Arap Baharı bir domino taşı gibi Suriye ulaştığında her halde hiç kimse 10 yılı aşacak bir iç savaşın başlayacağını tahmin etmiyordu.
Başkent Şam’da iktidarı elinde bulunduran Baas Partisi Arap Baharı’nın estirdiği rüzgârla ‘’özgürlük, iş, ekmek, demokrasi’’ talep eden halkı zorla bastırmaya kalkınca isyan çok kısa bir zaman içinde iç çatışmaya dönüştü. Ve iç savaş çok geçmeden bölgesel ve uluslararası karakter kazandı. Suriye ateş topuna döndü.
Suriye artık bölgesel, küresel güçler için adete bir savaş laboratuarı gibiydi. Yerden mantar bitercesine Cihadist yapılanmalar, silahlı gruplar oluştu. İŞİD, El-Nusra gibi El-Kaide uzantısı örgütler bölgesel aktörlerinde yardımıyla hatırı sayılır güç haline geldi. Para-militer gruplar işe işin cabasıydı.
İŞİD önce Irak’ın Musul kentini aldı. Daha sonra kendi ‘’paradigmasına’’ uygun olarak Suriye işgal etmek istedi. Suriye’nin en önemli stratejik kentlerinden olan Rakka’yı ele geçirdikten sonra yönünü Kürtlerin kontrol ettiği alanlara çevirdi.
Savaşların en tayin edici olana 15 Eylül’de İŞİD’in Kobanê’ye saldırısıyla başladı. Nihayetinde Kobanê Suriye ve Irak’ın önemli bir bölümünü kontrol eden İŞİD için stratejik yenilginin başlangıcı oldu. YPG-YPJ güçleri çok zorlu bir savaş sonucu ve ABD’nin başını çektiği koalisyonun hava desteğiyle İŞİD’in karasal hakimiyetine son verdi.
Ancak durum Suriye’nin geri kalanında farklı yürüdü. Türk ordusu İŞİD’in sahada askeri yenilgisini görünce ilk önce Cerablus-Azaz hattını aldı. Bu alanlarda savaş çöplüğünden topladığı ‘’militanlarla’’ bir ‘’ordu’’ oluşturdu.
Şam hükümetini başından beri destekleyen Rusya sahada diğer bir etkin güçtü. İran ise hem devrim muhafızlarıyla hem de ‘’direniş eksenin’’ en önemli kolu olan komşu Lübnan Hizbullah’ıyla sahadaydı.
Hama, Humus, Halep’in önemli bir bolünü ele geçiren Cihadistler Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emerlikleri desteğine sahiplerdi. Özgür Suriye ordusu denilen yapı ise daha çok ABD’nin ‘’eğit donat projesi’’ içinde yer alan gruptu.
Nihayetinde Şam hükümeti sahada İran milislerin ve Hizbullah savaşçılarının yardımı, Rusya’nın güçlü hava desteği sonucu Cihadist grupları Dera Hama, Humus gibi yerlerden sökmeyi başardı. Halep’in ağırlıklı bölümünü elinde bulunduran El-Nusra gibi örgütler ise Türkiye-Rusya-İran arasındaki Soçi’de başlayan pazarlıklar sonu geri çekildi. Halep’i boşalttı. Türkiye’nin garantörlüğünde İslamcı militanlar Halep’i terk etti. Rusya ve Suriye hükümeti ise buna karşılık Kürtlerin toprağı olan Efrîn’i Türk işgaline açtı.
Ekim 2019’de dönemin ABD yönetimiyle yapılan pazarlıklar sonucu Türkiye Cihadistelerle birlikte Girê Sîpî ve Serêkaniyê’de işgal etti.
2019 işgalden sonra Türk ordusunun bahaneler yaratarak Rojava’ya ağır hava saldırıları dışında Suriye sahasında göreceli bir ‘’sükunet’’ hakim oldu.
Ancak yeni sürecin daha doğrusu yeni kaosun işaret fişeği 7 Ekim 2023 tarihinde Gazze Şeridi’ni elinde bulunduran kısa adı Hamas olan İslami Direniş Hareketi’nin İsrail’e yaptığı saldırıyla ateşlendi. Hamas’in beklenemedik saldırısında ortaya çıkan vahşet görüntüleri artık hiçbir şeyin Ortadoğu’da eskisi gibi olmayacağının ilk fotoğraflarıydı.
Gazze’ye savaş ilan eden İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu artık Ortadoğu’da haritalar değişecek diyordu.
Gazze yerle bir edildi. Hamas’ın önde gelen liderleri tasfiye edildi. Hamas askeri-politik ve insan kaynakları açısından çok ağır bir darbe aldı. İsrail sadece Hamas’ı değil İran’ın en etkili saha müttefiki Lübnan Hizbullah’na da ağır darbeler indirdi. Hizbullah liderleri, komuta kademesi neredeyse bir bütün olarak ortadan kaldırıldı. Bir anlamda İran’ın Ortadoğu’da eli-kolu tümden kırılmasa da ciddi zarar gördü.
Bu gelişme Suriye üzerinde ciddi bir etki yarattı. Hizbullah’ın Suriye sahasından çekilmesi, İran güçlerinin her gün İsrail hava saldırılarına hedef olması, dahası İsrail’in Suriye hükümetine bağlı asker-sivil alanları etkili vurması, 2 yılı aşkındır Rusya ordusunun Ukrayna savaşı ile ‘’meşgul’’ olması sahadaki durumu değiştirdi.
Artık Suriye’de de kartların yeniden dağıtılması kaçınılmazdı. Türkiye’nin garantörlüğünde bulunan ve İdlib’te yıllardır üstlenen El-Nusra, yine Türkiye’nin Suriye savaş çöplüğünden devşirerek kurduğu ‘’Suriye Milli Ordusu’’ ABD, İngiltere gibi uluslararası güçlerinde ‘’onayını’’ alarak 2016’da kaybettikleri alanlara büyük bir saldırı başlattılar. İsrail’inde bu saldırıdan hoşnut olduğunu söylemeye gerek yok.
Eski adıyla El-Nusra olan şuan ise Heyet Tahrir eş-Şam’ın HTŞ olarak bilinen Sunni Cihadist Örgüt bu yeni askeri hamlenin öncülüğünü yapıyor. Özbekler, uygarlar dahil bir çok Cihadist örgüt bu yeni Halep savaşında yer alıyor.
Şam hükümeti beklenin çok altında bir direniş gösteriyor. Batı ve bazı Arap ülkeleri başkentlerinde ‘’Suriye muhalefeti’’ olarak adlandırılan gruplar çok hızlı ilerliyor.
Şuanda Suriye’nin ikinci ve en büyük sanayi-ticaret merkez olan Halep büyük oranda HTŞ ve ona bağlı grupların kontrolüne geçmiş durumda. Sahadaki askeri durum her geçen saat Şam hükümetinin aleyhine değişmeye devam ediyor. Cihadistlerin Halep’ten sonra nereye yönelecekleri ise daha net değil.
Kürt öncülüklü Suriye Demokratik Güçleri QSD’ninde sahada bir hareketlik içinde olduğu gözden kaçmıyor. YPG-YPJ güçlerinin özelikle Şahba-Tıl Rıfat hattının ve Halep’te Kürt mahallelerinin korunması için yeni takviyeler yaptığı gözlemleniyor. Hatta bazı gözlemcilere göre QSD önleyici tedbir olarak Şam hükümetinin boşalttığı bazı alanları ele geçirmiş durumda.
Sahada askeri alandaki bu değişikliğin hiç şüphesiz siyasi-diplomatik sonuçları olacak. Her şeyden önce geçtiğimiz hafta 22. Gerçekleştirilen Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün katıldığı Astana görüşmeleri dondurulmuş olacak. Rusya’nın Türkiye’ye keseceği bir fatura olup olmayacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz.
‘’Suriye Muhalefeti’’ olarak adlandırılan ve Türkiye’nin sponsorluğunu yaptığı Cihadistlerin daha ne kadar ilerleyeceği belli değil. Bu harekete karar veren bölgesel ve küresel güçler bir sınır çizdiler mi, bilinmiyor? Rusya ve İran’ın bu saldırılara karşı ne yapacağı, nasıl cevap vereceği de günün en önemli sorusu olarak orta yerde duruyor.
Ancak sahada üçe bölünmüş bir Suriye ile karşı karşıyayız:
Şam-Humus-Lazkiye hattına sıkışmış Şam hükümet güçleri, HTŞ ve diğer Cihadist çetelerin artı Türk ordusunun kontrol ettiği, merkezi Halep olan alan, Kürtlerin öncülük ettiği Suriye Demokratik Güçleri’nin özgürleştirdiği alanlar.
Sahada ortaya çıkan bu denge Suriye’nin birlik içinde yeniden şekillenmesine mi yol açar yoksa fiili bölünmenin siyasi statükoya dönüşmesine mi gider şimdiden kestirmek çok güç.
Ama ortaya çıkan gerçek ise Suriye’nin sil baştan yeniden ameliyat masasına yatırıldığıdır.