Üçüncü Yol çizgilerindeki aşınma nedeniyle hedeflerinin gerisinde kaldıklarını belirten HDP’li Tuncer Bakırhan, hataların tek tek kişilere mal edilemeyeceğini vurgulayarak, “Ortak mücadele ve inşa siyasetini hep birlikte güçlendirmeliyiz” dedi.
Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlerin ardından yeniden yapılanma sürecine giren Halkların Demokratik Partisi (HDP), bileşenleri ve kurullarıyla yaptığı toplantıların ardından halk buluşmalarına başlıyor. Eleştiri ve özeleştiri sürecinin tüm aşamalarını halkla yürütecek olan HDP, yine halkın nihai kararıyla Büyük Kongre’ye gidecek. HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Sêrt Milletvekili Tuncer Bakırhan, seçim sonuçlarını, bunun üzerinden partilerine yönelik eleştirileri, yeni dönem stratejilerine dair Mezopotamya Ajansı’nın sorularını yanıtladı.
14 Mayıs seçimleri geride kaldı. Yeşil Sol Parti’nin beklenen oy oranının gerisinde kalmasına dönük eleştiriler de tartışmalar da sürüyor. Bu sonuçların neden ve etkenleri neler oldu?
Seçim sonuçlarını değerlendirmeden önce seçim süreci boyunca her türlü baskı ve sorunlara rağmen büyük emekle çalışan gençler ve kadın yoldaşlarımız başta olmak üzere tüm partililerimize sonsuz teşekkür etmek istiyorum. Evet, hedeflediğimiz sonuçların gerisinde kaldık. Seçim sonrası yaptığımız toplantı ve görüşmelerde sonuçlara dair özeleştirel temelde önemli değerlendirmeler oldu, olmaya devam ediyor. AKP-MHP ittifakının devletin tüm imkanlarını ve kurumlarını kullanarak yaptığı seçim kampanyasında saldırıların hedefi olduk. Bu saldırılar yıllardır devam eden fakat boyun eğmeyen, diz çökmeyen Kürt halkının direnişinden ötürü başaramadıkları ‘Çöktürme Planı’nın bir parçasıdır.
Seçim sonuçlarını yenilgi olarak görmek, Kürt halkının demokratik iradesinin yok sayılması anlamına gelir. Kürt halkı faşizme karşı iradesini sandıklarda göstermiştir. Bu yüzden seçimleri bir yenilgi olarak değil, başarısızlık olarak görüyoruz. Yıllardır haksız hukuksuz birçok uygulamanın hedefi olduk. HDP kapatma davası başta olmak üzere iktidarın aracı haline gelen yargı süreçleri, parti çalışmalarımızın kriminalize edilmesi ve büyük bir medya ambargosu ile kara propaganda yapılması seçim sonuçlarını etkiledi. Bunları göz ardı ederek yapılacak her değerlendirme eksik olacaktır. Aday seçimindeki yetersizlikler, ittifak siyasetimizi yürütürken pratikte yaşadığımız sorunlar, gerek zamandan kaynaklı gerek örgütsel yetersizliklerimizden kaynaklı halka kendimizi anlatamamamız, Üçüncü Yol çizgimizdeki aşınma gibi nedenler hedeflediğimiz sonuçların gerisinde kalmamıza neden oldu. Şimdi içinde bulunduğumuz süreçte bunları masaya yatırıyor ve buradan güçlenmenin yollarını arıyoruz.
Seçim taktikleri, adaylar, izlenen strateji… Çokça eleştiri var ancak Eş Genel Başkanlarınız ve parti yöneticilerinizin hedef alındığını görüyoruz. Seçim stratejisini kişiler mi belirledi, parti politikası mı?
Partimizde hatalar tek tek kişilere mal edilemez. Partimizde yapılan herhangi bir iş, alınan herhangi bir karar sadece kişilerin iki dudağı arasından çıkmaz. Bu hem paradigmamız hem de parti kültürümüzle de bağdaşmaz. Komisyonlarımız, kurullarımız ortak kolektif bir akılla işlerini yürütür. Devrimci demokratik siyasetin imbiğinden süzülen yol ve yöntemlerle politika yapan bir partiyiz. Gücünü halktan alan bir parti olarak, halka karşı sorumluyuz ve sadece halkı esas alırız. Bu yüzden mesela bizde istifa istenmez, hesap sorulur. İstifa edilmez, halka hesap verilir. Biz şimdi önümüzdeki günlerde yapacağımız bölgesel ve merkezi konferanslarla yapısal sorunlarımıza kalıcı nihai çözüm bulacak ve büyük kongreyle yeniden yapılanma hamlemizi nihayete erdirerek, çok daha güçlenmiş bir biçimde süreci tamamlayacağız. Bugün Türkiye’de en gerçekçi ve güçlü muhalefetin temsilini yapıyoruz. Sadece seçim sonuçlarıyla var olan ya da pes eden bir parti değiliz. Özgürlük ve insanca yaşam için mücadele eden bir parti olarak mücadelemizi her alanda daha fazla büyüteceğiz.
Seçim sürecindeki baskıların ‘Çöktürme Planı’nın devamı olarak değerlendirdiniz. Baskılar seçim gününde de hileler ve ihlallerin yaşanmasıyla şaibeli hale geldi. 14 Mayıs adil bir seçim oldu mu?
Seçimlerin adil ve eşit koşullarda yapılmadığı bir hakikat. Devletin tüm imkanlarını pervasızca sonuna kadar kullanan bir iktidara karşı mücadele ettik. Birçok yerde oylarımız çalındı, iktidar partilerine yazıldı. Seçimler öncesinde ve süresince sanatçıların, gazetecilerin, tiyatrocuların, avukatların, parti yönetici ve çalışanlarımızın gözaltına alındığı ve birçoğunun tutuklandığı bir süreç yaşadık. Seçimler geçmişte de adil olmayan koşullarda gerçekleşiyordu. Bu seçimi farklı kılan, adaletsizlikler rejiminin tek adama bağlanmış olmasından kaynaklı devletin ve medyanın tüm olanaklarının Cumhur İttifakı lehinde kullanılmasıdır. Ekonomik buhrana rağmen 8 ay öncesinden “seçim ekonomisi” kapsamında müjdeler verildi. Hazine ve rezervler boşaltıldı. Bakanlar seçim çalışmalarını bakanlık binalarında başlattı. Verilere bakın, tarihin hiçbir seçiminde bu kadar rant dağıtımı gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla tarihin en adaletsiz seçim koşullarında toplum sandık başına gitti. Bunları sonuçlara gerekçe olarak göstermiyorum, tüm bu adaletsizliklere rağmen seçim sonuçları bizler açısından bir başarısızlıktır elbette.
Başlıca eleştirilerden biri Emek ve Özgürlük İttifakı oluyor ve tartışmalar sürüyor. Mücadele ortaklığı olarak kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı, bir seçim ittifakına dönüştü ve sonuçlara bakıldığında ciddi bir oy kaybına da neden oldu. Eleştirileri nasıl yorumluyorsunuz?
Öncelikle Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kurulduğu günleri hatırlamakta fayda var. Bu ittifak üçüncü seçeneği yaratmak isteyen yegâne halkçı ittifak olarak tasarlandı. Nitekim bir seçim ittifakı değil, mücadele ittifakı şeklinde düşünüldü. Demokrasi ittifakı her zaman dile getirdiğimiz bir şeydi. Emek ve Özgürlük İttifakı’nı siyasi partilerin içerisinde olduğu seçim ittifakı olarak düşünmedik. Fakat seçim sürecine denk gelmesi ve çeşitli sebeplerden ötürü siyasi partilerin esas olduğu bir seçim ittifakı olarak algılandı. Seçim sürecine denk gelmesinden ötürü Emek ve Özgürlük İttifakı içerisindeki görüşmeler partimizin Merkez Yürütme Kurulu ve diğer kurullarında tartışılarak, İttifak Komisyonu kuruldu. İttifakın seçim ayağıyla ilgili görüşmeleri bu komisyon gerçekleştirdi. İfade ettiğim gibi bizim tüm işlerimiz kolektif akılla yürür.
Seçim süreci boyunca yürütülen ittifak görüşmelerine dair samimi ve eleştirel değerlendirmeler çok önemlidir. Dert edinilerek daha iyisi için yapılan kaygılı ve iyi niyetli eleştiriler bizim için değerlidir. Ancak şimdilerde ittifak siyasetimizin kökten yanlış olduğuna dair yürütülen tartışmaların eleştiri boyutunu çok aşan bir tarafı olduğunu görüyoruz. Özel savaş aparatları ve manipüle edici sosyal medya hesapları üzerinden büyük bir kirli algı operasyonu yürütülüyor. İsimler üzerinden büyük değerlerimizi hedef alan, seçim sonuçlarının partimizde bir dağılmaya neden olmasını isteyen bu özel savaş oyunlarına gelmeyeceğiz. Yeniden yapılanma sürecimize yönelik kurulan bu kirli tezgâha rağmen değerlerimize sahip çıkacak ve güçlü şekilde örgütlenmeye devam edeceğiz. Yoldaşlığın zarafetiyle tartışmalarımızı radikal öz eleştiri ekseninde sürdürürken, kimse elini ovuşturup partimizi değerlerimizden uzaklaştıracağını düşünmesin.
Seçimler bitti, ittifakın kaderi ne olacak?
Önümüzdeki süreçte demokrasi ittifakını seçim ve siyasi parti endeksli olmaktan çıkararak, toplumsal kesimler, ekolojik-sınıfsal direniş odakları gibi daha tabandan örgütleyerek öreceğiz. Dolayısıyla demokratik ittifak açısından yeni dönemin kilit kavramları seçim ve siyasi partiler değil, toplum ve direnişler olacak.
HDP ile Selahattin Demirtaş karşı karşıya getirilmek isteniyor. Bununla ne amaçlanıyor?
Bir zamanlar “şahin-güvercin” gibi suni bir ikilik üzerinden karşıtlaştırılmaya çalışılan Kürt hareketi, bu defa Demirtaş-HDP karşıtlığı varmış gibi bir söylem üretilerek pek çok anlamda “kullanışlı” bir yıpratma-sindirme-parçalama oyunuyla karşı karşıyadır. HDP’nin suskun olduğunu, konforlu bir alanda Ankara siyaseti yaptığını iddia edenlerin iyi niyetli olduğunu kim iddia edebilir? Eksiklik ve yetmezliklerimiz olduğunu, bu konuda bir özeleştiri süreci başlattığımızı belirtmişken, muhalif gibi görünen bir kesimin ısrarla sistemin diliyle HDP ile Demirtaş’ı karşı karşıya getirme uğraşı boşunadır, nafiledir. Selahattin Demirtaş bizim arkadaşımızdır, onunla hukukumuzu sorgulamak, bu niyetini açık eden kişilerin haddi değildir. Şimdi Kürtlerin haklarına, eşitlik ve adalet taleplerine, en önemlisi Kürt çocuklarının yaşama hakkına bunca değer veren, önemseyen muhalifleri Gever’de öldürülen 5 yaşındaki Erdem Aşkan’ı konuşmaya davet ediyorum.
Partiniz bir özeleştiri sürecine girdiğini açıkladı? Toplantılarınız nasıl geçiyor? Bu sürecin sonunda bir değişim olacak mı?
Son yıllarda değiştiği açıkça görülen sosyolojiyi okumakta zorlandığımız hakikatini konuşuyoruz. Yapısal sorunların temelinde biraz da bu yatıyor. Kurduğumuz söylem ile halkın yaşadıkları arasında açı farkı derinleşti. Yine yoksulluk çok önemli bir meseleyken, buna çare olacak söylemler ve işler geliştiremedik. Kürt halkının direnişi, bileşenlerimizce Batı’da büyütülemedi. Bu güç dengesi her bölgede aynı olmalıydı. Bu nedenle hepimizin ciddi bir muhasebe içine girmesi gerekiyor. Doğru bir örgütlenme hamlesiyle birlikte bu ülkenin en esaslı muhalefeti olmayı hedefliyoruz. Hemen her kurulumuzun içinde olduğu ve radikal özeleştirilerin geliştiği verimli tartışmalar sürdürüyoruz. Bu toplantılarda açığa çıkan irade ve enerji, 14 Mayıs seçim sonuçlarını “hayırlı kriz” olarak yorumlamamızı sağlıyor. Toplantılarımızdaki güçlü tartışmalar yeniden yapılanma sürecinin de güçlü şekilde gerçekleşmesini sağlayacak. İl il, ilçe ilçe halk toplantıları yapacak, toplumsal kesimlerle görüşecek, konferanslarımızı gerçekleştireceğiz. Bu sürecin sonunda açığa çıkan irade, Büyük Kongremizde somut hale gelecek. Bu sürecin sonunda Üçüncü Yol’un inşasında çok daha güçlü adımlar atacağız.
HDP geleneği kongrelerden süzülen aklın ürünüdür. Partimizde üretilen tüm politikalar, alınan kararlar ve atılan adımlar; kolektif bir aklın, yetkili kurulların süzgecinden geçerek atılır. Kişiler değil, komisyonlar ve kurullar kararların alınmasından sorumludur. O nedenle bir başarısızlık durumunda tüm yapımızın özeleştiri sürecini işleterek halka hesap vermesi, yine kongrede değişimin sağlanması hedeflenir. Bu nedenle yeniden yapılanma sürecimizde sadece HDP’nin değil, tüm bileşen yapılarımızın ve kongrelerimizin de tartışması ve kararlar alması gerektiğine inanıyorum. Temsil siyasetine sıkışan bir bileşen hukuku yerine, ortak mücadele ve inşa siyasetini hep birlikte güçlendirmeliyiz. DBP Kürdistan’da güçlü ise HDP güçlü olur; Batı’da SODAP, ESP, Devrimci Parti, SYKP ve Yeşil Sol örgütlendikçe, HDP daha da toplumsallaşır. Nehre akan kolların da güçlü akması gerekiyor.
Hem sizleri hem toplumu nasıl bir süreç bekliyor?
Türkiye ekonomik, siyasi, toplumsal boyutları olan çoklu kriz yaşıyor. Türkiye halkları hemen her gün daha çok yoksullaşıyor. Gerek küresel gerek bölgesel gerekse de ulusal ölçekte yaşanan gelişmelerden dolayı mevcut iktidar blokunun 2015’ten beri devreye koyduğu otoriter hattın sürdürülebilirliği olmasa da bölgesel kriz halinin devam etmesinden dolayı yerel seçimlere giderken, içeride ve dışarıda baskıcı ve otoriter politikaların devam edeceğini düşünüyorum. Öte yandan Millet İttifakı’nın da bir seçenek olmadığı kanıtlamış durumda. Bu nedenle Üçüncü Yol’un daha güçlü şekilde örülmesi görevi önümüzde duruyor. Bu sürecin öncülüğünü partimiz yapacaktır. Türkiye’nin çoklu kriz denkleminden kurtulması için aklıselimin galip gelmesi gerekiyor. Eğer aklıselim galip gelirse, Türkiye’de Kürt sorununun demokratik çözümü başta olmak üzere mevcut tarihsel ve güncel sorunları çözme konusunda gerekli irade ve politikalar gelişecektir. Zorlu bir süreç geliyor. Yaşamın her alanında demokratik mücadelemizi bedeli ne olursa olsun sürdürmeye devam edeceğiz.