DEM Parti Milletvekili Cengiz Çandar, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmenin bayramdan sonra, yani Nisan başında yapılmasının beklendiğini belirtti.
Çandar, Abdullah Öcalan’ın PKK’ye silah bırakma çağrısının 27 Şubat’ta yapıldığını, ancak iktidarın bu konuda henüz somut bir adım atmadığını ifade etti.
PKK’nın bu çağrıyı kabul ettiğini ve kongre toplayacağını söylediğini anımsatan Çandar, ancak bu kongrenin Öcalan’la iletişim kurulmadan gerçekleşemeyeceğini belirtti.
Barışa giden yolun engellerle dolu olduğunu ve bu engelleri aşmak için Kürdistan Bölgesi yönetiminin de önemli bir rolü olduğunu söyledi.
Çandar, Kürtlerin talepleri arasında anayasa değişikliği, eşit vatandaşlık ve Kürtçe’nin resmi dil olarak kabul edilmesinin önemli adımlar olduğunu ifade etti. Ayrıca yerel yönetimlerin Kürtler tarafından seçilmesini ve kayyım uygulamalarının son bulmasını talep etti.
Öcalan’ın İmralı’da kalmaya devam etmesinin beklendiğini ve özgürlük koşullarının iyileştirilmesi gerektiğini vurgulayan Çandar, barış sürecinin sadece Türkiye’yi değil, tüm bölgeyi etkileyecek önemli bir adım olduğunu belirtti.
DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, Rûdaw TV’nin Diyarbakır’da sunduğu Newroz özel programına konuk olarak Hevidar Zana’nın sorularını yanıtladı.
Rûdaw: DEM Parti olarak Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la Newroz’dan sonra görüşmeniz olacaktı. Görüşme ne zaman olacak, tarihi belli mi?
Cengiz Çandar: Bayramdan sonra diye kendisi söyledi.
Rûdaw: Bayramdan sonra mı?
Cengiz Çandar: Newroz’dan sonra değil, bayramdan sonra, kendisi söyledi. Eğer hala sözünde duruyor ise Nisan başında yani 2 hafta içinde olması bekleniyor.
Rûdaw: Peki süreç nereye doğru evrilecek bundan sonra? Atılması gereken adımlar nelerdir?
Cengiz Çandar: Gerek Tayyip Erdoğan’ın kendisi gerekse de onunla ortak hareket eden siyasi liderler en önemli bölümün geçirdiğini söylediler. O en önemli bölüm Öcalan’ın PKK’ye silah bırakma çağrısıydı ki o da bu çağrıyı yaptı. 27 Şubat tarihinde bu büyük eşik geçilmiş oldu. Fakat ondan sonra çok anlamlı bir gelişme olmadı açıkçası ve hatta devlet ve iktidar çevrelerinden çok da hoşa gitmeyecek sinyaller gelmeye başladı. Bu işlere ivme kazandıran 22 Ekim 2024 tarihinde Devlet Bahçeli’nin yaptığı açıklamaydı. O açıklamada Abdullah Öcalan’ın silah bırakma ve örgütü lağvetme çağrısı yapması talebini ortaya koymuştu ve bunu yaptığı takdirde umut hakkı diye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının uygulanabileceğini yani Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne doğru bir yol açılacağını ifade eden kendisiydi.
Rûdaw: Peki özgürlük derken özgürlükten kastınız Abdullah Öcalan’ın dışarı çıkması mı? İmralı dışında bir yer mi? Yoksa İmralı’da biraz daha özgür bir ortam oluşturulması mı?
Cengiz Çandar: Yani şüphesiz özgürlük tam anlamıyla ne anlama geliyorsa odur ama içinde bulunduğumuz aşamada Abdullah Öcalan’ın kendisi de “ben İmralı dışına çıkayım, Türkiye’nin veya dünyanın harhengi bir yerinde yaşayayım demiyor. İmralı’daki şartlarının kolaylaştırılması, iletişim kanallarının açılması, insanlarla, siyasi kadrolarla, medyayla görüşebilmesi yani bir siyasi şahsiyet olarak etkili bir rol oynayabileceği konumda bulunması anlamına geliyor. İmralı’da kalabilir fakat bugünden farklı bir konumda bulunabilir. Şimdi 27 Şubat’ta bu çağrıyı yaptıktan sonra oraya doğru bir geçiş bekliyorduk. Henüz bu gelmedi. Bunun gelmesi gerekiyor bir kere. Çünkü PKK örgütü de 27 Şubat çağrısının hemen ertesinde “kabul ediyoruz, bunun için kongre toplayacağız” dedi. Arkasından da “bu kongreyi toplamak için Öcalan’la iletişim kanallarımızın kurulması gerekiyor” dedi. “O seslensin, o hitap etsin, o anlatsın biz de yapalım” dedi. Yani kongreyi günümüz teknolojisinde illa kalkıp oraya gitmesi gerekmiyor. Yani onu görelim. Kongre bulunduğu sırada o da konuşabilsin, anlatsın anlamına gelecek açıklamalar yaptılar. “Bunun da ortamın hazırlanması için biz ateşkes ilan ediyoruz” dediler.
Şimdi o günden bugün aradan geçen üç haftada bu yönde adımlar henüz iktidar tarafından, devlet tarafından kolaylaştırıcı adımlar atılmış değil. Tam tersine bir takım ifadeler ortaya atılıyor. “Ateşkes nereden çıktı? Terörle mücadele aynen devam edecektir. İşi saptırmasınlar” şu bu diyorlar. Öcalan’ın oradaki şartlarıyla ilgili de herhangi bir gelişme olmadı. Bir de şimdilerde İstanbul Belediye Başkanı’na yönelik bir takım girişimler var. Bunlar iyi şeyler değil çünkü barışa giden yol daha önceden de biliyoruz birçok provokasyona açık, birçok tuzaklarla dolu bir yol. O yüzden siyasi kararlılıkla yürümek lazım bu yolda. Provokasyonları aşmak lazım. Şu anda maalesef maalesef diyorum devlet tarafından gözüken bu provokasyonlara açık bir görüntü veriyorlar. Bunu vermemeleri lazım. Umarız geçicidir ve önümüzdeki dönemde olması gereken yani barış yolunda PKK’nin kongresini toplayıp kendisini fesh etmesi yolunda ve Öcalan’ın daha rahat hareket edebileceği şartların oluşması yönünde yol alabiliriz.
Rûdaw: Bununla ilgili herhangi bir iletişim var mı aranızda hükümet yetkilileriyle, AK Parti’yle, MHP’yle?
Cengiz Çandar: Belli düzeylerde oluyor. Yani en azından Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde fiziki olarak birbirimizi görüyoruz. Konuşuyoruz parti yöneticileriyle yetkililer arasında bir mesaj trafiği oluyor. Bir de Türkiye nereden baksanız hareketli bir medyanın bulunduğu bir ülke. Eskisi kadar medyanın özgür olduğunu söylemeyeceğim ama bir toplantıdan çıkarken gerek Cumhurbaşkanı’na, gerek parti yetkililerine, gerek siyasi şahsiyetlere mikrofon tutulup sorular soruluyor. O sorulara verilen cevapların kendisi siyasi mesajlar olarak gündem yaratıyor. Dolayısıyla tamamıyla donmuş, kesik bir durum yok. Mesaj trafiği ve ilişkiler anlamında. İlişki var ama yol almak lazım. Daha henüz yol alıyor değiliz. Benim kendimin kullandığı ve sevdiğim bir tanımlama var içinde bulunduğumuz dönem ve gidilecek yolla ilgili; diyorum ki mayın tarlasında ilerliyoruz. Mayın tarlasında mayına da basabilip havaya uçarsınız. Basmadan da çıkabilirsiniz. Yani gül bahçesine yürümüyoruz. Tehlikeli yani. Ya da ince bir buz tabakasının üstüne yürüyoruz.
Rûdaw: Peki devlet içerisinde bazı odakların çözüme karşı olma ihtimali ya da bozma ihtimali var mı?
Cengiz Çandar: Evet var.
Rûdaw: Kimler mesela?
Cengiz Çandar: Onları bilsek hayat daha kolaylaşacak. O zaman bu bakın şu bozuyor, bakın bu şunu yapıyor diyebileceğiz. Onu hissediyoruz ve geçmiş tecrübelerden biliyoruz. Şimdi de durumun olması gereken hızla ve istediğimiz biçimde yol almamasından bu çıkarsamayı, bu yorumu yapıyoruz. Onun için var diyebiliyoruz.
Rûdaw: Bunu iktidardakiler de hissediyordur büyük ihtimalle. Peki ne yapmak lazım? Bunu aşmak için neler yapmalı?
Cengiz Çandar: Bunun için özellikle Kandil’in bulunduğu yer itibariyle Kürt kimliği itibariyle Irak Kürtistan Bölgesi Yönetimine çok özel bir rol düşüyor çünkü aynı zamanda Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ile Türkiye’deki iktidarla iyi ilişkileri, yakın ilişkileri var. Ve aynı zamanda da Türkçe bir tabir kullanayım; halden anlarlar, halden anlıyorlar. Bu sürecin bir yerinde onlar da zaten var. Ben bundan yaklaşık 2-3 hafta önce Erbil Forumunda Sayın Neçirvan Barzani’nin açılış konuşmasında daha Abdullah Öcalan bu çağrısını yapmadan önce o çağrının içeriğine değinecek şekilde mesela “Hemen iki haftada bir şey beklemeyelim. Kongre toplayacaklar daha” dedi. Daha ortada Öcalan’ın çağrısı yoktu. İki gün sonra Öcalan çağrıyı yaptı ve kongre toplaması gerektiğini söyledi. Buradan da Sayın Neçirvan Barzani’nin sözlerinden Irak Kürdistan Bölgesi yöneticilerinin devrede olduğu, çok şeyi bildiği ve çalıştıkları konusunda ipucu aldık, işaret aldık.
Dolayısıyla kim ne yapabilir derseniz en başta Irak Kürdistan Bölgesi yöneticilerinin bu konuda yol alınması konusunda iyi, olumlu telkinlerini bütün taraflar üzerinde ifade etmeleri, özellikle Türkiye’deki yöneticiler üzerinde ifade etmelerinde yarar var. Çünkü varılacak barış sadece Türkiye’nin durumuna değil bütün bölgeyi etkileyecek önemli bir barıştır. En başta sadece Türkiye’nin Kürtlerini bölgedeki bütün Kürtleri içine alacak onları rahatlatacak bir barış olacak. Kürdistan yönetimi sıfatını taşıyan tek yer bugün Erbil’de yönetim olduğu için ona özellikle büyük rol düşüyor ve o rolü Türkiye’deki iktidar nezdinde sessiz diplomasi yoluyla muhtemelen ama yoğun bir şekilde çaba göstererek oynamasına yarar var.
Rûdaw: Umut hakkıyla ilgili gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra sizce Abdullah Öcalan İmralı’da mı kalmak ister yoksa Ankara gibi bir yere mi gider?
Cengiz Çandar: Yok, benim bildiğim kadarıyla yanlış bilmiyorsam, İmralı’da kalmak istiyor orada bir sorunu yok Abdullah Öcalan’ın.
Rûdaw: Sizce bu süreçte ilk aşamada Kürtler ne gibi gerekli yasal düzenlemelerden sonra hangi haklarını elde edebilirler?
Cengiz Çandar: Türkiye’deki iktidar çevresi ve devlet ne kadar aynı ne kadar ayrı çok kestirebilmek kolay değil, sürekli olarak Kürt hakları neler olması gerektiği söylendiği zaman “Bunları duymak istemiyoruz, müzakere etmeyeceğiz, pazarlık yapmayacağız. Önce silahlar bırakılacak, PKK feshedilecek. Ondan sonra zaten Türkiye’deki demokratik ortam genişler” diyorlar. Yani bugüne kadar çatışma çözümlerinde alışılagelmiş yollardan geçerek bir sonuca varmak yerine tam tersine en sonunda yapılacağı en başta yapalım. Nedir o? Silahlar bitsin, silahlar bırakılsın, silahları yönetmiş olan örgüt de ortadan kalksın. Ondan sonra bakarız gibi bir tavır içindeler. Şimdi varsayalım ki PKK silahları bıraktı ve kendisini lağvetti. Ondan sonra büyük bir iş başlıyor. PKK ortadan kalkınca Kürt sorunu ortadan kalkmıyor, Kürt talepleri ortadan kalkmıyor. Kürt sorunu PKK’den önce de vardı. PKK Kürt sorununun ürünü zaten. Kürt sorununu PKK çıkartmadı. PKK Kürt sorunundan çıktı. Öyle düşünürsek Kürt sorunu duruyor. O zaman yapılması gereken işler var demek. Ne var; birinci mesele, anayasadaki vatandaşlık tanımının değişmesi. Eşit vatandaşlık.
Rûdaw: 66. maddeyi kast ediyorsunuz.
Cengiz Çandar: Kürtler kendilerini, Türkiye’nin Kürtleri, kendilerini Türk devlet sistemi içinde göremiyorlar. Onları Türkiye devletinin onların da devleti olduğu duygusuna edinmeleri lazım. Onunla ilgili en başta anayasada bir şey yapmak lazım. İkincisi bir milleti, bir etnik topluluğu kimlik sahibi kılan dilidir. O dil olmadan, İngilizce olmadan İngilizler olamaz, Amerikalılar olamaz, Fransızca olmadan, Fransızlar olmaz, Türkçe olmadan, Türkler olmaz. Türk ne demek? Türkçe konuşan insanlardır. Dolayısıyla Kürtçe, Kürtler için anaların ak sütü gibi hakları olan bir şey. Dolayısıyla ana dinde eğitim hakkı. Tabii buna benzer bir şekilde de demokratik bir ülke olacaksa Türkiye, çünkü hakları güvence altına alacak olan haklarının hukuki yapıya oturması. Onun için de demokrasinin en temel özelliklerinden biri insanların seçtiği kişiler tarafından yönetilmesidir.
Bunu Türkiye Kürtlerine uyguladığımız zaman yerel yönetimler Kürtlerin seçtiği insanlar tarafından oluşturulmalıdır. Burada Türkiye’de bizim sıkıntımız var. Kürtler yönetici seçiyor, belediye başkanı seçiyor, iki gün sonra yerine kayyım atanıyor. O belediye başkanı alınıyor, hapse atılıyor. “Sen terör örgütüyle bağlantılısın herhalde” denilerek. Somut bir şey bulunamazsa da 15 sene 20 sene önceki mahkemeler ifadeler, iddialar ortaya atılıyor. Bu olmaz. Dolayısıyla yerel yönetimlere yetkilerine ve en önemlisi Kürtlerin seçme ve seçilme haklarına saygılı bir yapı olması lazım. Bütün bunlar silahlar bırakılıp PKK ortadan kalktıktan kendini lağvettikten sonra bizlerin, sahada siyaset yapanların yükselteceği talepler olarak gündemde tutulacak ve Kürt sorunu bunlar yerine geldiği sürece çözülecek. Şu manzarayı görünce biz bunu yaparız diye bir duyguya kapılıyoruz. Moral geliyor.
Rûdaw: Hazirana kadar bir takvim belirlenmişti. Hazirana kadar bir sürü şey yoluna girer. Yavaş yavaş artık iş gelir meclise dayanır diye bir görüş vardı. Siz de o görüşte misiniz acaba? Hazirana kadar netleşir mi?
Cengiz Çandar: Bu spekülasyon. Böyle bir takvim aşamalarıyla birlikte kimsenin önünde yoktur. Bu tahmin olarak ifade ediliyor. Dün de Devlet Bahçeli bu süreçte çok önemli bir rol oynamış olan biri olarak “4 Mayıs 2025 tarihinde Malazgirt’te PKK kongresini toplasın silahları bıraktığını ilan etsin ve kendisini lağve etsin” dedi de. PKK Malazgirt’e nasıl gelecek? Malazgirt şimdi bulunduğumuz bir Diyarbakır’a bir buçuk saat mesafede. Fakat o böyle metaforlarla konuşmayı seviyor. Tıpkı Öcalan gelsin Meclis’te DEM Parti grubunda konuşsun dediği gibi. Ama dedikleri de oluyor bir şekilde. Tamam Malazgirt’te olmayacaksa da şayet olabiliyorsa olsun o ayrı mesele. Ama yani gerçekçi düşünürsek bir buçuk ay içinde Malazgirt’te PKK’nin kongresinin olacağını düşünmek biraz fantazmagorik bir şey olacak. Bir fantezi olacak ama en azından demek ki Mayıs ayında bir kongre beklentisi olabilir ve gerçekleşebilir. Bu mümkün. Onun için de dediğimiz, az önce de konuştuğumuz gibi Öcalan’ın elinin kolunun biraz serbestleşmesi ve rahat hareket edebilmesi lazım İmralı’da.
Rûdaw: Çok teşekkür ediyorum programımıza katıldığınız için. Sağ olun, var olun.
Cengiz Çandar: İyi yayınlar diliyorum.
/rd/