Behice Feride Demir: Yaranamayanlar

Yazarlar

Siyah beyaz ekranlardan bize ait elbise, ezgi ve halaylarla her ekranda göründüklerinde büyüklerin, “Heyran va Kurmance!” sözleri çoğumuzun çocukluk anısıdır. Burhan Çaçan’ın ölüm haberini okuduğumda, zihnimde o anlar canlandı. 

Türkiye’de kültür-sanat hayatının içindeki Kürtlük tuğlasını çekersiniz bu alandan geriye bir şey kalmaz. Bu örüntü öylesine yaygın bir işlenişe sahip ki binlerce taşıyıcısıyla devletin inşa ettiği sosyal ve kültürel animasyonların da dimağını oluşturur. Kültür, aktüel ve akıcı bir yapıdır, sanatsal formundan taşıp siyasi, düşünsel ve ekonomik yeni algoritmalar oluşturur. Bu düzenleyici mekanizmanın ciddiliğini Kemalizmin inşa krizlerinde Türklüğün lehine, Kürtlüğün de aleyhine ürettiği sonuçlardan görebiliyoruz. Her Kürdün tarihi bu yanıyla Kemalizmin Kürdistan’dan alıp- verdiği dimağın tarihidir.

Zira Ankara’da planlanan Kürdistan’da çeşitli kültür ve ekonomik pogromlarla hayat ve hayal kılınmıştır. 

1960 ihtilali aslında Kemalizmin Kürdistan’daki hayat ve hayal maddenini kullanmaya başladığı ve işlemeye aldığı kültürel sömürü yıllardır. Tarımdaki gelişmeler, kentlere göç ve yükselen öğrenci hareketlerinin yarattığı ihtimaller zinciri devletin entegrasyonel tedbirlerini hızlandırmış ve Kürt kültür kaynaklarının Türklük lehine tüketilmesi sürecini doğurmuştur. Kürdistan’da hiçbir sermayeye sahne bırakmayan devlet, Kürtleri herşeyi ile metropollerinin  üretim ve tüketim sektörlerine yöneltmiştir. 

Bu açıdan politik kuşaklar Kürdistan’a dönerken kültür kuşakları Türkiye’ye gitmiştir. Her Kürd yeteneğini, hikayesini,ekonomik ve kültürel kaynağını da alarak bu yönelimde talih aramıştır.  Ancak bu yön dağılımında talih kuşu Türk halk müziğine kondurulmuş ve bazı Kürt simalar da bu semalarda yarım asırdan fazla kanat çırpmıştır.

Ses güzelliği, hemşehircilik ya da başka tesadüflerin keşfettiği bu ‘Kürt talih kuşları’ bir süre sonra Türk medya, kültür, magazin,sosyete hatta entelijansiyasının da gündelik sansasyonelini beslemiştir. İzzet Altınmeşe, İbrahim Tatlıses, Bedri Ayseli, Hüsamettin Subaşı, Hülya Süer ve Burhan Çaçan’ın oluşturduğu taşralı sansasyon imajı Kürtlerin Türkiye’deki lejyonları olmuştur. İsimlerini saydığımız kişiler arasında Burhan Çaçan’ın hikayesi diğerlerinden farklı ve biraz da ulusal tarihimizin seyri açısından trajik bir örnektir.

Şimdi de Ağrı’dan bir delikanlı geldi. Bir öğrenci ve yanlız gelmedi. Kendi yöresinden pek duymadığınızı sandığımız bir Türkü’yle geldi, bir  amatör genç, evet hep beraber dinliyoruz, Burhan Çaçan. ” 

 Halit kıvanç, TRT’de O’nu ‘Doğulu ve kendi yöresi nidasıyla’ tanıttığında böyle diyordu.

 Elbette doğu Kürdistan’dı, yöresi de Kürt kültürünün sembolleriydi. Burhan Çaçan Ağrı’daki Berazi aşiretinin bir ferdiydi. Bu aşiretin lideri yani Burhan Çaçan’ın babası Reşîd Begê, Berazî 1960’ta Sivas’a sürülen Kürt ağa ve beylerinden biriydi.

Elbette şahsi olarak Burhan Çaçan iyi bir sese sahipti ve seçilerek kendini kanıtlamıştı. Ancak Çaçan’ın aile portresi ve milli kültürünü İstanbul piyasasına entegre etme çabası Kürtlerin yaşadığı siyasal sendromun mecburi istimlakına dair önemli bir delildir. Elbette Çaçan, Tatlıses kadar hırslı, Atınmeşe kadar inkarcı davranmamıştır. Hatta ailesinin Kürdistan’ki toplumsal konumu itibariyle daha ketum davranmıştır. 

Nihayetinde Çaçan ne ünlü olmanın gözü karalığına ne de dipte kalmanın ezinç potasında kalmamıştır. 

Belki de Kürtçe eserlerin Türkçeleştirilmesinde en az günahı olan kişiydi.

Bugünden geçmişe baktığımızda  bu kişiler yaşadığımız Türkiye’lileşme sendromunun ilk kurbanları ve örnekleridir. Türkiye sanat piyasasında kalmak için herşeyi yaptılar. Ama her ne yaptılarsa ilkin kendi dillerine ve tarihsel farklılıklarına yenildiler. Devlet ve milletin mimli bakışlarından hiç kurtulamadılar. 

En hareketli türküleri icat ettiler, yanık uzun havalar derlediler, acıklı ve abartılı filmleri hayatlarına monte ettiler. Dürüstlük, delikanlılık, sanatçılığa yeminin ettiler, devlet ve millet için sadık rollere büründüler, güvenlik kurumlarına en yüksek bağışta bulundular, vergi rekortmeni oldular. Kısacası Kürtlüğe yar olmamak için herşeyi yaptılar ama yine de kimseye yaranamadılar.

Geldi geçti yalana benzedi gayretleri. Taziyeleri  “Hûn saxbin! ” eşiğine her dayandığında cemaatin Kürtlüğü ,kaderlerinin final sahnesi gibidir. 

Dünya döner siz yaşarsınız ama kefeniniz bile ana yurdunuza göre biçilir… 

*

Minik bir not:  Bazı bilgileri teyit etmeme yardımcı olan sayın İbrahim Halil Baran’a teşekür ediyorum. 

İlginizi Çekebilir

Suna Arev: Krematoryumda bir gün
Ali Engin Yurtsever: Simurg’un Uçuşu

Öne Çıkanlar