Siyasal olgular yaşanılan olayların örgüsü ve bu örgüyü oluşturan kişilerin gücü ile bağlantılıdır. Tarih düşünsel, kurumsal ve kişisel öncülüğü birleştiren milletlerin ilerleyişini kaydederken, öncülerin yapıp etmelerini realite farkı olarak yansıtır. Bugün bu fark siyasal sınıftan finansal sisteme ve onunla işbirliğine sıcak bakan otoriter rejimlere geçerken aynı zamanda tarihe yeni örüntüler de ekliyor.
Kürdistan tarih araştırmacılığı, gerek kendi ürettiği gerekse de egemenlerin dayattığı şekillenme, bilgi ve bulguları tasnif ederken hem eski aksaklıkları hem de yeni örüntüleri dikkatle değerlendirmek durumundadır. Zira Kürtlerin yazdığı, yorumladığı bilgi ve birikimin defaetle yasaklanması Kürt siyasi yapılarının niteliğini etkilediği gibi onların dış dünyada da tanınmasını geciktirmiştir. Kuşkusuz bunda savaşların baskısı, arşivleme olanığının azlığı temel etken olsa da,Kürt siyaset sınıfının tarih yazımını yeterince desteklememesi kendine göre dizayn etmesi ve ben merkezciliğe oynamasının etkiside fazladır.
Bu nedenle bireysel anılarını yazma ve bunu objektif bilgilerle donantma konusundaki tereddüt Kürdistan düşün, kültür ve tarih dünyasının bir eksikliği olarak karşımıza çıkıyor.
Bugünlerde ciddi tartışmalar yaşadığımız ittihatçılık, Kemalizm ve onların idari sıçraması olan cumhuriyeti değerlendirirken Kürt cenahındaki kafa karışıklığının birazda ilk elden anı, hatırat ve deneyimleri içeren eserlerin yokluğundan kaynaklandığını düşünüyorum.
cumhuriyetin performansını en iyi ölçebileceğimiz yer Kürdistan ve onun siyasi kuşakklarıdır. Sayısız başkaldırı,binlerce siyasi kadro ve lider adayını cumhuriyete kurban veren Kürtlerin bu meseleye dair yapacakları her fikri takip eninde sonunda liderlerinin trajik hikayesine çıkıyor.
Faik Abik Bucak, 1919’da Riha’nın Sîwerek ilçesinde büyük bir aşiretin oğlu olarak doğduğunda onu yıllar sonra öldürtecek rejim; İngilizlerin desteği ile Samsun limanında yapay kurtuluş savaşının ilk taşlarını döşüyordu. Bu açıdan Faik Bucak’ın her adımı, anısı ve arayışı cumhuriyetin geçirdiği aşamaların bir vesikasıdır ve Faik Bucak, cumhuriyet dönemi Kürt liderlerinin toplam hikayesidir. Kürtlere yöneltilen ve Kürtlerin yönelttiği tüm soruların cevabı Faik Bucak’ın şahsi, mesleki, siyasi ve düşünsel akıbetinde fazlasıyla mevcuttur.
Zira devletin geri kalmışlık, eğitimsizlik, feodalite,din kardeşliği ve ideolojik kodlarla süslediği tezler, Faik Bucak’ın biyografisinde bir anti tez olarak Kürdistan meselesini temsil ederken, Kürt siyaset sınıfının Türk egemen yapısını çözmede ki ihmalkarlığına da sentez işlevi yüklüyor.
Geçtiğimiz yıl oğlu Serhat Bucak tarafından yazılan ve Avesta yayınlarınca basılan Kürt Hakim-Faik Bucak’ın Yaşamı adlı kitap güncelliğini fazlasıyla koruyor. Anılarını yazmanın hiçbir Kürt lidere nasip olmadığı gibi aile ve yakın çevrenin de bu konuda hasas olmadığı, hatta kişilere ait notların bizattihi bu çevrelerce yok edildiği sır değil. Ancak Serhat Bucak, son birkaç yılda şeytanın bacağını kıran tanıklardan biri olarak hem bir evlat hem de siyasetçi kimliği ile babası Faik Bucak’ın biyografisine imza atmakla yakın tarihe önemli bir katkıda bulunmuş.
Kitap son yıllardaki faydalı birkaç tarihsel çalışmadan biri olsa da cumhuriyetin tedrisatından geçen ama bu tedrisatı Kürtlük lehine çeviren bir karekterin bürokratlıktan muhalif bir figüre dönüşünün serüvenini konu ediyor.
Zira Faik Bucak, bizatihi cumhuriyet elitlerinin yaydığı sözde sınıf ve eğitim meselesini Kürdistan özelinde aşmış ve cumhuriyetin iddia ettiği tüm ithamları boşa çıkarmış bir siyasi aydındır. Bu nedenle Kürt kalmanın devlet nezdinde asla ve asla kabul görmediğinin tipik bir örneği olarak kendi siyasi hattında ısrar etmiş ve en sonunda da bir suikaste kurban gitmiştir.
Kitap; Faik Bucak’ın aile, eğitim,meslek, bürokrat ve siyasetçi olarak yaşadıklarını anlatırken aynı zamanda Kürtlerin bu dönemdeki sosyo- ekonomik tepkilerine ışık tutmakta ve Kürt sokağının tepkilerini kaynağından yansıtmaktadır. Özellikle Riha gibi sınıf, din ve geleneğin hakim olduğu Kürdistan ve dünya kültürünün ambarı sayılan bir yerden Türk egemen yapısının gericilik propogandalarını ulusal ve çağdaş bir öngörü ile boşa çıkarması Faik Bucak’ın tarihimizdeki rolünü bir hayli saygın kılıyor.
Kemalizmin, Kürtleri hedefe koyması ve akabinde başlayana iskan, inkar ve sürgünleri sistematik hale getirmesi 1950 sonrasında Kürtleri yeni arayışlara sokmuş ve genç kuşakların dünyadan yükselen değişimleri Kürdistan’a taşımasını hızlandırmıştır. Ancak günümüzde de test edildiği gibi Kürtlerin atılım yapan asıl dinamikleri dışardan değil, Kürdistan’ın bir parçasında yaşanan gelişmelere göre konum alıyor.Bu nedenle Kürt-Kürt dinamiğinin Kürtleri motive etmesi bu olayda da karşımıza çıkıyor.
Özellikle bu refleksi çözümleyen Türk egemen yapısının Kürtleri rahat bırakmayışı ve sürekli şiddet sarmalında tutmasının altında birazda bu motivasyonun gücü yatıyor.
Nihayetinde kitapta yer aldığı gibi 31 Temmuz 1959’da hazırlanan bir MİT raporu ve akabinde yürürlüğe konulan maddeler bugünkü gerçekliklerin bile kaderini belirlemiştir. 5 ana başlıkta toplanan kararların en çarpıcısı devletin hem Faik Bucak’a hem de Kürtlere vurmak istediği darbenin zihinsel alanda oluşudur. Aynı rapora bir madde ile konulan tedbirlerden biri şöyledir. “Eğer Türkiye’de 1000 kadar Kürt aydını yok edilirse Kürt sorunu 30 yıl geriler.” O dönem için bu tavsiye kararının amacı ön görülemezdi ancak günümüzden baktığımızda yaşanan bütün kaos senaryoları ve kriminilizasyonun altında bu aklın yattığını görmek mümkündür.
Faik Bucak’ın Riha’dan başlayan Dicle talebe yurdunda siyasi bir alt yapı hazırlığına dönüşen, hakimlik yılları ile toplumsal şartları izleyen, CKMP ve TKDP süreci ile politik zeminini netleştiren ve Sivas kampı ile hedef listesine konulmasına sebep olan olaylar kitapta detaylıca işlenmiş.
Kürtler için kader anlarının yaklaştığı ve devlet aklının da çok fazla defter karıştırarak Kürtlere seslendiği bu dönemde gerçek kazanımların ve risklerin ancak tarih dersini çalışarak elde edileceğine inanıyorum. Bu derslerin belki de en önemlisi Faik Bucak’ın hayatıdır. Zira devleti onun kadar yakından tanıyan, bilen, onun hukuku ile çalışan ve onun hukukunda bile kendisine yer bulamayan başka bir Kürt lider örneği yok.
O ne Cibranlı Halit gibi bir asker, ne Şêx Said gibi medreseli, ne de Seyit Rıza gibi bir ocak ehlidir. O bir hukukçu ve siyaset adamı idi. Hatta devletin kağıt üstü yasalarına bile inancını yüksek tutan bir adalet insanı idi. Ancak görüldüğü gibi hukuk ve adalet onu aynı devletin gözünde dahi eşit kılmamış ve koruyamamıştır.
Kürt Hakim-Faik Bucak’ın Yaşamı bügünkü yaşadıklarımıza çok benziyor.
İyi okumalar…