Eyüp Ensari: Akşener’in bölge gezisi!

Yazarlar

İyi Parti, genel Başkanı Meral Akşener bir süredir gündemdedir. Gündem olmasının temel nedeni ona söylenen sözlerdir. Bu sözler elbette ki yaralayıcıdır ama ahkâm kesmek, sürekli terbiye etmek üzerine kurulu olan siyasal kültürde ne yazık ki sözlerin manaları değil, politik gündem içinde ne kadar yer tuttuğu önemli olmaktadır. Doğasıyla, bu sözler, yakıştırmalar, küfürler bir yerde havada kalıyor.

Akşener ise bu sözlere yanıt adına, daha çok bu sözleri lehine çevirme telaşına girmiş gibi görünüyor. İnsanı hedef almıyor, kendisine söylenen ve her biri iğrenç olan sözlere sığınıp, üzerinden siyaset yapıyor. Ona söz söyleyenleri eşlerine, kız ve gelinlerine bıraktığını söyleyerek, ona söylenen sözlerin ağırlığını sulandırıyor. 

Hikaye şuradan başlamıyor ama! 

Ekrem İmamoğlu’nun, 8 Mart münasebetiyle attığı bir mesaj Akşener’in partisi tarafından linçe vardı.  

Neymiş, Pervin Buldan ile Akşener’in adı aynı yerde anılmazmış… 

Bir insanı diğerinden üstün tutarak, bir adalet arayışı söz konusu olamaz. 

Akşener’den de bir tepki yok. 

Oysa bu ülkenin onuru, kadınların siyasete katılması ve bunu en ircaa etmeleridir. 

HDP’nin kadınları, üyesinden vekiline kadar, sonsuza sonsuz saygı ve sevgiyi hak eden kimselerdir. 

Akşener, Pervin Buldan’a Sokak diliyle laf yetiştiren, aile terbiyesi sınırlarını aşan, Yavuz Ağırailoğlu adlı vekil şunu söylüyor: 

“Anneleri yıllardır evlatsız bırakan bir cinayet şebekesine mesafesizliğini milli haysiyet itirazımız olarak ifade ettiğimiz HDP ve siyasilerinin isimlerinin, şehit annelerine borcunu vatan borcu bilen Meral Akşener ismi ile birlikte zikredilmesini doğru bulmuyorum.” 

Bu açıklamaya yanıt, Akşener’den gelmeliydi. Ağıralioğlu’nu kimse ciddiye almıyor ve onu, bir tek Akşener bağlar. Bir parti başkanı olarak bağlar; iki, eğer Türk’se, Türk olarak bağlar. Anne ayrımı suçtur. Pervin Buldan annedir ve kendini bilmez biri, ona karşı kesin bir suç işliyor. İlle de söylemek gerekirse, Pervin Buldan’ın yüreği yanan annelere ettiği duaları, Ağıralioğlu, bütün çevresiyle bir ömür dua etse bile bir olmaz. 

Buldan’ın suçu ne?

Buldan, anne ayrımı yapmıyor. Gözyaşının rengini sormuyor. Kanın renginin peşine düşmüyor. 

Ağıralioğlu ise kendi kanını pekmez zannediyor. 

Allah sanki bir tek onların Allah’ıdır, bu vatan sanki bir tek onların vatanıdır, yüreği yanan kadınların sesini sanki bir tek onlar duyuyor… 

Siz askerde şehit düşen asker ailelerinin yanına seçim zamanı dışında ne zaman gittiniz; Diyarbakır’da çocukları gerillaya katılan aileleri kaç kere ziyaret ettiniz ve onları, sömürmekten başka ne yaptınız; kana kan intikam demekle, dizi filmlerle rol modeller yaratarak, daha fazla kanın dökülmesinden başka elinizden ne geldi. 

Akşener’i iç işleri bakanı olduğu zaman gördük. MHP’ye geçtiği, burada dikiş tutturamadığı zamanları da gördük; bir bahçeden bir bahçeye geçmek gibi bir şeydi onda siyaset; DYP’de Çiller’in sağ koluydu, MHP’de, yükselmek istedi, şimdi de bayat bir memleket edebiyatı yapıyor. Eğer memleketi gerçekten seviyorsa, Pervin Buldan’a sahip çıkmalı ve Ağıralioğlu adlı “vekilini” partiden tart etmeliydi. Bunu yapmadığı gibi, “arkadaşlar tepki gösterdiler” diyor, alttan alıyor. 

Ama aynı şeyi Akşener, Devlet Bahçeli için bir türlü yapamıyor; ona ağır sözler söyleyen Bahçeli’yi, “kitap okumaz, film izler” diyerek sevimli kılıyor, gülümsüyor. AKP’lileri de gelinlerine, kızlarına, eşlerine havale ediyor… 

Bugünlerde Akşener yükseliyor. Yükselme nedeni ürettiği politikalar değil. Yapaylık. 

Akşener, hiçbir düşüncesinde samimi değildir. Partilerinin ambleminden başlayan bir samimi olmama havası vardır; partinin logosunda bütün ışıkları eşit bir güneş görülüyor. Güneş nedir? Güneş, merkezde olmak isteğidir. Otoriter devletlerin tümü güneşi benimsediler.

Güneş, doğa içinde güzeldir ama siyasette güneş otorite kurmaktır, benimle aydınlanacaksın demektir; güneş, hayat vermektir, siyasette birilerine hayat vermek diye bir şey yoktur, siyasette fikrini açıklamak vardır; güneş, gezegenlerin en sıcağıdır, diğer gezegenleri yönetir; siyasette güneş, ben yöneteceğim demektir, ya ben ya hiç kimse; oysa erdem, başkasını dinlemektir; güneş, ışır, parlatır, besinlere tat verir; siyasette güneş, sadece parlamak için başkasını karartmaktır; evrende güneş, dünyanın sahnesinde olmaktır, bir yanında batarken, diğer yanında doğar, mükemmel bir uyumu verir ama siyasette, sahnede olmak, hep konuşulmak istemektir, hep ben demektir, ben için, başkasının gözyaşını ve acısını görmemektir. 

Güneş, şimdi Akşener’in yaptığı bölge ziyaretleridir ve ziyaretlerin videolara bir bir çekilip dağılmasıdır. Çünkü güneşin, evrendeki yapısının tersine, siyasette bir de gölge yanı vardır; gölge bencildir, kibirlidir, kendini beğenmiş, ukaladır; bir tek o biliyordur, burunu yukardı, dudağı aşağıdadır. Hut! 

Akşener, bölgede geziyor, sözüm ona esnafı dinliyor; dinlerken de kibrine hakim olamıyor, aslında kimseyle konuşmuyor, birileri onun sahnesine dönüyor, sorguya çekiyor sanki, “senin adın ne”, “ne iş yapıyorsun…” 

Sonra yapmacık hareketler, içten gelmeyen acıma duyguları, ikinci el tablet edebiyatı ya da hediyeleriyle devasa sorunlar göz ardı ediliyor, sonra her gittiği yerde gariptir, birinin kulağına eğiliyor, ona uydu olan kimseler üzerinden de bu kulağa söylenen sözler dillere dolanıyor: “Ekmeğim yok, kızıma tablet alamadım vs. 

Kürtlerin bu sızlanmasına da ayrıca tahammül edemiyorum. Neyse!  

Şimdi anlıyorum Akşener’in adamları niçin Pervin Buldan’a bu kadar yükleniyorlar. Çünkü Buldan, nereye giderse gitsin, evden biri oluyor. 

Akşener, sömürge valisi gibi davranıyor. Majesteleri mutlu olsun diye, yollara aç çocuklar bırakıyorlar. Majesteleri çocukların başlarını okşuyor…  

Meral Akşener, her yerde tarihçi- edebiyatçı olduğunu söylüyor. Bir not düşmekte yarar var, içimde kalmasın. Memleket edebiyatının temsilcileri kendilerine Mavi Anadolucu diyorlardı. Halikarnas Balıkçısı, Ezra Erhat, Abdülkadir Meriçboylu gibi isimler hareketin öncüleriydi. Hafif milliyetçi, az biraz Yunan mitolojisinden çakma bir şeyler yaratmak istediler. Olmadı. Başaramadılar. Çok da işlerinde mahir değillerdi. Hareketin öncüsü Halikarnas, işlediği bir suçtan dolayı kendisine mevcut kanunda bir madde bulunmadığının acısını yaşıyordu. Acı bir hikâyesi de vardı. Babasını öldürmüştü. Haklıydı. Nurettin Topçu ise garip Hitler hayranlığı dışında, Anadoluculuğu, Batı Hümanizminin kaynaklarına kadar götürdü! Buna itiraz eden kişi de Atsızdı! Türkiye’nin en akıllı semt şairlerinden Yahya Kemal ise akımlara ve tarihe kapalıydı, benim için Türk tarihi diyordu, kable’t-tarihtir (tarih öncesi) diyordu ve bu eski tarihi, Malazgirt’le başlatıyordu. Akıllı adamdı. İslam’la yoğrulan, Kürt’le karşılaşan bir tarihti bu; yani şunu söylüyordu Mehlika Sultana Aşık gençleri yazan Yahya Kemal, kendinizi abartmayın, tarihiniz Kürtlerle başladı. 

 

İlginizi Çekebilir

Zülküf Kurt: Kılıçdaroğlu Kürt oylarından nasıl bu kadar emin?
Ali Engin Yurtsever: Suskunluk Sarmalı

Öne Çıkanlar