Behice Feride Demir: Partilerin Partisi

Yazarlar

” Mâzi dâima mevcuttur. Kendimiz olarak yaşayabilmek için, onunla her ân hesaplaşmaya ve anlaşmaya mecbûruz. ”           

Benim için Türk edebiyatının en güçlü yazarı olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın mazi ile ati üzerine ki düşünsel huzursuzluğu merakı ve muhayyilesi takdire şayandır. Tanpınar’ın sessizce ve kendince bir tartışma düzlemine çektiği maddi, manevi değerlerin durumu,bunların siyasi ve sosyal izahı bugün dahi yeganeliğini korumaktadır. 

Tanpınar, kemalist algoritmaların dışından siyasi sahneye bakarken, bu algoritmaları yer yer bloke eden geleneğin gücünü kendi edebî usulünce desteklemektedir. Tenkit ve tenzihini edebiyatın dışına taşırmazken,siyasî sahnenin sertliklerine de mesafeli yaklaşmaktadır. Bu nedenle toplumsal hafıza ile tarihin iç içeliğini tarif ederken edebiyat ve siyaset ikilisinin sorumluluklarını birbirine yakın tutarak sanatsal objektifliğini de yitirmemeye çalışmaktadır. Yeni Türkçülüğün yaşam şekli, siyasi amaç ve aktörlerini edebî olarak karakterize ederken bile tarihin süreğenliğinden yardım istemektedir. Bu istemini bir tarafla sıfatlandırmak yerine muhafazakarlığın sessiz ve risksiz eğilimlerine başvurur. Kuşkusuz Türkiye gibi muhafazakarlığın milliyetçiliğe kurban edildiği bir siyasi ortamda Tanpınar’ın imajine ettiği muhafazakarlığı bulmak imkansızdır. Ancak dönem dönem bu imajı konsolide edebilen kimi siyasi ekiplerin girişimleri Türk muhafazakarlığının işini kolaylaştırmış ve iktidara yürüme mesafesini kısaltmıştır. Çok partili hayat süreci bu yönüyle Türk muhafazakarlığının reorganizasyon süreci olup bu kesimin siyasi parti, dernek ve vakıflarla devlete yardım elini uzattığı bir revizyon sürecidir. 

Bu günlerde yüzüncü yılından dem vuran cumhuriyet; 77 yılını kemalistlere 16 yılını reformist islamcı hükümete ve son 5 yılını da aynı hükümetin Türk İslâmcı hükmüyle ikame ederken bu ortak revizyonun aklı  ile ayakta kalabilmiştir.

Bu nedenle AK Parti’nin (AKP) iktidar olayını bir parti ve onun elde ettiği geçişken çıkarlarla açıklamanın ciddi bir tarafı yoktur. Herşeyden önce bu parti onlarca siyasi partinin iktidar, otorite ve ideolojik iflasıyla geçen yılları iyi analiz etmiştir. AKP’nin tüm dönemlerini seçim hizmeti,yasal imkanlar ve muhalefetin başarısızlığına indirgemek yerine,neden ve nasıl başarılı olduğunu sorgulamak daha önemlidir. Bu görünmez başarısı AKP’yi devletten önce uluslararası sistemle tanıştırmış, ona bir denge vasfı kazandırmış ve parti olarak devleti kuşatmasını sağlamıştır. Devlete taze kan olmaya gelip, devleti kendine taze kan yapan başarılı bir sivil ve siyasi hareket olarak modern muhafazakarlığın kurucu partisi olmayı bu sayede garantilemiş ve devlet üzerinden kendi ideolojik inşasına girişmiştir. Bu yüzden siyasi hayatına herkesin ve her kesimin partisi olarak başlayan, zirve yıllarını Türk partisi olarak geçiren AKP’nin hikayesini salt  bir parti  geçiştirmek yerine onun modern muhafazakarlıkla geliştirdiği işbirliği içinde okumak daha yerindedir.

Kuşkusuz AKP’nin kendine göre inşa ettiği bu muhafazakarlık sistemi Türk egemen yapısının bir üretimi ve hizmet modelidir. Ancak bu partinin mazi ve ati bağlamında kurduğu faktörel ağlar başta Kürdistan olmak üzere bütün Ortadoğu’yu etkisine almıştır. Araplar ve Farslar devlet mekanizmaları sayesinde bu Türk İslamcı dalgadan korunurken, ne yazık ki Kürdistan bütün dinamikleri ile bu yayılmaya hazırlıksız yakalanmıştır. Kendine has tüm otorite kodları deformasyona maruz kalmış, askeri ve kültürel mekanizmaları bu süreçte atıl kalmıştır. Her şeyden evvel bu yayılma fikirsel ve fiziksel amaçlar dahilinde hesaplanmış ve çağın tüm teknolojik,ekonomik ve güç imkanları kullanılmıştır. Ancak AKP’nin Kürdistan’da gerçekleştirdiği en büyük darbe, mazi ve muhafazakarlık üzerinden kurduğu değer pazarı ile Kürtlerin geleneksel kodlarını yerinden oynatmış,siyasî, dini,sosyal ve kültürel krizlerini bunun üzerinden tetiklemiştir. 

Kürtlerle,Türklerin zıt siyasi akımlarla yaptıkları kısa ve uzun vadeli ayakta kalabilme becerisi ilk kez AKP döneminde Kürtler aleyhine geniş çaplı kayıplara evrilmiş, Kürtlerin ürettiği tüm ideolojik ve kurumsal karşıtlıklar bu dönemde işlevsiz kalmıştır. AKP iki milletin duygusal hatlarını kendi lehine yapıp bozarken, aynı zamanda devlet ideolojisini de tahkim ederek Kürtleri sivil, kültürel ve askeri bir savaşa çekerek asırlık dinamiklerinde de ciddi hasarlar yaratmıştır. Bu nedenle AKP bütün Türk partilerinin bir toplamı ama en ciddisi olarak kendi tarihini yazarken, Kürt iradesinin kendine özgü ilerleyiş meselesini Kürtsüz denemelerle başka bir kulvara sürüklemiştir. Kemalist Cumhuriyetin ilk 27 yılına 29 isyan sığdıran Kürtler, 22 yıllık AKP döneminde; kimi çatışma denemeleri, ikisi aleni, birkaçı kapalı barış görüşmesi, yerel yönetim, ulusal parlamentoya temsilci gönderme ve üçüncü büyük parti olma fırsatını yakalasalarda, devletin karşıt niyet ve strateji üretebilme kapasitesini ciddiye almayarak kimi tarihsel felaketlere sürüklenmekten de kendilerini koruyamadılar.

Geldiğimiz noktada AKP 22 yılda rejim üreten bir parti konumuna gelmiş, kendi devlet düzenini oluşturmuş, kendi kemik nesillerini yetiştirmiş ve kendisi dışındaki tüm Türk partilerini başkanlık sistemi ile muhalefet mahallesine hapsetmiştir. 

Kürtler ise neden mahalle ve mazi kaybına uğradıklarının türlü türlü sorularına cevaplar aramaya devam etmektedirler. 

Tıpkı Tanpınar’ın Beş Şehir adlı eserinde dediği gibi ” İnsanın yaşadığı zaman hayatı ise, milletinki de tarihidir. Beynine bir neşter vurularak hafızası yok edilen insan adı aynı kalsa bile o insan mıdır? Milletin yaşadığı zaman, yani tarihi hangi neşterle yok edilebilir? Böyle bir şey olsa bile adı aynı kalmakla beraber millet aynı millet midir? Kendimiz olarak yaşamaktan bizi utandıran ne olabilir ki, mâzinin, daima mevcut olduğu gerçeğini unutmaya o kadar gayret ettik?”

Galiba mazi büyük bir yara ve yarar olduğunu hep hatırlatmaya devam edecek. 

İyi okumalar. 

İlginizi Çekebilir

Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’ndaki 960. hafta açıklamasına polis müdahalesi: Gözaltılar va
Ali Engin Yurtsever: Egemenliğin İktidarı mı, İktidarın Egemenliği mi?

Öne Çıkanlar