26 Aralık 1986’da Paris Saint-Cloud Mezarlığı’nda Touache ailesine ait gri mermerin altına naaşı konulan ikinci kişi; ölümsüzlüğünü fazlasıyla kanıtlamış bir Kürt kadınıdır. Onu mezarlığa getiren üç yüze yakın eş dostun varlığına ve uzaktaki halkına rağmen uzunca bir süre kimsesizliğe uğurlanacaktı. Sokakta, evde, sohbet aralarında, gezmede, sevinç ve tasada kişisel kimliği ve geçmişi ile var olan Bedirhanların Leyla’sı ile Paris’te, Roma’da, New York ve Viyana’da Leïla Bederkhan olarak var olmuş ve yaşamıştı.
Sanatçı insan, kristal gibidir. Gören göze; bakılan yerden ve görmek istenildiği kadar eşsizliğini belli eder. O nedenle Bedirhanların Leyla’sı ve Leïla Bederkhan’ın birbirine karışan yaşam ve ölümü, kristalize bir olaydır. Hem çok zarif hem de çok kırılgan. Hem çok sıradan hem de çok sıra dışı. Hem çok kalıcı hem de uçucu. Sürgüne giden Bedirhaniler ve Kürtlerin en ünlüsü, en çalışkanı, sıfırdan zirveye çıkanı oldu. Hatta ilk dönem modern Kürdistan tarihinin en yetenekli ve tanınan kişisi oldu. Kürtlerin siyasi tarihten atılmak istenildiği, sahte bilgi, belge ve diplomatik oyunlarla yok sayılmak istenildiği bir dönemeçte, Leyla Bedirhan; uzaklardan, sahnelerden adeta milletinin sefirliğini ve sanatını üstlenmiştir.
Yazar Leyla Safiye’ye göre; “Her şeyde ve yerde farkını belli edermiş.” Giyimde şık, espride sivri, konuşmada nüktedan, seçimlerinde istisna ve konuşmasında usta biriydi. Sahnede olmanın, sanatın kaderini belirlediği, eğlence ve bilginin sahnelerden aktığı çağın ilk ve en korkunç yıllarında hem sahnenin önemini kavramış hem de entelektüel ölçülerini geliştirmiştir. Yaşamayı sevmiş, sanatçı olmayı fazlasıyla başarmıştı. Ailesinin genetiğindeki siyaset, kültür, kahramanlık ve bağımsızlık utkusu ile dolu tarihi, kendi mesleğine ilham kaynağı kılarken, kimliğini de bu dokularla tanımlamıştır.
Güzellik, kimi kadınlarda fiziki beğeni ve estetiği aşarak zekanın belirlediği kişisel bir albeniye dönüşür. Leyla’nın güzelliği; zekanın, asaletin ve ait olduğu kültürün eşsiz bir karışımı gibidir. Uzun boyu, kemerli burnu, derine kaçan gözleri ve kişiliğinin sembolize eden narin elleri, güzellikle sanatının birleştiği bir mizacın dışavurumunu andırır. Yine yazar Leyla Safiye’ye göre; “Leyla’yı Kürd Prensesi diye tarif etmeden tanımlamak, mümkün değil.” Zira Leyla, hep iki tarihin Leyla’sı olmuştur. Aşık Leyla, Prenses Leyla. Bedirhanların Leyla’sı, Leïla Bederkhan. Sahnelerin Leyla’sı, Leyla’nın sahnesi.
1903’te İstanbul’da doğan, 1910’da Mısır’da büyüyen sürgün Leyla. 1920’den itibaren dünya sahnelerinin yıldız Leïla’sı. 1960’tan sonra sessizliğe ve kimsesizliğe gömülen Leyla. 1986’dan 2023’e kadar Saint-Cloud Mezarlığı’nda ışıkların yanmasını, alkışların kopmasını, locanın dolmasını, kültür tarihine armağan ettiği başarıların yeniden konuşulmasını bekleyen Leïla.
İşte o Leyla, yani Leyla Bedirhan, 17 Mart 2024’te saat 19.00’da Paris Salle de Cortot’ta, yine dünyaca tanınan Kürt Soprano Pervin Chakar ile beraber sahneye çıkmaya hazırlanıyor. Konser öncesinde, yine haftaları bulan hazırlık ve anma çalışmaları için organize olan araştırmacı yazarlar: Leyla Safiye, Rohat Alakom ve Ahmet Kardam, birer destek videosu ile konsere olan ilgilerini ihmal etmediler.
Kürt müziğinin köşe taşlarından olan Nizamettin Ariç de bir destek tweeti ile çalışma ekibimize moral verirken, tarihçi Baran Zeydanlıoğlu bu önemli güne sürpriz bir dayanışma ile katkı sundu. Tahminen iki saat sahnede kalacak olan Leïla Bederkhan, elbette Paris’te yalnız olmayacak. Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan, Paris’teki Kürtler adına konuşacak ve bizler orada Leyla Leïla Bedirhan’ı karşılayacağız, alkışlayacağız!
Tarih bazen dışında değil, içinde olmakla güzeldir.