o anormal süreç normalleştirildi.”diyor.
Ayla Akat Ata ile görüşen Nujinha’dan Medine Memedoğlu’nun yazısı:
Halkların Demokratik Partisi (HDP) eş genel başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi hakkında Kobanê protestoları nedeniyle açılan davada, 18’i tutuklu 36 kişi hakkında 16 Mayıs’ta karar verildi. Siyasetçiler, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel, Meryem Adıbelli, Ayla Akat Ata ve Ayşe Yağcı, hapis cezası verilerek tahliye edildi. Kobanê Kumpas Davası kapsamında 6 yılı aşkın bir süre tutuklu kalan Ayla Akat Ata da, karar duruşmasında “örgüt üyesi olmak” suçlamasıyla 9 yıl 9 ay hapis cezası verilerek tahliye edildi. Siyasetçi Ayla Akat Ata, son dönemde iktidar tarafından gündemleştirilen ‘normalleşme’ söylemlerinin Kürtleri kapsamadığını belirterek, yıllar önce tartışılan Anayasa tartışmalarının yeni bir gündem olarak sunulduğunu dile getirdi.
‘Cezalarda matematik hesabı’
Halkla bir arada olmanın buruk da olsa heyecanı ve gururunu yaşadıklarını söyleyen Ayla Akat Ata, toplu yargılamanın yapıldığı dosyada çok ciddi bir matematik hesabı yapıldığına dikkat çekti. Verilen cezaların Türkiye açısından bir hukuk garabeti olduğunu belirten Ayla Akat Ata, “O dönem sokakta gençleri linç ederek katleden katiller ellerini kollarını sallayarak gezerken, demokratik siyaset ve barış mücadelesi veren arkadaşlarımız ise cezaevinde” yorumunda bulundu.
İnfaz yasası bile rafta
Cezaevinde kalan arkadaşlarını da en kısa süre içerisinde alacaklarına dair inançlarının tam olduğunu aktaran Ayla Akat Ata, cezaevinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekti. Cezaevlerinin doluluk oranının yüksek olduğunu ve bu süreçte ciddi ihlallerin meydana geldiğini belirten Ayla Akat Ata, “2013 ile 2014 sürecinde bir çözüm süreci yaşandı, bu süreçte en azından infaz yasası uygulanıyordu. Şu an cezaevlerinde infaz yasası dahi uygulanmıyor. 30 yılı dolduran arkadaşlarımız çok gayri hukuki gerekçelerle cezaevinde tutuluyorlar. Bence asıl önemli olan bu. Türkiye’deki hukuk sistemi Kürdün varlık noktasında ortaya koymuş olduğu iradenin ve bunun mücadelesinin bir durağı olarak cezaevinde devam etmesine öfkesi bitmiyor. İnfaz yasası da uygulanmıyor, tahliye süreci dikkate alınmıyor. Yıllarını vermiş yoldaşlar hala cezaevindeler. Eylemler hala devam ediyor ve bu süreçteki ihlallerden bir an önce dönülmesi gerek” dedi.
4 temel talep
Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi süreci değerlendiren Ayla Akat Ata, geçmiş dönemde yürütülen tartışmaları hatırlatarak, Kürt sorununun çözümü noktasında tek bir adımın dahi atılmadığına dikkat çekti. Kürt halkının, 2010 sürecindeki yeni anayasa tartışmalarında dört talebini parlamentoya sunduğunu aktaran Ayla Akat Ata, “Bu dört talep imza kampanyaları ile görünür kılınmak istendi ancak bu kampanyalar yasaklandı. Bu dört talep hala var ve geçerli. Bir Kürt halkının anayasal anlamda eşitlik talebi, ikincisi Kürt halkının bir statü talebi var ve bunun somutlaşması gerekiyor. Üçüncüsü anadilde yaşam talebi, yine bunun önündeki bütün engellerin kaldırılması gerekiyor. Dördüncüsü de laiklik talebi, her dinin her inancın kendisinin ifade edebileceği özgür ortamın sağlanması. Bu dört talebi biz 10 yıl önce sunduk ama aradan geçen zamana rağmen bu konuda atılan tek adım yok. Sorunu bilen ancak tedavi etmemekte ısrar eden bir zihniyet var karşımızda. 2015 sürecinden sonra bu zihniyet tamamen karardı. O karanlık içerisinde bu ülkede bir aydınlık varsa o da partimizin yaratmış olduğu aydınlıktır” sözlerini kullandı.
‘Bir yol temizliğine ihtiyaç var’
Yeni anayasa tartışmaları ve sık sık gündemde yer alan ‘normalleşme’ söylemlerine dair değerlendirmelerde bulunan Ayla Akat Ata, 10 yıl önce gündeme getirilen anayasa sürecinin hala yerinde saydığına dikkat çekti. Yeni olanın ne olduğu sorusuna herhangi bir cevap alınamadığını belirten Ayla Akat Ata, bu tartışmalar ile Türkiye halklarının aldatılmaması ve kandırılmaması için ellerinden gelen bütün çabayı vermeleri gerektiğini aktardı. 2012 süreçlerinde bu tartışmalar yürütüldüğünde “Yeni bir yol temizliğine ihtiyaç var” yorumunda bulunduklarını hatırlatan Ayla Akat Ata, şunları dile getirdi: “İnfaz yasası değişir, terörle mücadele kanunu kaldırılır, sonra bunu garanti altına alan bir anayasa üzerine tabi ki konuşulabilir. Bu gerçeklerin hepsini Türkiye toplumuna anlatabilmek, halkımızın bu konuya bedel ödeyerek ortaya koymuş olduğu sürecin anlaşılabilir olmasını sağlamak lazım. En son tartışılan bir kavram olarak normalleşme sözü geçiyor. Biz diyoruz ki ‘normal olan ne o zaman?’ onu soralım. Biz anormal bir süreç yaşadık, ardından o anormal süreç normalleştirildi. Normalleşelim denen şey dokunulmazlıkların kaldırılması, yine 2009 yılında başlatılan KCK operasyonları mı? Normal nedir önce bir onu tartışmamız gerekiyor. Esasında bizim için her dönem anormal olan süreçler, Türkiye’de bir şekilde normal görülüyor. Olağanüstü süreçler yaşandı, olağanüstü koşullarda siyaset yapan insanlarız. O yüzden normali tartışırken de bence en büyük etkiyi biz yapacağız. İnanıyorum ki hem anayasa hem de normalleşme tartışmasını ele alırsak, ülkede halklara ve kendi halkımıza olan borcumuzu bir parça da olsa ödemiş olacağız.”
Kadın gerçekliği
Her alanda kadınların emeği ve direnişi ile özgürlüğü örgütlediğini belirten Ayla Akat Ata, bu mücadelenin gün geçtikçe daha da büyüdüğüne dikkat çekti. Bu örgütlülüğü her alanda geliştirmeye devam edeceklerini belirten Ayla Akat Ata, halkla beraber yürüdükleri bu yolda eninde sonuna başarıya ulaşacaklarının mesajını verdi.
Ayla Akat Ata kadınlara dair değerlendirmelerinde şu sözlere yer verdi: “Şimdi Sincan Kadın Cezaevi’nden tahliye oldum. Cezaevinde çok sayıda siyasetçi arkadaşımız var. Son süreçteki gözaltı ve tutuklamalara baktığımızda 2000 sonrası biz her örgütleme alanında olduk ve o alanda mücadele ettik. Her daim kadınlar olarak olmalıyız dedik. Mizahından gidersek biz gözaltılarda ve tutuklamalarda kotayı çoktan aştık. Bunun sebebi şu; şu an Türkiye’de koşullar ne olursa olsun yoruldum demeyen, oturmayan ve canı ile düşüncesi ile ortaya koyduğu emeği ile ‘Ben varım’ diyen bir kadın gerçekliği var. Kadın herkes için en çok da kendisi için bu mücadelenin içinde. Biz özgür, eşit ve ekolojik kadın özgürlükçü bir yaşamı örgütlüyoruz. Aynı zamanda bu yaşamın içerisinde bizler kendimiz için varız. Eğer kadın bu süreç içerisinde varlığını örgütlülük ile buluşturabilirse o kadar özgürleşecek. Ve biz her alanda bu örgütlülüğü geliştireceğiz.”