Nûpel Online’daki yüzüncü yazımı, Sakine Cansız’ın hatırasına yazmak gurur vericidir.
Her ne kadar çağdaş olsakta, O kendi çağını hem yaşayarak hem de yaratarak bize zorlu iki miras bıraktı. Bu yüzden yaşamını mücadele arkadaşlarına bırakıp, ona dair kimi düşüncelerimi yazacağım.
Kuşkusuz siyasal karakterlerin gerçek değerini tarihi verir. Ancak tarihin birden fazla olayı bir anda yaşadığı bir dönemdeyiz. Bu yüzden hatırlama ve hatırlatma mefkuresi en az tarihin kendisi kadar önemlidir. Toplumsal katmanları, düşünsel algıları, kültürel hafızası ve siyasal fenomenolojisi oturmuş milletler için siyasi figürler birer maddi üreticidir. Ancak tarihte hak ettiği yeri almak isteyen milletler için, aynı figürler bir manevi yaratım noktasıdır.
Bu yüzden Sakine Cansız, birçok manevi olgunun odak noktasıdır. Özellikle Diyarbakır cezaevindeki direnişi ve akabinde dışarda gösterdiği kararlılık birkaç neslin özgürlük ideallerine dayanak oldu. 1980’e tutsak, 1990’a gerilla olarak girdiğinde Kürdistan’ın bölgesel yükselişi de kapıya dayanmıştı. Raperin süreçleri, Baasçılığın kanlı ayaklarından biri olan Saddam rejimini krize sokmuş ve Güney Kürdistan’ın sahneye çıkmasını sağlamıştı. Aynı dönemde Kürdistan’ın Kuzeyinde de başka bir serîhildanın ayak sesleri duyuluyordu. Çocuk yaşlı, kadın erkek, köylü şehirli, öğretmen öğrenci, sanatçı imam, cami ve cemevinin ortak bir amaç için ayağa kalktığı o günler hepimizin hayatına dokunarak geçti.
Her Kürdün o dönemden kalma bir yarası mutlaka vardır. Ya köyü yakılıp Türk metropollerine göç ettirilmiştir. Ya bir dostunu, akrabasını yitirip Avrupa’ya gitmiştir. Ya bir mahpusun kimsesidir ya da Kürdistan’ı ayağa kaldıran mücadelenin bir okur yazarıdır.
O günlerden hayatımızda kalan politik sembollerden biridir Sakine Cansız… İlgi ve hayranlık, şaşkınlık ve saygı, sevgi ve övünç, hüzün ve kahırla adı her geçtiğinde gururumuz okşanır.
Kuşkusuz Cansız’dan evvel de, Kürdistan’ın siyasal, kültürel ve sosyal hayatında kadınların önemli bir rolü vardı. Ancak güçlü politik öncüler, kendi döneminin birincisidir. Bu yüzden Sakine Cansız, benim kuşağımın kısmen birincisi ve bilinci sayılır. Kürdistan İşçi Partisi’nin kadınların eşitliğini önceleyen politikalar geliştirmesi ve kadınlarının bu fırsatı ivedilikle değerlendirmesi, kadın mücadelesini toplumsal değişimlerin motor gücü haline getirmiştir. Bu yüzden modern dönem Kürdistan ve dünya kadın hareketleri için Sakine Cansız’ın dahil olmadığı bir tarih yazmak imkansızdır. Cansız gibi kişiliklerin, oturup kitap yazması, akademik tezler üretmesi, fikirsel izah ve ispata girişmesi için ne yazık ki yeterli fırsatları yoktur. Bu yüzden bulundukları yerler, aldıkları sorumluluklar, inandıkları değerler, sahip oldukları dünya görüşü ve emek verdikleri eylem alanları birer eser konusudur.
Elbette artık global ve hızlı bir özgürlük dünyasında yaşıyoruz. Günümüzün dünyası, Cansız’ın başladığı ve başlattığı mücadeleden bu yana çok hızlı gelişmeler kaydetti. Teksir makinesinden Twitter-Grok Al’a uzanan bir bilgi devrimi içinde yaşıyoruz. Faşizm ikinci kere Avrupa’yı tehdit ediyor. Sömürü ile gericilik Ortadoğu’da hala revaçta ve Kürtleri kuştan rejimler tel tel dökülüyor. Sakine Cansız’ın inandığı fikirler ise yeni özgürlük dünyasının kabulleri arasında.
Belkide 9 Ocak 2013’te dünyanın kültür ve özgürlük parkında, O, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez bu kabuller geciksin diye hedef alınıp katledildi.
2013’ten bu yana ne Sakine’nin değeri azaldı ne de mücadelesinin sınırlarını daraldı.
Bilakis bugün Birleşik Devletler,Birleşik Krallık, İsrail ve Avrupa’nın sayılı devletleri, kabına sığmayan bu çok eski ve haklı mücadelenin müttefiki konumunda.
12.yılında Fransa devletinin saygın kurumlarından katliamı tamamen aydınlatmasını diliyoruz.
Keza Marianne, nasıl Fransız ulusunun özgürlük, eşitlik ve kardeşlik nişanesi olarak, bütün resmi kurumların ortak sembolü ise Sakine Cansız da, Kürtlerin Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik sembolüdür…