Yeni Dünya Düzeni, son üç yıldır kendi sistemini ararken çok hızlı ve değişken bir tarihsel ruh hali ortaya çıkarmaktadır. İklim, açlık sorunu, kadın hakları, kalkınma, eşitsiz gelir dağılımı, göç ve enerji ihtiyacı gibi sorunlar yerini korurken, yeni hibrid sorunlarda tarihin defterine eklenmektedir. Bu yüzden tarih gündelik olgulardan, ideallerden ve ihtiraslardan ziyade neden ve son arasındaki bağlantılara göre ilerlemektedir.
Tarihçi Fritz Stern’e göre, ” Yirminci yüzyılın ilk felaketi diğer tüm felaketlerin anası olmuştur.” Bugün bu sözün doğrulandığı çok fazla canlı örnek var ve Kürdistan bunlardan biridir. Bu gerçekliğin şekillendirdiği yaşam dinamikleri her Kürdistanlının hayatını etkilemeye devam etmektedir. Kuşkusuz Kürdistan’ın kriz başlıkları çoktur. Ancak bu krizlerin sebep ve sonuçlarını derinlemesine irdelemeden geleceğe dair sağlam fikirler elde etmekte mümkün görünmüyor.
Tarihçi Mahmut Akyürekli, son dönemde yazdığı araştırma kitapları ile modern siyasal tarihimize farklı açıdan bakmamızı sağlayan yeni bilgi ve belgeler ortaya koymaktadır. Bu yeni bilgi ve belgeler hem içerdeki bilgilerimizi tazelemeye hem de dışarıdan enjekte edilen ezberleri sorgulamamıza yardımcı olmaktadır. Bu bilgiler ışığında Akyürekli’nin yazdığı Binbaşı Kasım’ın Hatıraları adlı kitabına bağlı kalarak, kendisine birkaç soru yönelttim. Yeni Dünya Düzeninin bir parçası olmaya çalışan Kürtlerin, gelişen tarih anlayışını daha iyi tanımaları için mevcut bilgilerini yeniden yorumlamaya ihtiyaçları olduğuna inanıyorum. Zira tarihin hiçbir hesabı yarım bırakmama kararlılığı süreğendir. Bunun en bariz örneği Kerkük’te yaşanan gelişmelerdir.
Sayın Akyürekli, internetin zahmetsiz ama hayatın bu zahmetli günlerinde sorularıma cevap verme nezaketinde bulundu. Kendisine şimdiden teşekkürlerimi sunuyorum.
Behice Feride Demir: Kürtlerin duygu ve düşünceleriyle tarihsel olgulara bakması giderek önemli hale geliyor. Bu nedenle içerden bilgi aktarmak kadar içeriye doğru bilgi taşımakta önem kazanmaktadır. Kürtlerin yeni bilgi ve teorilere ihtiyacı var. Bu ihtiyacın giderilmesi de ancak Kürtleri yok saymayan tarihçilerin varlığı ile mümkündür. Örneğin Binbaşı Kasım’ın Anıları adlı kitabınız çok önemli bir sürece ışık tutmaya başladı. Bazı olayları bu kitap sayesinde yeniden yorumlamaya başladık. Binbaşı Kasım’a dair bir soru ile başlamak istiyorum. Binbaşı Kasım neden Kürtlüğüne bu kadar yabancı biri ya da Kürtlerin özgürleşme çabasına karşı mesafeli ?
Mahmut Akyürekli : Çalışmama yüklediğiniz misyon ve verdiğiniz değerden dolayı teşekkürle başlamak istiyorum. Sizin de değindiğiniz gibi Kasım’ın hatıratı dönemin aydınlanması için oldukça kıymetli. Malum Tarih yazımında hatıratlar birinci el kaynaklar cümlesinden görülür. Onlardan doğru bir şekilde istifade edebilmek için diğer belge ve kaynaklarla mukayeseli çalışarak kullanmak gerekir. Kasım’ın hatıratını, Şark İstiklal Mahkemesi kayıtları, yüzleştirme ve ifade tutanakları, duruşma zabıtları ile mukayeseli çalışarak doğruyu bulmaya gayret ettim. Çalışmamız söylediğiniz şekilliyle bir misyon deruhte etmiş, Kürt tarih yazımında yeni bir alan açmışsa demek ki maksat hasıl olmuştur.
Sorularınız aslında birkaç soruyu ihtiva ediyor, bölümler halinde cevaplar vererek konuyu bağlamından koparmamaya gayret edeceğim.
Binbaşı Kasım’la ilgili kısımla başlayalım: Aslında Kürtlüğüne yabancıdır demek pek doğru olmaz, adam hayatının son dönemi hariç Kürt siyaseti ve meselesi ile ilgili hatta 15 Haziran 1920 Qıraç toplantısının mimarlarından da biriydi. 1923’e kadar Kürtlerin özgürleşmesini engellemeye dair bir tasavvuru da yok görünüyor. Kanaatime göre tehlikeyi sezdiği anda makas değiştirdi. Azadi hareketinin ifşası sonrasında Şeyh Said ayaklanmasının başarılı olamayacağını da düşünmeye başlayınca geri çekildi, başlangıcında ayaklanmada rol almadı sonrası ise hatıratında açıkça yazılı.
Kasım hakkındaki bu düşüncem Halit Bey’in mektubundaki “…ben mutedil (ılımlı), sen ise müfrit (aşırı, keskin) idin” sözleri ile oluştu demem mümkün.
Günümüzde tehlike sezen veya menfaati için pragmatist davranan birçok Kürt aydını benzer manevralar yapmıyor mu? Benim kimseyi ne mahkûm etme, ne de temize çıkarma görevim var. Tarihçi olarak sadece tespitleri yapar okuyucunun takdirine amade ederiz, bizim işimiz o noktada biter.
Nihayette benim yazdıklarım belgelerin gösterdiği fotoğraf, kişisel kanaat. Halk arasında Kasım’ın davranışlarını başka şekilde yorumlayan insanlarda var. Mesela aile içi çekişmeler sebebiyle veya Halit Bey’i kıskandığından ihbarcı oldu iddiası gibi.
Kürt Tarih Yazımı:
Sorunuzun bir yerinde “…içeriye doğru bilgi getirmek önem kazanmaktadır, Kürtlerin yeni bilgi ve teorilere ihtiyacı var…” diyorsunuz, sizin dikkat çektiğiniz alan oldukça önemli. Kürtler artık tevatüre, dedikoduya dayalı hamaset söylemleri yerine belgeye dayalı objektif Tarih yazımına dönmek zorunda. Yoksa kendi kendini kandıran, manipüle eden hatta olumsuz yönüyle hipnoz eden bir topluma dönerler. Tarihi hakikatlerden uzaklaşırlar. Nitekim sosyal medyadaki yalan yanlış bilgiler sebebiyle zaman zaman böylesi hezeyanlar yaşanmıyor da değil.
Kürt Tarih yazımında belgeye ulaşmak en önemli şey, çünkü Türkiye’de belgeler, yazışmalar tek bir arşivde toplanmamış, muhtelif kurumların arşivlerinde oldukça dağınık. Arşiv bilgisi olmadan derli, toplu bir şey ortaya koymak mümkün değil. Tabii belgeye ulaşmakta yetmiyor, kullanma kabiliyeti de önemli, kullanırken dikkatli olmak gerekiyor. Kaynağı sarih olmayan belgelerin defalarca tetkik edilmesi hatta gerekirse uzmanlarına teyit ettirilerek kullanılması lazım. Çünkü belgeler zaman zaman tahrif edilmiş ve ediliyor.
Bazen de meseleyi sulandırmak için yalan belgeler üretilerek tedavüle sokuluyor. Mesela, Dersim olaylarıyla ilgili üretilen abartılı, sahte belgeler birçok kez tartışma yaratı.
Sahte materyaller meseleyi ciddiyetinden uzaklaştırıp dikkatleri dağıtmak ve o alanın hakikatlerini tartışılır hale getirmek için kasıtlı üretiliyor.
Mahmut Akyürekli
Ne yazık ki dönemi çalışsın veya çalışmasın bazı Tarihçiler, araştırmacılar “ilk ben buldum” heyecanıyla belgeleri dikkatsizce kullanıyorlar, daha sonra geri adım atmayı kendilerine yedirmeyince tartışmaların içinde boğulup giderken, maalesef değerli çalışmaları da itibarsızlaşıyor.
Bir başka sıkıntı abartılı Tarih üretme isteği. Geçmişi, hatta varlığı inkâr edilmiş bir halkın Tarihi üzerinde çalışırken; diğerlerinin tahrifatına, sizin abartılarınız değil, hakikatleriniz karşılık vermeli, dolayısıyla içeriye- dışarıya güvenilir kaynaklar kullanarak tarih anlatılmalıdır.
Mağduriyetin büyütülmesine tevessül etmek yakışık almaz, kimseyi sizin cephenize de çekmez, dolayısıyla ne ise onu anlatmak etmek lazım. Analitik ve gerçekçi olmak…
Abartılı mensubiyet arama adına yapılan zorlama yorumlar da inandırıcılığınızı örseler. Buveyhiler’den, Şeddadi, Revvadi, Mervani’ye oradan Selahaddin’e uzanan tarihiniz Medler’le akraba olmasan da İbrahim’i Kürt yapmasanız da yeteri kadar onur vericidir. Hiçte antik çağlara gitmeye gerek yok.
Uzun Tarihi geçmiş mi arıyorsun: Bat(a)lamyus’tan, Kesenofa kadar inebilirsin. Bunlar belge üzerine oturmuş söylemler.
Şu hususa dikkat çekmekte fayda var, üretilecek teorilerin, ileri sürülecek Tarih tezlerinin mesnedi sağlam, belgesi muhkem, yorumu sarih olmalı ki Akademiyada karşılık bulabilsin.
Behice Feride Demir: Binbaşı Kasım üzerinden Halid Bey’e gelmek istiyorum. Halid Bey’in yokluğu Kürdistan tarihi için neyi değiştirdi tam olarak? Azadi Örgütü başarılı olsaydı Cumhuriyet ve Kemalizm’in seyri nasıl olurdu sizce?
Mahmut Akyürekli : Sondan başlayarak cevap verirsem konu daha anlaşılır olur.
Azadi ekibinin birçoğu cemiyeti kurmazdan evvel Hilafete bağlı muhtariyeti hedefliyordu. Kurucu kadronun iskeletini oluşturan kadrodan Seyit Abdülkadir ve Yusuf Ziya’nın bu düşünceyi savundukları malum. Bedirhaniler ve diğer muhaliflerin Kürdistan Teali Cemiyetinden kopmaların sebebi “bağımsızlık mı yoksa Hilafete merbut bir muhtariyet mi” üzerinde yapılan tartışmalardı.
Halit Beyin mektuplarına baktığımızda, Sabit Sağıroğlu ve Lazistan mebuslarıyla yaptığı görüşmelerden bahsederken sanki başlangıçta oda bu düşüncedeymiş gibi görünüyor.
Cumhuriyettin ilanı, akabinde 1924 Anayasasının kabulü bu ekibin hedeflerini revize ederek tam bağımsızlık idealine yöneldiler, bu amaçları için de “Kürdistan İstiklal ve İstiğlas Cemiyeti’ni yani Azadî’yi kurdular diye düşünüyorum.
Sorunuzun başına dönersek: Halit Bey ve ekibi başarılı olsaydı orta doğunun siyasi coğrafyasının haritası oldukça farklı olacaktı demekle yetineceğim, çünkü daha fazla bir yorum tarihçilik değil kehanet gerektirir.
Behice Feride Demir: Halid Bey, Binbaşı Kasım’ı sık sık uyarıyor mektuplarında. Özellikle Lord Curzon’a çektikleri telgrafı affedilmez buluyor. Yine Hoca İlyas ile olan münasebetleri için uyarıları var. Halid Bey’in bu tutumu göstermesindeki sebep Halit Bey’in siyasî öngörüsü mü yoksa, Binbaşı Kasım’ın giderek tehlikeli olmaya başlayan davranışları mı ?
Mahmut Akyürekli : Her ikisi de. Kasım, Halit Bey’in stratejik kararlarının aksine davranışlar sergileyince Halit Bey rahatsız oluyor. Çünkü Kasım onun düşüncesini, stratejisini, çalışmalarını detayı ile biliyor. Aileden biri; aynı aşiret mensubu, Halit Bey’in ablası “Gulê” Kasım’la evli. Azadi çalışmalarının başından itibaren yapılan her toplantıda Kasım var, onun için “sen benden daha müfrittin (aşırı, radikal idin)” diyor. Bu sitemin sebebi Lord Curzon meselesinde Kasım’ın TBMM’ye çektiği telgraftı. Curzon’un Kürtler lehine yaptığı konuşma Türkiye’nin çıkarları aleyhine olunca protesto ediliyor Kasım’da protesto edenlerden biri. Halbuki Halit Bey Lord Curzon’un Lozan’daki konuşmasını, Kürtler ile ilgili tutumunu benimsiyor hatta takdir ediyor. Kasım’ın devlete yaranmak için operasyon yaptığının farkında.
Hoca İlyas-İlyas Sami devrin muş milletvekili ise malum Mustafa Kemal’in ideolojisine sadık bir Kürt parlamenter, Garip olan daha önce özgürlükten yana olan, bütün Kürt cemiyetlerinde görev almış bir kişi. Kasım’ın onunla ilişkisi Halit Bey’i rahatsız ediyor, fakat hep kazanabilirim umuduyla yumuşak davranıyor, tekrar yanına çekmeye çalışıyor. Mektuplarında bu çabaları oldukça açık. Ne yazık ki nihayette başardığını söylemek mümkün değil.
Behice Feride Demir : Halid Bey, bir mektubunda Topal Osman’ın ortadan kaldırılmasının Trabzonluların dayatması üzerine gerçekleştiğini söylüyor. Topal Osman’ın ittihatçılarla bağı nedir ve Kemalistler için sadece kirli işler yapan biri mi?
Mahmut Akyürekli : Topal Osman kullanılmaya müsait bir karakter. Sırtı sıvazlandı mı her şey yapmaya müsait, arkasında devlet gücü olunca kendini Tanrı zan eden bir ruh hastası. Teşkilat-ı Mahsusa ile ilişkisi var. Onun karakterini en iyi Nevres Bey analiz etmiş, hatıratında uzunca anlatmış. Koçkiri Kırımı kitabımda Nevres Bey’i referans alarak uzun uzadıya anlatım. Halit Bey, onun bu fedai ve zayıf karakterinin farkında.
Topal, kirli işleri Cumhuriyet için yapmıyor, baştaki otorite yani Mustafa Kemal için yapıyor. Adamın rejim derdi falan yok. Otoritenin yanında olarak komplekslerini tatmin eden, gasp, hırsızlık yapan bir ruh hastası. Üstünde fazla konuşmaya değer görmüyorum.
Behice Feride Demir : Yine Halid Bey ile ilgili sormak istiyorum. Belki de klasik liderlik tarihimizde ilk kez kurmay bir asker ve yetişmiş bir siyasetçi profiline sahiptir. Bir M. Kemal olabilme şansını hangi sebeplerden dolayı kaçırdı. Bu talihsiz akıbette kişisel payı var mı acaba?
Mahmut Akyürekli : Halit Bey Kurmay bir subay değildi dolayısıyla Paşa, general olma şansı yoktu. Mustafa Kemal ise kurmay bir subaydı ve general oldu. Halit Bey’in ordu içinde belirgin bir öne çıkışı yok. Onun ileri çıktığı alan Kürt haklarına dair hassasiyetiydi. Kürt olduğu içinde Mustafa Kemal olamazdı. Şüphesiz kabiliyetli, kendini sevdiren bir şahsiyet. Kürt siyasi gurupları tarafından sözü dinlenir bir konumdaydı ki Azadi başkanı olarak kabul gördü. Kabul görmesinin bir başka sebebi de dönemin Kürt entelektüelleri ağırlıklı olarak subaylardan oluşmasıydı.
Halit Bey meslektaşlarının birçoğuna ağabeylik edecek yaşta ve karakterde olması onu liderliğini kabullenmeyi beraber getirdi. Bazen tesadüf bazen bahtsızlık veya etrafınızdaki insanların zaafı sizlere pahalıya mal olur. Halit Bey’in şansızlığını bu bağlamda ele almak lazım. Tabi zamanın şartlarını da göz ardı etmemeli.
Bu tespit ile en yakınındakilere bakalım: Yusuf Ziya “tez canlı, sabırsız” bir insan Celadet Bedirhan kendisini yakında tanıyan biri olarak onu böyle tarif ediyor. Nitekim Beytüşşebap hadisesi Yusuf Ziya’nın tez canlılığın eseri. Yoksa Nesturî tenkiline karşı bir eylemmiş gibi sahte hümanizme ihtiyaç yok.
Azadi’nin dolayısıyla devrin Kürt siyasetinin sonunun başlangıcı Beytüşşebap olayıdır. Binbaşı Kasım tehlike anında yön değiştirmede mahir. Şeyh Said kendince bir hedef peşinde. Bunların her biriyle ayrı ayrı problemler yaşamış Halit Bey.
Adı geçen kişilerin aileleri, biri birini incitmemek için şimdiye kadar sustular. Olayların iç yüzünü biliyorlar, hatta bire bir konuşmalarda her şeyi detaylarına kadar kendileri anlatıyor fakat toplum önünde ifşadan imtina ediyorlar. Bu tutumları onlar açısından makul ve anlaşılır bir davranış olarak kabul edilebilir ancak tarihçiler ve araştırmacılar için konuları örtbas etmek anlamına geldiği için yanlış olur, makul olan hakikati yazmalarıdır. Benim bu ailelerle sözlü tarih çalışmalarında ve mülakatlarda kayıt altına aldığım ciddi ifşalar ve iddialar var, yeri geldikçe konferanslarda veya yazılı neşriyata bunları açıklamakta imtina etmiyorum. Binbaşı Kasım’ın Hatıraları kitabında Şeyh Said ile Halit Bey’in aralarında geçen münazarayı aile referanslarıyla yazmıştım. Toplumun da belgeye dayalı hakikatlerin yazılmasında rahatsızlık duymaması, makul karşılaması gerekir, çünkü tarih hatır üzerine değil hakikatler üzerine inşa edilmeyi gerektirir.
Behice Feride Demir : Azadî Cemiyeti’ni Kurdistan istiklâl ve ihtilas Cemiyeti olarak adlandırıyorsunuz. Azadî ve Xoybûn arasındaki benzerlik ve farklılıklar nelerdir? İkisininde başarılı olamamasının nedeni nedir? Bu kadar tarihsel yenilgi ve yanılgı tesadüf mü bir ulus için, Kürtlerin başarısızlığını besleyen etkenlerin günümüzle de benzerlikleri var mı acaba?
Mahmut Akyürekli : “Azadî”(özgürlük) kelimesi halkında bir parantez açmak istiyorum. Bu isim hareketin ilgasından yıllar sonra siyasi amacı esas alınarak yakıştırılan bir isim. Eldeki belgelere göre onlar kendilerini böyle adlandırmıyor, muhatapları da onları bu isimle tanımlamıyor. Belgelerde cemiyetin adının “Kurdîstan istiklâl ve iğ(x)tilas(kurtuluş) Cemiyeti” olarak yer alıyor. Dolayısıyla gerçek ismin bu olduğunu belgelerde görerek yazdım. İstiklal mahkemesi kayıtları ile de teyit ettim. Biz yazmazdan evvel “Azadî “gerçek isimleriymiş gibi biliniyordu, vakıa gerçek olmasa da artık “Azadî” bu hareketi tanımladığı için kullanmakta bende bir mahsur görmüyorum.
Xoybûn ile ortak taraflarına gelince: İki hareketin ortak hedefi Bağımsız Kürdistan, fakat metotları, ortaya çıkmalarına sebep şartlar farklı. Daha öncede söylemiştim kanaatime göre Azadî muhtariyetten bağımsızlığa döndü, halbuki Xoybûn başlarken bağımsızlık hedefliyordu. İddia ve hedefleri açısından Azadî’nin devamı bir örgüt görüntüsü veriyor. Şunu da unutmamak lazım, İhsan Nuri dahil Ermeniler dışındaki Xoybûn’un bütün üst kadrosu bir şekliyle ya Azadî mensubu yahut onlarla siyasete adım atmış insanlardan oluşuyor.
Kürtlerin devlet kurmadaki başarısızlıklarına dair konuya gelirsek, kolaycılık ve popülizm adına, kabul edilmesi mümkün hatta “işte tam da bu” diyecek kadar popüler onlarca sebep söyleyebilirim. Mesela: Kürt ordusunda emir alacak asker yok hep emir veren amirin taifesinden oluşmuş, çıkan fikir ayrılıkları sebebiyle birlik olmaz veya Kürtler ittifaksız bir toplumdur; çekememezlik, kıskançlık, rekabet vs. Gerekçe gösterilebilir.
Zaten birçok kişi böyle yaparak Kürtlere haksızlık etmiyor mu? Hakikate ise işin aslı bu değil. Bu vasıflar aşağı yukarı bütün toplumların ortak karakteri, çünkü insanın yaradılışı bu eylemlere mütemayil bir yaradılıştır. Meseleyi jeopolitik, sosyolojik ve tarihsel çerçevede ayrı ayrı mütalaa ederek bakmak lazım. Yoksa suçu Kürt halkına atıp kenara çekilmek işin en ucuzu, en kolayı.“Kurd Xaîno” Kürtler haindir) de kurtul. Tıpkı Şeyh Said meselesindeki plansızlık, zamansızlık, mevsim şartlarının iletişime müsaade etmemesi, keza zamane iletişimin iptidai şekilde ulak sistemiyle yapılması gibi şartlar göz ardı edilerek, 1940’tan itibaren kesintisiz Şeyh Said ailesinden bir, bazen iki ferdini TBMM’ye temsilci olarak göndermelerine rağmen, bu vefalı halkı harekete iştirak etmemiş aşiretler üzerinden cümleten hain ilan etmek gibi.
Bunlar cahilane veya maksatlı söylemler, Kürtlerin moral değerleri ile oynamak, bir yerlere mesaj vermek, halkı umutsuzluğa iten propaganda amaçlı söylemler gibi geliyor bana.
Olaylara analitik bakmak lazım: Kürtler Dünyanın en problemli Coğrafyasına sahip. İbn Haldun “Coğrafya Kaderdir” söyleminin ete kemiğe büründüğü bir yerdir Kürdistan. Çığnak (yol geçen) bir Coğrafya; Batıdan Doğuya- Kuzeyden Güneye kısaca orta doğuda geçen veya orayı hedefleyen her seferin, işgalin, zorbanın, çapulcu yağmacının geçiş noktasında. Bu halk, bu Coğrafyada bugüne kadar kalabilmiş ise, bu bile inanılmaz bir irade ve başarı demektir. Sümer, Asur, Roma, Frig, Hitit gibi onlarca devasa devlet ve imparatorlukları oluşturan halklar eriyip gitmişler, esemeleri dahi okunmuyor. Kürtler bilinen tarihleri itibarı ile üç bin yıldır bu Coğrafyada çivi gibi çakılarak kalabilen tek halk, bu iş kendine sahip olabilme iradesi ve direnç gerektirir o da Kürtlerde fazlasıyla var.
Devlet kuramamanın ikinci sebebi ise modern dönmede oluşan Ulus Devlet ikliminde Kürtlerin bir devlete sahip olmamaları. Düşünün Buveyhiler, Mervaniler, Şeddadiler, Revadiler veya Eyyubiler hele ki Selahattin zamanında Ulus Devlet fikri doğmuş olsaydı, Dünya’nın belki de en büyük devletine sahip olacaklardı Kürtler. Tarihin cilvesi. Görünen o ki bugünün şartları dünden farklı değil. Coğrafya kaderse Kürtler kaderlerini yaşıyor, eskiye rağmen birde petrol belası çöktü üzerlerine. Herkese nimet olan Kürt’e kâbus oldu. Şöyle bir Dünya’ya bakalım: Hisselerine böylesi bela bir coğrafya düşmüş kaç millet sayabiliriz. Numunesi, benzeri yok ortada. Kürtler mukavemetli çetin bir halk.
Behice Feride Demir : Aşiret Mekteplerinden kim kazançlı çıktı, Devlet mi Kürtler mi?
Mahmut Akyürekli : Bana göre Aşiret mektepleri uygulamasında iki tarafta karlı çıktı, Kürtler 1840’tan sonra ilk defa önemsendiler ve bu uygulamadan istifade ettiler. Bu mektepler sayesinde oldukça ciddi bir entelektüel kesim; birçok mülki idareci ve Kürt subay yetişti. Daha sonra Kürt siyasi hareketlerini de bunlar üstlendiler. İşin üzücü tarafı engel olmamasına rağmen Kürt subayların Kurmaylığa geç yönelmeleriydi. Yoksa Şerif Paşa, Mustafa Yamulki, Ali Şamil Bedirhan gibi Kürt paşalar çoğalacaktı.
Hakkını vermek lazım Kürtlere duyduğu ilginin gerekçesi ne olursa olsun, Kürtler, II. Abdülhamid döneminde oldukça önemli mesafeler kat etti. Bunun sebebi Abdülhad’in Kürtlere pozitif yaklaşımı ve onlara duyduğu güvendi. Elbette gayrimüslim, özelikle de Ermeni kadroları tasfiye etmekte hedeflerinden biriydi, fakat esas itibarı ile Abdülhamid’in Kürtlere değer verdiği başka uygulamalarını da görmek mümkün. Mesela, eğitimin temelini teşkil eden, devrin Maarif Müdürlüklerinin (Milli Eğitim Müdürlüğü) ilk üçünü Harput, Diyarbakır, Van gibi Kürt vilayetlerinde kurdurdu. Buradan hareketle Kürtlerin eğitimine pozitif baktığını söylemek mümkün. Devrin Kürt aydınları genellikle İttihatçı oldular mesela Şerif Paşa, ittihatçıların sanırım Galat şubesi başkanıydı. Buna rağmen tepkisi sert olmadı, istisnası Mele Said’i Kurdi’ye karşı tutumudur. Mele Said ittihatçılarla oldukça yakın hareket ediyordu dolayısıyla Abdülhamid’in ona karşı muhabbet beslememesini de anlamak lazım.
Behice Feride Demir : Mustafa Kemal ile Halid Bey’in bir karşılaşması var. Tam olarak bu karşılaşmanın içeriği nedir? Biraz bilgi verebilir misiniz bu görüşmeye dair?
Mahmut Akyürekli: Çok uzun bir ilişkileri olmamış. 1924 sonbaharında Pasinler’de meydana gelen deprem sebebiyle Mustafa Kemal’in Erzurum ziyaretinde bir araya geldikleri doğrudur fakat çok ileri bir samimiyetleri veya görüştüklerine dair belgelere sahip değiliz. Askeriye içinde de görevleri sebebiyle bir arada çalıştıklarına dair belgeye sahip değilim. Savaş zamanında Çapakçur Cephesine Mustafa Kemal’ in geldiğini biliyoruz (1916) 16. Kolordu kumandanlığında zaten çok uzun bir süre kalmadı. Bir de savaş şartlarında, sıcak bir cephede siyaset konuşulacak zemin olur mu? diye bakmak lazım. Kısaca bundan fazla yüz yüze geldiklerine dair bilgi sahibi değiliz. Politik olarakta yüzleştiklerini düşünmüyorum.
Behice Feride Demir : Siz, Binbaşı Kasım’ın profilini tarif ederken bir tespitte bulunuyorsunuz. Şark Islahat Planın fikir babası olarak Binbaşıyı işaret ediyorsunuz. Biraz bu konuda bilgi verebilir misiniz? Binbaşının kendisi de Kürt neden bu kadar Siyasal Kürtlüğe alerjisi var ?
Mahmut Akyürekli : Binbaşı Kasım enteresan bir figür. Entelektüel. Bir devir Halit Bey’in anlatımına bakılırsa Kürt milliyetçisi, sonrasında siyasi Kürt hareketleri aleyhinde davranışlarını görüyoruz. Bunun psikolojik, stratejik, bireysel meselelerde dahil birçok sebebi ve alt yapısı olabilir. Ona izafe ettiğim “Şark Islah planının fikir babalığı” ise onun Mustafa Kemal’e önerdiği projenin nerdeyse bire bir emsalinin Şark Islah planı çerçevesinde yılarca uygulanmasıdır. Kasım, ağa, bey ve şeyhlerin batıya dağıtılarak aşiret yapısının dağıtılabileceğini söylüyor. Aşiret yapısı dağılmış olması Kürt kimliğinin tasfiyesi demekti. Asimilasyon için etkili bir yoldu. Benimki bir tespitti, çünkü Kasım’dan önce böyle bir düşünceyi fikri ne savunan ne de uygulayan vardı.
Kürtlüğüne gelince, daha öncede değinmiştim. Kasım, tehlikeyi gördüğü an makas değiştirmeyi iyi biliyor demiştim. Ona göre; iş kopmuş, geri dönüşü olmayan bir yere gelinmiş, yönetime muktedire ne kadar çok iş görse o kadar taltif edilecek, rahat edecek ve kendini güvene alacak. Kasımın davranış biçimini siyasi ve tarihi olmaktan ziyade psikolojik olarak ele alınması gerekir o da benim alanım değil.
Behice Feride Demir: Kitapta Sakallı Nurettin Paşa’dan söz ediyorsunuz. Kimdir Sakallı Nurettin Paşa’ nın Kürdistan’daki hangi isyanlarda rolü var?
Mahmut Akyürekli : Sakalı Nurettin Kürtlerle teması Irak cephesinde başlamış. Feluce ve Amara’da, 1920-1921 de “Koçkiri Kırımında” kırımı yapan Merkez Ordu’nun da kumandanı. Belgelere göre kırımın uygulayıcısı kurmay başkanı ve damadı olan Albay Hüseyin Hüsnü. Bu şahsiyetin Dersim katliamı mimarı Hüseyin Abdullah Alptogan (Alpdoğan) olduğunu tespit edince bir şeylerin kişisel kin ve husumet sebebiyle aşırıya gittiğini düşünmeye başladım. Hüseyin Hüsnü’nün Dersim’e gitmeden önce adı Hüseyin Abdullah olarak değişmişti. Bu şu anlama geliyor,1934 Soyadı kanunundan önce soyadı olarak malum baba adı kullanıldığı için babasının adı “Hüsnü” iken “Abdullah” olarak değişmişti. Bunu sebebini öğrenmek için iki kez memleketi Taşköprü’ye gittim. Birkaç yaşlıdan edindiğim bilgi kırıntıları ile onun evlatlık olarak yetiştiğini daha sonraki, yıllarda asıl babasını adını kullandığına dair bir fikre sahip oldum. Elde çok iyi bir biyografisi olmadığı için daha derine inemiyoruz ama geçmişi sebebiyle Alevi Kürtlere veya Alevilere özel bir kini var düşüncesindeyim.
Sakalı Nurettin’in babası Müşir İbrahim Paşa 1909’da Dersim tedibini yapan ordunu kumandanı, ailenin üç neslinin Kürtlerle problemli olduğu görünüyor.
Behice Feride Demir: Azadî Cemiyeti’nin muhtemel Kürdistan’a dair tahayyülü nedir? Sınırları ve gelecek stratejisi tam olarak nelere tekabül ediyordu?
Mahmut Akyürekli : Kadrolarının tasavvurunda Kürdistan, İran, Irak Suriye ve Türkiye’deki bütün aksamıyla yekpare bir coğrafya olarak tahayyül edilmişti. Bunu Azadî ( özgürlük) daha doğrusu asıl adıyla ”Kürdistan İstiklal ve İstiğlas Cemiyeti” mensuplarına bakarak söylüyorum: Şemdinanlı Seyid Abdülkadir, Süleymaniyeli Tevfik, Yine Süleymaniyeli İsmail Hakkı Şavez, Ali Yaver, Hoşnav Aşireti Reisi Erbilli Nafiz, Cizre ve Zaxolu ismini şu anda hatırlayamadığım kişiler, İran’da Sımko’ya kadar devrin bütün Kürt milliyetçilerini tek çatı altında toplamış veya toplama çabası var. Haziran ayı Süleymaniye’ye seyahatimde Bingehê Jîn arşivinden bulduğum Süleymaniyeli Ahmet Taki’nin hatıralarında Süleymaniye ile ilişiklilerini daha da net görüyoruz. Ayrıca Sımko ‘ya mektup gönderdiğini de.
Okumalarıma göre, Kürdistan İstiklal ve İstiğlas Cemiyeti başlangıçta Hilafete bağlı özerk bir düşüncesi vardı.1924 Anayasası sonrasında uğradıkları hayal kırıklığı sebebiyle hedeflerini revize ederek serbixûyî yani bağımsız, birleşik Kürdistan hedefine yöneldi. 1923 öncesi Irak Kürdistan’ında Şeyh Mahmut hareketi, Kürdistan Teali Cemiyeti Seyit Abdulkadir ve arkadaşları özerk bir Kürdistan düşüncesinde idiler. Buna Yusuf Ziya’nın. Kurduğu “İstiklalâ Kurdîstan Cemiyetti” de dahil. Mektuplarına baktığımızda Halit Beyin de aynı düşüncede olduğunu söylemek mümkün. 1923 Lozan’da uğranılan mağduriyet yok sayılma, akabinde 1924 anayasası gibi bir ulus tarif eden, Kürtleri yok sayan bir metin hedeflerini revize etmeyi zorunlu kıldı.
Behice Feride Demir: Son bir hafta içinde Kerkük’ten Deyrizor’a kadar geniş bir coğrafyada Kürtlerin teritoryal ve demografik varlıkları yeniden tartışma konusu oldu. Kerkük’ün Kürt kimliğinden bu kadar korkulmasının sebebi nedir?
Mahmut Akyürekli : Kürdistan bölgesinin genişlemesi bölgedeki hâkim unsurları rahatsız eder. Bölgenin kaynakları pay edilmişken, paydaş olmaya aday, hak sahibi kadim bir ortağın ortaya çıkıp güçlenmesi payları azalacağı için hakimlerin işine gelmez. Kerkük’e sahip olmak Kürdistan Bölgesel yönetiminin büyüyüp güçlenmesi, devlet olma yolundaki yolculuğu için oldukça mühim bir menzildir. Bu yüzden diğerlerinin Kerkük’ün Kürt kimliğinden rahatsız olmaları doğaldır, hariçte birilerinin rahatsız olması önemli değil, önemli olan Kürt siyasi gruplarının Kerkük konusunda geliştiremedikleri ortak tavırdır. Maalesef birileri ideolojik, hatta hakimiyet rekabeti gözüyle baktığı için sorun Kürtler aleyhine dönmeye başladı. Kerkük Kürtlerin başkalarıyla değil kendi siyasi gurupları arasında bir probleme dönüşmesinin yapacağı tahribat DEAŞ ile Haşti Şabi’nin tahribatına benzemez, iç yıkım olur. Kürt’e muhalif ve muarızların buna oynandığı Kürtler tarafından fark edilmedi mi veya ıskalandı mı iş Kürt kıyametine döner.
Yeni çalışmalarınız var mı?
Mahmut Akyürekli : Şu an masamda Şeyh Mahmut Berzenci hareketi ve Kürtlerin 1.Dünya Savaşı’ndaki rolleri, tavırları, Lozan’a uzanan süreç var. Bununla bağlantılı olarak Rûdaw TV ile ortak bir proje başlatık, “Şeyh Mahmut Berzenci” belgeseli. Bu çalışmalar devam ediyor.“Ansiklopediya Kurd” adıyla bir Ansiklopedisi çıkarılması çalışmasına katkı vermeye çalışıyorum.
Keza birkaç yıldır devam eden; zamana yayılmış “1918-1938 Kürt Siyasi hareketinin Yirmi Yılı” adlı kitap ve “Aşiret Albümü” gibi bazı çalışmalarım (adları değişebilir) tamamlanmayı bekliyor. Çalışılacak o kadar çok alan var ki, yetişmek mümkün değil. Birlikte çalışacak insan arıyorum. Zaman zaman bu arayışımı sosyal medyada, katıldığım programlarda paylaştım. Mesela Koçkıri Kırımı (1920-1921), Kara Köprü (1930) ve 1993 Sivas olaylarının gizli ve resmi bütün yazışmaları elimde, her birini en az üç beş ayrı kişinin farklı yönleriyle çalışması lazım. Yüksek lisans, doktora yapan gençlerin beni rahat bırakmamaları gerekiyordu. Ne yazık ki ciddi bir ilgi yok.
Bizim üniversite dönemlerimizde malum dijital sistemler yoktu. Bir belge bulmak adına Elazığ’dan kalkıp Ankara’ya, İstanbul’a gidiyor, arşive girebilmek, belge edinmek için günlerce ucuz pansiyon odalarında kalıp rehbersiz, el yordamıyla araştırma yapıyorduk. Bakın şimdi ;konu hazır, belgeler hazır; çalışıp tez, makale veya kitap yazacak kişinin az emekle yapacağı çok şey var. Aktaracağımız tecrübe ve rehberlik te işin bonusu.
Benim adıma falan çalışın diyen de yok, yayınları kendi adlarına yapsınlar bizim tek talebimiz bir teşekkürden ibaret.
Sosyal medya ile aranız nasıl, bir tarihçi olarak bu platformları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mahmut Akyürekli : Sosyal medya platformlarına olumlu bakıyorum. Takip ettiklerinizle grubunuzun kalitesini belirleyip istifade etmek mümkün. Her amaca hizmet eden bir alan. Önemli olan sizin kullanma becerinizi ve metodunuz. Doğru kullanıldığında iyi bir mecra. Sizi çalışmalarınızdan alı koymaması da lazım. Buna dikkat etmek kaydıyla istifade etmek, Dünya’dan haberdar olmak, yeni şeyler öğrenmek ve entelektüel manada beslenmek için oldukça faydalı mecralar. Son iki yıldır haftada en fazla iki saatimi ayırmak kaydı ile kontrollü, Twitter (X) bazen de Facebook kullanıyorum, çok sık olmasa da Tarihi konularda kısa kısa paylaşımlar yaptığım da oluyor.