Bedran Çiya Kurd: Türkiye Özerk Yönetim ile SDG’yi fiilen kabul etmek zorunda kalmıştır

GündemSöyleşi

Türkiye’nin Rojava’daki Özerk Yönetim modelini ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak gördüğünü belirten Bedran Çiya Kurd, ‘’Suriye Demokratik Güçleri Başkomutanı ile Suriye Cumhurbaşkanlığı’nı temsilen Sayın Ahmed El-Şar’a arasında imzalanan son anlaşmanın ardından bu bakış açısını inandırıcılığını büyük ölçüde yitirmiştir ve Türkiye Özerk Yönetim’in ile Suriye Demokratik Güçleri’nin varlığını fiilen kabul etmek zorunda kalmıştır.’’ ifadelerini kullandı.

Suriye’nin Yeni Denkleminde Rojava: Bedran Çiya Kurd ile Özel röportaj

Ronî Riha

Suriye iç savaşının en çetin dönemlerinde, 2013-2014 yıllarında El Kaide bağlantılı Cephet el-Nusra ve IŞİD’in Kürt bölgelerine yönelik saldırıları, Rojava’da güçlü bir halk direnişini tetikledi.

 Kürtlerin öncülüğünde kurulan Halk Savunma Birlikleri (YPG/YPJ), özellikle Kobanê’de sergilediği tarihi direnişle IŞİD’in Orta Doğu’daki yayılmasını durdurmanın ötesine geçerek, Kürtleri Suriye sahasında etkin ve belirleyici bir siyasi aktör konumuna taşıdı.

Kobanê zaferinin ardından geçen yaklaşık on yıl içinde, Kürt güçleri IŞİD ve benzeri radikal örgütlere karşı mücadeleyi sürdürürken, Rojava’da demokratik temellere dayanan özgün bir yönetim modeli inşa etti.

Ancak bugün Suriye, yeni ve karmaşık bir evreye giriyor. Beşar Esad rejiminin devreldiği ve Türkiye destekli Heyet Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) ülkenin kuzeybatısında önemli bir nüfuz elde ettiği bu süreçte, Suriye’nin siyasi haritası yeniden şekilleniyor. Güneyde İsrail’in varlığı hissedilirken, Türkiye’nin Suriye’de daha etkin bir rol üstlenme ve kendi kontrolünde silahlı gruplardan oluşan bir “Suriye Ordusu” kurma planları dikkat çekiyor. İsrail’in bu planlara sert tepki göstereceği yönündeki açıklamaları ise bölgesel gerilimi tırmandırıyor.

Bu kritik ve çok katmanlı ortamda, Kürtlerin Suriye’deki varlığı ve Rojava’nın geleceği hayati bir önem taşıyor. İşte bu gelişmelerin ışığında, Rojava Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Dairesi Eş Başkanı Bedran Çiya Kurd ile bölgedeki son durumu, Kürtlerin pozisyonunu ve önümüzdeki dönemi masaya yatırdık. 

Kapsamlı söyleşimizde Sayın Kurd, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Şam yönetimi arasında varılan 8 maddelik anlaşmanın güncel durumu, potansiyel etkileri ve Özerk Yönetim’in Suriye’nin geleceğine dair vizyonu hakkında önemli açıklamalarda bulundu:

Mart başında SDG Genel Komutanı Mazlum Kobani ile geçiş hükümetinin geçici başkanı olarak ilan edilen HTŞ lideri Muhammed el Colani arasında varılan 8 maddelik anlaşmanın yürürlükte olduğu ve buna bağlı olarak bazı görüşmelerin yapıldığı, hatta Halep’te olduğu gibi pratik adımların atıldığı gözleniyor. Anlaşmanın uygulama süreci şu an hangi aşamada? Son durum nedir?

Şu anda müzakere edilmesi kararlaştırılan konulara ilişkin hazırlık aşamasındayız ve bu kapsamda uzmanlaşmış komitelerin oluşturulması sürecindeyiz. Ancak Halep’te uygulama açısından kayda değer bir gelişme yaşandı: her iki taraf arasında bir grup tutuklu değişimi gerçekleşti ve Halk Savunma Birlikleri (YPG) bu anlaşma çerçevesinde Halep’teki iki mahalleden çekildi. Yönetim yapılarının entegrasyon mekanizmaları, oluşturulacak uzman komiteler tarafından belirlenecektir. Anlaşmanın hayata geçirilmesine kararlıyız ve tüm Suriyeliler için olumlu sonuçlar elde etmeyi umuyoruz. Elbette, mevcut Suriye bağlamında herhangi bir müzakere süreci kolay değildir; birçok zorlukla karşı karşıyayız ve bunların üstesinden ulusal ve Suriyeli bilinciyle gelmemiz gerekmektedir. Belirlenen takvime göre ilerlemeye çalışıyoruz, ancak görüşülen konuların karmaşık yapısı ve Suriye’nin genel durumu ile anayasal meselelerle iç içe geçmiş olması nedeniyle süreç daha uzun sürebilir.

Mazlum Kobani ile yapılan 8 maddelik anlaşmanın hemen ardından, Ahmed eş-Şara’nın 13 Mart’ta imzaladığı anayasa bildirgesi, Kürtler ile diğer etnik ve dini topluluklara herhangi bir hak tanımıyor. Özerk Yönetim’in kabul etmediği bu metnin yeniden yazılması ya da değiştirilmesi yönünde bir olasılık var mı? Ayrıca, bu süreçte Alevilere yönelik katliam girişimleri yaşandı ve bu girişimler henüz durmuş değil. Bu konuda ne gibi adımlar atılıyor?

Bu gelişmelerin ardından Şam ile iletişim devam etti. Tüm bu değişimleri Şam ile yürüttüğümüz diyaloglara ve görüşmelere yansıtmak, yapıcı bir diyalog aracılığıyla çözmek ve uzlaşıya ulaşmak istedik. Suriye kıyısında yaşanan olaylara ve işlenen katliamlara ilişkin görüşlerimizi açık ve net bir şekilde ortaya koyduk; bu eylemlerin durdurulması ve sorumluların hesap vermesi gerektiğini vurguladık. Anayasal bildirgeyi ve aramızda yapılan anlaşmanın gözden geçirilmesi ve ona bağlı kalınması gerekliliğini de ele aldık. Ayrıca hükümetin oluşum süreci, kapsayıcı bir Suriye temsiliyetini yansıtmamaktadır hem hükümetin kurulmasında hem de anayasal bildirgede tek bir rengin hâkim olduğu görülmektedir. Bu durumun Suriye halkının beklentileriyle örtüşmediğini özellikle vurguladık.

Özerk Yönetim tarafından önerilen ve onun çatısı altındaki tüm siyasi parti ve bloklar tarafından benimsenen siyasi proje; yerel demokratik öz yönetimlere dayanan, adem-i merkeziyetçi, çoğulcu ve demokratik bir siyasi sistemdir. Bu model, Suriye’nin mozaiği andıran toplumsal gerçekliği için uygulanabilir yegâne çözüm olabilir. Bununla birlikte, Suriye’nin geleceği bugün siyasi, ekonomik ve güvenlik açısından büyük zorluklarla karşı karşıyadır. Bu zorluklarla baş edebilmenin tek yolu, hiçbir dışlama ya da marjinalleştirme olmaksızın, yönetimin tüm kurum ve boyutlarına etkin katılımı esas alan birleşik bir ulusal Suriye iradesinin billur olmasıdır.

Suriye’deki Kürt siyasi güçlerinin vurguladığı, her bölgenin kendine özgü kimliğini koruyan adem-i merkeziyetçi bir sistem, toplumsal ve coğrafi gerçeklikler dikkate alındığında, merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında yetki paylaşımını nasıl düzenlemeyi öngörüyor? Ayrıca Colani’nin yönetimiyle bu mümkün mü?

Suriye’deki tüm Kürt siyasi güçleri, yönetişimin niteliği, Suriye devletinin kimliği, Kürtlerin hakları ve bu hakların anayasada nasıl güvence altına alınacağı konusunda ortak bir siyasi vizyon üzerinde uzlaşmıştır. Kürt meselesine özelde, Suriye’deki diğer çözülememiş meselelere genelde demokratik bir çözüm olarak; federal, parlamenter, çoğulcu ve demokratik bir sistemin kurulmasının gerekliliğini vurgulamışlardır.

Gündeme gelen tüm adem-i merkeziyetçilik biçimleri—federalizm, konfederasyon ya da öz yönetim—müzakere sürecinde; toplumsal, kültürel, etnik ve coğrafi ihtiyaçlara göre çerçevesi ve yetki alanlarıyla birlikte tanımlanmalıdır. Bu, ülkeden ülkeye değişen bir durumdur ve taraflar arasında sağlanacak olumlu bir uzlaşıya bağlıdır. 

Suriye toplumu, coğrafyası ve somut gerçekliği açısından esas olan; her bölgenin kendine özgü kimliğinin idari, siyasi ve kültürel anlamda korunmasıdır. Bu da, bölgesel çerçevede yerel yasama meclislerinin, bölgesel işlerden sorumlu yürütme organlarının ve onlara bağlı iç güvenlik güçlerinin varlığını gerektirir. Tüm bunların, bölgeler ile merkezi yönetim arasındaki yetki alanlarını tanımlayan açık ve düzenleyici yasalarla belirlenmiş bir Suriye anayasal çerçevesi içinde yer alması gerekir. Irak örneğinde olduğu gibi başka ülkelerin deneyimlerini doğrudan alıp Suriye’ye uygulamak mümkün değildir; zira her toplumun ve her ülkenin kendine özgü koşulları ve gerçeklikleri vardır.

Şam ile yürütülen görüşmelerde ABD’nin rolü nedir? Ayrıca, sıkça gündeme gelen bir diğer konu olan ABD’nin Rojava’dan çekilmesi meselesi hakkında ne söylenebilir? Yakın zamanda ABD’nin Rojava’dan çekilmesine dair bir plan var mı?

Amerika Birleşik Devletleri’nin rolü, Şam ile iletişimin sağlanmasında oldukça önemli olmuştur. Her zaman, aramızda uzlaşı sağlanmasını teşvik etmiş; ancak karar alma süreçlerine müdahale etmeden ve yapılan toplantılara katılmadan arabuluculuk yapmış ve bu süreci kolaylaştırmıştır.

Uzun bir süredir, uluslararası koalisyondaki ortaklarımız Kürtler arası diyalogla yakından ilgilenmektedir. Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerinde, Kürt meselesinden başlayarak daha geniş Suriye bağlamına yayılacak bir istikrarın sağlanması amacıyla, Kürt siyasi güçler arasında ortak bir anlayış oluşturmak için her zaman arabulucu rolü üstlenmişlerdir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye’deki rejimin niteliğine dair net bir tutumu olmamakla birlikte; tüm Suriyelilerin ülke yönetimine katılımını destekleyen, radikal İslamcı ideolojilerden uzak bir yönetim anlayışını savunan ve başta Kürtler olmak üzere azınlıkların haklarının korunmasına vurgu yapan tutumlara tanıklık ettik. Bu tür tutumlar, Suriye’deki siyasi sürecin yönlendirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri, Özerk Yönetim’in ya da Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) terk edilmesini gerektiren herhangi bir şart ileri sürmemiştir. Benimsediğimiz ya da müzakere ettiğimiz her şey, Kuzey ve Doğu Suriye halklarının kendi iradesiyle şekillenmektedir.

Suriye’nin güneyinde, Kürtler gibi özerklik talebinde bulunan Dürzilerle herhangi bir ilişkiniz ya da iş birliğiniz var mı?

Biz, Suriye’nin güneyindeki, kıyı kesimindeki ve diğer bölgelerindeki tüm toplumsal bileşenlerle kapsamlı siyasi, kültürel ve sosyal ilişkiler sürdürmekteyiz. Bu ilişkiler; ortak ulusal-demokratik tutumlara ve taleplere, güvenlik ile istikrarın sağlanmasına ve herkesin haklarını güvence altına alan bir çözüm arayışına dayanmaktadır. İnsani düzlemde ise, mağdurlara yardım ulaştırmak için bir insani koridor oluşturduk ve bu koridoru daha da geliştirmek için çalışmalarımız sürmektedir.

Daha önce Tişrin Barajı ile ilgili olarak sizinle Türkiye arasında bir ateşkes antlaşmasından bahsedildi. Tişrin’deki ateşkes için ortada bir anlaşma var mı? Ve eğer varsa, bu anlaşmanın içeriği nedir ve kimler arasında yapılmıştır?

Gerilimin azaltılması ve genel bir sükûnet ortamının sağlanması yönünde çabalar sürmektedir; bu bağlamda, ABD yönetimi sükûnet ortamının yaratılması ve kalıcı bir ateşkese ulaşılması konusunda kilit bir rol oynamaktadır. Evet, Tişrîn Barajı yeniden eskisi gibi çalışmaya başlayacak ve Özerk Yönetim ile Suriye Geçici Hükûmeti’nin ortak idaresi altındaki tüm bölgelere su ve enerji sağlayacaktır. Bizim için ilk aşamada önemli olan barajın güvenliği ve geleceğidir…

HTŞ ile özerk yönetim arasında bir anlaşma sonucunda YPG-YPJ güçleri Halep’ten çekildi ve her iki taraf ellerindeki esirleri serbest bıraktı. Bu anlaşma hangi esaslar üzerine yapıldı, sizinle HTŞ arasında gözlemci güçler ya da garantörler var mıydı? Ve Şêxmexsûd ile Eşrefiye’nin geleceği nasıl olacak?

Halep Anlaşması hâlâ yürürlüktedir ve özenle planlanmış, yapıcı adımlarla kademeli olarak uygulanmaktadır. Esir değişimi süreci durmamıştır; ancak bu süreç, diğer gruplar ve Türkiye ile ilişkili karmaşık boyutlar içerdiğinden, hazırlık için zamana ihtiyaç duymaktadır. 

Suriye geçici hükümeti ile bir anlaşmaya varılması durumunda, Özerk Yönetim’in kontrolündeki petrol kuyularının durumu nasıl olacak? 

Şam yönetimiyle aramızda müzakere edilen bütün meseleler gibi petrol kuyuları da üzerinde konuşulması gereken bir konudur. Bu mesele de diğer konular gibi müzakerelerin nasıl ilerleyeceğine bağlıdır. 14 Nisan’da ilk defa Özerk Yönetim ve Şam yönetimi arasında bir müzakere komitesi resmi olarak bir araya gelip müzakerelere başlayacak. Bu ilk müzakere komitesi Özerk Yönetim ve Şam yönetiminin kültür ve eğitim komiteleri arasında gerçekleşecek. Birçok konu konuşulacak. Bunlardan biri de Kuzey Doğu Suriye’deki öğrencilerin durumudur. Özerk Yönetim eğitim sisteminde okuyan, sınav veren ve diploma alanların diplomalarının geçerli olması ve Kürt dilinde eğitimin durumu ile buna bağlı diğer konular masaya yatırılacak.  

Son bölgesel gelişmeler ışığında Özerk Yönetim’in karşı karşıya olduğu başlıca zorluklar nelerdir?

Gazze’de başlayan savaşın ardından Lübnan ve Suriye’de tırmanan gerginlikler ve askeri operasyonlar, Ortadoğu’da büyük değişimlere yol açmıştır. Bu gelişmeler, Suriye ve bölge düzeyinde güç dengelerinin değiştiği yeni bir aşamaya geçildiğini göstermektedir — ve bu değişimin geleceğin şekillenmesinde şüphesiz etkisi olacaktır.

Bu askeri ve siyasi dönüşümler yeni bir gerçeklik dayatmış durumda. Biz de Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi olarak bu yeni durumu çeşitli düzlemlerde — siyasi, askeri ve toplumsal — yönetmeye çalışarak, ortaya çıkan zorlukların etkisini en aza indirmeyi hedefledik. Karşılaştığımız bazı ciddi tehditler de bu çabalar sayesinde kontrol altına alınabildi.

Bugün karşı karşıya olduğumuz zorlukların ölçeği, bir yıl öncesine göre daha azdır. Ancak hâlen karşılaştığımız en büyük bölgesel tehdit, Türkiye’nin bizim desantralizasyon ve çoğulculuk temelli projemize yönelik düşmanca yaklaşımıdır. Türkiye bu modeli ulusal güvenliğine bir tehdit olarak görmektedir. 

Fakat Türkiye’nin bu konudaki gerekçeleri ikna edici olmaktan uzaktır ve özellikle, Suriye Demokratik Güçleri Başkomutanı ile Suriye Cumhurbaşkanlığı’nı temsilen Sayın Ahmed El-Şar’a arasında imzalanan son anlaşmanın ardından inandırıcılığını büyük ölçüde yitirmiştir. Bu gelişme sonucunda, Türkiye Özerk Yönetim’in ve Suriye Demokratik Güçleri’nin varlığını fiilen kabul etmek zorunda kalmıştır.

 

İlginizi Çekebilir

6 milletvekiline ait yeni dokunulmazlık dosyaları Meclis’te
Gülcan Kış: Saray iktidarı, 3 haftada halkın alın teriyle biriken kaynakları yok etti

Öne Çıkanlar