Efkan Şeşen uzun soluklu muhalif bir müzisyen. 12 Eylül’ün ünlü Metris Cezaevi’nden günümüze; 40 yıla yakın bir zamandır müzik üretiyor. Yozlaşmış, çürümüş ve tıkanmış bir müzik piyasası gerçeğine inat nitelikli sanatsal ürünleriyle müzikseverlere hayata dair, insanlık adına verilen kavgaya dair anlamlı ürünler sunuyor.
Filiz DENİZ
Şeşen, son 10 yılda, kendine, sorunlarına yabancılaşmış, ağırlıkta tüketim kültürüne ve sosyal medyaya hapsolmuş bir toplum yaratıldığına dikkat çekiyor ve ‘ayakta durmaya çalıştığımız zehirli zamanlardayız’ diyor…
Çürüme, tıkanma ve yabancılaşmanın siyasal gericilikle birlikte daha da vasat ve niteliksiz bir hal aldığını belirten Şeşen’le Best Of albümü üzerinden müziğini, sanat serüvenini ve gündeme dair konuları konuştuk…
“Best Of” albümünüz çıktı. Bize albümünüzün oluşum döneminden ve albümden söz edebilir misiniz?
‘’Best Of” albümü, oğlum Sinan ile düzenleme ve icraları için farklı dönemlerde yoğun emek verdiğimiz bir albümdür..2013 yılından sonra böyle bir fikir vardı zaten..Çok sevildiğini düşündüğüm bazı şarkılarımı yeniden yorumlamak..Ama onların kulakta yer tuttuğu ana tınıyı, havayı bozmadan yapmak…Ve o zamanlar oğlum 16 yaşındaydı ..Mimar Sinan Devlet Konservatuvarı Trumpet öğrencisiydi..( Şu an Codarts Rotterdam / Jazz Trumpet öğrencisi..)
‘’BEST OF’’ SEVENLERİNE NİHAYET KAVUŞTU
31 şarkı belirledik ve 2 yıl uğraştık. Enstrüman icra ve düzenlemeleri ağırlıkta Sinan’a ait bir çalışma şekillendi…2015 de “Eski Şarkılar Yeniden” şekliyle dijital platformda ŞEŞEN MÜZİK etiketiyle yer aldı..Fakat bu uzun sürmedi. 6 ay gibi kısa bir süre sonra firmamı kapattım ve kısa bir süre daha geçtikten sonra buraya (Rotterdam) geldim.
Buraya geliş ve albümün piyasada olmayışı bana kendi imkanlarım ile albümdeki bazı aranje ve okumalarımı elden geçirip revize etme şansı verdi. Sırasıyla eski kataloğumu da çıkardıktan sonra, “Best Of” sevenlerine nihayet kavuştu.
Albüm çalışmanızda kimler yer aldı? Ayrıca müzikseverlerden ne tür tepkiler bekliyorsunuz?
Zamana yayılan bu süreçte Mehmet Polat, Murat Çorak, Bülent Ay, Ertan Tekin, Erdem Sökmen, Erdinç Şenyaylar, İsmail Soyberk, Önder Tunç, Ayhan Kökoğlu, Ege Bölükbaşı, gibi bir çok değerli müzisyenin katkıları var..Vokallerde Eşim Didar Şeşen’in de..Ve tabi ki, gitarlar ve trompet, bas gitarda ve de keyboard da oğlum Sinan Şeşen son ana kadar dokudu albümü..Tepkiler…
Tanıyan ve bilerek takip edenleri fazlasıyla memnun edecek bir albüm..Ayrıca müzik dünyasında elektronikleşmenin arttığı bir zamanda akustik lezzet sunmak da, güzel bence..Aslında yeni eserler de bekliyorlar biliyorum.. Ama biraz sabredin diyorum ben de..Yoldalar…
Müzik kariyeriniz Grup Yorum’la başladı. Daha sonra bireysel olarak devam ettiniz. Bu yolculuğa nasıl çıktınız ve yol sizi nereye getirdi?
Müzikle aslında uğraşım 12 Eylül 1981 Metris Cezaevi’nde başlar. Çamaşır yıkarken çaldığım ıslık herşeyin başlangıcı 🙂
6 yıllık tutukluluk sürecimde siyasi kimliğimizi ve onurumuzu korumak için sürekli tetikteydik ve çeşitli biçimlerde direnirdik. İşkence ve yasaklar sürekliydi..Direniş, türkülü, şarkılı akşamlara bırakırdık kendimizi…
80’Lİ YILLARIN MÜZİKTEKİ ETKİSİ BELİRGİNDİR
12 Eylül’ün cezaevlerinde getirdiği yasaklardan biri de radyo ve televizyonlarımıza el konmasıydı..Özellikle mektup akşamları..Benim ıslığım da, mektup ve türkü akşamlarının havalandırma duvarlarında yankıyan tınılarından biriydi. (Hatta diğer havalandırmalara ulaştırmak için yüksek volümde çaldığım ıslığın rezonansı bazen bütün yüzümü uyuştururdu. Sonrası yarım saat yüzümün uyuşmasını geçirmek için uzanırdım:) Yine bu süreçte yaptığımız besteler sonradan Grup Yorum’un albümlerinde yorumlandı. Bildiğiniz gibi 80’li yılların müzikteki etkisi belirgindir. Birçok müzisyen ve grup, cezaevi direnişlerinden ve yükselen toplumsal muhalefetten etkilenerek eserler üretmiştir.…Müziğin çokseslileşmesinin de ilk ve güzel örneklerinin açığa çıktığı yıllardı…
1987 sonrası Grup Yorum’un solisti olarak geçen bir 4 yıl var. Daha sonra kendi müziğimi yaptığım süreç başlıyor. 1995 den bu güne değin benim adıma çıkmış 14 albüm vardır. Bu albümlerden 9’u kendi firmam “ŞEŞEN MÜZİK YAPIM “ etiketiyle yayınlandı. Albümlerim benim tarihimdir..ama sürecin de müzik diliyle düşülmüş içerik notlarıdır da. Bu süreci 3’e ayırırsak..’90 lar genel olarak toplumsal muhalefetin gücünü henüz yitirmediği ve gerek demokratik kitle örgütleri- sendikalar ve de siyasi partilerin yoğun etkinlikler düzenlediği bir süreç ve belki de en güzel üretimlerimizi çıkardığımız, sahnelere yansıttığımız zamanlardı..
GEZİ GİBİ SIRADIŞI BİR SÜREÇ YAŞANDI AMA SÜRECE YÖN VEREMEDİ
Hatırlıyorum…Büyük şehirlerin yanı sıra Anadolu’nun birçok köşesine ve de neredeyse tüm üniversitelere müziğimi götürebiliyordum. 2000’li yılların başları..yaşanan krizler ve toplumsal muhalefetteki düşüş, paralelinde etkinlik ve konser zenginliğini azalması, yasaklar, yoksulluğun artması ve baskılar…özellikle daha örgütsüz ve apolitik bir gençlikle karşı karşıya kaldığımız bir sürecin gelişmesi.. İşte bu yıllarda müziğin kitlesel paylaşım aktiviteleri ve piyasası da bir çöküş sürecine girdi. Üretimler azaldı, türkü yorumlamak yaygınlaştı, internet dünyası yükseldi ve gelişmiş ülkelerdeki bu yönlü adaptasyon bizde kurulamadı.. albümler satmaz ve yapımcılar da dükkanlarını kapar oldular…
Söyleşimizin dışına taşıyoruz ama söz etmeden geçemedim..o yıllarda ben ve benim gibi müzisyenler, üretimlerine devam ettiler..fakat bu dönem albümlerimiz daha bir hüzünlüdür..2005 yılından sonra albümlerimi kendi firmamda şartlarımı zorlayarak çıkarmaya başladım sırasıyla.. Son süreci Gezi direnişi ve sonrası olarak değerlendirebiliriz..
Özellikle Son 10 yıl, kendine, sorunlarına yabancılaşmış, ağırlıkta tüketim kültürüne ve sosyal medyaya hapsolmuş toplumlar çıkardı ortaya ve acıdır ki bu tırmanış, siyasal gericilikle daha da vasat bir ve niteliksiz bir ortama aktardı kendini. ..”Gezi” gibi sıradışı bir süreç yaşandı ama sürece yön veremedi..
ÇÜRÜMÜŞ BİR PİYASAYA RAĞMEN AYAKTA DURMAYA ÇALIŞIYORUZ
Birçok kötü durum yaşandı ve eskilerine ilaveten, ‘Soma’yı da unutturmamaya çalışmak.. ‘12 Eylül’ü’ de… ‘Roboski’yi de.. ‘Kayıplar’ı da, ‘19 Aralık’ları da unutturmamaya çalışmaya eklendiler.. Artık yenileri çözümlenmedikçe geçmişin yükünü taşımakta zorlanan günlere geldik.…İşte böylesi bir zamanda konuşuyoruz müziği… Çürümüş ve tıkanmış bir müzik piyasasına rağmen ayakta durmaya çalıştığımız “zehirli zamanlar”dayız.. Süreçten nasibini alanlar olarak müziğimizi insanlara götüreceğimiz konserler ve festivaller neredeyse yok..Çoğu yasaklanıyor zaten.
Yeni kuşakla, gençlikle ve emeğin güçleri ile müzikal etkileşim kuramıyoruz..Sanal dünyanın koridorları da gerçeğin etkisini sağlayamıyor. Sanat paylaşımı adına çok az sayıda yapılan güzel üretimleri saymazsak, popüler kültürün ve piyasalaşmanın insanlara sunduğu nokta çok kötü..Kültürel-sanat değer olmayışını geçtim, yaşamda anlamı karşılığı kurulamayan elektronik bir bulaç gibi…İşte bu yakın süreçte ben de üretmekten çok payıma düşeni yaşadım ve yaşıyorum….
ESERLERİM BENİM OKUMA RUHUMU TAŞIR
Zamanın başka bir niteliğe evrildiği şu süreç de kendi müzik yolculuğumda yeni soluklara yönelirken, tamamlamayı görev bildiğim iki çalışmayı önüme koymuştum. Biri geçmişin eserlerini arşivlemek..Ki “Best Of” albümüm bunun ifadesidir. Diğeri de içinde yaşadığım ve etkilendiğim etnik zenginliğinin yansıması olan yeni şarkılardan oluşmuş 9 dilde bir albüm çıkarmak..İki yıldır bunun çevirileri ile uğraşıyorum..Kürtçe, Zazaca, Ermenice, Pontosca, Lazca, Arapça, Hollandaca, İngilizce ve Türkçe yeni eserler..Zor bir çalışma ama bir o kadar da keyifli..Umarım başarılı olurum..
Müziklerinizde Klasik, akustik bass gitar ağırlıkta. Bu tarz sizde başarılı bir biçimde oturmuş. Dinleyici size ait olan çalışmaları rahatlıkla ayırt edebiliyor. Biraz da müziğinizde oturan o tılsımdan söz eder misiniz?
Evet, albüm düzenlemelerinde akustik sazları kullanmak bu işe ilk başladığımız dönemde edindiğimiz bir alışkanlıktır. Ki her çalanın içine duygusunu kattığı bir anlayış. Grup Yorum’un ilk çalışmaları ve paralelinde Yeni Türkü, Ezginin Günlüğü, Moğollar vb. grup ve müzisyenin aynı yolu izlediği yıllardan edindiğim bu yaklaşımı ben de albümlerimde sergiledim. Sonraki yıllarda, müziğin teknolojide kolay ve ucuz yapılması olanağı veren ortamında da bozmadım bu tavrımı..Ama siz “tını” dediniz…
Evet ben kendi şarkılarını yorumlayan ve bunu kendine özgü üretip şekillendiren biri oldum hep…Dikkat ederseniz benim eserlerimi okuyanlar yine de sanki gölgeye düşerler (tabi ki güzel yorumlamışlardır ama). Çünkü eserlerim benim okuma ruhumu taşır..Bunu taşıyan da sesim olsa gerek..Cezaevinden..sonrası Grup Yorum’dan gelen duygulu ama tansiyona dayalı bir okuma tarzı :)..‘Dokuz Altı Yolları’nda geçen ömürlerin, ‘Vakitsiz’ gelen sonbaharların, ‘Yüreği yangınlarda’ olanların, ‘Gün ağarırken’ yola düşenlerin, hep ‘Merhaba’yla biten ayrılıkların yürek yakan soluğu olmak güzel bir şey…
Ne zamandan beridir yurt dışındasınız? Siz de mi son yıllarda zorunlu nedenlerden ötürü ülkeyi terk edenlerden misiniz? Avrupa’da kalıcı mısınız? Nedir buradaki statünüz?
2016 Haziran’ından beri Hollanda ağırlıklı bir sürecim var. 2015 yılında oğlum Sinan Rotterdam Konservatuvara başladı..(Codarts Rotterdam-Universty of the Arts) Bir zorunluluk ve terk yok. Gide-gele ben de çalışmalarımı buradaki müzik potansiyeli ve imkanı üzerine şekillendirmeye başladım.. Geldiğimde kurduğum firmam üzerinden gelişen bir süreç ile imkana sahibim. Ve Şu an oğlum ve eşim ile birlikte müzik çalışmalarına daha bir hız verdik..Tabi bu istikrarın bozulmaması için de dikkat ediyorum..
GERÇEĞE SADIK KALIRIM
Ben dünya insanının probleminin bu kadar hızlı etkileşip ortaklaşalığının arttığı bir dönemde herhangi bir köşesini kalıcı bir ikamet yeri olarak görmüyorum artık. Gördüğünüz gibi dünya ufak..bugün burada..yarın orada..
Avrupa’da, ülkeden uzakta müzik yapmak nasıl bir duygu? Sanatsal üretim açısından değişen ve değişmeyen neler var?
..Bağlantılı bir soru..Görüş açınızı ve değerlerinizi kaybetmemişseniz ve de tecrübeniz varsa bulduğunuz her imkanı değerlendirmesini bilirsiniz..Bunlara sahip olduğumu düşünüyorum. Ben her zaman yalnızdım..Bunu hayatında avantaja çeviren az sayıda müzisyenden biriyimdir herhalde..(şarkımda bile “Yalnızlık yarasın adama “ demişimdir.)
Kendini tam ifade etmenin özgürlüğü..Bunu sonuna kadar kullandım her zaman..Ama bu negatif bir tutum değildir..insanlara kendimce “iyi” yi..”güzel”i önermek ruhuyla yazarım şarkımı..Gerçeğe sadık kalırım..çünkü o zaten yaşanıyor ve biliniyor..Asıl derdim onun içinden çıkıp gidileceğine inandığım istikamet..Tabi bu çok ihtimaller içerir..Bense kendi inandığımı yansıtırım..illa doğrudur da demem.. Velhasıl öncelikle şarkı yazarıyım..Kendimi ifade ediyorum..Ve bu konuda zorlanmam. Çünkü gitar ve kadim dostum ıslığım ile eserler çıkar..Bu devam ediyor.
ARAYIŞLAR VE BAŞLANGIÇLAR TÜNELİ
Çok kötü durumları da içerse ve esas itibariyle temel değişmemiş olsa da farklı bir zamana girdik. Bunu hissettiren çok şey var ve üzerine sayısız örnek verilebilir..Örneğin genç birinin ( nerede olduğu farketmez) artık daha sığ ve tek kutuplu dünyanın şekillendirdiği kısır tercihler ile yaşıyor oluşu beni düşündürür.. Kendinden öncesini ne yazık ki miras edinemedi.
Ve “özgür” olma tanım ve yaşama şeklindeki hastalığın bile farkında değil. Dolayısıyla sanatsal üretimden çok gerçek yaşamda daha insan odaklı sosyal, kültürel veya siyasal oluşumlara ihtiyaç olduğunu ve yeni müziğin de bu yönlü gelişmelerin türküsü olmaya hazırlandığını düşünüyorum..Yani biz eskiyi tekrarlıyoruz bir nevi..Tarihsel olarak içinden olumluya evrilmek ile yükümlü büyük bir kırılma ile karşı karşıya iken..Gitar veya enstrümanın elime geliş zamanları da azalıyor doğal olarak…
İnsan halleriniz ve yeni ilişkiler, arayışlar, sizin gibi arayış içinde olanlar ile yeni ve güzel başlangıçlar… Bir tünelden geçiyor duygusu yaşatıyor..Ama gitar bir an ihtiyaca dönüyor ve o yaşanan durumu müzik ile dillendiriyorsunuz. Bu anlamda benim rolüm hiç bitmedi..Üretmeye devam..Ara ara güzel konserler de olmuyor değil.. Şarkılarımı dillendirmek de bir ihtiyaç ve az da olsa bulduğum koşullarda beni tercih ederek dinlemeye gelen güzel insanlar ile gerçekleştirdiğimizde müthiş bir keyifli bir ortam çıkıyor açığa..
Ekibiniz, birlikte çalıştığınız müzisyenler var mı? Kimler?
Tabi ki iyi bir ekibim var. Başta oğlum Sinan ile yeni doğmuş bir şarkımın hemen yanında baş başayız..Onu birlikte büyütüyoruz..Yıllarca aldığı gitar eğitimi ile albümlerimde harika icraları vardır.. akustik, klasik ve bass gitar..trompet ve piyano, keyboard ile albüm düzenleme ve kayıtlarda profesyonel yeterlilikte her zaman yanımdadır ve onu çok seviyorum.. Sahnede Codarts Rotterdam’ın nitelikli müzisyenleri ile daralıp genişleyen bir ekibim de var..Adnan Dura ( Saxsophones), Murat Ali Cengiz (Piano), George Panaite (acustic drum), Sinan Şeşen (electric bass) gibi enstrümanının zirvesinde müzisyen kardeşlerim ile harika konserlerimiz oluyor, olacak..
Sanatçılar ve sanat Türkiye’de tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar çok tartışılıyor. Sanat camiası bölünmüş, kutuplaşmış durumda. ‘Saray’ın sanatçıları’ deyimi de gündemdeki retoriğin bir parçası haline geldi. Siz bu süreci yakından izliyor musunuz? Düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
İster istemez görüyorum..Ayrıca yakından izlememe de gerek yok..Sömürülü toplum düzenlerinin yarattığı ayrışmadan farklı bir yanı yok temelde. Bugün ülkede aldığı biçim de böyle .. Halkının içinden müzik yaparak çıkmış ve sanatını ona adayarak gerçekleştirmiş biri olarak yaşadığı toprakların insanına, onca dert ve sorununa uzak yaşamış; paraya tapan, son derece sığ ve sanatçı olarak görmediğim bir taraf üzerine konuşmayı yersiz buluyorum.
Son dönemde bu kez sanatçı Alpay iktidar medyası ve yandaşları tarafından hedef gösterildi. Alpay, ‘Deniz Gezmiş’i ve Berkin Elvan’ı anmak , onlara şarkı armağan etmek terörist ise ben teröristim’ dediği için günlerce linç edildi. Bir sanatçı olarak Alpay’ın başına gelenlere ilişkin görüşleriniz olmalı..
Alpay şarkılarını çocukluğumuzdan beri dinlediğimiz, nitelikli müziği ile tarihimizde özel yer tutmuş müzisyen bir büyüğümüzdür..Kendi içtenliğini diline getirmiş. Bizler sanatçılar olarak demokratik kitle örgüt ve temsilcileri, yazar ve siyasetçiler ile yıllarca Berkin Elvan’ı vurulduğu yerde andık, şarkılar türküler söyledik…Hala katili yargılanmıyor..Bırakın sanatçı olmayı bir baba ve öncelikle insan olarak ekmek almaya giderken vurulan bir çocuğun katilini sormak nasıl suç olabilir?.. Daha ne diyeyim?
Türkiye’de son dönemlerde Kürtçeye ve Kürt müziğine yönelik baskılar da giderek artıyor. Bu konuda düşünceleriniz öğrenmek istiyoruz.
Bu baskı bildim bileli var ve devam ediyor.. Tabi ki bir dönem görece bir özgürlük vardı..’90’lı yılların sonu..MKM zamanlarından hatırlıyorum bu kurumlarda Kürtçe Konserler, tiyatro ve sinema izlerdik. Milyonlarca kürt kardeşimizin ana dili olarak konuştuğu bir dilin üzerindeki baskı; sosyal, ve siyasal temellidir biliyoruz.
HER ŞEY GÜZEL OLSUN
Ama bu baskının nedenlerini, son süreçte yükselmesini, demokrasi ve insan hak ve özgürlükleri konularındaki artan baskı sürecinden çok ayrı da göremiyorum..
Haftaya İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimleri var. Konu aylardır gündemde, sizin seçime ilişkin görüşleriniz neler?
Benim de siyasi düşüncelerim var elbette. Buradan bir müzisyen olarak konuşurken siyaset adına birşeyler işaret etmek istemem. Ben de “Her şey Güzel Olsun” istiyorum. İsteyene de saygım var. ..Ama her şey kendi ağırlığında önemli olmalı. Bir sorunu başka sorunun çözüm zeminine havale etmek..dahası bunu sadece laf ile yapmak ?..bana gerçekçi ve çözüm için doğru gelmez . Bir seçim kazanılmış. Keyfi olarak iptal edilmiş. Kazanılması için ikinci bir şans deneniyor. Umarım başarı tekrarlanır. Ve yine umarım iptal edilmez.. Bunun garantisi yok çünkü…
Müzikseverler sizin çalışmalarınıza nasıl ulaşabiliyor? Albümü nasıl edinebilirler? Ayrıca internetten ve sosyal medyadan ulaşım mümkün mü?
Çalışmalarımı, albüm ve konserlerimi..adıma açılmış Resmi Facebook, İnstagram ve twitter hesaplarımdan takip etmek mümkün ;
https://www.facebook.com/EfkanSesen/ https://twitter.com/EfkanSesenWeb https://www.instagram.com/efkansesen/?hl=tr http://efkansesen.com/
”Best Of” albümüme de şu linkten ulaşabilirler ;
Best Of https://orcd.co/efkansesenbestof
“SESEN MUZİEK PRODUCTİE” adlı firmam altında katalog olarak 9 albümüm “The Orchard” adlı dijital dağıtımcı ile Türkiye dahil dünya genelinde 300’e yakın platformda dinlenmekte ve satılmakta..
Ayrıca firmamın resmi youtube kanalı da bu eserlerin videolarının yüklü olduğu ve sevenlerimin abone olabildiği bir platform ( Şeşen Muziek- Youtube );
https://www.youtube.com/channel/UCrrfwSQapoTAzt3hZ3R_UkQ?view_as=subscriber
Best Of https://orcd.co/efkansesenbestof
Golgeler Sehri – https://orcd.co/golgelersehri
Pek De Taninmayan Karadeniz – https://orcd.co/karadeniz
Yuregine – https://orcd.co/yuregine
Renkler ve Isliklar – https://orcd.co/renklerveisliklar
Renkler ve Isliklar 2 – https://orcd.co/renklerveisliklar2
Soluk Soluga 25 Yil – https://orcd.co/soluksoluga25yil
Dokuz Alti Yollarinda – https://orcd.co/dokuzaltiyollarinda
Vazgectim – https://orcd.co/vazgectim
Cocuksu Sarkilar – https://orcd.co/cocuksusarkilar
/Nupel/