‘’Gerçeği bilenler ile onu sevenler,hiçbir zaman eşit değildir.’’
(Konfüçyüs)
Gerçeği bilme hakkı temel insan haklarından biridir. Bu haktan mahrum kalmak; ‘bilme özgürlüğü’nün gasp edilmesi, insan onurunun yaralanması anlamına gelir.
Gerçeğin arayışında olma, hakikatin peşine düşme çabasının insanın gelişimine olan katkıları muazzamdır. İnsanlık tarihi bir yerde gerçeği ifade etmek için hayatını feda edenlerle, gerçeği karanlıkta tutmaya çalışanlar arasındaki mücadelenin tarihidir.
Gerçek ise her zaman gerçektir. Biz ne kadar örtbas etmeye kalksak da; kesip biçip yaksak da onun özünü değiştiremeyiz. Yapabileceğimiz sadece gerçeğin ifşasını biraz geciktirmek olur o kadar.
Galileo’yu yargılayan kilisenin dünyanın güneş etrafında döndüğü gerçeğini kabul etmesi zaman almış, bedele mal olmuştur ama kilise de sonunda gerçeğe boyun eğmek zorunda kalmıştır.
Gerçeklik ve yaşamın anlamı arasında güçlü bir ilişki söz konusudur. Gerçekliğin bilincinde olma durumu hayata yeni anlamlar yükler. Bu yeni anlamlar bireysel ve toplumsal gelişmelerin yapı taşını oluşturur. Dünyanın evrenin merkezinde olmadığının kanıtsal gerçekliği yaşama yeni anlamlar yükleyerek mevcut paradigmanın sorgulanmasını sağlamış ve böylece rönesans doğmuştur.
Bu yüzdendir ki gerçeğin peşinden koşmak ,özgür olmakla eşdeğerdir. Tür olarak bu evrende var olabilmemizin temel hedefi sonsuz gerçeğe ulaşmaktır. Tüm bilimsel çalışmalar, araştırmalar, denemeler içimizdeki bu bilme tutkusunun, gerçeği öğrenme arzusunun pratik adımlarından başka bir şey değil.
Tabi her ne kadar motivasyonlarımız farklı olsa da ve etik olmayan durumları içinde barındırsada, esas olarak gerçeğin ifşasına hizmet etmektedir. Bu durum bizim irademizin dışındaki evrensel gerçeklikle sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bu gerçekliği şu an ki hayatımızda görüyor ve test ediyoruz.
İnterneti toplum hizmetine sunanların temel amacı, düşüncesi ve motivasyonu farklı olsa da,bu teknolojinin nasıl kullanılacağını ve ne yönde bir gelişim sağlayacağını belirleyemeyecekleri gerçeğini değiştirmez. Cep telefonu ile kitleleri denetleyip, takip edebilirsiniz, ama onları bir twitt ile bir araya gelmelerine ve bir protesto gösterisi örgütlemelerine engel olamazsınız.
Gerçeklerin bilinmemesi için sansür uygulayabilirsiniz ama gerçeğin bilinmesini engelleyemezsiniz. Teknoloji buna izin vermez. Teknoloji artık belirli bir azınlığın tekelinden çıkmış, kollektif iradenin hizmetinde bir araca dönüşmüştür. Bu gerçeği hayatımızda birçok yönüyle deneyimliyoruz.
Wikileaks bize gerçeklerin insan hak ve özgürlüklerinin ayrılmaz bir bütün olduğunu göstermesi açısından çok önemlidir. Wikileaks ile gerçekliğin ifşasının toplumsal etkileri bir yer ile sınırlı kalmayarak tüm dünyaya yayıldı. Özelde hükümetlerarası kriz veya hükümet değişimleri oy kaybı veya politikacı istifaları ile deprem etkisi yarattı ise de asıl depremi insanoğlunun paradigmasında yaptı.
Herkes için çıkarılması gereken farklı sonuçlar olsa da, tüm insanlığa vermiş olduğu temel gerçek devlet ve siyasetinin bir ahlakının olmadığıdır.
Bu belki yeni bir bilgi değil ama, ahlaksızlık, ikiyüzlülük, hırsızlık ve düzenbazlık da bu kadar somut ve kanıtlara dayalı olarak önümüze gelmemişti. Bu gerçekliğin insanın düşünce yapısı ve duygusunda ciddi etkileri oldu.
Devletin otoritesi ve siyasetçilerin çirkeflikleri toplum içindeki aidat duygusunu alt üst etti. Her ne kadar devletler görünürde gücünü muhafaza ediyor gibi görünse de, köprünün altından geçen sular, köprünün ayaklarını aşındırmaya devam ediyor,
Değişim süreçleri her zaman sancılıdır. Bedel ister ve bu anlamda her zaman biri veya birileri çıkar bu sorumluluğu üstlenir.
Julian Assange da üstlendiği bu sorumluluğun bedelini ödüyor. Muhtemelen bu bedeli ölene kadar da ödeyecek. Assange’ın gerçekliğin deşifre edilmesindeki temel motivasyonu neydi bilemem? Belki idealleri , belki yaşam felsefesi, belki de birilerinin yönlendirmesi nedeniyledi.
Bunu bilemeyiz ama bu onun yaptığı işin değerini düşürmez. Motivasyonu ne olursa olsun gerçekliğin ifşasının ortaya çıkardığı sonuçlar açısından büyük bir hizmet olduğu aşikar.
Benim için cesur ve yürekli bir fedai Assange…
İnsanlık tarihinin değişim süreçleri kendini feda eden kahramanlarla doludur ve hiçbiri içinde bulunduğu zaman diliminde gereken saygı ve değeri görmemiştir.
Julian Assange açısından da durum farklı değildir. İtibarsızlaştırmak ve değersiz göstermek için yapılanlar ona duyulan öfkenin bir göstergesidir. Bu itibarsızlaştırma politikaları gerçeğin arayışında olanlar için hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde Assange Londra’daki hücresinde, bir sonraki durağının bir Amerikan hapishanesi veya Guantanamo cehennemine benzer başka bir yerin olacağından emin olarak yaşıyor.
Hayatta kalıp kalmaması artık onun elinde değil. Eğer ki dünya insanlığı onun için bir şeyler yapmazsa…
İnsan topluluklarının cılız sesleri, onu bekleyen sonu değiştirmeye yeterli güçte değil maalesef.
O bir aktivist olarak bunun farkında ve elbette ödeyeceği bedelin de farkında.
Bunu işin başında bilen ve buna rağmen kararından eyleminden vazgeçmeyen insandır kahraman…
Eski paradigma kaybetmeye mahkumdur. Ne kadar ötelesek öteleyelim, gerçeklik ifşa edilecektir. Değişimin sancıları bazen can yaksa da, su akıp yatağını bulacaktır.
Her devrim ilk önce kendi çocuklarını yer. .Neden böyledir bilemem ama bu alışılagelmiş düşünce sistemleri ile yakından bağlantılıdır.
İnsanın bireysel ve toplumsal ödevleri belki de bu handikapın yani kendini feda etmenin kaçınılmaz gerçekliğidir. Paradigma değişmediği sürece, şekillenen yeni dünya da kurbanları üzerinden kurulacaktır.
İnternet devriminin ilk kurbanı ve kahramanı Julian Assange olayında olduğu gibi…