Behice Feride Demir: Kadın Özgürlüğü ve Hüda-Par

Yazarlar

Annie Ernaux, Le Vrai Lieu- Gerçek Yer adlı kitabında yazımsal serüveninden söz ederken kadınların geçirdiği zamansal değişimlere de göndermede bulunur. “Elbette 2000’li yılların kadınları ile 1950’deki kadınlar aynı değildir. Ancak erkeğin hakimiyeti hala devam etmekte ve bu etki kültürel alanlarda da geçerlidir. Üstelik Kadın devrimi henüz gerçekleşmiş değildir ve daha yapılacaklar var.” diyerek güncemize edebi bir katkıda bulunmaktadır.

Kuşkusuz kadın sorunu gibi çözümsüzlük alanı sürekli genişleyen ve hemen hemen her siyasal hareketin kendine varoluşsal destek ve denetim mekanizması olarak gördüğü bir zeminde kalıcı ve adil yaklaşımlar kolay kolay hayat bulmaz. Ancak buna karşılık kadınlarında yeni bilinç türleri geliştirdikleri bir gerçektir. 

Bu gerçekleşme şekilleri Kürdistan’daki siyasî ve sosyal dinamiklerin üzerinde de etkili olmuştur. Bu yüzden Kürt tarihinin talep ve tepkileriyle simetrik olan kadın mücadelesi ulusal ve uluslararası gelişmeleri hep dikkatle izlemiş hatta kimi karşılaştırmalarını buna dayandırmıştır. 1990 sonrası Kürt Kadın Hareketi kendine özgü yeni örgütlenmelerle ortaya çıkarken, benzer bir çıkışı Türkiye’de İslamcı Kadın Hareketi de gerçekleştirdi. Refah Partisi Kadın Kolları ve HADEP’te kurumsal disiplin edinen Kürt Kadın Hareketi uzun sürecek bir tarihi eşiği aynı dönemde geçip, yerel yönetimlerle Kemalist statükoyu demoralize etmiş ve merkezi sıkıştıran konumlamalar elde etmişlerdi.

Türkiye’nin son otuz yılı biraz da bu iki hareketin kendine özgü mücadelesinin eseridir. Zamanla islamcı Kadın Hareketi iktidara yerleşirken, Kürt Kadın Hareketi yerel yönetimden merkeze doğru bir projeksiyonu önceledi. HDP deneyimi ile beraber Kürt Kadın Hareketini Kemalist Feminizme fazla alan kaptırmakla eleştirip bu konuyu ulusal ve evrensel tecrübelerle tartıştığımız bir süreçte Hüda-Par’ın genel siyasî sahneye adaptasyonu Kürdistan’daki kadın mücadelesi için de yeni toplumsal ihtimalleri beraberinde getirmektedir. Hüda-Par Kadın Kolları başkanı Sema Yarar’ı dinlerken bu ihtimallerin toplanabileceği başlıkları az çok görme fırsatım oldu. Genel Merkez Kadın Kolları Y.K.Üyesi Zehra Çiftçi’nin ” Seçim Bildirgemiz”başlıklı konuşmasında ise dinlediklerimden fazlası vardı. 

Ana başlıkları cinsiyet eşitliği ve pozitif ayrımcılık tezine karşıtlık olarak belirlenen bildirgede kadınlara” ayrı çalışma alanı” teklifi öne çıkarılmaktadır. Ancak genel önerilerini şu sözlerle formüle etmektedirler: “Biyolojik, psikolojik ve fizyolojik özellikleri nedeniyle nevi şahsına münhasır olan kadın,günümüz toplumlarını kuşatan modernitenin etkisiyle eşitlik ve cinsiyet ayrımı kılıfı altında özünden uzaklaştırılmıştır malesef. Kadın yaratılış özelliklerine uygun düşmeyen tanımlarla kişiliğinden ve kimliğinden kopartılarak değersizleştirildi. ” Bildirgede dikkat çeken diğer önemli nokta ise özgürlük ve eşitlik talebinin sözdelikle tarif edilmesi ve bunun küresel bir oyunun parçası gibi bir idda ile irtibatlandırılmasıdır. Küresel akıl olmasa kimse eşitlik, özgürlük taraftarı olmayacak gibi bir yaklaşımı benimsemeleri kadın haklarına hasasiyeten ziyade partilerinin genel rezonansına yorumladığımı belirtmek isterim. 

Kuşkusuz Hüda-Par siyaset yapma hakkına sahiptir ve vaatlerinin olması normaldir. Beğenenler oy verir, beğenmeyenler ise eleştirir. Ancak cinsiyet eşitliğini gereksiz hatta erkeğin kaburgasına yedekleyen bir yaklaşımla eleştirmek ve özgürlük talebinin kadınlar için kötülük getirdiğini idda etmek retorik olarak bütün kadınların sorunlarından bihaber olmak ve bihaber kalma isteğine delalet etmektedir. Erkeklerin defterinden, ezberinden kadına hayır aramanın bir diğer versiyonunu çağrıştırmaktadır. Hüda-Par’ın etkin olduğu şehirlerde bile kadın intiharları yıllardan beri bilinen bir gerçektir. Ve bunun en önemli sebebi kadınları eşit görmeyen, ona söz hakkı tanımayan dayatmalardır. 

Elbette kadınlar Hüda-Par’ı destekleyebilir ve bunun için çalışabilir. Bu Kürdistan toplumunun  kültürel zenginliğidir. Ancak eşitlik ve cinsiyet özgürlüğünü red etmek ve kadınları yeniden ikinci, üçüncü sınıf algılarla uğraştırmak en başta bütün kadınlara, sonra da kendini siyaseten ayrı gören her kadına ciddi zararlar verecektir. Sadece eşitliğin cinsiyet kısmına karşı oldukları kadar, dil, etnik ve tarihsel aidiyetlerden kaynaklanan sosyo kültürel ve ekonomik eşitsizliklere, savaşın ağırlığından etkilenen Kürt kadınlarına pozitif ayrımcılık talep etseydiler bu daha gerçekçi ve yeni bir şey sayılırdı. Ancak Kürdistanlı kadınların herşeye rağmen ismen dahi olsa ortaya çıkardığı hak ve hak alanlarına karşı bu denli kayıtsızlık, ne dinî ve insani ne de dünyanın içinde bulunduğu akıl saatiyle uyuşmamaktadır.

Sanırım özgürleşmek için salt kadın olmanın yeterli olmadığını, ulusal bilinci değerli ve gerekli görmeden kadın mücadelesinin başarlı olmayacağını bir kez daha görmüş olduk. Bilinç birliğine ve kaygısına zamanında sahip olmamanın faturasını nesiller boyu ödeyeceğimizi her grup ya da fraksiyon eninde sonunda görecektir.Tarihsel bilincinizin dinamikleriyle barışık değilseniz başarı ve vaatlerinizde kalıcı olmayacaktır. 

Adil ve şefaf bir seçim temenisiyle.

İlginizi Çekebilir

Hakan Tahmaz: 14 Mayıs sonrası toplumsal barış
Uğur Güney Subaşı: Korkmayın, kanayabiliyorlar!

Öne Çıkanlar