Kürt mültecilerin Avrupa’da insanca bir yaşam sürdürebilmesi, haklarını savunabilmesi için dayanışma, uluslararası farkındalık ve güçlü bir hukuki savunma gerekmektedir. Avrupa’nın bu tür siyasi baskılarla Kürt mültecileri hedef alması, sadece bireysel hakları değil, Kürt halkının kolektif özgürlük mücadelesini de tehdit etmektedir…
*
Arafta Kalan Özgürlük: Kürtlerin Her Cephedeki Var Olma Mücadelesi ve Avrupa’daki F1 Statüsünün Siyasi Baskısı
1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine göre herkesin başka ülkelerde zulümden kaçmak için sığınma hakkı vardır. Ancak, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin 1F maddesi bu hakkın bazı durumlarda kısıtlanabileceğini belirtir. 1F maddesi, ağır suçlar, savaş suçu ve insan hakları ihlallerine karıştığı şüphesi bulunan kişilerin mülteci statüsünden yararlanamayacağını ifade eder. Bu madde, bir kişinin zulümden kaçmak için geçerli nedenleri olsa bile, suçlara karışmışsa mülteci koruması talep edemeyeceğini vurgular.
Yukarıdaki tanım her ne kadar savaş suçu işleyenlere uyğulanacağı belirtilsede AB üyesi bir çok ülke siyasi nedenlerle bu yasayı bazı Kürt mültecilere de uygulayabilmektedir.
Kürt halkı, tarih boyunca baskılara, asimilasyona ve insan hakları ihlallerine karşı direnerek özgürlük mücadelesini sürdürmüştür. Bu mücadele sadece Kürdistan topraklarında değil aynı zamanda diasporaya yayılan Kürt topluluklarında da devam etmektedir. Ancak Avrupa’ya siyasi nedenlerle sığınmak zorunda kalan Kürt mülteciler, ülkelerindeki siyasi baskılardan kaçarken, Avrupa’da da F1 statüsü gibi siyasi araçlarla karşı karşıya kalmaktadır. F1 statüsü, hukuki bir süreçten ziyade, Kürt aktivist ve siyasetçilerin mültecilik yaşamlarını derin belirsizliklere sürükleyen ve siyasi bir baskı aracı olarak kullanılan bir mekanizmadır.
Kürtlerin dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi Avrupa’da da var olma mücadelesi, bu tür statülerle daha da zorlaşmaktadır.
F1 Statüsü: Hukuki Değil, Siyasi Baskı Aracı
F1 statüsü, görünürde hukuki bir inceleme süreci olarak sunulsa da, gerçekte siyasi bir baskı aracıdır. Avrupa’nın PKK’yı ‘terör örgütü’ olarak tanımlaması, Kürt mültecilerin bazılarının bu bağlantı nedeniyle F1 kategorisine yerleştirilmesine yol açmaktadır. Bu statü, onların iltica başvurularının uzun süreler boyunca sonuçlanmamasına ve belirsizlik içinde yaşamalarına neden olur. F1 statüsüne alınan kişilere asla çalışma izni verilmez, hiç bir sosyal olanaktan yararlanamazlar.
Özellikle bu statü, uluslararası bağlayıcılığı olan bir karar olduğundan, F1 statüsüne tabi bir kişi başka bir ülkeye gitse bile bu statü onu takip ededebilir. Sığınma başvurusu yaptığı ülke, bu kararı gerekçe göstererek aynı statüyü uygulayabilir. Bu durum, Kürt siyasi mültecilerin uluslararası düzeydeki hareket alanlarını da ciddi şekilde kısıtlar.
F1 statüsüne karşı hukuki mücadele başlatmak oldukça zor ve karmaşık bir süreçtir. Ancak, iyi bir avukatla bu süreç başlatıldığında ve güçlü bir hukuki savunma yapıldığında, bazı durumlarda F1 statüsü kaldırılabilir. Bu konuda emsal kararlar vardır. Bu hukuki mücadele, Kürt aktivistlerin insanca yaşama haklarını savunmak adına hayati öneme sahiptir.
Belirsizlik ve Ruhsal Çöküntü: Arafta Kalma Durumu
F1 statüsüne tabi tutulan Kürt siyasi mülteciler, hukuki ve sosyal açıdan arafta kalmış gibi bir yaşam sürmektedir. Ne ülkelerine dönebilirler ne de Avrupa’da yeni bir hayata başlayabilirler. Bu belirsizlik, onların ruhsal sağlığını ciddi şekilde etkiler. Uzun süren bekleyiş, hukuki statüleriyle ilgili netlik olmaması ve sosyal hizmetlerden mahrum kalma durumu, bu kişileri derin bir ruhsal çöküntüye sürükler.
Özellikle aileleri olan kişiler için bu durum daha da karmaşık hale gelir. F1 statüsünde yaşamaya devam eden bireylerin çocukları, bir noktadan sonra belirsizlik içindeki hayata tahammül edemeyip aile içi çatışmalara neden olabilir. Çocuklar, anne ve babalarına, “Memleketinde ne yaptın da bu devlet seni bu kategoriye alıyor, sen insanlığa karşı suç işlemedin ki.” gibi yakınmalar ve sorular yöneltebilir. Bu durum, aile içi gerginlikleri artırır ve ebeveynlerin hem aile içindeki konumlarını hem de toplumsal rollerini zayıflatır. Bu ruhsal ve duygusal gerilim, Kürt mültecilerin aile bağlarını ve sosyal dayanışmalarını maalesef ki zayıflatabiliyor.
Sosyal Dışlanma ve Marjinalleşme
F1 statüsü altında yaşayan Kürt mülteciler, uzun süren belirsizlik ve bekleyişlerden dolayı sosyal hayata entegrasyon konusunda büyük zorluklarla karşılaşırlar. Çalışma izni alamazlar ve bu durum, onların ekonomik bağımsızlıklarını kazanmalarını engeller. Aynı zamanda eğitim ve sosyal güvenlik hizmetlerine erişimleri de sınırlıdır. Bu tür kısıtlamalar, Kürt mültecileri toplumsal hayatın dışına iterek onları görünmez kılar ve marjinalleştirir.
Bu statü, mültecilerin topluma uyum sağlama ve katkıda bulunma umutlarını baltalar. Dil bariyerleri, yasal statü eksikliği ve etnik önyargılarla birleşen bu zorluklar, Kürt mültecilerin topluma entegre olma şansını neredeyse imkansız hale getirir. Sosyal dışlanma, hem bireylerin özgüvenini zedeler hem de toplumsal bağlarını zayıflatır.
F1’in Siyasi Baskısı ve Kürt Özgürlük Mücadelesine Etkisi
Kürtlerin özgürlük mücadelesi, sadece Kürdistan’da değil, diasporada da devam etmektedir. Ancak Avrupa’da F1 statüsü gibi siyasi baskılar, bu mücadeleyi sürdürmek isteyen Kürt aktivistlerin siyasi çalışmalara katılımlarını zorlaştırır. F1 statüsü, Kürt mültecilerin sadece hukuki haklarını değil, aynı zamanda siyasi mücadelelerini de tehdit eder. Avrupa, PKK bağlantısı gerekçesiyle Kürt mültecileri siyasi olarak marjinalize ederken, onların özgürlük taleplerini de göz ardı etmektedir.
Bu durum, Kürt aktivistlerin ve siyasetçilerin siyasi enerjisini ve motivasyonunu zayıflatır. Avrupa’nın terörle mücadele yasalarının Kürt mücadelesini kriminalize etmesi, Kürtlerin uluslararası arenada adalet arayışlarını engellemektedir. Kürt özgürlük hareketine katılan bireyler, F1 statüsüyle karşı karşıya kaldıklarında, siyasi baskılara boyun eğmek zorunda kalmakta ve mücadelelerini sürdürememektedirler.
Kürt Diasporasının Hukuki ve İnsani Mücadele Yöntemleri
Kürt diasporası olarak F1 statüsüne karşı verilecek mücadele, çok boyutlu olmalıdır. Öncelikle hukuki alanda, F1 statüsüne karşı uluslararası hukuk ve insan hakları çerçevesinde etkili bir savunma yapılması gerekmektedir. Kürt mültecilerin haklarını savunmak ve F1 statüsünün kaldırılması için, güçlü avukatlarla F1’e tabi tutan ülkelerin iç hukuk yolları tüketildikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi uluslararası platformlarda dava açılması önemlidir. Bu hukuki mücadele, mültecilerin temel insan haklarının korunması açısından kritik bir öneme sahiptir.
İnsani cephede ise, Kürt mültecilerin ruhsal sağlığına ve sosyal entegrasyonuna yönelik dayanışma ağlarının güçlendirilmesine ihtiyaç vardır. Psikolojik destek programları, F1 statüsündeki bireylerin maruz kaldıkları ruhsal baskıyı hafifletebilir ve onların topluma daha iyi uyum sağlamalarını destekleyebilir. Aile içi gerginlikleri önlemek ve toplumsal dayanışmayı artırmak için Kürt diasporasının kendi içinde daha güçlü ağlar kurmasına ihtiyaç vardır.
Siyasi cephede Kürt diasporası, uluslararası kamuoyunu bilgilendirme ve lobi faaliyetleriyle F1 statüsünün Kürt aktivistler için siyasi bir araç olarak kullanılmasına karşı farkındalık yaratmalıdır. Kürtlerin özgürlük mücadelesini savunmak ve bu mücadelenin kriminalize edilmesini engellemek için, siyasi platformlarda daha güçlü bir ses çıkarmak gerekmektedir.
Son olarak:
F1 statüsü, Kürt siyasi mültecileri Avrupa’da hukuki ve siyasi baskı altında bırakmaktadır. Bu statü, sadece hukuki bir engel değil, aynı zamanda Kürtlerin özgürlük mücadelesini sekteye uğratan siyasi bir baskı aracıdır. Kürt diasporası olarak, bu tür siyasi kararlara karşı verilecek mücadele hem hukuki hem de insani cephelerde yürütülmelidir.
Kürt mültecilerin Avrupa’da insanca bir yaşam sürdürebilmesi, haklarını savunabilmesi için dayanışma, uluslararası farkındalık ve güçlü bir hukuki savunma gerekmektedir. Avrupa’nın bu tür siyasi baskılarla Kürt mültecileri hedef alması, sadece bireysel hakları değil, Kürt halkının kolektif özgürlük mücadelesini de tehdit etmektedir.