Davutoğlu, ”Sayın Cumhurbaşkanı eğer bu meseleyi bir devlet siyasetine dönüştürürse, DEM ve ilgili bütün aktörler, ki artık herkes biliyor, Edirne, İmralı, bütün aktörler devreye girerse Türkiye’de güzel bir süreç başlayabilir.” ifadelerini kullandı.
Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, Rûdaw Ankara Temsilcisi Şevket Herki’ye konuştu.
”Dünya büyük bir değişimden geçiyor. Bunu görmemiz lazım” diyen Davutoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
”Maalesef büyük değişimlerin olduğu dönemlerde en büyük acılar bizim bölgemizde yaşandı. O zaman biz Türkiye olarak baktığımızda bütün bu coğrafyada yaşayan kardeşlerimizle nasıl bir dünya kurmak isteriz? Ben hep böyle baktım. Onun için Sayın Bahçeli’nin açıklamalarını destekledim. Belki de kamuoyunda Bahçeli’ye net destek veren açıklama benim tarafımdan yapıldı. Neden destekledim? Türkiye’de hep benim dile getirdiğim bir husus var. Türkler Kürtlerin haklarını anlar ve dertleriyle dertlenirse, onu çözmeye çalışırsa, Kürtler de Türklerin bu ülkenin bütünlüğü, birliği, güvenliği konusunda bir güven verirlerse, Türkiye huzura kavuşur. Bu Irak içinde geçerli, başka ülkeler içinde.
‘Türkiye Cumhuriyeti demokratik olmak zorunda’
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir demokratik devlet olmak zorunda. Demokrasi boğuculuğa saygı demek. Demokrasi bir kesimin diğer kesim üzerine egemenlik kurması değil, herkesin vatandaşlık haklarından istifade etmesi demek. Biz bunları söylediğimizde Sayın Bahçeli çoğu zaman bunu Türkiye’nin birliğine tehdit gibi algıladı. Ben şimdi Bahçeli’den bu açıklamaları duydum da çok mutlu oldum. Hatta fark ettiniz belki olmayacak bir şey yaptım. Grup toplantımızda yani bütün milletvekillerimize, Saadet Partisi ile Gelecek Partisi milletvekillerine alkışlattım Bahçeli’yi. Bahçeli’nin bana çok ağır eleştiriler de var. Neden? Çünkü ben bir Türk’üm ve Sünni’yim. Kürtlerin hukukunu ben korursam Kürtlere adil davranmış olurum. Alevilerin hukukunu da ben Sünni olarak kurursam devlet olurum. O bakımdan psikolojik bariyeri aşma açısından son derece önemli bir açılımdır. Bu tür süreçlerde ben hep psikolojiye önem veririm Şevket Bey. Psikoloji aşılır, iklim yaratılırsa diğer şeyler teknik süreç olarak gider. Dolayısıyla Bahçeli’nin açıklamalarını önemsiyorum.
‘Bütün aktörler devreye girerse güzel bir süreç başlayabilir’
2013’te çözüm sürecinde ben de Diyarbakır’da gittim konuştum, Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nde konferans verdim. Sayın Erdoğan da konuştu. Şimdi sürecin iklimi bakımından çok uygun şartlar var. Neden? Hem Türk milliyetçileri, Sayın Bahçeli’nin şahsında önemli bir açılımı öne çıkardılar hem de burada bir mukabilette bulunmak gerekiyor. Açıkçası bundan sonra biraz da görev Türkiye’deki Kürt vatandaşlarımızın hakkını, hukukunu savunduğunu iddia eden partilere, kesimlere, aydınlara düşüyor. Onların da bu iklimi düzeltmesi lazım.
Çözüm süreci başladığında ben Dışişleri Bakanıydım sonra Başbakan olarak döndüm ve bütün samimiyetle destekledim. Ama bu sürecin başarılı olması için herkesin sahip çıkması lazım ve kamu düzeninin bozulmaması lazım. Yani terör, şiddet, hendek kazmak gibi insanların hayatlarını zorlaştıracak şeyler yapıldığı zaman olmaz. İşte çözüm süreci o yüzden yürümedi. Bütün bunlardan ders almak lazım. Bütün bunlardan ders alınırsa ben çok olumlu bir yere gidebileceğimiz kanaatindeyim. Ümidimi hiçbir zaman yitirmedim. Ben hep iyimser bakmışımdır, hep vizyoner bakmaya çalışmışımdır.
Şu anda Bahçeli’nin bu açıklamalarından ileriye doğru bakmak lazım. DEM Parti’ye düşen görevler var. Açık ifade edeyim, bu açıklama karşısında DEM’in yaptığı açıklama zayıf kalmıştır. Çok sol ideolojik bir retorik kullanıldı. Daha doğrudan meseleyi sahiplenen bir noktaya gelmesi lazım. Sayın Cumhurbaşkanı eğer bu meseleyi bir devlet siyasetine dönüştürürse, DEM ve ilgili bütün aktörler, ki artık herkes biliyor, Edirne, İmralı, bütün aktörler devreye girerse Türkiye’de güzel bir süreç başlayabilir.
‘Bahçeli çıtayı yükseltti’
Sayın Bahçeli sürpriz yapmayı sever. Ben ondan bu tür sürprizler bekliyordum ama çıtayı çok yükseltti. Şimdi bir seferliğine yapsa bir mesaj veriyor denir ya da derim ki bir rahatsızlık ifade ediyor. Ama üç haftadır da sabit bir şekilde “sözümün arkasındayım” diyor. O bakımdan ben ciddiye alıyorum. 1 Ekim’de Meclis resepsiyonunda karşılaştığımızda uzun süre görmemiştik birbirimizi. Tabii onun yaşı daha büyük, hürmeten selam verdim, o da bize selam verdi. “Devletimizin sizden ve büyük tecrübelerden istifade etmesi gereken bir dönemdeyiz. Bu tecrübelerinizi değerlendirmemiz lazım” gibi iltifat eden cümleler söyledi. Ben de aynısını onun için kullandım. O zaman daha bu açıklamayı yapmamıştı. Ama DEM’le aynı gün el sıkışmış, tokalaşmıştı. Bunlar ben başta bir jest olarak gördüm. Çünkü bizimle arasında çok sert konuşmalar olmuştu.
Açık ifade edeyim daha önce de söylemiştim, kayyımlara sert şekilde karşı çıktım. Sayın Erdoğan’la başbakanken görüş ayrılığına düştüğümüz konulardan biri kayyımdı. O kayyım atanmasını söyledi. Ben de “demokrasiye inanıyorsak vatandaşlarımızın oyuna saygı göstereceğiz, kayyım atamam ben” dedim. Ve benim dönemimde tek bir kayyım atanmadı. Sayın Bahçeli bu konuda benim tutumumu da biliyor, DEM’li milletvekilleri ile tokalaşması bir jest olarak değerlendirilebilirdi ama böylesi kritik bir süreçte bu jest olmaktan çıktı. Üç haftadır “sözümün arkasındayım” diyor. Peki o zaman arkasını da getirmeler lazım. Açıkçası bana bu konuda bir soru yöneltirse veya destek istese elimden gelen desteği veririm.”