Temel Demirer: Göç(menlik Trajedisi

Yazarlar

“Dünya bir zamanlar

uçsuz-bucaksız-sınırsızdı,

gerekli tek pasaport ayaklardı.”[1]

 

“Küresel ve sınırsız köy olmak” söylencelerinden mülhem yerkürede, Birleşmiş Milletler’e (BM) göre, 2019’da göçmen sayısının 272 milyona ulaştığı[2] bir “kavimler göçü” yaşıyor. İnsan(lık)ın “homo economicus”, “homo philosophicus”, “homo faber” vb’i tanımlamalarına bir de “homo fugitivus/ kaçan insan”ı da ekletircesine!

Sınır kapılarında çocukların “Bizi öldürme, insanız” ve “Bize yardım edin” pankartları taşıdığı;[3] “umuda yolculuk”un “ölüme yolculuk”a dönüştü(rüldü)ğü; hasılı mülteciliğin insan(lık) dramına eşitlendiği;[4] yani sığınmacıların sığamadığı bir dünyadaki vahşettir bugün!

Oysa hiç kimse keyiften toprağını terk etmez! Olsa olsa güvende olmadığı, hayatından, geleceğinden endişe duyduğu için yollara düşer. Yani savaş koşulları, yoksulluk ve insanlık dışı koşullardan ötürü kaçar. Doğal ya da doğal olmayan nedenlerden dolayı, insanlar bir yerden başka bir yere göçer. Adaletsizlikler dünyasında[5] daha güvenli bir yaşam için doğdukları yeri terk etmek zorunda kalırlar.

İnsan(lar)ın yaşadığı coğrafyadan, topraklardan kopması, genelde başlıca iki nedenle ortaya çıkmıştır. İlki, yaşamakta oldukları yerde, iktisadi-sosyal koşulların yaşanabilir olmaktan çıkması. İkincisi de, zor/ şiddet unsuruyla ilintili, yani baskı aracıyla yer-yurtlarını terke mecbur bırakılmalardır.

Yaşamı altüst olan, varını yoğunu geride bırakanlar, göç yollarında ve sığındıkları yerlerde her türden zorluklarla ve kötü muamelelere maruz bırakılırlarken; sınır(lar), göç(ler), mülteci, göçmen, “umut(suzluk) yolculuğu” vb. kavramlar insan(lık) tarihinde savaşların, felaketlerin yol açtığı yıkımlardan korumak isteyenlerin, yaşama tutunma çabasından başka anlam taşımaz.

Geçerken belirtmemek olamaz: “Göçler savaş sebepli arttı olarak gözükse de sosyal ve ekonomik sebepleri görünen sebepten ayırmak güç. Bu nedenle son aşama göç etme kararı olarak ele aldığımızda, nedenlerinin çok çeşitli ve iç içe geçmiş olduğunu düşünüyorum. Pek çok kez üzerine yazılan eşitsizlik de en başlıca sebep olarak ortaya çıkıyor. Çünkü savaştan kaynaklı bile olsa insanların göç ettiği ülkeleri yine bu eşitsizlikler belirliyor.”[6]

Özetle göçmen/ mülteci ve sığınmacıların gündelik hayatları eşitsizliğin her hâlini net biçimde ortaya koyuyorken; yerkürenin dört bir yanında göçmenler hayatta kalma mücadelesi veriyor. 

Örneğin peş peşe göçmen trajedileri yaşanırken BM ‘Uluslararası Göç Örgütü’nden (IOM) Safa Msehli, Afrika’dan Avrupa’ya geçmeye çalışan göçmenlerin üç lastik botunun batmasıyla Akdeniz’de 172 kişinin hayatını kaybettiğini[7] bildiriyor; Bangladeş’te göçmen kampında çıkan yangında 15 kişi hayatını kaybetti, 400 göçmenden ise haber alınamıyor. Bu arada, ABD ve Meksika sınırında bekleyen sığınmacıların sayısı hızla artmaya devam ediyor.[8]

Bu kadar de değil! 272 milyon göçmen emekçinin 25-30 milyonunun yaşadığı Avrupa’da ırkçılık, ayrımcılık, nefret söylemi, İslâm karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı giderek daha da yoğunlaşıyor.

 

  1. I) İNSAN(LIK) NEDEN GÖÇER? 

 

Göçmenlik, mültecilik binlerce yıldır en dramatik insan(lık) hâllerindendir.

İnsanlar binlerce yıldır göçüyor. Bu göç ekonomik koşulların itici ve çekici etkisiyle olduğu kadar siyasal nedenlere dayalı olarak da yaşanıyor. Göçmenlik daha şemsiye bir kavram iken, mültecilik siyasal baskı, savaş, soykırım gibi nedenlerle ülkesini terk etmek zorunda kalanları ifade eder.[9]

Aslında hepimiz göçmeniz, hepimiz mülteciyiz. En yerleşik olanımızda bile biraz göçmenlik var. Çünkü on binlerce yıl önce Afrika’da ortaya çıkan Homo sapiens durmaksızın göçtü, göçmeyi sürdürüyor da!

Örneğin “kavimler kapısı” olarak anılan Anadolu tarih boyunca göç aldı, göç verdi. Yakın tarihte istilalar, savaşlar, sürgünler, tehcirlerle milyonlar mülteci oldu; göçtü; göç yollarında öl(dürül)dü.

Binlerce insan 1960’lardan 70’lere Batı’ya göçtü. “Almanya acı vatan” oldu. “El kapıları”nda en alttakiler, horlananlar, itilenler, kakılanlardı onlar… 

Ayrıca yerkürede sömürgeci göçler yaşandı. Amerika kıtasında, Avustralya’da! Göçmenler gittikleri yerlerin “efendisi” oldu. Yerlileri katledip, köleleştirdiler! Göçle sömürgecilik de yaygınlaştı. Coğrafyaların etnik, kültürel yapısını değiştirdiler. 

Özetle göçmen-mülteci hareketliliği ekolojik, ekonomik ve politik soru(n)larla birlikte ele alınmaz ise, anlaşılamaz.

IOM’un 2018 raporuna göre, “ekonomik refah arayışı, savaş, şiddet ve çatışmalar, çevresel etkenler ve eşitsizlikler” göçü tetikleyen faktörlerin başında geliyor. Ancak bu nedenler madalyonun bir yüzüdür. Madalyonun diğer tarafına bakıldığında çok daha farklı gerçekler söz konusu.

Adam Hanieh’ye göre göçü, sermaye birikiminin doğası, emperyalist savaş, ekonomik-toplumsal krizler ve neo-liberal yeniden yapılanma gibi hiyerarşiler üretmektedir.[10]

Göçmen emeğinin sınıf politikalarından bağımsız ele alınmaması gerektiğini ifade eden Adam Hanieh’ye göre sınıf, devletlerarası dolaşımda bulunan sermayenin yeniden üretimi ile artı değer arasındaki belirli bir ilişkiyi betimleyen basitçe soyut bir kategori değildir. Sınıf, somut bir düzeyde coğrafi uzamları insan akışlarıyla birbirine bağlar. “Bu bakımdan göçler, bir sınıf formasyonu süreci olarak kapitalist devletlerin işgücünü ve nüfusu bir bütün olarak yaratma, hareketlendirme, donatma ve yeniden örgütlemenin bir gücü olarak görülebilir.”

BM Mülteciler Yüksel Komiserliği raporlarına göre dünyada zorla yerlerinden edilmiş 71 milyona yakın insan var. Bunların 41 milyonu ülke içinde zorla göç ettirilenlerden oluşurken, 26 milyonu mülteci konumunda. Mültecilerin yüzde 57’si üç ülkeden geliyor. 6.7 milyonu Suriyeli mültecilerden oluşuyor. Türkiye’de ise 3.7 milyonu aşkın mülteci var. 

Bu mülteciler şimdi bir insanlık dramı ile yüz yüze, ekonomik ve siyasal pazarlıkların konusu. Oysa mültecilik hiçbir pazarlığın konusu olamayacak kadar acil bir insani sorun. Hiçbir siyasal ve ekonomik pazarlık açlıkla ve soğukla yüz yüze bırakılan o bebelerin dramını örtemez.[11]

“… ‘Sığınmacı’ demiyorum, ‘Mülteci’ ya da bozuk Türkçe ile ‘İlticacı’ hiç demiyorum, çünkü değiller: Bize sığınan Kürtler, Suriyeliler, Afganlar, Pakistanlılar, ‘Geçici Koruma Statüsü’ altında bulunan, ülkelerinden kaçmış olan Ortadoğululardır… Geçici Koruma: Kitlesel akım durumlarında, uluslararası korumaya ihtiyaç duyduğu kabul edilen insanlara sığınma sağlamak için, en azından başlangıçta, bireysel mülteci statüsünü vermeksizin başvurulan bir araçtır. Geçici koruma altında olan Suriyelilerin tabi olduğu Kanun ve Yönetmelik maddeleri hiçbir koşul altında Türk vatandaşlarına sağlanan hak ve imkânlardan fazla olacak şekilde yorumlanamaz,”[12] tarzındaki şoven yaygaraları bile![13]

BM tanımına göre, mülteci ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönmeyen veya dönmek istemeyen kişiye denir. Sığınmacı ise mülteci olduğu iddiasıyla ülkesini terk eden ama mültecilik statüsü başvurusu sonuçlanmamış kişiye deniyor.

Elbette BM’nin yukarıdaki tanımına iklim, ekonomik şartların zorlaşması gibi sebeplerin de ilave edilmesi gerekiyor, zira insanların yaşam güvenliği sadece bombalardan, kırbaçlanmaktan kaçmakla sınırlandırılmamalı. Dünya üzerindeki insanların çoğunluğunun artık doğdukları yerlerde yaşamadığı gerçeği, bizlere aslında hepimizin bir şekilde mülteci olduğumuzu, en azından başka başka coğrafyalara sığınmaya çalıştığımızı aleni bir şekilde anlatmaya yetiyor.

Daha önceleri de farklı sayılarla yaşanan, savaştan kaçan insan hareketliliği, özellikle Suriye’deki paylaşım savaşı başladıktan sonra sayıları milyonlarca insan can ve gelecek korkusu ile ülkelerinden kaçtı/ kaçıyor. Suriyeli insanlara çoğunlukla baskı ve şiddetten kaçan Afganistan, Pakistan ve İranlı insanların ağırlığını oluşturduğu gruplar da ilave olmaya başladı. 

Bilindiği üzere Suriyeli mülteciler için (her ne kadar Türkiye mültecilik hakkı tanımasa da bu insanların mülteci olduğu gerçeğini değiştirmez) farklı kanunlar çıkarılıp geçici ve belirsiz bir tanım olan geçici korunma statüsü verildi. Bu statü sayesinde aslında evrensel haklar olan sağlık, eğitim gibi hizmetlere nispeten de olsa erişim sağlayabiliyorlar veya her fırsatta ırkçılık yapmaktan geri durmayan kamuoyu öyle sanıyor.[14]

 

  1. II) YERKÜREDE GÖÇ

 

Göçmen hareketliliği seviyesi, gerçekliğin niteliği hakkında herkese çarpıcı bilgiler verirken; bu durum 1950’de kurulan BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) sürekli büyüyen bir örgüt olmasına yol açtı. O kadar ki 7.7 milyon dolar bütçesi ile 32.9 milyon kişiyle ilgilenen bir kuruma dönüştü.

UNHCR’nin ‘Küresel Eğilimler: Zorla Yerinden Edilme’ raporuna göre, 2019 itibarıyla yerkürede göç etmeye zorlanan 79.5 milyon insan vardı. Bunlardan 30-35 milyonunun 18 yaş altında olduğu tahmin edilmekteyken; 16.2 milyon kişisi iltica başvurusu talebinde bulunabilmişti. Bunların da 400 bininin yanında bir ebeveyni ya da koruyanı olmayan çocuklardan oluştuğu ifade edilmekte.

Oysa 2010’da yaşam alanlarından göçe zorlanan kişi sayısı 40 milyon idi. Yani on yılda zorla göç etmek durumunda olan kişi sayısı 2.5 misli artış göstermiş durumdayken;[15] 2020’de en az 2 bin 707 mülteci, daha iyi bir yaşam umuduyla çıktıları yolculuklarda hayatlarını kaybettiler. Bu can kayıplarının 946’sı en ölümcül mülteci rotası olan Akdeniz’de kaydedildi.[16]

Evet sürecin en çarpıcı verisi binlerce göçmenin, göç yollarında hayatlarını kaybetmesidir. UNHCR’nin verilerine göre, sadece Akdeniz’den Yunanistan’a geçmeye çalışırken 2014’de 3 bin 166 kişi, 2015’de 3 bin 794 kişi, 2016’da 4 bin 329 kişi, 2017’de 3 bin 3 kişi, 2018’de 2 bin 117 kişi, 2019’da bin 336 kişi hayatını kaybetti.[17]

Tüm risklere rağmen[18] Avrupa Birliği (AB) sınır koruma ajansı ‘Frontex’, Doğu Akdeniz’den Avrupa’ya giren göçmenlerin 2019’da, 2018’e göre yüzde 46 oranında arttığını açıklarken; Akdeniz’in doğusundan göçenlerin 2019’da 82 bin 564 kişi olduğu aktarıldı.[19]

Şimdi burada durup; ‘Özgür Brüksel Üniversitesi/ Vrije Universiteit Brussel’den Mine Yıldız’ın saptamalarına göz atmak gerekiyor:

“… ‘Avrupa İltica Destek Ofisi’nin (EASO), AB’deki sığınmacıların durumuna ilişkin 2020 raporuna göre, AB’ye 2018’e göre yüzde 11’lik artışla 2019’da 612 bin 700 kişi uluslararası koruma başvurusu yaptı. Ocak 2019 itibariyle, AB üyesi olmayan ülke yurttaşlarının sayısı 21.8 milyon (AB nüfusunun yüzde 4.9’ü, Ocak 2019’da 27 AB ülkesinin toplam nüfusu yaklaşık 447 milyon). Sığınma başvurusunda bulunan kişilerin geldikleri ilk beş ülke sırasıyla Suriye, Afganistan ve Venezüella, Kolombiya ve Irak. 2019 sonu itibariyle dünya genelinde 26 milyon mülteci, 45.7 milyon kendi ülkesi içinde yerinden edilmiş kişi var.

Dünya genelindeki tüm mültecilerin yüzde 10’u AB’de yaşıyor. 2019 sonu itibariyle AB üyesi olmayan ülkelerden olup, AB ülkelerinde yaşayan toplam nüfus 20.9 milyon. Bu sayı, AB nüfusunun yaklaşık yüzde 4.7’sine tekabül ediyor. AB, her yıl ortalama 370 bin uluslararası koruma başvurusunu reddediyor. Ancak bu kişilerin yalnızca üçte biri kendi ülkelerine geri dönmüş durumda.

AB ülkeleri 2019 sonu itibariyle 2.6 milyon mülteciye ev sahipliği yapıyor. Bu oran, AB nüfusunda mültecilerin oranı sadece yüzde 0.6’dır.

Avrupa’da konaklama, yemek, restoran vs. hizmetlerinde istihdam edilen göçmenlerin oranı yüzde 13.2 iken, bu sektörde istihdam edilen AB vatandaşlarının oranı yüzde 4.4. Ev temizliği gibi işlerde çalışan göçmen kökenlilerin oranı yüzde 7.5, AB vatandaşlarında bu oran yalnızca yüzde 0.8’dir.

Bu arada bu verilerin kayıtlı çalışanları kapsadığını hatırlatalım. Avrupa ülkelerinde büyük oranda kayıt dışı çalışan mülteci-sığınmacı-göçmen nüfus var. AB ‘göçmen istemiyoruz’ diyor ancak kimi yerlerde göçmenlerin hem çok daha ucuza, hem de kayıt dışı çalıştırılmasına göz yummaya devam ediyor.

Avrupa’da ırkçı ve yabancı düşmanı sağ siyasetteki ivmenin artışının etkisiyle, toplam nüfusun yalnızca yüzde 0.6’sını oluşturan mülteci ve sığınmacılar AB ye fazla gelmiş olmalı ki, AB kocaman bir duvar örüyor.”[20]

 

III) “DUVAR(LAR)IN ARDINDAKİ BATI

 

İşte kara tablo!

  1. i) AB yürütme organı Avrupa Komisyonu’nun 23 Eylül 2020’de açıkladığı Göç Anlaşması tepki gördü. Anlaşmada, üye ülkelerin kabul etmediği göçmenleri ülkelerine geri gönderme olanağı tanınması “insan hakkı” ihlâli olarak nitelendirildi. AI, “Göç Anlaşması yeni bir başlangıç değil yanlış bir başlangıç” tepkisi verdi…[21]
  2. ii) Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer, Avrupa’ya sığınmacı göçünün son zamanlarda yine artmaya başladığını belirterek, göçün yeniden endişe verici boyutlara ulaşmaması için önlem alınmasını istedi…[22]

iii) BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, AB’nin dış sınırlarında göçmen botlarının geri itildiği olayların soruşturulmasını isteyip, “AB’nin tüm dış sınırları boyunca meydana gelen geri itmeleri durdurmalıyız,” dedi…[23]

  1. iv) Çeşme açıklarında Yunanistan askerleri tarafından durdurulan yedi göçmen denize atılarak ölüme terk edildi…[24]
  2. v) Akdeniz’de göçmenler güvensiz yolculuklarında hayatını kaybederken ülkeler bu trajediye seyirci kalıyor. Libya açıklarında 11 Kasım 2020’de bir botun batması sonucu biri bebek altı göçmen hayatını kaybetti. IOM verilerine göre 2020’de Afrika’dan Kanarya Adaları’na gitmeye çalışan göçmenlerden 414’ü yolculuk sırasında teknelerin batması sonucu yaşamını yitirdi. Açıklanan oranlara göre, Afrika’dan Kanarya Adaları’na 2020’nin Ocak-Kasım döneminde 11 bin 409 göçmen gitti, bu 2019’un aynı dönemine oranla yüzde 665 arttı…[25]
  3. vi) İsveç Kızılhaç’ı “refakatsiz sığınmacı çocuklar” olarak sınıflandırılan grubun seks, suç ya da zorla çalıştırma gibi amaçlarla sömürüldüğünü ortaya koydu. Bu konuda 103 kişiyle görüşülürken, neredeyse her beş kişiden biri araştırmaya katıldığı gece dahil olmak üzere dışarıda yattığını belirtti. Araştırmayı yapan gönüllülerden biri, “Genç insanlar daha yaşlı kadın ve erkeklerle cinsel ilişkide bulunmak zorunda kalıyor,” dedi…[26]

vii) ABD’nin New Jersey eyaletinde gözaltı merkezinde kötü şartlarda tutulan bazı göçmenler açlık greviyle seslerini duyurmaya çalışıyor. Görevliler eylem yapanlara su vermiyor, temizlik malzemelerine el koyuyor…[27]

viii) Almanya’da sığınmacılara yönelik saldırılar yüksek seviyede seyrediyor.[28] 2020’de sığınmacılara yönelik 1606 saldırı yapıldı ve sığınmacı yurtlarına 84, sığınmacılara yardım eden kuruluşlarla gönüllülere ise 67 saldırı gerçekleşti…[29]

  1. ix) Brüksel’de 9 Ocak 2021’de sokağa çıkma yasağına uymadığı için gözaltına alınan 23 yaşındaki Güney Afrikalı göçmen İbrahima Barrie’nin karakolda öldürüldü…[30]
  2. x) İsveç Kızılhaç’ı tek başlarına sığınma talebinde bulunan çocuklardan 11 bin 800’ünün kalacak yerlerinin olmadığını açıkladı…[31]
  3. xi) Yoksulluk ve açlık nedeniyle 2018 yazında ABD’ye göç etmeye çalışan 95 bin Orta Amerikalı ABD sınırında gaz bombalarıyla karşılanmıştı…[32]

xii) Joe Biden iptal ettiği kararnameyle ABD’deki göçmenlerin 100 gün boyunca sınır dışı edilmesinin önüne geçerken Honduras’tan yola çıkan göçmenlerin ise ABD’ye varmasını engelliyor. ABD, Meksika ve Guatemala, şiddetten kaçan binlerce Honduras’lıyı ülkelerine geri göndermek için ortak hareket etmeye hazırlanıyor…[33]

xiii) ‘Fas İnsan Hakları Derneği, İspanya yönetiminden Melilla kentindeki göçmenleri “zorla ve toplu şekilde” sınır dışı etmeye son vermesini istedi…[34]

xiv) İspanya’nın özerk bölgesi Ceuta’da, Fas’tan binlerce kişi tehlikeli yolları kullanarak hayatları pahasına geçiş yaparken; aralarında çocukların da bulunduğu binlerce göçmenden biri boğularak hayatını kaybetti…[35]

  1. xv) ‘Uluslararası Af Örgütü/ (Amnesty International’ (AI), İsviçre’deki iltica merkezlerinde işkenceye varan düzeyde insan hakları ihlâlleri yaşandığını duyurdu. Çoğunlukla Kuzey Afrika’dan gelen mültecilerin tutulduğu merkezlerde yaşanan hak ihlâlleri raporuna göre, mülteci merkezlerinde fiziki saldırı, cezalandırma ve ırkçılık yapılıyor…[36]

xvi) Yunanistan’daki sağcı hükümet mültecilere karşı acımasız.[37] Sınır kapısına yığılan insanlar yaşlı, çocuk, engelli demeden gaza boğuluyor, üzerlerine ses bombaları atılıyor. Mültecilere açılan savaşın adı “push back”. Türkçesi “geri itmek”. Yunanistan daha önce Meriç nehri üzerinde sayısız işkence olayı ile gündem oldu…[38]

xvii) Mülteciler için “kapalı mülteci kampları”nın inşa edilmeye çalışıldığı Yunanistan’ın Midilli (Lesvos) ve Sakız (Xios) Adaları’nda, ada halkı ve polis arasında çatışmalar yaşandı. Mülteci konusu insani bir çözüm açısından içinden çıkılmaz bir durum sergilerken, Yunanistan hükümeti adalara özel polis kuvvetleri gönderdi…[39]

xviii) “Samos’taki kampın kapasitesi 650 kişi olmasına rağmen 7 bine yakın mülteciyi barındırıyor. Yunanistan’daki dernekler, hukukçular ve birçok uluslararası örgüt de Midilli Adası’ndaki Moria kampında yaşananların bir insanlık suçu olduğunu söylüyor. Kamp 3 bin 600 kişi kapasiteye sahip ve Yunanistan’ın kendi verileri orada 20 bin kişinin barındığını söylüyor”…[40]

xix) Göç Bakanı Notis Mitarakis; “Türkiye üçüncü bir güvenli ülkedir. Yasadışı göç ve kaçakçıların suç faaliyetleriyle mücadelede önemli bir adım olarak: Somali, Pakistan, Afganistan, Suriye ve Bangladeş’ten Türkiye üzerinden geçiş yapmışlarsa (ki ispatsız hepsi böyle kabul edilecek), iltica başvurusu alınmayacak” yönlü bir açıklama yaptı…[41]

  1. xx) Yunanistan adalarındaki mülteci kamplarında kalan çocukların çoğunun intihara meyilli olduğu belirlendi. Almanya’dan yardım örgütü SOS, kapasitenin çok üstünde mültecinin kaldığı kamplardaki çocukların durumuna dikkat çekerek çocuk ve genç mültecilerin psikolojik rahatsızlıklarının ‘dramatik bir hâl’ aldığını açıkladı.

SOS’un Yunanistan sorumlusu Yorgo Protopapas, “Panik atak yaşıyorlar ve kâbus görüyorlar. Çoğu depresyonda ve bazıları intihar teşebbüsünde bulunuyor,” dedi. Sadece 2020’nin Ocak’ında adalara 3 bin 500 yeni mültecinin geldiğini belirten Protopapas, kampların tıka basa dolu olduğunu söyledi. Adalarda en kötü koşulların Midilli Adası’ndaki Moria mülteci kampında olduğu ifade edildi. Yaklaşık 3 bin kişilik kapasiteye sahip kampta 20 bin kişinin hijyenden uzak koşullarda yaşadıkları belirtilirken çocukların intihara meyilli olduğu ve ağır depresyon geçirdiği ifade edildi. Ayrıca kamplardaki çocukların yüzde 60’ının 12 yaşından küçük olduğu öğrenildi.

“Bu çocuklar için 24 saat tehlikede yaşamak anlamına geliyor. Özellikle de ebeyevnleri olmadan kamplara ulaşan çocuk ve gençler şiddete ve istismara karşı koyamıyor” diyen Protopapas, çocukların kaçış yolculuğu sonrası yeniden travmaya girdiklerini ve psikolojik destek alamadıklarını söyledi.

İsveç’te sığınmacı çocuk ve gençlerin yemek, barınma içeren temel haklar karşılığında suça bulaşma, ucuz iş gücü, para karşılığı seks gibi birçok insanlık dışı koşullara maruz kaldığı ve sömürüldüğü ortaya çıkmıştı. İsveç Kızılhaç’ı “refakatsiz sığınmacı çocuklar”ın kölelik koşulları altında olduğunu ifade etmişti.

ABD’de de göçmen çocukların benzer sorunları yaşadığı açıklanmıştı. ‘Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği’ (ACLU) raporuna göre, 1556 göçmen çocuğun, ABD’ye yasa dışı girmeye çalışırken Meksika sınırda yakalanan ebeveynlerinden koparıldığı, 2017’den bu yana ailelerinden ayrı düşen çocuk sayısının 5 bin 400’ü aştığı ifade edilmişti.

ABD-Meksika sınırındaki göçmenlere dönük gözaltı merkezlerinde sayısız çocuğun yetersiz beslenme, kötü koşullar ve hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirdiği açıklanmıştı…[42]

 

  1. IV) GÖÇ(MENLİK) DE TÜR(KİYE) HÂLİ

 

Coğrafyamız sadece göç almıyor; göç de veriyor![43]

‘Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı Mart 2021 istatistiklerine göre, Türkiye’deki Suriyeli sayısı 3 milyon 645 bin. Bunun yüzde 1.7 milyonu (yüzde 47) 0-18 yaş grubunda. 

Bunlar resmi rakamlar! Gerçeğin 6 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor.[44]

Göçmenlerin büyük çoğunluğunu 2011’de başlayan iç savaştan kaçan Suriyeliler oluşturuyor. Göç edenler, Türkiye’nin Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi çekince nedeniyle, mülteci statüsünde değil. Devlet, onlar için “Geçici Koruma Altındaki Suriyeliler” gibi uzun bir tanımlama belirlemiş! 

Adında “geçici” var. Lakin 3 milyon 600 bin insanın dönecek bir evi, bir yurdu yok artık. Yaklaşık 500 bin çocuğun da bu topraklarda doğduğunu göz önüne alırsanız, geçicilik ironik bir tanım olarak duruyor karşımızda. 

‘İnsani Gelişme Vakfı’nın 2019’daki araştırmasındaki verilere göre sıralarsak…

▪ Ortalama yaş 21. Ortalama 6.2 kişilik hanelerde yaşamaktalar. Kişi başına gelirleri 252 TL gibi bir rakamla aşırı yoksulluk sınırının altında. 

▪ Türkiye’deki en büyük memnuniyetleri güvenlikli (ölüm tehlikesi olmayan) bir ortamda yaşıyor olmaları (yüzde 84). 

▪ Genellikle yerli işgücünün tercih etmediği alanlarda 1 milyona yakın Suriyeli kayıt dışı koşullarda çalıştırılmakta. Pandemi koşullarında büyük bölümü güvencesiz bir şekilde işsiz kaldı. 

▪ 15 binden fazla şirkette 44 bin Suriyeliyi istihdam ediyorlar. 

▪ Yüzde 80’i ülkesine geri dönmeyi düşünmüyor.

Suriyeliler artık Türkiye’nin bir gerçeği. Ancak büyük bir gerilim hattı oluşturuyor. Sadece Suriyeliler değil, yoksulluğun en derininden daha derinini yaşayan, kent çeperlerinde gettolaşan, kendi kimliklerine göre mahalleler kuran göçmenler Türkiye’nin en can alıcı sorunlarının başında.[45]

‘Türkiye Sosyal Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Vakfı’nın (TÜSES) ‘İstanbul’daki Suriyeli Sığınmacılara Yönelik Algı ve Tutumlar: Partizanlık, Yabancı Karşıtlığı, Tehdit Algıları ve Sosyal Temas Araştırması’nın[46] sonuçları, bilinen bir gerçeği bir kez daha hatırlattı. 

Her konuda kutuplaşmış olan Türkiye toplumunun ezici çoğunluğu, Suriyeli sığınmacı karşıtlığı konusunda birleşmektedir. İstanbullular Suriyelileri hem maddi hem de manevi açıdan tehdit olarak algılamaktadırlar, hatta bunun çok ötesine geçen olumsuz sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Araştırma verilerinde Suriyeli sığınmacılara cinsel obje olarak yaklaşma oranlarının yüksekliği, bunlardan en tipik olanı olsa gerek.

İktidar ve muhalefet partilerinin mensuplarının sorunu ele alışlarını belirleyen ve yönlendirenin, kutuplaşmış Türkiye’de, taraftarı oldukları partinin yaklaşımı olması, iktidardan daha çok muhalefet için bir açmaz. Sorunu çözmeye aday partilerin mensuplarının sorunu üreten iktidar partisine benzer düşünmesi veya konuyu insan hakları bağlamında ele almaktan uzak olmaları iki şeye işaret eder. İlki muhalefetin hak, adalet ve evrensel hukuk konularında iktidardan niteliksel bir farkının olmadığını, varsa da bunun toplum tarafından satın alınmadığını veya algılanmadığını gösterir. İkincisi ise milliyetçiliğin, ayrımcılığın, göçmen karşıtlığının toplumda derin bir şekilde kök saldığına işaret eder.

 

IV.1) “AT PAZARLIĞI”

 

T.“C” için göçmen sorunu Batı ile bir “At Pazarlığı” konusudur!

AKP’nin gelenlere yaklaşımı, daha onları tanımlarken sorun yaratır niteliklidir. İktidar, gelenleri “misafir” olarak adlandırıyor, bunu sayıları milyonlara vardığında da söylemeye devam ediyor. Uluslararası mülteci literatüründe “misafir” diye bir kavram yoktur oysa. 

Kuşkusuz “din kardeşliği”, “kültür birliği”, “coğrafya ortaklığı” gibi nedenlerden ötürü gelenlerin “kardeş” olduğuna elbette itiraz edilemezdi. Ama siyasi olarak gelenleri “misafir” gördüğünüzde onlara tanınan mülteci haklarını tanımamış olur, uluslararası topluluktan resmi yardım talep edemezdiniz. Çünkü onlar sizin “misafiriniz”di, başkalarının değil. Sayı arttıkça bu kez Batılı devletlere mülteciler konusunda yardım edilmediğini söyleyerek yakınmalara başladı iktidar. Durum gittikçe çirkin bir hâl aldı. Batı’yla mülteciler üzerinden pazarlıklar yapıldı. Başta Almanya olmak üzere AB ülkeleri mültecilerin Türkiye’de tutulması karşılığında paralar teklif etti. Türkiye AB ülkelerinden iki ödeme şeklinde 6 milyar talep etti, aldı da. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Brüksel’de 2016’da yapılan AB-Türkiye zirvesinde “Kayseri pazarlığı yaptık” diye nitelemekten çekinmedi yaşananları.[47]

Yani “Türkiye için mülteciler sorunu, hem yeni Osmanlıcı politikanın bir ürünü hem de istismar ettiği bir sorundu”[48]

Şu an zindana kapatılan Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun da ifade ettiği üzere, “İktidarın göçmenleri şantaj aracı olarak gördüğü çok açık. İçişleri Bakanı var olmayan sayılar zikrediyor. Avrupa ve Türkiye’nin karşılıklı olarak para ve siyasi pazarlık yapıldığı görülüyor. Göçmenler olduğu için Türkiye’nin anti demokratik uygulamalarına göz yuman bir Avrupa var şuanda. Avrupa, göçmenleri elinde koz olarak bulunduran Erdoğan’ı karşısına almak istemiyor. Çünkü iki tarafın da insan hakları konusunda büyük ihlâlleri var. İnsanlık dışı bir koz olarak kullanıyorlar.”[49]

Oysa devletin gözetimi ve denetimi altında mülteciler üzerinden rüşvet pazarlığı yapılamaz/ yapılmamalıdır da!

Ancak AKP iktidarının yıllardır mülteciler için yaptığı ensar/ muhacir söylemi, istenen para gecikince, insan kaçakçılarına yönlendirilen mülteci politikasına dönüştü. İdlip’de inşa edilmesi düşünülen biriket barınaklar için Şansölye Merkel’in söz verdiği para gecikince, yıllardır mülteciler için yapılan ensar/muhacir söylemi, “25 milyon Avro vermiyorsanız alın size mülteci” politikasına dönüştü. İnsan kaçakçılarının “Reis de izin verdi, biz de yolumuza çıktık” açıklaması ile de yasadışı yapılan insan kaçakçılığı işi kişi başı 600-800 dolara resmi hizmete dönüşmüş oldu. 

Bu ve benzeri konuda ‘Halkların Köprüsü Derneği ve Göçmen Dayanışma Ağı’, mültecilerin yine siyasi nesne ve şantaj malzemesi hâline getirildiğini belirterek geçişler sırasında yaşanabilecek can kayıplarına dikkat çekerse de;[50] ülkenin dört bir yanında yaşayan göçmenler, iktidar için yalnızca siyasi bir koz. Oysa Afganlar büyük umutla geldikleri Türkiye’de güvencesizliğin kıyısında en ağır işlerde çalışıyor. 

‘Göç Araştırmaları Derneği’nin hazırladığı ‘İstanbul’un Hayaletleri: Güvencesizliğin kıyısında Afganlar’ başlıklı rapora göre, Afganlar mega kent İstanbul’da görünmez şekilde yaşıyorlar. Ağır çalışma şartlarına maruz kalıyor, legal statüden yoksun şekilde hayatlarını sürdürüyorlar. “İstanbul’un hayaletleri” çoğunlukla tekstil gibi sektörlerde güvencesiz ve düşük maaşla uzun saatler çalışıyor.[51]

Geçerken eklemeli: ‘The Expat Insider 2021’ raporuna göre Türkiye, yurtdışında çalışma kriterleri açısından sıralanan 59 ülke arasında en son sırada yer aldı. Türkiye’de en çok uzun çalışma saatlerinden şikâyetçi yabancılar Türkiye’de haftalık olarak ortalama 41.9 veya 43.2 saat çalıştırılıyor.[52]

Bu kadar da değil; daha da fazlası var!

Emperyalist zorbalığın siyasal İslâmcılarla birlikte yıkıma sürüklediği Suriye yakın tarihin en büyük insanlık trajedilerinden birine sahne olurken çatışmalar da, sığınmacı akını da devam ediyor. Ülke dışına çıkmak zorunda kalan yaklaşık yedi milyon Suriye’liden 4-5 milyonu Türkiye’de barınıyor. AKP iktidarı ilk günden itibaren hayata geçirdiği “Açık Kapı” politikası çerçevesinde ülkeye gelen ve mülteci olarak kabul edilmeyen Suriyelilere “Geçici Koruma Statüsü” vermiş durumda.

Sığınmacıların bir kısmı kamplarda yaşarken bir kısmı ülkenin dört bir tarafına dağılırken bir kesiminin de herhangi bir kaydı bulunmuyor. Her üç kategorideki sığınmacıların da kendi yaşadıkları sorunlar birbirinden farklı. Kamplarda yaşayanlar bir kesimi sadece Birleşmiş Milletler (BM) denetimine açık. Sınır hattındaki kampların bir bölümü her türlü ulusal ve uluslararası denetime kapalı.

Milyonlarca sığınmacı bin bir türlü zorlukla hayatta kalmaya çalışıyor. Barınma, beslenme, eğitim, sağlık, güvenlik vb. ihtiyaçları bakımından ciddi problemler yaşıyorlar.

Türkiye’de geçici koruma altındaki Suriyelilerin özellikle eğitime ve sağlığa ulaşımda büyük zorluklarla karşı karşıya.[53]

‘Türk-Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi Müdürü’ Prof. Dr. M. Murat Erdoğan’ın ifadesiyle, “Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısı 650 bini aştı. 770 bin Suriyeli çocuk devlet okullarında Türkçe eğitim alıyor, 1.3 milyon civarında Suriyeli çalışıyor. Yeni bir hayat kurdular ve üstelik gidebilecekleri bir ülke de görünmüyor. Yani bizler istesek de istemesek de Suriyelilerle bir arada yaşamak zorundayız”;[54] hâl böyleyken simetrik değil, asimetrik entegrasyondan malûl Suriyeli sığınmacılar[55] gerçeği kırılganlığı herkesin malumu…

Türkiye’de göçmenler üzerinden sistemli, kasıtlı ve örgütlü bir şekilde mülteci düşmanı ırkçı fikirlerle yönlendirilme çabasının başarılı olduğu açıktır. 

Örneğin “Suriyelilerle barış içinde yaşayamayız” ifadesine katılanların oranının neredeyse yüzde 80’lere ulaştığı bir dönemdeyiz. 

Bu algının yarattığı pek çok sorun var. Üstelik göçmenlerin en temel sorunu devam ediyor: Geçim kaynaklarına eşit ve adil ulaşım sorunu. Türkiye’de göçmenlerin çok büyük bir bölümü ya hiçbir geçim kaynağına sahip değil ya da asgari ücretin altında, güvencesiz ve geçici işlerde çalışıyor. 

En az gelir getiren, en tehlikeli, en istenmeyen işlerde. Mevsimlik, dönemlik işlerde. Günlük 10 lira, haftalık 100 lira gibi yevmiyelere çalışılan işlerde. 

Kırılgan gruplar, dezavantajlı gruplar, ayrımcılığa uğrayan kesimler, ne şekilde adlandırırsanız adlandırın göçmen olmasından dolayı yaşam koşulları zorlaşan insanların hayatında kimliklerinden dolayı eklenen başka zorluklar da var. Örneğin yaşlılık, kadın olmak, cinsel yönelim ve kimlikler, çocuk olmak… 

Türkiye’de geçici koruma altında bulunan yaklaşık 3.5 milyon kayıtlı Suriyeli göçmenin neredeyse yarısı, 1 milyon 670 bin’i 18 yaşın altında. Bu rakamın büyüklüğünü anlamak kolay olmayabilir. 

Şöyle düşünebilirsiniz, Avrupa Birliği üyesi ve NATO müttefiki Estonya Cumhuriyeti’nin toplam nüfusu Türkiye’deki Suriyeli göçmen çocuk sayısından çok daha az.

Covid-19 öncesi Suriyeli çocukların neredeyse yüzde 60’ı akran zorbalığına ve/veya öğretmenleri tarafından zorbalığa uğradıklarını söylüyorlardı. 

Mülteci çocuklarla yapılan ankete göre, en önemli sorunlar dil engeli, evdeki koşulların yetersizliği, öğretmen ilgisizliği ve EBA’ya erişimsizlikler.[56]

Toplumda sistemli olarak inşa edilen ayrımcılık, Suriyeli çocukların da hem akranları hem de öğretmenleri tarafından ayrımcılığa, sözlü ve hatta fiziksel istismara uğramalarına neden oldu.[57]

Ve nihayet Hacettepe Üniversitesi’nin ‘Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması Suriyeli Göçmen Örneklemi Raporu’na göre her 37 Suriyeli göçmen çocuktan biri beşinci yaşına ulaşmadan ölüyor. Ölümlerin yüzde 81’i doğumdan sonraki ilk yılda meydana geliyor.[58]

Bu kadar da değil; Edirne sınırı örneğindeki üzere daha da göç(men) trajedileri var!

Bilindiği üzere T.“C”nin kapıları açmasıyla çok sayıda göçmen sınırlara akın etti.[59] Yunanistan askerleri mültecileri gaz bombasıyla engellemeye çalıştı. Yolculuklarında yanında olduğumuz mülteciler nereye gittiğini bilmiyor, “Mecburuz” diyorlar. Tarlalardan yürüyen göçmenler, “Belirsizliğe gidiyoruz,” diyor.[60]

Ancak Yazgülü Aldoğan’ın, “Göçmenler ne olacak? Ya kapıları açtık diye Yunanistan sınırına yolladığımız göçmenler? Açık arazide, çoluk çocuk aç susuz bir haftayı geçti, bekliyorlar! Coronadan olmasa da zatürreeden gidecekler. Siyaset bu, onlar kimin umurunda? 4 göçmen ateşli silahla öldürüldü. Yunanistan’ın yaptığı bütün yasalara, insan haklarına, her türlü hukuka aykırı. Sınırını kapamak, geçerli kâğıtları olmayanı içeri almamak hakkı olabilir, ama zorla girmeye çalışanı önleme yolu, öldürmek, içeri alıp dövmek, parasını, telefonunu, kâğıtlarını gasp etmek, çırılçıplak soyup geri yollamak değildir,”[61] itirazındaki üzere İpsala’da 2 Mart 2020 sabahı Yunanistan sınırını geçmeye çalışan göçmenlere ateş açılması sonucu Ahmet Ebu Emad adlı göçmen öldürüldü. Ahmed Ebu İmad’in yanındaki arkadaşları, Yunan güvenlik güçlerinin silah kullanmadan önce kendilerini darp ettiğini söyledi.[62]

Doç. Dr. Cenk Saraçoğlu’nun, “Yunanistan’daki güvenlik güçleri gaz bombası atarak belki bir süreliğine bu ‘basıncı’ topraklarının dışına itebilir, belki AKP, AB ile yeni bir antlaşma yaparak yeniden sıkı sınır kontrollerine başlayabilir. Fakat kapitalizmin artık taşıyamadığı çelişkiler var olduğu müddetçe yarın başka bir yerde, belki de hiçbir devletin teşvikine gerek kalmaksızın sınırların zorlandığına tanık olabiliriz,”[63] diye betimlediği söz konusu mesele küresel bir trajedidir.

Tıpkı Eduardo Galeano’nun, “Dünya giderek devasa bir karakola ve bu karakol da dünya boyutunda bir tımarhaneye dönüşüyor. Bu tımarhanede deli olanlar kim?”[64] sorusuyla işaret ettiği durum, tam da budur!

 

IV.2) GÖÇ(MEN) TRAJEDİLERİ

 

‘Washington Yakın doğu Politikaları Enstitüsü’nün Soner Çağaptay ve Maya Yalkın’ın, ‘Türkiye’deki Suriyeli Mülteciler’ başlıklı analizine göre, 2011-2017 kesitinde gerçekleşen Suriyeli mülteci akınının “1923 ile 1924 arasında Yunanistan’la yapılan nüfus mübadelesinden bu yana yaşanan en önemli demografik değişim”ken;[65] Tuğba Özer’in, “Türkiye’deki göçmenler, virüs ve açlık kıskacında… Salgın sürecinde adeta kaderlerine terk edilen kayıt dışı Afrikalı göçmenler, onlarca kişilik derme çatma evlerde kapanmanın bitmesini bekliyor. Onların gündemi dünyayı kasıp kavuran coronavirüs salgını değil, çok daha yakıcı bir gündem: Açlık ve hayatta kalma mücadelesi,”[66] diye tanımladığı tabloda T.“C” İçişleri Bakanı Süleyman Soylu göçmen dramında ilişkin akıl almaz açıklamalar yapıyor. Örneğin Yunanistan, ülkeye kara ve denizden giriş yapan göçmenleri ülkelerine göndereceğini belirtmesi üzerine, “Geri itmeleri engellemek için sınırda bin özel harekât polisi görevlendiriyoruz,” [67] diyebiliyordu!

  1. i) Fethiye ve Dikili’nin ardından İzmir Çeşme’de de göçmenleri taşıyan tekne battı. 8’i çocuk 11 kişi yaşamını yitirdi. TBMM Göç ve Uyum Komisyonu Üyesi milletvekili Mahmut Tanal, sessiz kalanların tüm bu yaşananlardan sorumlu olduğunu belirtti…[68]
  2. ii) Avrupa’ya geçmek için İzmir’in Çeşme ilçesinde bekleyen mülteciler,[69] “Gidemeyiz, Yunanistan vuruyor” dese de rüzgârlı havaların bitmesiyle geçişlerin devam edeceğini söylüyor…[70]

iii) Van Gölü’nde 27 Haziran 2020’da batan teknede ölü sayısı 7’ye yükselirken, sağ kurtulan Medeni Akbaş kadın ve çocuklar da bir teknede 70-80 kişinin bulunduğunu açıkladı…[71]

  1. iv) Van İl Emniyet Müdürlüğü Göçmen Kaçakçılığıyla Mücadele ve Hudut Kapıları Şube Müdürlüğü ekipleri, Erciş’te şüphe üzerine E.K.’nin kullandığı TIR’ı durdurarak arama yaptı. Aramada, TIR dorsesinde, aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu 170 Afganistan, 26 Pakistan, 9 Irak, 4 Bangladeş ve 1 Özbekistan vatandaşı toplam 210 kişi tespit edildi. ‘Mülteci ve göçmen ticareti’ suçunun işlendiğine dikkat çeken Van İHD’den Melet, bu nedenle onlarca insanın yaşamını yitirdiğini ve yaralandığını belirtti…[72]
  2. v) Van’ın Çaldıran ilçesinin İran sınırında, Jandarma ve AFAD ekipleri tarafından, kar altında 7 mültecinin cansız bedeni bulundu. Konuyla ilgili gazetemize konuşan Van Barusu Göç ve İltica Komisyonu’ndan Av. Mahmut Kaçan, “Henüz Mart ayındayız, Mayıs’ta karlar erimeye başlayınca çok daha fazla ceset çıkabilir. Hastanelerdeki donma vakaları da bunun işareti,” dedi…[73]
  3. vi) Van’ın Çaldıran ilçesinde, İran’dan Türkiye’ye girmek isteyen 13 göçmenin donarak yaşamını yitirdiği belirtildi. Göçmenlerin 10’unun Afgan 3’ünün ise Suriyeli olduğu aktarıldı. İHD Van Şube Başkanı Murat Melet, özellikle Van sınırında bu tür durumların 3 yıldır yaşandığına dikkat çekti. Afganistan, Pakistan ve İran başta olmak üzere birçok ülkeden binlerce göçmen geliyor. 2019 ilkbaharında karların erimesiyle birlikte Özalp, Saray ve Çaldıran ilçe sınırları içerisinde yaklaşık 50 göçmenin cansız bedeni bulunmuştu. Ocak 2020’de Van’da, yine İran’dan Türkiye’ye giriş yapan 7’si Pakistan, 1’i Suriye uyruklu 8 göçmen donarak ölme tehlikesiyle karşılaşmıştı. Göçmenler gece yarısı yoldan geçen sürücüler tarafından fark edilmiş ve Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılmıştı. Donmaya bağlı el ve ayaklarında yanıklar oluşan göçmenler, tedavi altına alınmıştı…[74]

vii) Salgın ile birlikte Suriyelilerin yaşadığı sorunlar katlanarak arttı. İzmir Basmane Mahallesi’nde mültecilerin durumuna mercek tuttuk. Bir Suriyeli sığınmacı, “Devlet bizi görmüyor. Yaşlılarımıza aşılama yapılmıyor. Parasızlık yüzünden çocuklar okullara gidemiyor,” diyor…[75]

viii) İzmir’in Bornova ilçesi Yeşilova Mahallesi’nde bir restoranda garson olarak çalışan 19 yaşındaki Suriyeli Mahmud Alkaym 9 Kasım 2020’de iş arkadaşları tarafından darbedilirken, şikâyetçi olmasına rağmen saldırının cezasız kaldığını söyledi…[76]

  1. ix) Göçmenlere yönelik saldırılar her geçen gün artıyor. 2020’de saldırıya uğrayan Suriyelilerin yüzde 29’u çocuk. En çok saldırı İstanbul’da yaşanırken ilk sıradaki neden ise ırkçılık.

‘Uluslararası Mülteci Hakları Derneği’nin ‘Suriyeli Mülteciler ve Türk Toplumu Arasındaki Uyum Fırsatlar ve Tehditler’ raporunda 2020’de Suriyeli göçmenlere yönelik saldırıların önceki yıllara göre artış gösterdiğine vurgu yapılırken Suriyeli göçmenlerin 15 kentte saldırıya maruz kaldığı aktarıldı.

En yoğun saldırıların ise sırasıyla İstanbul, Antep, Adana ve Hatay’da olduğunun altı çizildi. 2020’de 56 Suriyeli göçmenin sivil ya da kolluk tarafından saldırıya uğradığı aktarılan rapora göre en çok saldırı Eylül ayında yaşandı. Saldırıya uğrayanların yüzde 29’u reşit değil. Saldırıların nedenlerindeki ilk sırayı yüzde 33 oranla ırkçılık aldı. Suriyelilere şiddetin yüzde 23’ü polis veya jandarma tarafından gerçekleştirilirken yüzde 77’si ise sivillerden geldi…[77]

  1. x) Mersin’in Adanalıoğlu kırsalında tarım işçisi Suriyeli mültecilerin yaşamakta olduğu çadır kamplarında Enerji SA ekipleri ve emniyet güçleri tarafından elektrikler kesildi.[78] Mülteciler karanlıkta…[79]
  2. xi) İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Milletvekili Candan Yüceer’in, Türkiye’deki sığınmacı çocuk sayısına ilişkin sorusunu yanıtsız bıraktı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Uyum politikanız var mı?” sorusuna ise “Web sitesi kurduk” yanıtı verdi…[80]

xii) Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği’nin araştırmasına göre 100 sığınmacı çocuktan 58’i eğitime düzenli olarak erişemiyor. Her 100 aileden 50’si çocuğuna kıyafet ve ayakkabı alamıyor…[81]

 

TOPARLARSAK

 

“Suriye’de durum artık eskisi gibi değil ama geri dönmek isteyen yok. Suriyelilerin çok büyük çoğunluğu artık ülkemizi benimsemiş durumda ve geri dönmek isteyen de pek yok. Yani ülkesindeki zulümden kaçıp gelenler, Türkiye’de kalıcı hâle gelmiş…

İktidar, Suriyeliler için hızlı bir ‘geri döndürme planı’ hazırlamalıdır. Konu ‘Suriyeliler gitsin, gitmesin’ sorunu değildir. Konuya ‘ırkçılık faşistlik suçlaması’ ile yaklaşmak da çok tehlikelidir.

‘Testi kırılmadan önce’ durumu vardır sadece,”[82] diyen nasyonalist zırvaları bir kenara bırakın.

Sait Faik Abasıyanık’in, “Eğer doğduğun zaman Havra kapısına bırakırlarsa Yahudi olursun, Cami kapısına bırakırlarsa Müslüman, Kilise kapısına bırakırlarsa Hıristiyan olursun,” uyarısını etnisiteler üzerinden de düşünün, kavrayın!

Elbette insan keyfi için toprağını bırakıp kaçmaz. Yurdunda güvende olmadığı, hayatından, geleceğinden endişe duyduğu için, savaş koşulları, yoksulluk ve insanlık dışı koşullardan ötürü terk eder. Doğal ya da doğal olmayan sebeplerden ötürü, insanlar bir yerden başka bir yere göç ederler. Daha güvenli bir yurt için, doğdukları yeri terk etmek zorunda kalırlar. 

Sınırlar arasında yaşam savaşı veren göçmenlerin trajedisinin sona ermesi, öncelikle Suriye’de ve bölgede savaşın bitirilmesine bağlıyken; ailesiyle Suriye’den savaştan kaçan, Macaristan’da polisin geçişlerine izin vermesini bekleyen 13 yaşındaki Kenan’ın, “Suriyelilerin şimdi yardıma ihtiyacı var. Siz sadece savaşı durdurun, biz zaten Avrupa’ya gitmek istemiyoruz. Sadece savaşı durdurun,”[83] haykırışını anımsayın!

Ve unutmayın: “Sınırlar öldürüyor, sınırları açın! Göçmen ve mültecilere karşı savaşa hayır! Irkçılığa ve savaşa karşı ulus ötesi dayanışma! Sınırsız, sömürüsüz, sürgünsüz bir dünya!”[84]

 

N O T L A R

[1] Eduardo Galeano.

[2] Mine G. Kırıkkanat, “Esin Kaynağı Fransa”, Cumhuriyet, 23 Ekim 2020, s.9.

[3] A. Cihan Soylu, “Mülteciler; Hem Kurban, Hem Silah”, Evrensel, 12 Mart 2020, s.7.

[4] Eyüp Yalur, “İnsanlık Dramı: Mültecilik!”, Sosyalist Mezopotamya, No:9, Eylül 2020, s.34-35

[5] “Brezilyalı bir işçi, Fransız bir işçinin bir saatte kazandığı parayı kazanmak için iki buçuk gün çalışmak zorundadır. Kuzey Amerikalı bir işçi, Rio de Janeiro’da çalışan bir işçinin bir aylık ücretini, on saatten biraz fazla bir sürede kazanır. Yine Rio de Janeirolu bir işçi, sekiz saatlik bir iş gününde, bir İngiliz ya da Alman işçisinin yarım saatte kazandığından daha az ücret alır.” (Eduardo Galeano, Latin Amerika’nın Kesik Damarları, çev: Attila Tokatlı-Roza Hamken, Sel Yay., 2015, s.318.)

[6] Mine G. Kırıkkanat, “Ezgi İrgil: Bir Küreselleşme Projesi Olarak Göçen Dünya Düzeni- 3”, Cumhuriyet, 21 Ekim 2020, s.9.

[7] “Bitmeyen Trajedi”, Birgün, 24 Nisan 2021, s.4.

[8] “Göçmenlerin Hayatta Kalma Mücadelesi Sürüyor”, Birgün, 24 Mart 2021, s.4.

[9] “Bir yerde iskân edilmek için, her şeyden önce bir başka yerden edilmek/ olmak gerekir. Bu durum hem bu memlekette iskân edilenler hem de buradan çıkıp başka memleketlerde yerleşenler için geçerlidir. Dolayısıyla ‘yerinden edilmek’ bu coğrafyaya gelen ve giden kimlik ve kültür gruplarının ortak öyküsüdür.” (Şükrü Aslan, “Mübadeleler, Göçmenler, İskân ve Kültür Coğrafyası”, Birgün, 2 Haziran 2021, s.5.)

[10] Adam Hanieh, “Küresel Göçün Çelişkileri”, Alt Üst Olmuş Bir Dünya mı?, Aydın Gelmez, Nota Bene Yay., 2019.

[11] Aziz Çelik, “Hepimiz Göçmeniz, Hepimiz Mülteciyiz!”, Birgün, 2 Mart 2020, s.11.

[12] Emre Kongar, “Bize Sığınanlar Silah Değildir!”, Cumhuriyet, 5 Mart 2020, s.2.

[13] Şoven yaygaralara “es” geçtikleri bir realiteyi üç örnekle anımsatmadan geçmeyeyim: 

1) “Avrupa hayali ile yanıp tutuşan vatandaşlar, bakın neler yapıyorlar… Bizimkiler, halk dansçısı, sanatçı, taraftar, çakma evlilik, tellak, aşçı yollarını denerken, en son gri pasaport yöntemini buldu. Dur bakalım daha neler çıkacak…” (Saygı Öztürk, “Akıllara Durgunluk Veren İltica Yöntemleri”, Sözcü, 20 Nisan 2021, s.2.)

2) “Edirne’nin Meriç kıyısında, Pazarkule’deydim. Mültecilerin buradan kovulmak istendiği, karşı tarafın ise geri ittiği sınırda, hâlen devam eden sürecin başlangıcını yerinde izlemiştim. Bizi uluslararası basından sanan bir insan kaçakçısı, Meriç nehrinden yeni çıkmış, üstünden sular süzülen iki Somalili mülteciyi gösterip ‘Bunları ben iki kere gönderdim, geri nehre atmışlar, yine göndereceğim’ diye böbürleniyordu, öyle olmadığımızı anlayınca hemen ağız değiştirdi: ‘Ben köylüyüm, burada ne oluyor bilmiyorum, yazık bu insanlara da…’

Meriç’ten veya Ege’den geçişleri organize eden ‘küçük’ kaçakçılar 3-5 bin Euro alırken, ‘resmi’ yollardan ve kat kat fazla paralara insan kaçırıldığını çok yeni öğrendik. Biz yeni öğrendik ama belli ki iş eski. ‘Resmi kaçakçılık’ şöyle yapılıyor: Mülki idareler ya da resmi kurumlar (çoğunlukla ilçe belediyeleri), bir sivil toplum örgütüyle birlikte yurtdışında (Almanya’da) düzenlenecek etkinlik projesi hazırlıyor. Kaçmak isteyen ve yeterli Euro’su olanların adlarını, proje katılımcısı olarak Gri Pasaport almaları için İçişleri Bakanlığı’na gönderiyor. 6 bin ila 20 bin Euro arasında değişen ücretlerini ödeyenler, kısa sürede pasaportlarını alıp istedikleri kente gidiyorlar.” (Ayça Söylemez, “İnsan Kaçakçılığı Suç Değil mi?”, Birgün, 20 Nisan 2021, s.7.)

3) “Belediyeler üzerinden hizmet damgalı pasaport çıkartarak, Türkiye-Almanya arasında insan kaçakçılığı yapılmasına ilişkin skandal her geçen gün büyüyor ve derinleşiyor.

Bu kez de şebekenin Fransa’ya insan kaçırdığına ilişkin belgeye ulaştım.

Elimdeki belgeye göre Urfa’ya bağlı Hilvan Belediye Meclisi, 23 Eylül 2019’da Fransa’ya bir gezi grubu göndermeyi kararlaştırdı.

Gerekçede şu ifadeler yer alıyor: ‘Belediye hizmetleri kapsamında incelemeler yapmak ve karşılıklı fikir alışverişinde bulunmak, spor etkinlikleri kapsamında Urfa’nın kültür ve değerlerini tanıtma amacıyla…’

Kararda, belediyeyi ‘Turcs de Greoble Derneği’nin davet ettiği vurgulanıyor. Yaptığım araştırmaya göre Fransa’da bu isimde bir dernek bulunmuyor.

Fransa’nın güneydoğusundaki Grenoble şehrinde, 2014 yılında kurulan ‘Turcs de Grenoble’ adlı amatör bir futbol takımı var. Kendi liginde ikinci sırada olan takımın 24 Nisan 2021’de bir maçı görünüyor. İnsan kaçakçılarının kastettiği ve adını yanlış yazdığı davetçi kuruluş budur diye düşünüyorum.” (İsmail Saymaz, “Hilvan’dan Fransa’ya Kaçakçılık Köprüsü”, Sözcü, 22 Nisan 2021, s.11.)

[14] Kazım Altun, “Sığınmacılara Önce Mültecilik, Sonra Vatandaşlık Verilmelidir”, 20 Mayıs 2020… https://gocmeniz.org/f/siginmacilara-once-multecilik-sonra-vatandaslik-verilmelidir

[15] Erinç Yeldan, “Dünya Mülteciler Günü”, Cumhuriyet, 24 Haziran 2020, s.11.

[16] “Akdeniz Gezegenin En Büyük Toplu Mezarı!”, Yeni Yaşam, 2 Aralık 2020, s.8.

[17] Şükrü Aslan, “Sınırlar, Göçmenler, Kentler”, Birgün, 31 Mart 2021, s.14.

[18] ABD, Bosna Hersek, Etiyopya, Güney Afrika… Dünyanın dört bir yanında göçmenler bulundukları kötü şartlara dayanamayarak umut yolculuğuna devam etmek istiyor. Göçmenler ABD’de açlık grevi yaparken Bosna Hersek’te ise dondurucu soğuğa karşı sığınak arıyor. (“Göçmen Dramı Her Yerde”, Birgün, 7 Ocak 2021, s.4.)

UNHCR, Afrika kıtasında büyük göç akışı yaşandığını duyurdu. Orta Afrika Cumhuriyeti, Etiyopya, Nijerya, Somali, Kamerun, Çad ve Mozambik’ten silahlı çatışmalar ve temel ihtiyaçlara erişim krizi nedeniyle yaklaşık 1.5 milyon kişinin göç ettiği belirlendi. (“Afrika’da Rekor Göç”, Birgün, 17 Ocak 2021, s.5.)

[19] “AB’ye Gitmek İsteyen Göçmen Sayısı Yüzde 46 Arttı”, Birgün, 19 Ocak 2020, s.7.

[20] Mine Yıldız, “Hepimiz Göçmeniz, Hepimiz Göçmen Çocuğuyuz”, Birgün, 4 Aralık 2020, s.5.

[21] “Göçmenlere Ağır Hak İhlâli”, Birgün, 25 Eylül 2020, s.4.

[22] “Avrupa’ya Sığınmacı Göçü Yeniden Artmaya Başladı”, Birgün, 12 Mayıs 2021, s.5.

[23] “BM’den AB’ye ‘AB Dış Sınırlarındaki Geri İtmeleri Durdurmalıyız’ Mesajı”, 31 Mayıs 2021… https://www.avrupademokrat.com/bmden-abye-ab-dis-sinirlarindaki-geri-itmeleri-durdurmaliyiz-mesaji/

[24] Mehmet İnmez, “Göçmenleri Kelepçeleyip Denize Attılar”, Cumhuriyet, 20 Mart 2021, s.12.

[25] “Akdeniz’de Göçmenler Ölüyor, Devletler Seyirci”, Birgün, 13 Kasım 2020, s.4.

[26] “İsveç’te Göçmen Çocuklar İstismara Uğruyor”, Birgün, 1 Şubat 2020, s.5.

[27] “Göçmenler Açlık Grevinde”, Birgün, 13 Aralık 2020, s.5.

[28] “Avusturya tarihinde ilk defa, çoğunluğu kadınlardan oluşan bir kabine kuruldu. Yeni hükümetin kurulması farklı bir dönüm noktası. Koalisyona zemin olan 300 sayfalık belgede, Müslümanların başörtüsüne yönelik yasakların genişletilmesi, yeni sınır dışı merkezleri kurulması! Şansöliye Sebastian Kurz’un aşırı sağcı koalisyon ortakları gitti, yerlerine yeşiller geldi. Fakat göçmen karşıtı görüşleri baki.” (Alexander C. Kaufman, “Göçmen Karşıtı Yeşil Hükümet”, Birgün, 20 Ocak 2020, s.5.)

[29] “Mültecilere Yönelik Saldırılar Yüksek Seviyede”, 6 Mart 2021… https://www.avrupademokrat.com/multecilere-yonelik-saldirilar-yuksek-seviyede/

[30] “Karakolda Ölen Göçmen İçin Adalet Çağrısı”, Birgün, 15 Ocak 2021, s.5.

[31] Murat Kuseyri, “İsveç’te 11 Bin 800 Sığınmacı Çocuğun Kalacak Evi Yok”, Evrensel, 27 Şubat 2020, s.9.

[32] Yusuf Gürsucu, “Ama Ekmek Satılmadı Eskisinden Ucuza”, Yeni Yaşam, 3 Şubat 2021, s.8.

[33] “Göçmenler Güvende Değil”, Birgün, 24 Ocak 2021, s.5.

[34] “Fas İnsan Hakları Derneği: İspanya Göçmenleri Sınır Dışı Etmeyi Durdurmalı”, 2 Haziran 2021… https://www.avrupademokrat.com/fas-insan-haklari-dernegi-ispanya-gocmenleri-sinir-disi-etmeyi-durdurmali/

[35] “Göçmenlerin Hayatı Hiçe Sayılıyor”, Birgün, 19 Mayıs 2021, s.6.

[36] “Af Örgütü: İsviçre Mültecilere Sistematik İşkence Yapıyor”, 20 Mayıs 2021… https://www.avrupademokrat.com/af-orgutu-isvicre-multecilere-sistematik-iskence-yapiyor/

[37] 5 Mart 2020 akşam saatlerinde sokağa çıkan Yunan halkı, Atina ve Selanik’te eylem düzenledi. Binlerce kişinin katıldığı eylemde Yunanistan ve Türkiye’nin göçmen politikaları protesto edildi. Yürüyüşlerin süreceğini belirten eylemciler, “Bedenlerimizi, yurtlarından edilen, silahsız, aç, susuz, kendilerine bir umut arayan ve silahlı ordular arasında sıkışıp mahsur kalan sığınmacılara kalkan oluşturmaya davet ediyoruz” dedi. Geç saatlere kadar süren yürüyüşlerde caddeler trafiğe kapatıldı. (“Sınırlar Açılsın Barikatlar Yıkılsın”, Birgün, 7 Mart 2020, s.9.)

[38] Ercüment Akdeniz, “Bunu da Yaptılar: Mülteciler Savaş Enstrümanı”, 2 Mart 2020… https://www.evrensel.net/yazi/85848/bunu-da-yaptilar-multeciler-savas-enstrumani

[39] Mert Demir, “Türkiye’ye Geri Göndermek”, Evrensel, 28 Şubat 2020, s.9.

[40] E. Ava, “Aida Ghajar: Mültecileri Umut Değil Yoksulluk ve Şiddet Karşılıyor”, Evrensel, 4 Mart 2020, s.9.

[41] Ganime Gülmez, “Mitarakis: Türkiye Güvenli Bir Ülke, Göçmenler Artık AB’ye Giremeyecek”, 8 Haziran 2021… https://www.avrupa-postasi.com/turkiye/yunanistan-goc-bakani-mitarakis-turkiye-guvenli-bir-ulke-gocmenler-h108831.html

[42] “Çocuklar Acı Çekiyor”, Birgün, 3 Şubat 2020, s.4.

[43] TÜİK’in verilerine göre 2019’de 330 bin 289 kişi Türkiye’den yurtdışına göç etti. Geniş tanımlı genç işsizliği ise yüzde 43.5 seviyesine yükselirken 18-29 yaş grubunda olup başka ülkenin vatandaşlığı verildiğinde “Evet terk eder giderim” diyenlerin oranı yüzde 64. Yurtdışına göç eden sayısı 2016-2018 arasında yüzde 97 arttı. (Mustafa M. Bildirci, “Günde 900 Kişi Yurdu Terk Etti”, Birgün, 19 Nisan 2021, s.6.)

[44] Mustafa Balbay, “Türkiye’nin Suriyeliler Sorunu!”, Cumhuriyet, 2 Mayıs 2021, s.5.

[45] Jale Özgentürk, “Suriyeliler Kalıcı Gerçekle Yüzleşelim”, Cumhuriyet, 18 Aralık 2020, s.10.

[46] http://www.tuses.org.tr/userfiles/files/Istanbulda%20Suriyeliler%20Raporu%20BASIM.pdf

[47] Mustafa Kemal Erdemol, “Sığınmacı Yurdu Türkiye, Suriyeli Mültecilerle 10 Yılı Geride Bıraktı”, Cumhuriyet, 30 Nisan 2021, s.9.

[48] İhsan Çaralan, “Mülteci Politikası ‘Yeni Osmanlıcı’ Dış Politikaya Göre Biçimlendiriliyor”, Evrensel, 9 Mart 2020, s.3.

[49] Gökay Başcan, “İnsan Hayatı Pazarlık Aracı”, Birgün, 10 Mart 2020, s.5.

[50] “Kontrolsüz Geçişler Yeni Ölümler Demektir”, Evrensel, 29 Şubat 2020, s.8.

[51] Yaren Çolak, “Hepimizin Derdi Yeni Bir Yaşam”, Birgün, 2 Nisan 2021, s.5.

[52] “Sondan Birincilik Yine Türkiye’de”, Birgün, 20 Mayıs 2021, s.11.

[53] Özde Çelikbilek, “Krizdeki İlk Hedef Göçmenler”, Birgün, 20 Mart 2021, s.5.

[54] M. Murat Erdoğan, “Göçmenlerle Bir Arada Yaşamak Zorundayız”, Birgün, 19 Mart 2021, s.5.

[55] Adnan Gümüş, “Suriyeli Sığınmacılar: Simetrik Değil Asimetrik Entegrasyon”, Evrensel, 6 Mart 2020, s.2.

[56] Dilan Esen, “Mülteci Çocuklar Eğitime Çok Uzak”, Birgün, 17 Mart 2021, s.6.

[57] Tuna Yılmaz, “Göçmenler İçin Ayrımcılık, Yoksulluk, Belirsizlik ve Korku Dönemi”, 20 Mayıs 2020… https://gocmeniz.org/f/gocmenler-icin-ayrimcilik-yoksulluk-belirsizlik-ve-korku-donemi

[58] “Her 37 Suriyeliden Biri 5 Yaşından Önce Ölüyor”, Birgün, 1 Aralık 2019, s.10.

[59] Hükümetin sınırı açmasıyla sınıra yığılan mültecilerin durumuna ilişkin açıklamada İHD İstanbul Şubesi, “Göçmenlerin pazarlık aracı olarak kullanılmasına son verilmeli,” dedi. (“İHD: Mültecileri Koz Olarak Kullanmaktan Vazgeçin”, Evrensel, 4 Mart 2020, s.4.)

[60] Zehra Özdilek, “Belirsizliğe Gidiyoruz”, Cumhuriyet, 29 Şubat 2020, s.4.

[61] Yazgülü Aldoğan, “Corona Geldi Diye Unutmayalım”, Cumhuriyet, 12 Mart 2020, s.5.

[62] “Göçmenler İçeride de Dışarıda da Hedefte”, Birgün, 3 Mart 2020, s.7.

[63] Şerif Karataş, “Doç. Dr. Cenk Saraçoğlu: Kapitalizmin Çelişkileri Olduğu Müddetçe Sınırlar Zorlanacak”, 10 Mart 2020… https://www.evrensel.net/haber/399066/doc-dr-cenk-saracoglu-kapitalizmin-celiskileri-oldugu-muddetce-sinirlar-zorlanacak

[64] Eduardo Galeano, Ve Günler Yürümeye Başladı, çev. Süleyman Doğru-Savaş Çekiç, Sel Yay., 2017, s.189.

[65] https://www.washingtoninstitute.org/ar/policy-analysis/allajywn-alswrywn-fy-trkya

[66] Tuğba Özer, “Türkiye’deki Göçmenler, Virüs ve Açlık Kıskacında”, Cumhuriyet, 15 Mayıs 2021, s.14.

[67] “Sınırda Geri İtme Nöbeti”, Birgün, 6 Mart 2020, s.4.

[68] Dilan Esen, “Sorumlular Bu Drama Sesiz Kalanlar”, Birgün, 13 Ocak 2020, s.7.

[69] Sahil Güvenlik Komutanlığı ekipleri, denizlerde yaptıkları denetimlerde 2016’da 37 bin 130, 2017’de 21 bin 937, 2018’de 26 bin 678 göçmeni alıkoydu. 5 yılda yaşamını yitiren göçmen sayısı ise 654 oldu. Bindikleri deniz araçları alabora olan ya da batan göçmenlerden aralarında kadın ve çocukların da olduğu 654 kişi hayatını kaybetti. (“Son 5 Yılda 238 Binden Fazla Göçmen Alıkondu”, Birgün, 3 Ocak 2020, s.7.)

[70] Dilek Omaklılar, “Mülteciler Geçiş İçin Havaların Düzelmesini Bekliyor”, Evrensel, 4 Mart 2020, s.3.

[71] Adnan Bilen, “Batan Teknede Can Kaybı 7’ye Ulaştı: 70-80 Kişi Vardı”, Yeni Yaşam, 4 Temmuz 2020, s.3.

[72] Dilan Esen, “TIR’ın Dorsesinden 210 Göçmen Çıktı: Dramın Fotoğrafı!”, Birgün, 30 Ekim 2020, s.7.

[73] Ercüment Akdeniz, “Van’da 7 Mülteci Cesedi Daha Bulundu: İnsanlık Kar Altında”, 15 Mart 2020… https://www.evrensel.net/haber/399460/vanda-7-multeci-cesedi-daha-bulundu-insanlik-kar-altinda

[74] Dilan Esen, “13 Göçmen Donarak Yaşamını Yitirdi”, Birgün, 10 Şubat 2020, s.7.

[75] Aycan Karadağ, “Devlet Mültecileri Unuttu”, Birgün, 5 Nisan 2021, s.10.

[76] Eda Aktaş, “Mülteci İşçiye Dönük Saldırı Yine Cezasız Kaldı!”, Evrensel, 14 Kasım 2020, s.3.

[77] Dilan Esen, “Gelecek Umudu Tehdit Altında”, Birgün, 15 Mayıs 2021, s.7.

[78] Toroslar Elektrik Dağıtım A.Ş. çalışanları, 22 Ocak’ta polis eşliğinde kaçak elektrik kullanıldığı gerekçesiyle mültecilerin yaşadığı çadırları tek tek gezdikten sonra tüm elektriği kesip, kabloları yanlarında götürdü. Ayrıca 40 kişi hakkında da kaçak elektrik kullanmaktan tutanak tutuldu. Kış ortasında elektriksiz kalan Suriyeli yurttaşlar, çaresizlikle baş başa bırakıldı.

Günlük 65 TL yevmiye ile seralarda çalışan mültecilerden Ayşe Hasan, 4 gündür elektriksiz olduklarını ve durumlarının perişan olduğunu belirtti. Dondurucu havadan kaynaklı özellikle çocuklar için endişelendiklerini söyleyen Hasan, “Geceleri karanlıkta kalıyoruz. Yeni doğmuş bebeklerimiz var. Elektrik sobası kullanıyorduk ama şimdi elektrik olmadığı için ateş yakmak zorundayız. Daha önce elektrik kullandığımız için odunlarımız yok. Şimdi de elbiselerimizi yakıp ısınmaya çalışıyoruz,” dedi. (“Elektrikleri Kesildi Elbiselerini Yakarak Isınıyorlar”, Yeni Yaşam, 26 Ocak 2021, s.3.)

[79] “Elektriksiz Mültecilere Çamaşır Suyu!”, Yeni Yaşam, 28 Ocak 2021, s.3.

[80] Mustafa M. Bildircin, “Mülteci Çocuk Sayısı Açıklanmadı”, Birgün, 28 Şubat 2020, s.16.

[81] “Sığınmacıya Eğitim Uzak”, Birgün, 7 Mayıs 2021, s.6.

[82] Can Ataklı, “Suriye’de Durum Artık Eskisi Gibi Değil Ama Geri Dönmek İsteyen Yok”, Korkusuz, 2 Şubat 2021, s.5.

[83] Ergün Demir, “Pazarlık Kozu Göçmenler”, Cumhuriyet, 2 Mart 2020, s.2.

[84] Ezgi Koman, “Sınırlar Öldürüyor, Sınırları Açın!”, Yeni Yaşam, 5 Mart 2020, s.3.

 

İlginizi Çekebilir

Hakan Tahmaz: Kaos planı ya da iktidarın aymazlığı
Suna Arev: Perdeyi arala, camı kır

Öne Çıkanlar