Politik tarihi, toplumsal tarihten ayıran ana etmen güçlü kişiliklerin tarihe müdahale ederek yeni politika üretebilmesidir. İmparatorluktan modern devlete geçişte bu üretim bürokratik yapılarla daralsada güçlü kişiliklerin devlet adamı zırhı kazanması politik tarihin itibarını korumuştur.
Kürdistan siyaset dünyası devletleşme şansını kaçırıp egemenlerin kamusuna mecbur olduğundan bu yana dünya ölçeğinde güçlü liderler çıkarmakta zorlanıyor. Osmanlının ruhani bakiyesini önceleyen muhafazakar Kürt kesimi , entelektüel ufkunu 1960’ların sol dalgasına kadar İstanbul boğazı ile Tahran arasında yıpratarak Kürt aklının konsolidesini ihmal etti. 1960 sonrasının Kürt hareketleri ise Sovyet devletinin ideolojik sekterliğini olduğu gibi kabul edip bu ihmale ortak oldular.
Sonraları PDK ve PKK farklı konumlanmalarla yeni dinamikler yaratsalarda bu ihmalin ortadan kalkması pek mümkün olmadı. PDK, liderlik vizyonunu kamusal alana taşırken beklenen ivmeyi yakalamakta gecikti. PKK ise liderliğini kamusal ve kurumsal alana aktarmamakla bu ihmale göz yumdu.
İki kutuplu dünyanın çökmesi ile beraber siyasi liderlik kriterleri biraz daha gelişti ve değişti. Batı Avrupa’da geleneksel partiler bölünüp, yeni toplumsal hareketler ortaya çıkarken, Asya’da onlarca yeni devlet ve lider ortaya çıktı. Özellikle Körfez savaşı sonrasında Kürdistan mücadelesi parlamenter sistemle tanışırken, Kürt siyaset dünyasının ilgi, bilgi, imkan, ittifak ve liderlik alanları da genişledi. Güney Kürdistan parlamenter sistem ve çok partili federal yapısını inşa ederken, Kuzey Kürdistan’daki mücadele ise, Türk egemen sisteminin üniter yapısını her açıdan red etmekle yükselişe geçti.
HEP ile başlayan süreç siyasi hayatımıza yeni liderler katması bakımından bir başlangıçtır. Genel başkan olmasa bile genel başkan kadar etkisi olan Leyla Zana ve arkadaşları bu dönemde siyasete atılırken, Vedat Aydın, Mehmet Sincar ve Murat Bozlak zor yılların unutulmaz simaları olarak hafızalara kazındı.
Kürt siyasetinin yerel yönetimlerle beraber alan genişletmesi bir kez daha lider kataloğunu değiştirirken bu defa kadın başkanlar gördük. Gültan Kışanak (BDP ), Selma Irmak (DTK), Aysel Tuğluk( DTP-DTK), Sabahat Tuncel (DBP), Emine Ayna(BDP) ve Pervin Buldan farklı dönemlerde başkanlık yaparak Kürdistan kadın mücadelesini görünür kıldılar.
Ancak Kürt siyasetinde liderlik kriterlerini değiştiren, kitlelere vizyoner ve global liderlik havasını taşıyan Demirtaş oldu. Kuşkusuz Demirtaş gökten inmedi. Kürt mücadelesinin içinden gelip sokağın ve tarihsel realitenin tozunu yutmuş biriydi. Ama aynı Demirtaş, bu zorlukların üstesinden gelmesini de bildi.
Kürt siyaset dünyasında da çekişme ve çelişkiler vardı. Demirtaş da pek çok lider gibi yanlış ve doğru arasında sendeledi ama doğruları daha çok oldu.
Ancak Demirtaş’ı ömrübillah Kürt ve Türk siyaset dünyasının başına bela ve gölge eden şey onun karizmatik kişiliği, zamanı okuma becerisi ve güncel siyaset üretebilme kabiliyetidir. Bu siyaset üretme becerisi devletin kimi ezberlerini bozduğu gibi, savaşı bütün vahşeti ile yaşayan Kürtlerin, Demirtaş üzerinden Türklere karşı psikolojik üstünlük kazanmasını da beraberinde getirdi.
Kuşkusuz 2010 ve 2015 yılları uluslararası gelişmeler açısından da bölgesel bir yumuşama gerektiriyordu. Ama Demirtaş’ın liderliğine kadarki merkezi Kürt oylarının ℅ 4 ile 6 arasında oluşu da bir sır değil. Ancak Demirtaş ile beraber Türk partilerine giden Kürt oylarının bile partiye döndüğü ve HDP’nin ana muhalefet olmayı başardığını söylemekte sakınca yoktur. Bu başarı Kürt siyaset tarihi için yüzyıllık bir eşikti, Demirtaş ve ekibi bu tarihi eşiği atlatmayı başardı. Kürtlük uzun bir aradan sonra bir iktidar biçimi olarak Kürdistan’ı Türkiye’nin karşısına çıkardı.
Askeri ve ekonomik şartlar eşit değildi ama Kürt halkı fırsatını bulduğunda tüm eşitsizlikleri ortadan kaldırabileceğini ve Demirtaş’ı yeni dönemin lideri olarak sahiplenerek gösterdi.
Şimdi Demirtaş’a neden 42 yıl gibi sembolik bir ceza verildiğini tartışıyoruz. Ama biliyoruz ki ceza verilen şey Kürd halkının tüm zorluk ve baskıya rağmen her fırsatta Türk egemen yapısının karşısına çıkabilmesi ve « Sen Kimsin? » diye sorabilmesidir.
Bu yüzden kim ne yaparsa yapsın, Kürt ve Türk siyaset dünyası artık Demirtaş’ın gölgesinde kalıyor ve kalacağa da benziyor.
Zira Demirtaş’ın kobani yargılaması sonrasında yaptığı açıklamaya bakarsak gölge olmakla kalmayacak buna korkulu rüya olmayı da ekleyecek.
Selahattin Demirtaş!
Kimse senin koltuğunu dolduramadı.
Seni orda unutmayacağız!