Silahlı olandan-barışçıl olana geçiş, basit teknik bir işlem değildir. Paradigmanın ve ona dayalı tüm yapıların yeniden kurgulanmasıdır. Reel özellikler taşıyan zihniyetin ve pratiğin yeniden biçimlenmesidir. Bu geçişin politik demokratik sahadaki tezahürü, bürokratik ve hiyerarşik yapılanmanın, yatay kolektife dönüşümüdür. Reel bürokratik kimlik ve etkilerin tasfiyesi üzerinden gelişebilecek bu husus, 21.yüzyılın yatay kolektif toplumunun, öncülünü, ilk prototipini de oluşturmuş olacaktır.
Tam da burada her politik Yapının, Örgütün, Partinin, Kurumun ya da Organizasyonun kendine sorması gereken hayati sorular vardır:
Bir: Yeni Türkiye’de hiyerarşik olmayan Yatay kolektife var mıyız? Bürokratik idari aygıtla, hiyerarşik ve ayrıştırıcı/sınıflandırıcı düzenekler yaratmaktan vazgeçecek miyiz?Örgütsel mantığı, dikey ve merkezi dayatmalardan kurtarıp yatay, özgür ve katılımcı bir kimliğe kavuşturacak mıyız?
İki: Tekçi, mutlakiyetçi ayak izlerinden yürüyerek ilerleyen benmerkezciliği ve popülizm içgüdüsünü kırabilecek miyiz? Muhalefetin varlığından yana mıyız? Bize muhalefet edebilecek birey ya da yapıların varlığına tahammül edecek miyiz? Bu demokratik olgunluğu ve tahammülü gösterebilir miyiz?
Üç: Hatta daha da ileri gidelim: Alternatiflerimizin bizi disipline eden, fikir ve önermelerimizi ise test eden önemli unsurlar olduğunu biliyor muyuz? Muhalefetsiz, alternatifsiz yapılar, gerçekten de toplumsal özgürlüğü sağlayarak nitelikli gelişmelere yol açabilir mi?
Dört: Daha da önemlisi dışımızdaki ya da içimizdeki yapılarla, ideolojik, pratik ve politik mücadele yoluyla, daha genel anlamda demokratik yöntemlerle yer değiştirmeye, dolayısıyla iktidarı ya da yetkileri ya da yönetimleri devretmeye hazır mıyız? Bunu olgunlukla karşılayıp, demokrasinin gereği sayacak mıyız?
Beş: Siyasal demokrasi ya da toplumsal demokrasi vurgusunu yaparken Mao’nun formüle ettiği “yüz çiçek açsın bin fikir akımı yarışsın” çağrısı yapabilecek miyiz?
Altı: Daha da önemlisi, yeni sürecin ihtiyaç duyduğu siyasal yapıları; savaş ve şiddetin yarattığı alışkanlık, kültür ve argümanları baz almadan, tamamen yatay kolektife uygun bir anlayışla hiç bir güvenlik şartı ileri sürmeden şekillendirebilecek miyiz?
Yedi: Aynı bağlamda; siyasal yozlaşmayı önlemek kadar, yapıların; bürokratik -idari aygıtlara dönüşmemesi için, bugüne kadar kullanılmasına olanak tanımadığımız halkın ya da toplumsal alanın “geri çağırma” haklarını kullanmasına izin verecek miyiz?
Yanıtınız “Evet” ise, güzel gelişmeler olacak demektir.
“Hayır” ise, vay halimize..!
/Bu yazı MunzurPress‘ten alınmıştır/