Behice Feride Demir: Richeliu, Xani ve Hüda-Par

Yazarlar

” Herkes yapabildiği savaşı yapmaktadır. “

 Richeliu yada Armand Jean du Plessis de Richelieu, bir din adamı olarak Fransa’nın imparatrorluk tarihine damgasını vurduğunda dünya, bügünkü kadar büyük ve karmaşık değildi. Ne kanunların ne de kavramların ruhu insanlık için bir sembol olmamıştı henüz. Ama yaşlı kardinal ‘raison d’etait’ yani devleti hakimiyet terimini bir realite olarak 14. Louis imparatorluğuna miras bıraktığında Fransa en güçlü devrini selamlamaya başlamıştı bile.

 Elbette Richeliu’nun bireysel hikayesi kendi başına önemli ama onun devlet yönetimine eklediği paradigma Fransa’lı Avrupa için tarihin kendisi sayılır. “Rasion d’etait “nın mucidi elbette bu kavramı rastgele ortaya atmamıştı. O bir kardinaldi ve tarihsel işleyişe kraliyet erkanından daha hakimdi. Ona göre merkezi güç her durumda kendini korumalı ve ülke birlik şeklinde olmalıydı. Elbette her siyasi denge zamanında yeterince anlaşılamaz,  ancak 1789 birazda Richeliu Fransa’sının kurumsal omurgası üzerinden tüm dünyaya bayrak açabilmiştir. O’nun sağlama aldığı ülke, devrim ve laklik gibi nice Fransız icadını siyaset tarihine armağan etmiş buna rağmen, güçlü devlet imajı gölgelenmemişti. Paris sokaklarında devrimler birbirini kovalarken devlet sadece Versay’dan Que de Orsay’e taşınmakla uğraşıyordu.

 Richelieu öldükten sekiz yıl sonra Kürtlerin de bir devlet hakimine ihtiyacı olduğunu, bunu dini ve sosyal doktrin olarak zamanın gözüyle fark eden, Ehmedê Xanî doğdu.

 Xanî,elbette günümüzdeki gibi bir bilgi ve diplomasi akışının ortasında doğmadı. Ama yine de zamanın ruhunu okuyanlardan biriydi. Osmanlı ve Safevi çekişmesinin Kürdistan’ı felakete sürükleyeceğini bilecek kadar alim ve akıl sahibiydi. Xani, aşk destanın içinde bile bir gücün (kral-lider ) gerekliliğini toplumsal gerekçelerle işlediğinde Kürdistan’ın siyasî düşüşü ufukta bekliyordu.

 Ve tarihi gelişmeler ikisini de ayrı ayrı haklı çıkardı. Richeliu’nun Fransası sağlam ve güçlü gerekçelerle donanıp çağ atlatan bir ülkeye dönüştü. Xani’nin ülkesi ise tersi bir akıbetle Osmanlı ve Safevilerin dini ve siyasi çekişmeleri arasında hiç durmadan sınır, ruh, inanç ve milli bilinç kaybına uğrayarak, çağdan çağa bu devletlerin pazarlık kartına dönüştü.

 Osmanlı Kemalist rejime, Safeviler şahlığa dönüştüklerinde, ellerinde Kürdistan kozundan öte bir hünerleri kalmamıştı. Kürtleri siyaseten stratejik kuşatmaya alan bu iki devlet; içte ve dışta dini, siyasî ve sosyal şantaja çevirerek bölgede kendilerine özgü bir ilahi dünya yarattılar. Kemalistler Osmanlı’nın parası, ordusu ve İngiliz lojistiğiyle rejimlerini inşa ettiklerinde Osmanlı saltanatından ziyade Kürt dağarcığında kalan medrese geleneğini hedeflerine aldılar.

Medreseler bir eğitim ve eğilim sistemiydi. Kürt fikriyatını modifiye edici özellikleri vardı ve bu fikriyatın taşıyıcı mekanlarıydı. Cumhuriyet rejimi en önemli lansamanını bu yapıları yasadışı ilan ederek elde etti. Akabinde Diyanet İşleri başkanlığı ( 1924) Tekke ve zaviye kanunu(1925) ile tedrisat kanunlarını (1924) peşpeşe yürürlüğe sokarak; ezan, vaaz,hutbe,imam, cami ve muallim(e)lerle Türkçü bir din politikasını 1950’ye kadar kesintisiz sürdürdü.

 Kürdistan’da ne kadar cami, cemevi gibi inanç kurumu varsa hepsi Diyanet İşleri başkanlığınca ilga edildi. Cami, sosyal ve mezhepsel bir alan olarak cematlere ve Türklüğü pekiştiren tarikatlara teslim edildi. Laikliğin beşiği Fransa da yeni bir kilise dahi inşa edilmezken,laikliğin sözde genç cumhuriyeti’nde cami sayısı kütüphane sayısıyla hep yarıştı.

 Bu da yetmedi devlet 1960 sonrası dinin ideolojik çerçevesini Diyanet’e, idrak işini de cemaatlere bırakan yeni dinsel yapılandırmalara gitti.  12 Eylül darbesi buna son şeklini verirken devlet bu alanda da Kürtlere karşı hiçbir tedbiri elden bırakmadı. Kürtlerin siyasî bünyesine müdahale ederken, kendi politikasıyla uyumlu bir Kürt islamını da hep köşede tuttu. Gah şiddete davet etti, gah sessizliğe. Hür Dava Partisi’nin (Hüda-Par) doğuşu ve gelişimi birazda bu ajandanın açılmasıdır.

 Hür Dava Partisi’nin Kürdistan’da yeniden konumlandırılması, meclis muhataplığına getirilmesini bunun dışında okumak biraz zor. Devlet bügün, Kürtleri siyasî olarak kısırlaştırmanın ve kıskaca almanın avantajıyla Kürtlerden ikinci bir müdahil tayin ederek hem kendi elini rahatlatmayı hem de Kürtler arası gerilimi Kürt sokağına ihale etme fırsatını da kaçırmak istememektedir. 

Hür Dava Partisi, tüzüğüyle Kürtlerin tarihsel talepleriyle ortak bir dikkat alanı oluşturmaya çalışırken, hakkındaki şiddet imajını da yıkmak istemektedir. Elbette bunlar çok önemsenecek niyetlerdir. Siyasete dönüşlerini Kemalistlerin fobileriyle bir tutmakta Kürtler için erken bir yorumlamadır. Kaldı ki Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumu her iki rejimleri kullanan bir siyasi aklın belirlemeleri Kürtler için her durumda kuşkuludur . Ancak Hüda-Par’ın da Kürdistan’ın geçirdiği sosyal ve siyasal gelişmeleri ciddiyetle kavraması ve karşılaması da onun için kaçınılmazdır.

Laik Kürtlerin Richeliu Fransasına, İslamcı Kürt’lerin Xani’ye bakmalarının daha rasyonel veriler içerdiğine inanıyorum. Elbette Hür Dava Partisi de, Türkiye de ki her siyasi parti gibi kendinden menkul bir yapı değildir. Ancak bazen bilmediğimiz bir sürü şey böyle başlar.

İlginizi Çekebilir

Eyüp Ensari: TİP’in amacı HDP’nin altını oymak mı?
Fırat Aydınkaya: Kemal Kılıçdaroğlu’na Açık Mektup

Öne Çıkanlar