“ Kürtçe. Bir dildir.”
İnsanın, doğanın, toplumun, bilginin, duygunun, siyasetin, güvenliğin ve ticaretin, kendi özel alanlarını aşarak karşıt değerin metasına dönüştüğü bir zaman dilimindeyiz. Bu dönemin kaderini ise teknolojik ordular, toplumsal kültür ve kişiliğin parçalanmasından elde edilen dijital bireysellik şekillendiriyor.
Bu iki savaş o kadar yıkıcı konseptler içeriyor ki, belki de insanlık ilk kez devrim ile devrimci entegrasyonu bir arada yürütüyor. Bireyin alacağı eğitim, kullanacağı kültürel araçlar, yaşayacağı sosyal düzen ve besleneceği düşünsel akımlar, ilk kez dünya düzeni tartışılırken yürürlüğe giriyor. Kuşkusuz bunda, teknolojinin bir anda bütün ipleri eline almasının ve insanı çeşitli teknolojik süreçlerin bir parçası haline getirmesinin payı vardır. Ancak dil, iletişim kültürü, duygu ve düşünce dünyasında yaşanan erozyonların kendine özgü çelişkiler taşıdığı açıktır.
Bu nedenle sanat, gittikçe mirası müzelerde, meseleleri ise evde tartışılan bir olguya dönüşüyor. Bu dönüşüm, sanatçıların toplumsal bir aktör olmamasına, sanat dalları arasındaki işbirliğinin azalmasına ve birçok sanat dalının niteliksiz kalmasına yol açıyor. Bugün büyük romancılar ve şairler sadece ödül töreni, medya ve festivaller sayesinde sesini duyururken, müzik ve sinema haricindeki diğer dalların üyeleri kent kozmopolitliğinin bir parçası olmaktan öteye gidemiyor. Bütün bunlar arasında en çok şairlerin ve şiirin rolü giderek zorlaşıyor.
Bu yüzden Müslüm Yücel’in Kahramanlık Komedyası adlı son şiir kitabını okurken, kitabı “Savaş ve Barış Arasında Kahramanlık Komedyası” olarak adlandırmak istedim. Zira Yücel’in yazarlığı tam da savaş ile barış arasında yaşanmış, yazılmış şiirlerden oluşuyor. Yücel, benim çağdaşım. Onunla kimi konularda mutabık olmasam da, Kürdistan’ın son 35 yılını oluşturan olayların mevzu bahis edilmesinde tanık sayılırız. Yani Yücel’in yazımsal yolculuğu kendine ait olsa da, her zaman olduğu gibi yazıya dönüşen düşünce, herkesindir.
Müslüm Yücel’in Kahramanlık Komedyası’nı okurken, hem şiirin dünyadaki yansımalarını hem de uzaklardaki Kürt aydınlarının sahip olduğu edebi ve şiirsel kalitenin milliyet hazinesine yapabilecekleri katkıyı görmek mümkün. Bir yazar olarak bu katkının farkında olan Yücel, Kahramanlık Komedyası ile anlam üzerinden iki milletin psikolojisini karşılaştırmaya çalışmış. Dilsel yoğunluk Türkçe’ye giderken, konu zenginliği Kürdistan’ı hatırlatıyor. Ancak Yücel, yine de şiirini önce evrenselin sathında, sonra da Kürtlüğün reel halleri içinde okura aktarmaya gizlice özen göstermiş. Üstelik Kürtlüğü sanatla sınırlamak yerine siyasetin de parçası sayarak hem Türk hem de Kürt meslektaşlarının etrafında döndüğü “Kürdistan” gerçeğine kendince entelektüel bir yaklaşım geliştirmiş.
Kahramanlık Komedyası’nı okurken, Kürtlerin çok partili hayat sonrasında Türk sanat piyasasını sinema, sahne ve ses üçlüsü ile kuşattığı ve Türk kültür dünyasına can simidi oldukları yılları hatırlamadan edemedim. Zira 1990’dan itibaren yaşanan beyin göçü ile bu “can simidi’ olma işlevinin akademi, siyaset ve medya üzerinden benzer bir işlev gördüğüne inanıyorum.
Kitabın son sayfasına bırakılan Kahramanlık Komedyası’nın düzyazı formundaki şiirinde, Yücel’in şairliğini, şiirini ve şiirin geleceğindeki yerini görebiliyoruz. Yücel’in kısa ve uzun şiirlerle tamamladığı kitap, üç bölümden oluşuyor. “İçindekiler” olarak adlandırılan bölümdeki kompozisyon, duygusallıktan çok düşünce ağırlıklı şiirlerle dolu. “ Birinci kitap” olarak yazılan ikinci bölüm ise kavramsal şiirlerle dolu. “İkinci Kitap” olarak adlandırılan kısımda ustaca bir zaman planlaması yapılmış. Yücel, Kahramanlık Komedyası ile bir tür realizm ve romantizmin modern deneyini yapmış sanki. Çok beğendiğim “Kahramanlık Komedyası ile ilgili kısa, dağınık notlar” bölümü ise hem şiirin hem de şiirsel düzyazı tarzının bir sürprizi olarak okurun karşısına çıkıyor.
Kitap, savaştan savaşa koştuğumuz bu dönemde şiir okuyarak dinlenmemize, fazlasıyla iyi geliyor. Çok beğendiğim son bölümden bazı alıntıları paylaşırken, kitap, Klaros yayınları etiketi ile iki aydan fazladır raflarda. (Kürdistan ve Türkiye ‘de)
“ Kudüs. İsrail’in başşehridir. Gazze, Filistin’de bir yerdir.”
“ Kebar Irmağı. Tevrat’ta akan bir nehirdir. İhsan Fetahiyan. İran’da asılmıştır. Sine. İhsan’ın doğum yeridir.”
“ İmmanuel Kant. Filozoftur. Avrupa fikrinin temel taşıdır ve Avrupa ile başlayan bütün kavramların elebaşısıdır.”
Ve kısır döngü içinde kendi kendini kandıran taraflarımıza bir uyarı gibi yazılan: “Aşk, bir yolculuktur. Tabii bu arada şunu da belirtmekte yarar var. Bab: Kapı, Aziz: Ermiş demektir. Yani Ermişler kapısı… Zaman. Geçmiş, zihin dağınıklığıdır. Kusur. Zaman: Yayılımdır. İnsan yaşlanmaz. Yayılır.”
İyi pazarlar!