HDK Eş Sözcüsü ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek, Kürt diline, kimliğine ve kültürüne yönelik artan çok yönlü baskıcı ve yasaklayıcı uygulamalara İlişkin Araştırma Önergesi Sundu
DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek, Kürt diline, kimliğine ve kültürüne yönelik artan çok yönlü baskıcı ve yasaklayıcı pratiklerin ve sebeplerinin araştırılarak açığa çıkartılması, gerçekleşen şiddet olaylarının faillerinin tespit edilmesi, toplumsal barışın sağlanması ve hak gasplarının önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla araştırma komisyonu kurulmasını talep etti.
Çiçek’in Meclis Başkanlığına sunduğu önergede şu ifadelere yer verildi;
Kürtlerin anadilini kamusal alanda kullanabilmelerinin önündeki Anayasal ve politik engellemeler Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devam etmekte, anadilinde eğitim başta olmak üzere Kürtlerin bir halk olarak kolektif hakları ve talepleri yok sayılmaktadır. AKP iktidarı her ne kadar Kürtçe üzerinde kendi döneminde inkâr ve asimilasyon politikalarını sonlandırdığını iddia etse de özellikle ‘Çözüm Süreci’ olarak adlandırılan sürecin ardından Kürt dili üzerindeki ayrımcı ve yasakçı politikalar çöktürme planının devamı olarak yeniden derinleştirilmiştir. Zira kayyımlar ve KHK’ler eliyle bir yandan Kürt halkının iradesi gasp edilirken diğer yandan Kürt dili ve kültürü hedef alınarak Kürt dilini, kültürünü ve edebiyatını araştıran dernekler ve akademiler, Kürtçe yayın yapan televizyon ve gazeteler, kültür merkezleri, çok dilli kreşler kapatılmış, parkların Kürtçe isimleri Türkçeleştirilmiş, mezar taşlarında bulunan Kürtçe yazılar sebep gösterilerek mezarlar tahrip edilmiştir.
İçinde bulunduğumuz süreçte Kürtçeye yönelik tahammülsüzlük ve baskıların daha da belirgin hale geldiğini görmekteyiz. Mersin’de Kürtçe şarkılar eşliğinde halay çeken gençlerin sosyal medyada hedef gösterilip gözaltına alınmalarıyla başlayan gözaltı ve tutuklama furyası bu baskıların somut örneklerindendir. Benzer şekilde, Van’ın Bahçesaray ilçesinde düğünlerin izne tabi tutulması, Diyarbakır, Batman, Mardin gibi kentlerde Kürtçe yazılan ‘Pêşî Peya’ (Önce Yaya) yazılı trafik uyarılarının silinmesi, cezaevlerinde Kürtçe şarkılar ve zılgıtlar eşliğinde halay çekmelerini gerekçe gösterilerek mahpuslara disiplin cezaları verilmesi ve hatta infazlarının yakılması Kürtçeye yönelik yasakçı uygulamaların ve asimilasyon politikalarının sürdüğünü açıkça göstermektedir.
Kürtçe üzerindeki baskılar, sadece dil ve kültürle sınırlı kalmayıp, Kürtlerin sosyal yaşamlarının her alanına nüfuz etmektedir. Mersin, Diyarbakır, Ağrı, Siirt, Hakkâri, Mardin ve İstanbul’da yapılan operasyonlar, bu baskıların ne kadar yaygın ve sistematik olduğunu gözler önüne sermektedir. Balıkesir’de Kürt işçilerin anadillerinde konuştukları gerekçe gösterilerek tutuklanmaları, İstanbul’da mısır satan ve bir turiste “Kürdüm, Mezopotamyalıyım” diyen işçinin ifadeye çağrılması ve işten çıkartılması, yine İstanbul HD İskender’de emekçilerin Kürtçe konuşmaları sebebiyle işten çıkartılmaları, İstanbul’un Bağcılar, Esenyurt, Sultangazi ve Gaziosmanpaşa ilçelerinde yapılan ev baskınlarında Kürtlerin düğünlerde Kürtçe şarkılar eşliğinde halay çekmeleri gerekçe gösterilerek gözaltına alınmaları ve gözaltına alınan kişilere uygulanan işkence ve kötü muamele bu sürecin sadece bir yönüdür. Son olarak 23 Ağustos’ta DEM Parti Esenyurt İlçe Eş Başkanlarının da aralarında olduğu çok sayıda kişinin gözaltına alınması, hükümetin Kürtçeye yaklaşımını açıkça göstermekte, Kürt diline yönelik yasakçı uygulamaların ve asimilasyon politikalarının sürdüğünü gözler önüne sermektedir.
Kürtlerin geleneksel kıyafetlerinden kültürel etkinliklerine, müziğinden düğünlerine, özel yaşam alanlarından siyasetine kadar uzanan bu düşmanlık hali daha da körüklenmekte ve derinleştirilmektedir. Yargı da bu sürecin aparatı haline getirilmiş ve sayısız emsal kararla sabit olmasına rağmen Kürtçe şarkılar eşliğinde halay çekmek suça gerekçe sayılmıştır. Kürtlerin her halinin kriminalize edildiği, Kürt olmanın dahi suç teşkil edebilen bir sebebe dönüştüğü bu ırkçılığın iktidar ve kurumları eliyle meşrulaştırılmaya çalışıldığı açıktır. İçişleri Bakanlığı’nın üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmek yerine linç kültürünü beslemeye dönük yaptığı açıklamalar ve hedef gösterilen insanlara dönük yürütülen gözaltı operasyonları bu tür provakatif eylemlerin organizeli bir şekilde yürütüldüğünü göstermektedir.
Savaş politikalarının ve düşman siyasetinin sona ermesi Türkiye halklarının asli talebi ve ihtiyacıdır. Kürt meselesi başta olmak üzere tüm toplumsal meselelerin çözümü için sivil ve demokratik siyasetin önündeki engellemeler bir an önce kaldırılmalıdır. Kalıcı bir barış ve onurlu bir yaşam için bir an evvel Kürt diline yönelik engellemelere son verilmeli, eğitimin her kademesinde anadilinde eğitim hakkı tanınmalı ve Kürtçe resmi dil olarak kabul edilmelidir.
Bu gerçeklikler temelinde demokratik bir cumhuriyet ve hukuk düzenini esas alarak toplumsal ve kalıcı bir barışı tesis etmek ve demokratik bir ülke olmanın önünü açmak elbette Meclis’in birincil görevi olmalıdır. Bunun bir gereği olarak TBMM çatısı altında Kürt diline, kimliğine ve kültürüne yönelik çok yönlü baskıcı ve yasaklayıcı pratiklerin nedenleri açığa çıkartılmalı ve bir an evvel sonlandırılmalıdır. Kürtçeye yönelik mevcut engellemelerin son bulması için bir araştırma komisyonunun kurulması ve kapsamlı bir politika değişikliğine gidilmesi elzemdir.