TİP, bir parti olma ve yolunda giden adımlarında bize bir tek şey söylüyor: Çelme takma.
Çelme tak, düşür, yürü…
İki de bir bugüne kadar Kürtlere kapalı televizyonlarda çık, konuş; bugüne kadar kazanılmış olan senin değerinmiş gibi davran…
Bir de şu Uğur Dündar, Fatih Altaylı, beş yıldan sonra birden Kürtleri mi keşfettiler. Kürtler şimdi işlerine yarıyor…
Olmaz böyle bir şey.
HDP’de artık her nasılsa Kürtler oy verecek duygusuyla hareket etme lüksünü bırakmalıdır. Milletvekilliğinin canı cehenneme, isteyen olsun ama HDP, Kürtlerin nefes aldıkları partidir. Üç dört ergenin, hatta tek gurur payeleri Ergenekon olan, Kürt karşıtı bir yapının suntalarıyla Kürtlerin işi olamamalıdır; Kürtlerin yüzlerce tutuklusu, şehidi vardır ve HDP şimdi geldiği noktaya adlı, adsız yüzlerce kişinin emeğiyle geldi, bu emeği kimse zayi etme hakkına sahip değildir. Erkan Baş diyor ki, Şırnak’ta aday göstermeyeceğiz…
Soru şu: Senin Şırnak’ta kimin var, kim orda kırk yıldır örgütlenme yapıyor?
Peçete, diploma, mavi kazak yüzeyselliğiyle yüz bulup böyle hak hukuk nedir bilmeden konuşma, emek nedir bilmeden kendini sergileme yalnızca laf cambazlığıdır…
Beyler!
HDP’nin altını oyarak, hedefiniz neyse ulaşmanız mümkün değildir. Eğer HDP’de, TİP’in dört adayını listelerinden gösterirse zaten oy kaybı yaşayacaktır ve buna, onların TİP adına girmesine tahammül ederse de oyunu düşürecektir. Bu açıktır.
Türk denilince Kürtler, Deniz’i, Mahir’i, İbrahim’i bilir; ergen tavırlı, meselelerden haberdar olmayan Seda Kadıgil’i bilmez; Ahmet Şık’ı bilmez, Erkan Baş ve Barış Atay’ı bilmez. Açık bir şey daha; Türk denilirce Kürtler, Rojava’da Kürtlere omuz verenleri bilir…
Bu birilerinin zoruna gidebilir ama gerçek budur.
HDP zaten, cumhur adayı göstermeyerek, kadın adaydan da özellikle çekinerek büyük bir yanlış yaptı; buna TİP’in alacağı değil, çalacağı reyler de eklenirse, CHP’nin “dil ucuyla” önerdiği “Kürt meselesini mecliste çözme” işi suya düşer.
TİP, açıktır. HDP’nin barajı aşmasını istemiyor. Tırtıklamak istiyor. Adında işçi bulunan bir parti tırtıklamaz, çalışır, kazanır, emek verir, bir yere gelir… Artistik sözler, şov ve bir incir çekirdeğini doldurmayan teorilerle, kör hesaplarla bir yere varılmaz.
Yok, efendim, “HDP’nin olmadığı yerde adayımızı koyacağız!”
Kürtleri, sosyalistleri böyle küçümseyemez kimse; nerden bakarsan bak yirmi beş milyona tekabül ediyorlar, her yerdeler ama her yerde TİP’i büyütmek derdinde değiller.
Tipliler!
Biraz kendiniz büyüyün, ergen havalardan çıkın, bir ekmek kaç para, kaç gram. Kırk yıldır, Kürtler ve sosyalistlerin emeğinde, figüran bile değilsiniz; derdiniz, kendinizi büyütmekte değil, derdiniz, HDP’nin yirmi vekilini AKP ya da CHP’ye verdirmek ve bu o kadar çok belli ediyor ki…
Sırıtıyor.
Bir de yaptığınız transferler!
Kürtleri, sosyalistleri enayi yerine koymayın…
Kürtler şerefli bir millettir. Sosyalistler bu toprakların vicdanıdır… Sosyalizmi de temsil ediyorlar…
Devlet ve sanatın ne kadar iç içe olduğunu bilmiyor değiliz…
Kurtlar Vadisi, Deli Yürek filmleri Kürtlerin travmalarıdır. Estetikten yoksun rol modeller bu dizilerle gündemimize girdi. Bilmezsiniz. Bu dizilerde Kürtler rol en ahlaksız biçimde öldürülmüşlerdir. Daha sonra bu filmlerin senaristleri ve yönetmenleri TRT başta olmak üzere diğer TV kanallarında boy göstermişlerdir. Ağar, Çiller ve Akşener konseptinin dizileriydi bunlar. Hepsinin tek sermayesi Kürtleri aşağılamaktı ve bunun mimarı da Osman Sınav’dı. Sınav’ın yarattığı adamlardan biri de Mehmet Aslantuğ’dur. Aslantuğ’un filmografisine bir bakalım mı?
Belene (1989) filmini hatırlayan var mı? Tarihi Türk filmi! Konu, Bulgaristan’da Türklere yapılan baskı ve zulümler… Film adını Belene Kampı’ndan alıyor. Önemli bir konu ama Sınav’la bu konu yozlaştırılmıştır. Yönetmeni sır adam: Hüseyin Karakaş. Senaryosunu yazan adam ise namlı biri: Avni Özgürel…
İz Peşinde (1990) TRT’de gösterime giriyor, ilk iki sezon tutunca, 1995’te Star TV’de devam ediyor. Filmin yönetmeni, Hüseyin Karakuş. Senarist: Avni Özgürel…
Aslantuğ, keşfediliyor!
Osman Sınav’ı Kürtler iyi biliyor. En son Yalnız Kurt diye pespaye bir dizinin de mucidi oldu.
Sınav, Aslantuğ’u, Dergah Dergisi’nde derkenar yazan, Refah Partisi’nin çözülüşü, AKP’nin yükselişiyle yükselen bir gazeteye (Yeni Şafak) köşe yazarı olan, TRT bir, iki, üç artık ne varsa, oralarda çadır açan, tek merakı futbolu bile unutan Mustafa Kutlu’nun bir hikayesinde oynatıyor: Kapıları Açmak!
Fena olmayan bir hikâyenin, nasıl kötü bir filme döndüğüne iyi bir örnektir. Amaç film yapmak değildir zati; Türk ve İslamcılara açılan para muslukları vardır, kendi adımına akıtmaktır.
Nerde fikriyatını sevmesek de güzel hikâyelerin, şiirlerin, biri diğerinden farklı orta sayfa söyleşilerinin yayımlandığı Dergâh dergisi; o da yok olmuştur; para, nelere kadirdir, uzun hikaye! Kutlu, bu muslukların hikâyelerini yazamaz elbet… Mal canın yongasıdır!
Neyse Aslantuğ! Sınav’la devam ediyor. Filmin adı Gerilla! Dışarıdan bakınca bizden, soldan yana görülen, sol literatürden görülen bir film adıdır bu. Ama düzeni, iktidarı tespih ediyor. Aslantuğ bu filmde başrol oynuyor. Filmin konusunu yazmama gerek yok, yönetmeni Sınav olunca, konu da bellidir…
Diyen olur, bunlar gençliktir, para sıkıntısıdır, elektriktik, sudur, olur… Ancak Aslantuğ, birden kılıçların moda olduğu dizilerde de oynar: Direniş Karatay…
Türkiye’de hakkıyla sinema ve dizi sektöründe büyümek diye bir şey yoktur; Türkiye’de kültür sanat alanında devlet ister, birileri yükseltilir. Bazen, hapse atmak, işten kovmak bile bu işin bir parçasıdır…
Şimdi siz bu adamı, bizim sırtımızdan meclise taşıyacaksınız öyle mi? Hem de bizim oyları çalarak. Yüzünüz kızarsın biraz. Biz Pervin Buldan’a oyumuzu veriyoruz… Yarın bu filmleri izleyen bir Kürde, Buldan ne der acaba? Yazık değil mi Kürtlerin bunca yıllık emeğine…
Ve üstelik HDP listesinden girmeyi de ret ediyorsunuz, ayıp değil mi? Film demek oyuncu demek değildir; film demek, senaryo ve yönetmendir; yönetmenini bırakmayan birine Kürtler razı olacak, rey verecek, siz olmayacaksınız… Öyle mi? Böyle bir enayi, dünyanın neresinde yaşar…
Biz, Kürt değiliz, vicdanız ama sizin elinize verilmiş senaryoya oyuncak olmayacağız; siz bizim filmlerimizde figüran bile değilsiniz…