Kürt siyasetçi Faysal Sarıyıldız, 2014 yılında devreye konulan “Çöktürme Planı” ve İmralı tecridinin ağırlaştırılmasından bu yana Türkiye’nin karanlık bir süreci yaşadığını söyledi.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ağır bir tecrit altında. Avukat ve aile görüşme başvuruları ya yanıtsız bırakılıyor ya da “disiplin cezası” gerekçesiyle engelleniyor. 30 aydır da Abdullah Öcalan’dan haber alınamıyor.
Kürt siyasetçi Faysal Sarıyıldız, İmralı tecridi ve etkilerini değerlendirdi.
8 YILLIK SÜREÇ
2013-2015 yılları arasındaki sürecin iktidar tarafından sonlandırılmasının ardından Türkiye’de çoklu krizlerin başladığını ifade eden Sarıyıldız, “O dönemde Öcalan’ın düşünceleri toplumsal yaşama yansımıştı ve ülkenin temel sorunlarının çözüleceğine dair umutlar büyümüştü. Toplum kültür, sanat, ekonomi, ekoloji bilinci gibi her alanda örgütlenip güçleniyordu. Manipüle edilmek için ‘dinci ve milliyetçi’ bombardımana tabi tutulmayan Türkiye toplumu da rahatlamıştı” dedi.
Sarıyıldız, sürecin iktidar tarafından heba edildiğine işaret ederek, geleneksel “kodlarına” geri döndüğü söyledi. Sonrasındaki 8 yıllık sürece değinen Sarıyıldız, “Gelinen aşamada Erdoğan diktatörleşti ve faşist bir rejim oluştu. Son 8 yılda Kürt halkına karşı Erdoğan’ın talimatıyla insanlık suçu kapsamına girecek saldırıların olmadığı neredeyse tek bir gün yok” diye kaydetti.
Krizlere paralel olarak devlet içerisinde çürüme, yozlaşma ve mafyalaşmanın arttığını söyleyen Sarıyıldız, “Devlet belki barış sürecini bozarak, Sayın Öcalan’ı içeride tutarak yeni bir süreci başlattı. Ömrünü uzattı belki ama krizini de hiçbir zamanla kıyaslanmayacak şekilde derinleştirdi. Türkiye’de bir karanlığa doğru gidiliyor” dedi.
ÇÖKTÜRME PLANI
Sarıyıldız, 2015 yılı sonrası “Çöktürme Planı”nın devreye sokulduğu ve Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin ağırlaştırıldığına dikkati çeken Sarıyıldız, “Tabi Sayın Öcalan ile iletişim kesilince şiddetin konuştuğu bir süreç başladı. Devlet özellikle bunu tercih etti çünkü barış süreci Kürt halkına, insanlığa kazandırıyordu. Kürt halkının da statü elde etmesini beraberinde getirmişti. Bu da dünyada aşılmaya başlanan ulus devlet formundaki iktidarcı yapıların sonunu getirecekti. Türkiye değişecekti, demokratik bir sistem inşa edilecekti. Rojava’da ortaya çıkan sonuçlar tüm dünya tarafından görülmeye başlandı. Türkiye’yi çıldırtan, çılgına çeviren durumda buydu.”
KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ
8 yıllık sürecin ardından gelinen aşamada devletin en zayıf, kırılgan ve zor dönemini yaşadığını söyleyen Sarıyıldız, “Sayın Öcalan’ın önünün açık olduğu süreçte kısmen elinin güçlü olduğu süreçte onlar kaybetti. Demokrasi kazandı. Tam da bundan kaynaklı Sayın Öcalan’ı tecritle tekrar kuşattılar. Gelinen aşamada 30 aydır hiç haber alınamıyor. Öcalan’ın kuşatılması Kürt sorunun çözümsüzlüğü ile ilgilidir. Hatta tam olarak Kürt sorunun çözümsüz kılınmak istenmesiyle alakalıdır. Yani Kürt sorununun çözümü sadece bir halkın sorununun çözümü değil, aynı zamanda Türkiye’de bir sistemin değişmesi anlamına gelir” dedi.
‘ÖCALAN’IN PARADİGMASI EVRENSELLEŞTİ’
Kürt sorunun silah ve savaş yöntemleriyle çözülemeyeceğini vurgulayan Sarıyıldız, şunları söyledi: “Artık Kürt sorununu çözümsüz kılamazlar ve Kürtlerin devrim mücadelesi yok edilemez. Çünkü Kürtler evrensel bir bilinçle, iradeyle, örgütlülük düzeyi ile hareket ediyor. Dünyanın dört bir yerinden enternasyonalistler gelip Kürdistan’da insanlığın özgürlük mücadelesini veriyorlar. Böyle bir bilinç gelişiyor ve dünyaya yayılıyor. İran’da ‘jin, jiyan, azadî’ sloganı Sayın Öcalan’ın siyaset felsefesiyle insanlığa kazandırdığı bir slogan oldu. Avrupa’nın birçok sokağında kadın yürüyüşlerinde artık bu sesler yankılanıyor” şeklinde konuştu.
TECRİDE KARŞI ÇAĞRI
Abdullah Öcalan’a yönelik tecride karşı Kürt halkı başta olmak üzere tüm kesimleri mücadeleye çağıran Sarıyıldız, “Herkes Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü kendi özgürlüğü olarak görmeli. Çünkü geride bıraktığımız süreç bize bunu öğretmiştir, göstermiştir. O yalnızca bir birey değildir, o hepimizin kolektif iradesidir. Dolayısıyla Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü talep etmek aynı zamanda Kürt halkının ve kendimizin özgürlüğünü talep etmek anlamına gelmeli” dedi.
Mezopotamya Ajansı / Ergin Çağlar