Erdem: Bugün seçim olsa doğru aday yine Kılıçdaroğlu

GündemPolitika

Seçimlerin ardından CHP genel başkan yardımcılığına getirilen Eren Erdem, Diken’in sorularını yanıtladı. Erdem, bugün yine seçime gidilse Kemal Kılıçdaroğlu’nun doğru aday olduğu görüşünde.

Diken’den Altan Sancar’ın haberi:

Kılıçdaroğlu’nun seçimlerde Tayip Erdoğan’la değil ‘müesses nizam’la yarıştığını, Cumhuriyet tarihinin en korkunç iftira kampanyasına maruz kaldıklarını, iktidara en kritik desteğin ise Kandil’den geldiğini savunan Erdem, “Erdoğan’a yenilmedik. Yedi düvele kaybettik. Temel hatalarımızın birincisi, ‘PKK CHP’yi destekliyor’ söylemi karşısında daha sert bir duvar örememekti” diye konuştu.

CHP‘de güçlü bir değişim sürecinin başladığına dikkat çeken Erdem, “Bütün politikalarımızı baştan aşağıya gözden geçireceğiz” dedi.

Erdem, seçimler öncesindeki ‘kutu kola’ benzetmesine ‘günün koşullarında bir ironi’ diye açıklık getirirken istifa tweet’ini ise “O gün istifa edecek bir konumum yoktu” diye savundu.

Sancar’ın soruları ve Erdem’in yanıtları şöyle:

‘Günün koşullarında bir ironi’

Seçim öncesi yaptığınız açıklamalar hala gündemde. Size eleştiriler de var. Ne dersiniz?

Siyaset cesaret işidir. Ben hayatım boyunca hep cesaretle siyaset yapmaya çabaladım.

Siyasetçi, kişisel menfaatlerine odaklı hareket edemez. Halka doğruları söylemelidir. O günün koşullarında, sayın Erdoğan karşısında bir aday tartışmasının pek anlamlı olmadığını ifade etmek için yapılan çok sayıda ironi olmuştur.

Gereğinden fazla uzayan ‘aday’ tartışması, esasen tüm liderlerin büyük özveri göstererek kurduğu altılı masanın çalışmalarının önüne geçer hale gelmişti. Halka anlatılması gereken hususlar; altılı masanın ortaya koyduğu yeni anayasa ve mutabakat metni iken, kimi çevreler ısrarla siyaseti bir ‘aday tartışması’na boğuyordu. Maalesef siyaset o gün ilkeler etrafında değil, kişiler özelinde tartışılıyordu. Tıpkı bugünlerde yaşadığımız gibi.

Altılı masa siyasetin merkez-çevre ilişkisine fevkalade uygun biçimde, merkezin sol ve sağındaki geniş makasa seslenebilen, Erdoğan karşısında kazanabilecek imkanlara sahipti. Elbette, burada, altı liderin büyük özveriyle ortaya koyduğu geniş tabanlı mutabakat neticesinde oluşan tarihi metinler halka daha fazla anlatılmalıydı.

Ben, bir siyasetçi olarak; dikkatlerin ‘kimin aday olacağı’ meselesinden uzaklaşıp altılı masanın ortaya koyduğu hayati önerilere odaklanılması için günün şartlarını tarif etmeye çalıştım.

Elbette, sayın Erdoğan’ın birinci meselesi altılı masanın önerilerinin konuşulmayacağı ortamı yaratmaktı. Zaten seçim boyunca, hangi adayın memlekete ne önerdiği değil, sahte videolar, kurgular, montajlar, 5’li çetelerin parasıyla yapılmış montaj videolar konuşuldu. Cumhuriyet tarihinin en korkunç iftira kampanyasını yaşadık.

Kılıçdaroğlu Erdoğan’a karşı yarışmadı

Peki ne oldu da o bahsettiğiniz makasa seslenilemedi?

Evvela dışsal faktörlerden bahsedelim, akabinde içsel faktörler.

Sayın Kılıçdaroğlu, ismi Recep Tayyip Erdoğan olan bir kişiyle yarışmadı, hiç böyle bir denklem oluşmadı.

Hatta Recep Tayyip Erdoğan bırakın yarışmayı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına çıkıp bir televizyon programında konuşma cesareti dahi gösteremedi.

Tayyip Erdoğan isminin etrafında şekillenen müesses nizam ile Kılıçdaroğlu arasında bir yarış gerçekleşti. Mesela bu yarışta Cumhuriyet Halk Partisi hazine yardımıyla kampanya yaptı. Tayyip Erdoğan ise hazinenin tamamıyla kampanya yaptı.

Kılıçdaroğlu, ittifak ortaklarının içinde olduğu bir kampanya yaptı ve ittifak ortakları da Türkiye siyasetindeki partilerin liderleriydi. Erdoğan ise içeride tüm devlet gücü, dışarıda ise kendisinin ‘dış güçler’ dediği unsurları öyle yahut böyle arkasına alarak yürüdü. Sığınmacılar üzerinden Avrupa Birliği’ni, Suriye’deki pozisyonu üzerinden Rusya’yı, ikili ilişkilerde verdiği tavizler üzerinden de Amerika’yı yanında konumlandırdı.

Rusya, doğalgaz ödemelerini tahsil etmekten vazgeçti.

Macaristan Başbakanı Viktor Orban bırakın temenni etmeyi, “Sabaha kadar Tanrı’ya dua ettim yoksa Macaristan’ı 5 milyon sığınmacı istila edecekti” diye açıklama yaptı.

Avrupa Birliği sadece ve sadece söylem düzeyinde bir destek vermedi. Her türlü desteği verdi. Avrupa’da onlarca yeri gezdim, dolaştım; Adalet ve Kalkınma Partisi seçmenlerinin büyükelçiliklere taşınması için belediyelerden otobüsler sağlandı.

Devletin kritik kurumları Recep Tayyip Erdoğan’a açık bir şekilde destekledi.

Dolayısıyla o makası tersine çevirecek ikmal ve propaganda kabiliyeti sonuna kadar devletin ve uluslararası bütün güç merkezlerinin aktif desteğiyle seferber edildi.

Erdoğan’a en kritik destek Kandil’den geldi

En kritik destek Kandil’den geldi. Sayın Kılıçdaroğlu’yla ilgili montaj videolar yapıldı, ancak Kandil’den yapılan maksatlı açıklamaları da gördük biz.

Yıllarca tabiri caizse ideolojik politik tartışmalar yapmış bir terör örgütünün, kalkıp da bu açıklamaların nereye hizmet edeceğini, hangi sonuçlar doğuracağını bilmeksizin bunları söylediğini iddia etmek gülünçtür.

Bir önceki seçimde Kandil desteğini Osman Öcalan üzerinden ve aynı zamanda bir İmralı mektubu üzerinden devreye koymaya çalıştı. Ancak bu ters tepti. Şimdi başka bir stratejiyle tabiri caizse iktidara desteklerini verdiler. Bunun sebebi nedir? Kendileriyle bugüne kadar görüşmüş tek kişi Erdoğan’dır. Dolayısıyla bir görüşme olasılığı taşıyan tek kişi de Erdoğan’dır.

Bu yönüyle baktığımız zaman bir seferberlik haliyle bu süreçte yüzde 60’a 40’lık makas daraltıldı. Günlük iktisadi kaygılarla, seçmen davranışını değiştirme noktasında bir kanaate ulaşmış olan merkez ve merkezin sağındaki seçmen büyük ölçüde farklı kaygılarla yönlendirilerek tekrar Erdoğan’a oy vermeye itildi.

Peki, siz parti olarak yüksek perdeden bu duruma karşı itiraz geliştirdiğinizi düşünüyor musunuz?

Zaten bugün tartışılması gereken başlıklar bunlar. Ben, bugün Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönelik eleştirilerin yeterince politik olduğunu düşünmüyorum. Daha apolitik bir yerden, kişilere indirgenmiş bir tartışma yürütüldüğünü görüyorum.

Geniş kamuoyu elbette politize biçimde bu tartışmayı yürütmek durumunda değil. İnsanların günlük hayatlarındaki duygularıyla kendilerini ifade etmesi çok normal. Ancak, siyaset yapıcılar tartışmaları daha kavramsal ve politik zeminde yürütmelidir. CHP’nin ihtiyacı kapsamlı bir politik değerlendirmedir.

Kılıçdaroğlu bugün de doğru aday

Kemal Kılıçdaroğlu doğru aday mıydı?

Evet, doğru adaydı.

Bugün olsa yine aday olmasını ister miydiniz?

Bugün baktığımız yerden, topyekün eksiklerimizi görebiliyoruz. Bunları giderip sayın Kılıçdaroğlu’nu fevkalade rahatlatacak ortamı sağlamak kaydıyla yine isterdim.

Neden?

Kemal Kılıçdaroğlu doktrini doğru ve Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bir siyasal proje üretmiştir. Bunu, sürekli bagajlarla anılan ve Türkiye’nin farklı kesimleriyle onarılmaz düzeyde ilişkileri zedelenmiş bir siyasi hareket olarak görülen Cumhuriyet Halk Partisi’ni, sağdan sola her görüşten oy alabilen bir cumhurbaşkanı adayı çıkartan siyaset, tam olarak Kılıçdaroğlu doktrininin özetidir. Ve bu anlayış gelişerek, büyüyerek, partinin siyaset yapış şekli değişerek sürdürülmelidir. Ve bu değişimi sayın Kılıçdaroğlu başlatmıştır.

Demin saydığımız devasa olanaklar karşısında, yıllarca hep bagajıyla anılmış bir siyasi parti olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin yüzde 48’lik bir makasa hitap edebileceği ve onları sandığa yönlendirebileceği bir alanı Kılıçdaroğlu doktrini sağlamıştır.

Bir kere bu makası da doğru tarif etmek lazım.

Yani Türkiye’nin tarihi boyunca her döneminde derinleşmiş ve belirginleşmiş fay hatlarına rağmen oluşmuş bir 25,5 milyonluk oy var burada.

Bu 25,5 milyonluk oyun içerisinde Kürt seçmen de var, ülkücü seçmen de var. Refah Partili seçmen de var. Liberal seçmen de var. Sosyalist seçmen de var. Bunu başarabilecek yaklaşımı biz inşa etmeye çalıştık. Doğru yaklaşım buydu. Bu doktrin ısrarla savunulması gereken bir doktrindir.

Bunu palyatif bir seçim projesi olarak değil, aynı zamanda söylemiyle ve eylemleriyle Cumhuriyet Halk Partisi’nin bunu hitap edebilir hale getirebilecek değişimi gerçekleştirdik.

Bir siyaset biçimi olarak sayın Kılıçdaroğlu’nun ortaya koyduğu yaklaşım tam olarak buydu: kalıcı değişim. Bunun içerisinde helalleşmeyi koyabiliriz. Bunun içerisine geçmişteki birtakım hatalarla yüzleşmeyi koyabiliriz. Bunun içerisine söylem yelpazesini Türkiye’nin sağından soluna kapsayıcı, kucaklayıcı bir yere taşımayı koyabiliriz. Bunun içerisine bugünün en tehlikeli siyaset oyunu olan bana göre neo-popülizmin tuzağına düşmeyen yapıcı ve makul bir siyaset hattı örme çabasını koyabiliriz.

Tüm bunları üst üste koyduğumuzda evet bu siyaset doğruydu.

Sayın Kılıçdaroğlu yapılması gereken her şeyi yaptı. Koşması gereken her şeye koştu. Gitmesi gereken her yere gitti. Dokunması gereken her yere dokundu.

Babala TV’de bir cumhurbaşkanı adayı olarak çıkıp çok sert sorulara cevap verecek olgunlukta ve ikna edici fonksiyonda bir lider olduğunu gösterdi.

Bugün adeta bu düzeyde büyük bir değişimi ortaya koymuş bir siyasi aktör, kamuoyu üstüne alınmasın, birkaç kişi özelinde söyleyeceğim, son derece ağır hakaretlere maruz bırakılarak linç ediliyor.

Fatih Portakal’a tavsiye

Kim bu birkaç kişi?

Mesela Fatih Portakal. Sayın Fatih Portakal bir gazetecidir ve Türkiye’de muhalefetin liderine küfretmek maliyetsiz bir iştir. Ben Fatih beyin kendisine tavsiyede bulunmak isterim: Kemal beye ettiği hakaretleri kabul etmemiz imkansızdır.

Burada toplumu son derece politik bir süreçten uzaklaştırıp apolitize ederek CHP’yi bu şekilde değerlendirmeye yönelik bir yönlendirme yapmayı doğru bulmuyorum.

Bütün politikalarımızı baştan aşağıya gözden geçireceğiz

Bırakın efendim CHP’yi, topyekûn süreci eleştirirsin. Bizim bu sürecimiz sadece Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkanlığında ilerlemiş bir süreç değildir. Bu süreçte herkes vardır, dolayısıyla bir eleştiri ve özeleştiri mekanizması sayın İmamoğlu’nun ifade ettiği gibi topyekûn bir durum vardır.

Tabiri caizse CHP’nin politika hattını belirginleştirecek bir tartışma yaratmak varken popülist bir şekilde ‘Ahmet gitsin Mehmet gelsin’ zeminine indirgiyorsanız, buradan Türkiye’ye reçete çıkartamazsınız.

Sayın Kılıçdaroğlu çok dikkatli bir şekilde bir politik hattı tartışmaya açma çabasıyla hareket ediyor. Evet değişim yapacağız, bütün politikalarımızı gözden geçireceğiz, hem de baştan aşağıya.j

Erdoğan’a yenilmedik, yedi düvele kaybettik

Yine de de kamuoyu sizden seçimi niye kaybettiğinize dair bir açıklama bekliyor… Partinizin bir hatası yok mu?

Elbette bizim yaptığımız bazı temel hatalar oldu. Birincisi ‘PKK CHP’yi destekliyor’ söylemi karşısında daha sert bir duvar örebilirdik. Şimdi bu da topyekûn bir meseledir, bu sadece Kılıçdaroğlu’yla alakalı bir mesele olarak tartışılamaz. Parti kurullarını bağlar, bütün sürecin bütün aktörlerini bağlar. Bununla ilgili bir tahlili daha doğru yapabilirdik. Ama açık konuşalım, bu düzeyde bir şey beklemiyorduk. Evet, biz korkunç bir şey olacak diyorduk. Korkunç bir dalga geliyordu. Recep Tayyip Erdoğan’ın iktisadi politikalar üzerinden toplumu ikna edebilecek mermisi ve barutu kalmamıştı. Yeni bir kutuplaşmaya ihtiyacı vardı. Ancak bu kutuplaşmanın ne kadar sert ve marjinal olabileceğini öngörmek mümkün değildi.

Geldiğimiz nokta itibariyle, kazanamadık. Ama Recep Tayyip Erdoğan’a yenilmedik. Yedi düvele kaybettik.

Yapılması gereken mücadeleyi verdik. Hiçbir menfaat beklemeden savaştık. Terimizin son damlasına kadar evimize girmeden mücadele ettik. Maalesef yalanlarla, kurgularla, montajlarla, sahtekarlıklarla, uluslararası müdahalelerle baş edemedik.

İmamoğlu ve Özel’in çıkışları

Şimdi siz değişim demişken, İmamoğlu’nun bir değişim çıkışı oldu. Ardından Özel bir adaylık çıkışı yaptı. Kamuoyu da sizlere bakıyor ve bir değerlendirme bekliyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Sayın İmamoğlu, Ekrem başkan bizim belediye başkanımızdır ve çok kıymetlidir. İstanbul’a hizmet etmektedir. Bu süreçte de Türkiye’nin hemen hemen her yerinde, yanılmıyorsam 102 miting yapmıştır.

Zannediyorum Türkiye’deki seçmenlerin tamamına seslenmeyi başarmıştır. Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı sıfatıyla Türkiye’nin her yerinde mitingler yapmış, koşturmuş ve her vatandaşımızın görebileceği şekilde kampanyanın çok görünür bir unsuru olarak emeğini sarf etmiştir.

Dolayısıyla bu değişim meselesiyle ilgili elbette herkes kadar söz söyleme hakkı olan bir siyasetçidir. Şu ana kadar çizdiği çerçeve bu boyutta değerlendirilebilir. Keza, zaten Kemal bey önemli bir değişim süreci başlatmıştır.

Bu politik değişimi ya da bu politikayı yeniden kavrama, siyaseti yeniden biçimlendirme değişikliklerinin tamamını, zaten biz bu arkadaşlarımızla konuşarak yapmalıyız. Çünkü bu arkadaşlarımız sürecin paydaşıdırlar. Bu sürecin görünür yüzleridir bu arkadaşlarımız.

Şu ana kadar da çeşitli platformlarda söz söylemişlerdir, konuşmuşlardır. Biz de dikkatle onların ortaya koydukları perspektifi inceliyoruz. Partimizin yetkili kurullarında gerçekten de bu partinin tüzüğünü, programını, siyaset yapma şeklini, iş yürütme, iş yönetme şeklini yeniden ele almak, yeniden yapılandırmak ve sağlıklı bir şekilde gemiyi kaptanın liderliğinde güvenli limana yanaştırmak gerektiği yönündeki kanaatlerimizi aktarıyoruz.

Özgür bey de bana göre son derece medeni bir şekilde partinin genel başkanını tartışmaya açmadan ya da onu en azından yıpratmadan, ahlaki ve saygın bir dille adaylık açıklaması yapmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi bu tür aksiyonlara müsait bir partidir.

Tabii memlekette AKP diye bir parti var. Ve Adalet ve Kalkınma Partisi’ndeki otorite ilişkisini ve hiyerarşik dizilimi baz alırsak bunlar biraz garipsenebiliyor. Ama sosyal demokrasinin doğasında olan şeyler bunlar.

Kemal bey çok ciddi bir MYK değişikliği yapmış ve ciddi bir şekilde çok yeni bir MYK ortaya koymuştur.

Biz her pazartesi toplanıyoruz ve bizim ana gündemimiz şu anda öncelikli olarak örgütlerimizi olağan kongre takvimine sokmaktır.

Kongremizde partideki yapısal sorunlara dair eleştirileri dikkate alan bir tüzük değişikliği yapılacaktır. Akabinde kurultayımızı yapıp yerel seçimlere gitmek, ondan sonra da bu partinin programının tüzüğünün baştan sona ele alınacağı ve siyaset yapma şeklinin tartışılacağı küçük kurultayları, program kurultaylarını toplayıp bir derleniş dönemini hızla bitirmek ve Türkiye’yi gelecek genel seçimlere hazırlamak istiyoruz.

Siz kurultayın yerel seçim öncesi olacağını mı söylüyorsunuz?

MYK’nın açıkladığı takvim bu yönde.

CHP’ye hakaret, büyük haksızlık

Mevcut delege dengesinde genel başkan istemeden değişim mümkün mü? Çünkü bu yönde de itirazlar var.

Ben buna kesinlikle katılmıyorum. Lütfen yanlış anlamayın, o maksatla söylemiyor insanlar ama bu, aslına bakarsanız Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve örgütlerine yapılan bir hakarettir.

Cumhuriyet Halk Partisi tabanı ve örgütleri kişiliksiz insanlardan mütevellit bir yapıymış gibi tartışılıyor.

Çok üzülüyorum, bu beni çok yaralıyor. Onları da yaralıyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin örgütlerinin bir karakteri vardır, partinin hiçbir üyesi kimsenin müridi falan değildir. Tam tersine hepsi şahsiyetli, saygın, eğitim düzeyi yüksek seçmen ve yurttaşlardır.

Cumhuriyet Halk Partisi delegesinin şöyle bir tavrı vardır: Partiyi bir arada tutma, partiyi savrulmaktan koruma duygusu vardır. Partinin derinlikli bir kaosa ve tartışmaya -tabii yapıcı tartışmaları kastetmiyorum- kaotik tartışmaların içerisinde boğulmasını engelleyici refleksleri vardır.

Ben bu partide ön seçimle milletvekili oldum. Üyelerin tam katılımıyla Yüksek Seçim Kurulu denetiminde 20 bine yakın oy aldım ben. Daha sonra bizim kurultaylarımızda çarşaf liste yapılır, ama genel başkanlar anahtar listesi adı altında bir liste yayınlarlar. CHP tarihinde nadir görülecek şekilde üç kurultay arka arkaya ben sayın Kılıçdaroğlu’nun anahtar listesinde olmadığım halde listeyi delerek parti yönetimine girdim. Madem bizim delegemiz sayın Kılıçdaroğlu dışında hiçbir eğilim içerisinde değil, beni niye soktular oraya?

Cumhuriyet Halk Partisi’nin vicdanının yok olduğunu söylemek gerçekten büyük haksızlıktır.

İstifa tweet’ini attığım gün idari görevim yoktu

Peki, istifa edecek misiniz? Böyle bir tweet atmıştınız…

Ben 2019 yerel seçimler sonrasında, 31 Ekim’de cezaevinden çıktım. Ortaya çıkan tabloda sorumlu bir siyasetçi gibi davrandım. Bu süreçte hiçbir yürütme yahut idari görev almadım. Ve mevki makam temel önceliğim olmadı. Koşulsuz bir duyguyla sayın Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı, CHP’nin de iktidar olması için çalıştım.

O tweeti attığım günde de benim bir idari görevim yoktu.

Kamuoyunda bir tartışma yürüyordu. Bir gazetecinin “Eren Erdem milletvekili olmak için Kemal Kılıçdaroğlu’na destek veriyor” beyanı beni üzdü. Ben orada onu kastettim, yani milletvekili olursam istifa edecektim.

Bir görevden niye istifa edersiniz? Bana göre üstlendiğiniz görev eğer maddi bir getiri sağlıyorsa, politik olarak bundan feragat edebilirsiniz. İstifa tavrı budur. Dolayısıyla benim o gün istifa edecek bir makamım yoktu.

Ben milletvekili olmak noktasında yüksek bir talebim olsaydı da olurdum, onu söyleyeyim.

Ben yürütmede sayın genel başkanımızın yanında görev yapmayı arzu ettim ve ben bu seçimi kazanma inancını çok yüksekte tutan bir isimdim.

O açıklamayı yaptığım gün istifa edilebilecek bir idari vazifem yoktu.

Ama bugün benim bulunduğum yer idari bir görevdir. Problemli alanları tespit etmek ve bunları rehabilite etmek maksadıyla buradayız biz.

Dolayısıyla bunu bir sorumluluk olarak yapıyoruz.

Hiçbir idari görevim olmadığı halde bir siyasetçinin toplumun inancını büyütme ve adayın arkasında konumlanma adına cesurca söz söyleyeceği işler yaptım. Keşke herkes benim kadar cesur davranabilseydi seçimi kazanabilirdik.

MYK üyesiyim, bu bir sorumluluk alanıdır. Bu menfaat sağlayan bir alan değildir. Milletvekili değilim. Talep dolu heybelerle siyaset yapmıyorum.

Artı bu işin en konforsuz alanlarında, cezaevinde siyaset yaptım. İkijj yılım hapiste geçti, beraat ettim. Ben, şu an bizi eleştiren kardeşlerim, eleştirilerini yapabilsinler diye cezaevine girdim.

Kazansaydık da şöyle bir tweet atacaktım: Birlikte başardık.

Kaybettiğimiz için şimdi tepki alıyoruz ve son derece haklıdır.

Galibiyetin sahibi çoktur, ama mağlubiyet yetimdir.

Bu tartışma karşısında ben de biraz sert refleksler gösterdim zaman zaman. Hatta bazı genç kardeşlerimiz kırıldılar. Ben onları bir kırmak maksadıyla bunu yapmadım. Bu tartışmayı bitirmemiz gerekiyordu. Artık bizim ‘Aday kim olacak?’ tartışmasına son vermemiz ve hızla Türkiye’ye sunacaklarımızı anlatmamız gerekiyordu.

Ama bir türlü işin o kısmını bitirmeyi başaramadık. Orada zaman zaman sert ifadeler kullandım, kırdığım herkesten de özür dilerim. Maksadım kimseyi kırmak değildi, maksadım Kılıçdaroğlu’na seçim kazandırmaktı.

Devrimciler yumruk yediği zaman kalkar ve tekrar kavga eder

Peki, yerel seçimleri?

Bu yerel seçimler kazanılmak zorundadır. Bu yerel seçimlerin tamamında, yani İstanbul, Ankara dahil bütün bu büyükşehirleri tekrar kazanmak mecburiyetindeyiz. Ve kesiklikle kazanacağız.

Cumhuriyet Halk Partisi sağlıklı ‘politik bir eleştiri, özeleştiri süreci’ içerisinden geçip bütün sorunlarını tespit edip kaptanın gemiyi güvenli limana yanaştırma politikası içerisinde tüm kurullarının rızalığını alan bir sürece yayarak götürmemiz lazım.

Bunun neticesinde Cumhuriyet Halk Partisi yeniden tüm Türkiye’ye umut verecek, Türkiye’nin umutlarını arttıracak, Türkiye’de iktidar dinamiklerini doğrudan kaygıya mahkûm edecek ve yerel yönetim seçimleri sonrası yeniden derlenecek, yeniden ayağa kalkacak ve yeniden iktidara aday olacaktır.

Devrimciler yumruk yedikleri zaman kalkarlar ve tekrar kavga ederler, ama diğerleri bir kere düştüklerinde bir daha asla kalkamazlar. Biz düşme ve kalkma noktasında kabiliyetli bir siyasi partiyiz. Bu kabiliyetimizi yeniden yanlışlarımızdan, eksiklerimizden arınmış; yenilenmiş, güçlenmiş, büyümüş bir şekilde yapmamız gerekiyor. Bunun kapısını da açan sayın Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Elbette eleştiri olmalıdır. Yoksa değişimin yol haritasını tespitte zorlanır siyaset. Ancak, bu günlerde eleştirinin ötesinde bazı hedef göstermelere tanık oluyoruz.

Örneğin, parti sözcümüz Faik Öztrak’a babası ve dedesi üzerinden acımasız bir eleştiri yapılıyor.

Bunu da doğru bulmadığımı özellikle belirtmek isterim. Faik bey, Orhan Öztrak’ın oğlu, Faik Öztrak’ın torunu olduğu için partimizde değildir.

İyi yetişmiş ve devleti bilen bir bürokrat, tecrübeli bir siyasetçi ve liyakatli olduğu için partimizdedir. İddia ediyorum ki bir kişi çıkıp da “Faik Öztrak’ın şu ekonomik öngörüsü tutmamıştır” demez, diyemez. Açın bakın, iktisadi şartlarımıza dair söylediği her söz gerçekleşmekte, her yeni gün Faik bey liyakatini açık şekilde ortaya koymaktadır. Bu hususları görmek, objektif yaklaşmak gerekir.

Genç arkadaşlarımın sosyal medyada gayet makul bir şekilde duygularını ortaya koyan, bizi eleştiren, istifaya çağıran bir tavır içinde olmalarını anlayabiliyorum.

Ama siyasetin derinliklerini bilen kişiler yaptığında yadırgıyorum.

O yüzden Türkiye’yi CHP’nin yani geminin yüzeceği, geminin batmayacağı, CHP’nin ayakta kalacağı, CHP’nin topyekûn ayakta kalacağı, kaptanın; yani sayın Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde Ekrem başkanıyla, Özgür Özel’iyle, bütün kurullarıyla, bütün örgütleriyle, Canan Kaftancıoğlu’yla ayakta kalacağı ve bir arada topyekûn konuşup topyekûn geleceği inşa etmeliyiz.

Görevden almalar, değişim iradesinin öncüsü

CHP lideri 4 Haziran’dan önce atanan tüm danışmanlarıyla yollarını ayırdı. Aralarında Tuncay Özkan ve Erdoğan Toprak gibi isimler de var. Bu aksiyonun nedeni nedir? Yerlerine yeni isimler gelecek mi?

Sayın genel başkanımız seçimden sonra MYK’yı kapsamlı biçimde değiştirdi. Akabinde çıkıp Sözcü TV’de özeleştiri dahil nitelikli bir değerlendirme yaptı. Bu karar gösteriyor ki değişim iradesinin öncüsü olarak her kurul ve pozisyonda yenilik arayışını büyütmektedir.

İlginizi Çekebilir

Amerika ve İran arasındaki gizli görüşmelerde ne müzakere ediliyor; taraflar ne talep ediyor
Papa Francis geçirdiği mide ameliyatının ardından taburcu oldu

Öne Çıkanlar