Diyarbakır Eğitim Sen, 2023-2024 eğitim öğretim yılı yarı dönem sonu raporunda, ana dili Türkçe olmayan çocukların eğitim sistemi içerisinde dezavantajlı konumda olmaya devam ettiklerine vurgu yapılarak, “Anadilinde eğitim hakkı ertelenemez ve yaşamsal derecede önemlidir. Siyasi görüşü, etnik kimliği, dini inancı, mezhebi, hatta yaşam tarzı açısından iktidarın belirlediği sınırlar içinde olmayan ya da davranmayan herkes, her kurum OHAL sürecinden beri hedef haline getirilmiş ve birçok eğitim emekçisi işinden edilmiştir” denildi.
Diyarbakır Eğitim Sen, 2023-2024 eğitim öğretim yılı dönem sonu raporunu açıkladı.
Açıklamayı Diyarbakır Eğitim Sen 1 No’lu şube kadın sekreteri Arzu Koç okudu.
“Okullarımız Diyanetin, dini dernek ve vakıfların temel faaliyet alanları haline getirmiştir”
Türkiye’de eğitim sistemi ile ilgili sorunların her sene olduğu gibi bu sene de milyonlarca öğrenciyi, aileyi ve eğitim emekçisini olumsuz etkilediğine dikkati çeken Koç, “Türkiye’de eğitim kamusal bir hizmet olmaktan çıkarılıp özelleştirilmeye ve dinselleştirilmeye çalışılmakta; cinsiyetçi ideolojilere dair eğitim politikaları üretilmektedir” dedi.
Koç, “Uzun süredir eğitim sisteminde ve okullarda siyasal iktidarın ideolojik hedefleri doğrultusunda yoğunlaştırılmış din dersleri verilirken öğrenciler bilimsel eğitimden uzaklaştırılmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, iktidar güdümündeki dini vakıf ve derneklerle yapmış olduğu protokollerin sonuçları ülkenin dört bir yanında yaşanan örneklerle ortaya çıkmaya başlamış, çeşitli illerde doğrudan laik eğitimi hedef alan uygulamalar yaşanmıştır” ifadelerini kullandı.
Eğitim Sen’in sürekli olarak bütün kademelerde eğitimin niteliğini yükseltilmesi, çocukların özgür ve sağlıklı bireyler olarak yetiştirilmesi için somut adımlar atılması gerektiğini vurguladığını hatırlatan Koç, “Ancak MEB, bugüne kadar yaptığı gibi, din ve inanç alanı gibi son derece hassas bir konuda okullarımızı Diyanetin, dini dernek ve vakıfların temel faaliyet alanları haline getirmiştir. Mecliste 2024 MEB bütçesi görüşmeleri sırasında Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in ‘tarikat ve cemaatlerle protokol yapmaya devam edeceğiz’ sözleri yıllardır eğitim sisteminde yaşanan ‘dinselleşme’ uygulamalarının bakanlık politikası olduğunun itirafı olmuştur” diye belirtti.
“Öğrencilerimiz yeterince beslenemiyor”
Hükümetin “neoliberal politikalar ekseninde dizayn edilen kamusal yaşamın öğrencileri ve eğitim emekçilerini yoksulluğa sürükleyerek onları adeta sorunlar yumağının içine hapsettiği” belirtilen Arzu Koç, “Eğitim emekçilerinin aldığı ücretin yoksulluk sınırı altında kalması barınma ve ulaşım koşullarını zorlaştırmakta; onları insan onuruna yaraşır bir yaşam sürmenin fırsatlarından alı koymaktadır. Sermeyedarların bir gecede vergi affı ile borçları silinirken, eğitim emekçilerinin dahil edildiği vergi oranları arttırılarak aldıkları üç kuruşa da göz dikilmektedir. Seyyanen zam ve ek ders ödemeleri taban maaşa yansıtılmadığı için birçok eğitim emekçisi emekli olmak zorlaşmıştır” dedi.
Koç, “Eğitim emekçilerinin yaşadığı ekonomik sıkıntıların yanı sıra toplumdaki yoksulluğun eğitim süreçlerine doğrudan yansımasını gözlemleyebiliyoruz. Öğrencilerimiz yeterince beslenemiyor. Bu durum öğrencilerin gelişimini etkilemekle beraber akademik başarılarına da doğrudan etki ediyor. Bu anlamda ‘her çocuğa bir öğün sağlıklı yemek ve su’ talebimizi buradan yineliyoruz” diye ekledi.
“Anadilinde eğitim hakkı ertelenemez ve yaşamsal derecede önemlidir”
Anadilde eğitim talebine vurgu yapan Arzu Koç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Anadili Türkçe olmayan çocuklar eğitim sistemi içerisinde dezavantajlı konumda olmaya devam ettiler. Ulus devlet anlayışının temelinde yatan tek dilci anlayış eğitimin ideolojik bir aygıt olarak kullanımını güçlendirerek heterojen toplumların anadilinde kamusal hizmet almalarını engellemektedir. Anadilinde eğitim alamamak, bir yandan akademik becerileri ve başarıyı çocuğun yaşına ve gelişim dönemine uygun düzeyde yakalamasını güçleştirirken, özellikle ergenlik döneminde sadece dil ve ifade becerilerinde değil, duygusal ve sosyal gelişim süreçlerinde de olumsuz yansımalar yaratmaktadır. Eğitim bilimi açısından bakılacak olursa bir bireyin anadilini okul yaşamına katmamak, çocukların sağlıklı düşünmesinin ve yetişmesinin okul dışında bırakılması ve okul çağına kadar yaşadıkları, yaptıkları dilsel faaliyetin yok sayılması demektir. Eğitim makbul yurttaşlar yaratmanın bir aracı değildir.
Anadilinde eğitim hakkı ertelenemez ve yaşamsal derecede önemlidir. Siyasi görüşü, etnik kimliği, dini inancı, mezhebi, hatta yaşam tarzı açısından iktidarın belirlediği sınırlar içinde olmayan ya da davranmayan herkes, her kurum OHAL sürecinden beri hedef haline getirilmiş ve birçok eğitim emekçisi işinden edilmiştir. Masa başında siyasi intikam hırsıyla alınan kararlar ve idari tasarruflarla işimizi elimizden alan, geleceğimizi karartmaya çalışanlara karşı en güçlü yanıtı, birlik ve dayanışmamızı büyüterek verdik ve vermeye devam edeceğiz. Sendikal hak ve özgürlükler mücadelesi yürüttüğü için açığa alınan, ihraç edilen yönetici ve üyelerimiz de ‘suçlu’ değil, sendikalı ve örgütlü olmanın gereğini yerine getiren kamu emekçileri mücadelesinin onurudur. İhraç üyelerimizin bir kısmına OHAL komisyonu kararı, bir kısmına ise mahkeme kararı ile işleri iade edilmiştir. Red alan ihraç arkadaşlarımızın ise hukuk mücadelesi devam etmekte ve bizler inanıyoruz ki elbet bir gün bütün haklı kesimler gibi arkadaşlarımız da kazanacaktır.”
/rûdaw/