Behice Feride Demir: Ferrante, Golda Ve Kadınlar

Yazarlar

 Edebiyat dünyasında Elena Ferrante rüzgarı başladığında hayati değerler ve bu değerlerin dokunulmazlığı bugünkünden farklıydı. İdealizm ve ona ilişkin bir gelecek düşü daha  iyimser gerekçelere sahipti. 

Ancak genel bir kural olarak politik tarihin hızı ve hesabı sosyal ve düşünsel değerlerin de yer değiştirmesini veya yavaşlamasını beraberinde getirmektedir. Sanattan eğlenceye, kültürden teknolojiye, felsefeden  hukuka ve edebiyattan psikolojik  gelişmelere kadar pek çok başlıktaki kimlik arayışı da bu dönemlere denk gelmektedir.

Elena Ferrante rüzgarı birazda çağımızdaki bu arayışları kadın karakterler üzerinden konu ettiği için uzunca bir süre kendinden söz ettirdi. Öyle ki ortada görünmeyen yazarına rağmen, kitap onlarca dile çevrildi ve edebi bir çıkarma yaparak global bir başarıya imza attı. Napoli Dörtlüsü  (Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım, Yeni Soyadının Hikayesi, Terk Edenler ve Kalanlar ve Kayıp Kızın Hikayesi) edebiyatın geçiş ve daralma yaşadığı bir döneme denk gelmiş ve yazımsal süreçlerin teknoloji karşısında yaşadığı konu, biçim ve kanon tartışmalarına biraz nefes aldırtmış ve yeni bir biçim tartışması da beraberinde getirmişti. 

Yine de Napoli Dörtlüsü’nün en büyük sürprizi yeni bir feminist tartışmayı başlatması ve kadın sorununu modern zaman trendleri dahilinde  tanımlaması olmuştu. Soğuk Savaş yıllarının ideolojik şantajlarından azade bir realite ile okurların karşısına çıkan kitap, edebiyata bir kadın müdahalesi olarak gözükürken, yeni özgürlüklerden bahsederek siyasî  ideolojilerin manipülasyonlarına da bir dur ihtarı çekmişti. Aslında bu yeni bir ihtar değildi ve Elena Ferrante de bu alandaki  ilk kadın edebiyatçı değildi. Nitekim önceki yıllarda  benzer mesajlarla yazan İngiliz ve Fransız kadın yazarlar cinsiyetçi ve partizanca sansür yüzünden seslerini yeterince duyuramamış ve Batı Avrupalı kadın aydınlanması Euro bölgesi ile sınırlı kalmıştı. Napoli Dörtlüsü’nün bir yanıyla  tamamladığı şey bu yarım kalmış edebi çabaların kendisiydi aslında.

Bu yüzden medya, siyaset ve edebiyat dünyasının  tamamı Napoli Dörtlüsü’ndeki hayatların taşıdığı doğal, sıradan ama özgürlüklerini salt kendilerine borçlu olan bu kadınlara hayranlık duymakta haklıydı. Yazarın kadın dünyasına getirdiği edebi ve feminist yorumlama her bakımdan ilginç ve okunmaya değerdi. 

2015’ten sonra dünyanın siyasi yılları  ilginç bir şekilde kadın mücadelesinin en kritik yıllarına dönüştü. Başta ekonomi ve eğitimdeki fırsat eşitsizliği olmak üzere mevcut kadın haklarının tamamı  global ölçekte geriledi. 

2021’deki Taliban rejiminin iktidara gelişi ve 2022’deki Doğu Kürdistan’lı bir Kürt kadının İran devlet güçlerince işkence ile katledilmesi ve İran’ın bölgedeki tüm sivil ve kültürel Kürt aktivitesini işkence, infaz ve yasaklarla hedeflemesi kadın mücadelesi için son yılların en büyük krizlerden biri olarak tarihe geçmiştir. 

Ancak 7 Ekim’deki Hamas terörü ve akabinde Türkiye merkezli kadın hareketlerinin bu olaya karşı sergilemiş oldukları çifte standart devlet feminizmi ile parelel gelişen tavırları gözden kaçırılmaması gereken bir politik skandal örneğidir. 

Zira kadın hareketleri, sosyalist, yaratıcı, cesur ve tarihe mal olmuş bir kadın olan Golda Meir’in ülkesindeki kadınların uğradığı taciz, tecavüz ve savaş malzemesi olarak esir alınmalarını açıkça kınamaya değer bulmadılar. 

Aynı kadın hareketleri  Filistinli kadınlarla dayanışma gösterisinde bulunup ve İsraillin şiddetini kadın haklarına bir saldırı olarak nitelendirip imza kampanyaları düzenlediler. Kuşkusuz İsrail’in orantısız güç kullanımı takdir edilemez.  Ama kadınlarını kaçırıp onların bedenlerini siyasi pazarlık konusu yapanların gözden kaçırılması, bizatihi bu kadın hareketlerinin tarafsızlığına kara bir leke olarak düşürmüştür. 

Golda Meir gibi hem sosyalist hem de kadın mücadelesinde büyük başarılara imza atmış bir kadının hemcinsleri tarafından etnik kimliğinden dolayı ayrımcılığa uğraması trajı komik bir durumdur.  Uçan kuşu bile feminenliğe göre sahiplenen ve salt kadın olmayı temel dayanışma ilkesi sayan kadın hareketleri, acaba hangi bilinçaltı kaygı ve siyasi ajandalarla Golda Meir ve Yahudi kadınların mücadelesini görmezden geliyorlar. Ya da Karabağ’da kadınların yaşadıklarını…

Madem kadınlık devlet ve siyasi çıkarlara göre bölünebiliniyorsa o halde neden dünyayı kurtarmaktan ve değiştirmekten söz ediyorsunuz. Yoksa bütün gayretiniz Kürt kadın mücadelesinin aklını karıştırmakla mı sınırlı, hangi feminizmden tarafsınız? 

Ferrante’nin hayatla barıştırdığı mı, yoksa soğuk savaştan kalma ideolojik savunularla kendisine bile derman bulmayan egemenlik satan devlet feminizmi mi? 

İyi pazarlar. 

İlginizi Çekebilir

Kürd Araştırmaları Dergisi son sayısında ”Kürdistan’da Kadın ve Toplumsal Cinsiyet”i ele aldı
Kahire’deki Gazze Zirvesi bir ilerleme sağlanamadan sona erdi

Öne Çıkanlar