Behice Feride Demir: Demirtaş’ın Savunması Kitabı

Yazarlar

Büyük siyasi davalar her zaman yeni teori, analiz, gözlem, kişi, kavram ve eleştirel tartışmalara ihtiyaç duyarlar. Kürdistan meselesi gibi konjonktürden, jeopolitikten, teokrasiden sürekli etkileşim alan ve etrafında kitlesel  kırılmalara sebep olan bir realitenin bu ihtiyaçtan muaf olması beklenemez.

Bu ihtiyaç komşu devletler için iktidar değişimi  ve uluslararası gelişmeler olurken, Kürtler için; iç dinamikler, dıştan gelen yeni tehlikeler, sosyal, ekonomik, kültürel araçlar ve lider profilinin değişimi şeklinde gerçekleşiyor.

Cemal Nebez’in deyimiyle “klasik Kürt liderlerin” konumu değişirken, dijital ve uzay teknolojileri, ekonomik yatırımlar, elektronik harp, ekoloji, uluslararası sermaye ile işbirliği, diplomasi, bilgi ve  güvenlikli bir toplum talebinin bu değişimi hızlandıracağı  yönündedir.

 1991’deki defacto  Kürdistan’ın ilanı ile Kürtler bölgesel emperyalistlerin giydirdiği kefeni yırtarken, 2013’teki HDP ve Rojava ikilisi ise Kürdistan siyasi hayatı için yeni kapıları açtı.

Bu kapının ardındaki büyük sürprizlerden biriydi  Demirtaş.  Genel başkan olduğu  8 yıl boyunca onun kadar cevval ve idealist çok az Kürt siyasetçisi oldu.

 Demirtaş’lı 8 yıl  (2010-2018) Kürdistan tarihinin legal siyaset kulvarı için risk ve fırsatların tavan yaptığı bir dönemdi. Ve Demirtaş bu yüzden o dönemin hem kral yapıcısı hem de günah keçisi olarak bütün kesimlerin işaret ettiği tek aktördür.

Nihayetinde Mayıs 2024’te yaptığı  tarihi  savunmada bu iki olgu tüm çıplaklığı ile açığa çıktı. Elbette Demirtaş’ın yargılanması hem Kürdistan hem de Türk basınında büyük bir ilgi ile takip edildi, üzerine yazılar yazıldı, yayınlar yapıldı.

Özellikle 2000’lerden bu yana  siyasi literatürünü Türkiyelileşme bağlamında modifiye eden Kürt hareketinin  karizmatik ve zeki bir liderinden  Kürdistan’a ve Kürt sorununa dair kimi yeni şerhler duymak önemliydi. Ancak, dava sürecinde de görüldüğü gibi Demirtaş sadece Kürdistan’ı hatırlatmakla sınırlı kalmadı. Bir bütün adını  “Onurlu Yaşam” verdiği ve kendi görüşlerini dile getiren siyasi bir  yol haritası da ortaya koydu.

Demirtaş, tutuklandıktan üç yıl sonra mahkemeye çıkarılıp, tutuklanma,  içerde tutulma ve mahkeme süreçlerini siyasi intikam ve hukuksal bir kumpas olarak tanımlarken, bunu destekleyen hukuki ve politik müdahaleleri  açıkça paylaştı. Medya, partililer, insan hakları örgütlerinin bu paylaşıma yaklaşımları sınırlı kimi zamanda sansürlü oldu.

Ancak Demirtaş’ın savunması  mahkeme süreci bittikten sonra “ Onurlu Yaşam Davası ve Demirtaş’ın Savunması” adıyla bir kitap şeklinde basıldı. Dipnot yayınlarından çıkan kitap 600 sayfadan oluşuyor. Kitapta delil niteliğinde twitler, gazete manşetleri ve bazı resimler de yer alıyor. Okurken bir hatırat izlenimi versede  kitap bir siyasi savunma örneğidir. Ve son on yıllık Kürt siyasetinin kronolojik bir dökümüdür.

Kitapta 89 ana başlık üzerinden Demirtaş, 7 yılı geçen tutsaklığının siyasi, tarihi, hukuki hatta örgütsel nedenlerini detaylıca ele alıyor.  Açılan her davanın  tarihi ve güncel bağlantısını kurarken hazırlanan fezlekelerin içeriklerini, yerlerini ve neye göre ısmarlandığını tek tek açıklıyor.

 Kitapta geçtiği kadarıyla Demirtaş’ın kendisi de söz konusu yargılanmayı, “Evet bu davadaki hukuki açıdan söylenebilecek tek şey şudur ; bu davadaki dosya çöptür. Savunmam boyunca bu dosyanın Kürt ve Kürdistan düşmanlığı üzerine kurulduğunu, siyasi amaçlar güdüldüğünü ve dava dosyasındaki milyonlarca sayfa evrakın aslında çöp olduğunu diğer arkadaşlarımın yaptığı gibi ispatlayacağım” şeklinde değerlendiriyor.

Kitapta Demirtaş, yargılanmasına neden olan ithamları tarif ederken hedefine Türk egemen yapısının üç ideolojik katmanını  koymaktan hiç çekinmemiş. Kemalizm ve vesayet ayaklarını, siyasal İslam ve icazet kodlarını, ırkçı ve paramiliter  devlet aklının siyaset içindeki tetikçilerini mertçe  işaret etmiş.

Kitapta yine Demirtaş’ın kaleminden;  İmralı sürecini, Kobani olaylarını, kent savaşlarının perde arkasını, bu olayın devlet katında askeri, bürokratik ve ideolojik konseptler dahilinde nasıl ele alındığını da görebiliyoruz. Hakeza aynı süreçlerin Kürt cephesinde  özerkliğin tarihi, amacı, bunun yasal izahı ve savaşa dönüşen çelişkilerini de görmek mümkündür.

Kitap boyunca özerklik, İmralı görüşmeleri ve tarafların paslaşmasını okurken, Demirtaş’a göre o dönem hazırlanan bir  SETA raporunun bütün bu paslaşmaları kadük bıraktırdığıdır. Zira Demirtaş’a göre bu rapor devlet ve iktidarın yedek planı ve şimdiki  politik kuşatmanın büyük hazırlığıdır. Ve  2015 seçimlerine parti olarak girmelerinin bu kuşatmayı hızlandırdığı şeklindedir.

Demirtaş kitap boyunca  fikirlerini kendince bilimsel örneklerle güçlendirip, siyasal olayların, demokrasi yöntemlerinin ve erdemli bir siyasetçi olmanın niteliklerini tarif ederken, Türk egemen yapısının cumhuriyet tarihi boyunca bu niteliklerden mahrum oluşunu  mizahi bir şekilde tasvir ediyor.

Yine Cemaat bürokrasisinin 2016’daki darbenin zeminini Kürdistan’daki şiddet sarmalını genişleterek hazırladığını ve bu yapıyı  Kürd meselesinin çözümsüzlüğünde birleşmiş kliklerin bir örneği sayıyor. Hatta devletin Cemaatçi askeri ve sivil bürokrasiyi  darbecilikle suçlarken bile Kürdistan’daki suçlarını  sorgulamadığını kayda geçiriyor.

Kitabın devamında cemaatçi bir özel harekat polisinin itiraflarından yapılan bir alıntı, Demirtaş’lı yılların neden yüksek riskle geçtiğinin diğer  bir örneğidir. Sayfa 470 ten ; “ İş başından beri kurguydu, hendekler göz göre göre kazdırıldı. Sonra operasyon, uzatma ve yıkımın boyutunun büyümesi üzerine gidildi. Sokağa çıkma yasağında bir sokağa girme emri verildiğinde, hasbelkader bir insan hasta orada kalmış ya da evinden çıkmak istememiş ya da gidememiş ya da evinden bir şey almaya gelmişse, bu insanların anlık tabiri caizse eşek sudan gelinceye kadar dövüldüğüne  defalarca şahit oldum.”

Yine bir başka ilginç detay, “Qamışlo bölgesinde bir ucu açık bırakıldı. Sürekli örgütün devinimi, lojistik  desteği sağlansın diye. Bir taraftan kendilerinin söylemiyle leş olsun, bir taraftan şehit olsun, hep mücadele uzasın diye planlamalar yapılmıştı.” Bu ve buna benzer karanlık işlerin  o günlerde sivil siyasetin önünü nasıl kestiğini bizatihi Demirtaş’tan duyuyoruz.

Kitap hukuksal bir ortamı yansıtsa da zaman zaman esprili, zaman zaman sitemkar,  zaman zamanda devlet, adalet ve siyaset arasındaki kumpas birliğine bir reddiye sayılır.

Bugün 3.Dünya savaşı kapıları çalıyor ve her ulusu bir taraf olmaya zorluyor. Bizatihi Demirtaş’ın “ Onurlu Yaşam” diye tarif ettiği idealler Kürtlerin bu savaşta da aktör olacağının  göstergesidir. Demirtaş’ı milyonluk kitlelerden, tarihi  görüşmelerden ve müzakere masasından koparan nedenlere baktığımızda meselenin Kürdistan meselesi olduğu açıktır.

Kuşkusuz Kürt davası veya ona bağlı sömürü sorunu yeni dönemde de Ortadoğu semalarında dolaşmaya devam edecektir. Bir ay sonra Güney Kürdistan’da  geçte  olsa parlamento seçimleri var , Rojava’da güçlü bir ordunun  altyapısı hızla tamamlanıyor ve Demirtaş’ın koltuğu hala boş.  

Demirtaş’ın savunmasına eklediği  Andre Compte Sponville’nin Erdemler risalesinden aldığı  18 dilekle bitirelim. “ Nezaket, sadakat, basiret, ılımlılık, cesaret, adalet, cömertlik, merhamet, bağışlama, minnettarlık,  alçak gönüllülük, sadelik, hoşgörü, saflık, yumuşak huyluluk, iyi niyet, mizah, aşk ve sevgi”nin hakim olacağı bir Kürdistan ve dünya dileğiyle.

İyi okumalar…

İlginizi Çekebilir

Haber / Analiz: Siyasi şiddet Amerika’nın yeni normu haline geliyor
Ozgur Ozel li Mêrdînê çû dawetê

Öne Çıkanlar