Tahıl ve tohum piyasası ulusötesi dev şirketlerin kontrolü altında. Dünya tahıl piyasasının yüzde seksenini beş şirket elinde tutuyor. Bunlara büyük beşli deniyor. Kısaca ABCCD diye biliniyorlar. A: Archer Daniels Midland. B: Bunge, C: Cargill, C: Cofco, D: Louis Dreyfus Company…
*
Oktay Akbal 1946 da yazdığı Önce Ekmekler Bozuldu başlıklı hikayesinde İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında ülkemizde ortaya çıkan sorunları, sıkıntıları anlatır. Akbal, 80 yıl sonra ekmeklerin bu kadar bozulacağını tahmin edemezdi.
Dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun temel gıdası üç tahıl çeşidi, buğday, mısır ve pirinçtir. Buğday ilk kez evcilleştirildiği Anadolu’nun, Avrupa’nın, Orta Doğunun, Afrika’nın bir bölümünün, Asya’nın kuzeyi, Kuzey Amerika’nın yaygın tahıl türü. Mısır Güney Amerika’nın önde gelen besin kaynağı. Pirinç Güney Doğu Asya’nın yaygın üretilen tahılı.
Tabii ki arpa ve yulaf da üretilen tahıllar arasında.
Buğday bir insanın hayatta kalması için gerekli bütün unsurları taşır. Öyle ki Anadolu’da yemek yemek öncelikle ekmek yemekti. Özellikle kırsal bölgelerde genellikle öğle yemeği, akşam yemeği yerine öğlen ekmeği, akşam ekmeği denirdi. Anadolu buğday türleri bakımından çok zengindi. Yüzlerce çeşit buğday binlerce yıl boyunca doğal yollarla geliştirilmişti. Farklı iklim koşullarına, farklı rakımlara, farklı arazi koşullarına, farklı toprak yapılarına uygun yüzlerce yerel buğday türü vardı. Buğday ve arpa sulama gerektirmiyordu. Bu nedenle kuru mahsül denirdi. Eğimli arazilerde bile ekilebiliyordu. Doğal gübreler kullanılıyordu. Taş değirmenlerde öğütülen buğdaydan genellikle evlerde ekmek yapılıyordu.
Ekmeğin Anadolu’da yaşamakla özdeş görüldüğünü gösteren bir anı. Bitlis’te görev yaptığım yıllardı. Bir çoban kısalda muhtemelen kalp krizi nedeniyle ölmüş bir avcıya rastlar. Avcının torbasını karıştırdığında ekmek olduğunu görür. Şehire indiğinde şaşkınlığını şöyle anlatır;
“Yav, adamın ekmegi de varmış. Niye ölmüş ki!”
Buğday tanesi üç katmandan oluşuyor. Lif ve mineral den zengin kabuk. Öğütülünce kepek oluyor. Buğday kepeğinde fazla miktarda
lif bulunur. Lifler sindirimi kolaylaştırır. Mide ve kolon kanserini önleyici etkisi vardır. Kepek ayrıca B grubu vitaminleri açısından çok zengindir. Ayrıca protein, yüksek oranlarda tiamin, riboflavin, niasin ve folat içerir.
Nişastadan ve proteinlerden oluşan ve endosperm denilen beyaz kısım. Protein glutendir.
Üçüncü unsur buğday tanesinden yeni bir buğdayın oluşmasını sağlayan ruşeym, yani embriyodur.
Yumurtayla karşılaştırılırsa buğdayın dış bölümü yumurtanın kabuğuna, nişastadan ve proteinden oluşan beyaz kısım yumurta akına, ruşeym yumurtanın sarısına karşılık gelir. Beslenme açısında fark yumurta kabuğunun yenmemesine karşın, buğday kabuğunun yüksek besin değeri olmasıdır. Tam buğday ekmeği dendiğinde buğdayın bütün unsurlarını taşıyan ekmek anlaşılır.
Yaygın ekmek üretimi, başka deyişle beyaz ekmek üretiminde buğdayın en değerli ve vazgeçilmez iki bölümü devreden çıkarılır.
Beyaz ekmek üretmek için kabuk, zamanla unun ekşimesine neden olduğu gerekçesiyle ruşeym de devreden çıkarılır. Bu işlem bir bakıma yumurtanın sarısının ayrılıp atılmasına karşılık gelir. Yumurtayı sarısı olmadan tüketmek akla ne kadar yatkın olur?
Buğdayın anavatanı Anadolu’da artık Anadolu buğdayı ekilip biçilmiyor. 2006 da yürürlüğe giren tohum yasasıyla sertifikasız buğdayın satışı yasak. Geleneksel buğdayların bir bölümünün yaşatılması ancak üreticiler arasında takasla mümkün. Tabii ki bu yöntemle geniş çaplı üretim mümkün değil.
Tahıl ve tohum piyasası ulusötesi dev şirketlerin kontrolü altında. Dünya tahıl piyasasının yüzde seksenini beş şirket elinde tutuyor. Bunlara büyük beşli deniyor. Kısaca ABCCD diye biliniyorlar. A: Archer Daniels Midland. B: Bunge, C: Cargill, C: Cofco, D: Louis Dreyfus Company
Yerli buğday türleri sonraki yıl ekildiğinde ürün veriyordu. Çiftçiler ürünlerinin bir kısmını tohumluk olara, bir kısmını kendi tüketimi için ayırıyor, fazlasını satarak diğer ihtiyaçlarını karşılıyorlardı.. Artık satışı serbest olan sertifikalı ve ikinci yıl ürün vermemek üzere oluşturulmuş şirketlerin malı olmuş tohumları her yıl satın almak zorundalar. Tohum her yıl daha pahalıya alınıyor. Kimyasal gübre gerekli. Yine tröstlerin zehirlerini alıp kullanmak zorundalar. Çünkü bu ürünler geleneksel yerli türlerden farklı olarak zararlılara dayanıklı değiller. Alet ve makineler, akaryakıt giderleri, işçilik ücretleri de sürekli arttığı için sürdürülemezlik durumu söz konusu.
Çiftçiyi koruyan destekleyen bütün kurumlar neoliberal politikalara uygun olarak seksenlerden itibaren birer birer yok edildi.
Ne hikmetse çiftçi ürününü piyasaya çıkaracağı zaman o ürünün ithaline karar veriliyor. Gerekçe de pahalılığı önlemek oluyor. Aslında ihracatı yapan şirkete kendi ülkesinde destek sağlanarak zarara uğramaması garantileniyor. Çiftçinin maliyetinin altında satmak zorunda kaldığı ürün şirketlerin eline geçtikten kısa bir süre sonra kat kat pahalılaşıyor. Pastanın büyükçe bir bölümünü de ulusötesi süper veya hiper marketler kapıyor. Olan gerçek üreticiye ve tüketiciye oluyor.
Kırsal alanın hızla boşalması da telafisi mümkün olmayacak büyük bir sorun.