Ferhat Tunç: Nadire, canım kardeşim, kalbimin yalnızlığı bak yine geldik 8 Mart’a…

Yazarlar

Bugün artık sadece seni hatırlatıyor bize.

8 Mart 2018’in ardından üç yıl geçti ve tam üç yıldır yokluğunla nefesimiz tıkanıyor. Üç yıldır çalan hiçbir telefon “abi” diyen sesini getirmiyor bana. Üç yıldır gülmek ve sevinmek bizden uzak…

Dün kalbinin durduğu evinin önünden geçtim. Boğazımda bir ömrün düğümüyle, beni defalarca uğurladığın kapına baktım. Bütün dünya gözlerimden döküldü anılarla. Her uğurlama bir buluşma değil miydi… Her gidişin mutlaka bir dönüşü yok muydu… Çıldırmamak adına söylüyorum, tam üç yıldır gözlerim yollarda ve umarsızca beklemekle geçiyor günlerim. Ne sen geliyorsun ne de ben sana gelemiyorum bacım.

Evet kısa da olsa arada bir görüşüyoruz aslında. Geçen gün yine uzun kırmızı bir elbisenin içinde gördüm seni. Etrafımız çok kalabalıktı ve doğal olarak herkesin gözleri senin üzerindeydi. Bu durumdan hoşnut kalmamış olmalıyım ki sana dönüp, “bu kadar güzel görünmek zorun damısın?” diye serzeniş ediyorum. Ağlayıp uzaklaştığını hatırlıyorum. Sonra deliler gibi seni arıyorum, kalbimin yalnızlığını arıyorum ama ulaşamıyorum sana. Seni bulup senden özür dilemek istiyorum, ama yoksun Nadire, yoksun…

Hayatında en büyük sevincin oğlun Gökhan’ın  ‘mürüvvetini’ görmek olmuştu. Sonsuz bir mutluluk ve sevinç duyduğun bir düğündü. Sonrasında tıpkı benim gibi senin de özlem dolu bir torun beklentin hep vardı biliyorum. Gökhan ve gelinin Öznur’un aşklarıyla dünyaya gelen Eren’le kalbini uzatıyor sana. Adar Ali’nin gelişinin hemen ardından şirin mi şirin torunun Eren’in sevincini yaşadık ailece.

Hayatlarının en büyük mutluluğu Dersim’de yaşamak olmuştu anne ve babanın. Munzur’un sesiyle uyanmıyorlar artık. Munzur’un akışı eşliğinde her sabah Anafatma’ya  uzanan o uzun yürüyüşlerini  özlüyorlar şimdi. “Oğlum senin gelip sarılamadığın Dersim’in kederine bakmaya takatımız kalmadı,” diyerek ayrıldıkları Dersime bir daha dönmediler. Onları Dersim’de kalmaya ikna edemedim Nadire. Pandemi denen salgın felaketiyle birlikte bir çok yaşlımız gibi onlar da eve kapanmış durumdalar ve en önemlisi sana gelemiyor olmalarının özlemi içinde geçiyor günleri.

Nadire’m, ama bak bir taraftan da bahar geldi, baharla birlikte yeni bir uyanışın eşiğindeyiz yine. Etrafını saran meşe ağaçlarının dalları karın ağırlığından kurtulup kol kanat gerecek yine sana. Yeniden açılıp sarıp sarmalayacak dört bir yanını. Güneş gelecek, can bulacak börtü böcek. Turnalar göç yolunda, köyümüzün göğünde semaha durmak için yola çıkmış olmalılar. Bir zamanlar beraber uyandığımız köyümüz sabahlarını saran serçelerin sesleri ruhuna dokunuyor olmalı şimdi.

Aa bir de yıldızları saymaktan yorgun düşerdik, hatırladın mı. Yıldızlara en yakın yükseklikte bir köyde mi yaşadığımızdan mıydı kalbimizin tüm evrenin güzelliğini dolaşmak isteğinden miydi… Sonra ansızın dede’nin, “ Bıko, bıko endi beso” diye azarlayan sesiyle yarım kalırdı yıldızlı göğe yürüyüşümüz.

Yalnız bırakıldığını düşünme canım kardeşim. Uzakta olsak da kalbimiz dünyanın başından aşağıya sonsuz bir özlem ve sevgiyle “Sen” diye dökülüp duruyor.

Bir gün elbet, elbet sarılacağız toprağın bizi sardığı gibi…

Ağabeyin

İlginizi Çekebilir

Sibel Özbudun: Başını kaldıran şiir insanlığımızdır
Erdal Yıldırım: Koçgiri bir direniş destanıdır

Öne Çıkanlar